Örnek Resim

Anasayfa > GÜNDEM > İstiyoruz Yapacağız

İstiyoruz Yapacağız
Son Güncellenme : 26 Eki 2014 16:25

Düşman Saldırısı Dönemlere Özgü Değildir…
Saldırı ve Savaş Objektif Bir Gerçektir

SAVAŞIN YASALARINA UYGUN KÜLTÜRÜ VE ÇALIŞMA TARZINI HAYATA GEÇİRMEK ZORUNLULUKTUR

Oligarşik düzeni yıkarak yerine eşit, adil ve sömürünün son bulduğu halkın iktidarını kuracak olan Marksist-Leninist öncü, sürekli olarak düzenin saldırılarıyla karşı karşıyadır.

Ezen ve ezilen arasındaki iktidar savaşının kaçınılmaz sonucu budur.

Sömürü düzeni kendisini korumak için ideolojik, fiziki, askeri olarak her türlü saldırıyı örgütleyecektir.

Bu nedenle halkın, devrimi örgütleyecek ve başarıya ulaştıracak, düzenin çizdiği sınırlara hapsolmayan, devrimin kurmaylığını yapacak, güçlü bir politik örgüte ihtiyacı vardır. Halkın her alandaki mücadelesini (ekonomik-demokratik, ideolojik, politik, askeri) yönlendiren, halkı örgütleyen, gücünü birleştiren, devrime önderlik eden örgüt Marksist Leninist partidir.

Marksist Leninist parti anlayışı Lenin tarafından formüle edildiği günden bu yana egemenlerin korkulu rüyası olmuştur.

Çarlık Rusyası’ndan Vietnam’a; Parti-Cephe savaşı karşısında “yeryüzünde tekrar bir Markist Leninist Parti’nin varlığına izin vermeyeceğini” iddia eden Amerikalıların yaşadığı korkuya kadar aynı gerçek söz konusudur. Korkunun adı “devrim”dir; korkunun yaratıcısı ise “Marksist Leninist Parti”…

Tarihteki ilk muzaffer devrimin örgütleyicisi Lenin, partiyi “çelik disipline sahip profesyonel devrimcilerin örgütü” olarak ifade etmiştir.

Başka bir ifadeyle parti, “düşmanın darbelerine karşı koyabilecek, HER ŞART ALTINDA MÜCADELEYİ SÜRDÜREBİLECEK, proletaryanın çelik disiplinine sahip illegal çekirdek”dir

Dolayısıyla halkın kurtuluş umudu olan örgütlenme sürekli olarak düşmanın saldırı ve baskısı altında faaliyetini sürdürecektir.

Sınıf savaşının gerçeği budur.

Devrim hedefi olan bir örgüte egemen sınıflar asla tahammül göstermeyecektir. Düşman ordusu, polisi, jandarması, istihbarat örgütleri, yasaları, mahkemeleri, resmi-sivil örgütlenmeleriyle saldıracaktır.

Bunun için iktidar bilinci olan bir parti için “operasyon beklentisi” içinde olmak söz konusu olamaz. Çünkü Marksist Leninist bir partinin insanları savaş gerçeğini kavramak; kesintisiz olarak bu savaşa uygun kültürü ve çalışma tarzını hayata geçirmek zorunluluğundadırlar.

Faşizmle yönetilen yeni-sömürge bir ülkede egemenlerin göstermelik olarak tanıdığı kısmi hak ve özgürlükler hayata geçmez. Halka karşı açılan savaşta kendi yasalarını dahi çiğneyen faşizme karşı silahlı mücadele temeldir. Faşizmi yıkacak anti-oligarşik, anti-emperyalist devrimi gerçekleştirecek olan halk savaşı stratejisidir.

Halk savaşı stratejisini hayata geçirmek üzere örgütlenen Marksist Leninist parti her anlamda savaş örgütü olmak zorundadır.

Askeri örgütlenmelerinden en küçük demokratik mevzisine kadar her tür kurumlaşması her an düşman saldırısı altındadır.

Tam da bu nedenle silahlı savaşın gizlilik kurallarına uygun; Partinin legal-illegal tüm örgütlenmelerinde gerilla kültürüne göre şekillenen çalışma tarzı hayata geçmelidir. Aksini yapmak, düşmanın saldırılarını belli dönemlere özgü olarak ele almak savaş gerçeğini kavramamak demektir.

“… Biz silahlı savaşı daha baştan öncü gerilla biçiminde şehirde ve kırda Birleşik Savaş perspektifiyle, gerilla ordusundan halk ordusuna doğru uzanan bir çizgide ele alıp, oligarşik devleti yıkmayı düşünüyoruz. O halde bu savaşa kurmaylık edecek parti, silahlı savaşı sürdürecek ideolojik ve kültürel yapıda olup, tüm örgütlenmelerin, bununla uyum içinde olmasını sağlamak zorundadır. Parti yöneticileri ve tüm kadrolar, savaşçılar, silahlı savaşın örgütlenmesi ve hayata geçirilmesi bilincinde ve yetkinliğinde olmalıdır…”(Kongre Raporundan…)

Gevşeklik, programsızlık, kendiliğindencilik, statükoculuk, dedikoduculuk, alışkanlıkların belirlediği yaşam ve çalışma tarzı… vb. legal kültüre aittir ve bir savaş örgütü bu özelliklere asla sahip olamaz. Silahlı savaşı sürdürmenin koşulu askeri üstünlük, kitlesellik ya da teknik olanaklar değildir. Silahlı savaşı sürdürmek her şeyden önce “ideolojik ve kültürel” şekillenme gerektirir.

“İdeolojik ve kültürel şekillenme” sürekli olarak savaş hattında olduğunu unutmamak demektir.

Emperyalizme bağımlı, yeni sömürge bir ülkede mücadele etmek demek her zaman “ilkeler ve kurallarla” sürdürülen bir devrimcilik anlamına gelir.

Yılların doğruladığı gerçektir: Bizim bıraktığımız her boşluğu düşman doldurur. Cepheliler iktidar sorumluluğu taşırlar.

İktidar sorumluluğu dönemsel olarak düşmanın “operasyonlarını boşa çıkarmak” ya da “önlem almak” değildir. İktidar sorumluluğu sürekli bir ruh hali, bir yaşam tarzıdır; devrimciliğin ilke ve kurallarını kesintisiz olarak hayata geçirme sorumluluğudur.

Elbette saldırıları boşa çıkarmanın temel yolu mücadelenin meşruluğunu çok daha geniş kesimlere maletmektir.

Halkın mücadelesi ve örgütlenmeleri hiçbir yasa ile sınırlanamayacak kadar büyük bir meşruluk içerir. Meşruluk sahiplenilip ısrar edildikçe saldırıları göğüslemek ve geriletmek mümkün olacaktır. Saldırıları püskürtmenin ve mücadeleyi kesintisiz olarak sürdürmenin yolu savaşı halklaştırmaktır.

Ancak ML partinin devrime kadar kendisinden fizik olarak çok daha güçlü olan bir düşmanla savaşacak olması gerçeğinden hareketle; legal kültürle çatışmak, insanlarımızı savaşçı kültürle donatmak mutlak zorunluluğumuzdur.

Savaşçı ruh ve bakış açısı bir bütündür, sürekliliktir.

Düşmanın darbeler vurması, fiziki ya da moral olarak bizi geriletmek çabası bir gerilla için ne ise legal alanda çalışan bir devrimci için de aynıdır.

Bir gerilla ya da demokratik alanda çalışan bir devrimci için aynı savaş kuralları ve aynı savaş yasaları geçerlidir. Tek fark sadece kullanılan silahın, araç ve yöntemlerin çeşitliliğindedir.

Gerilla kültürünün olmadığı yerde disipline gelememe, rahatını esas alan bir yaşam tarzını kurumlaştırma, iş yaparken yasak savma anlayışı, hesap vermeye yanaşmama, ilkesizlik, örgütsüz hareket etme, statükoculuk, kendiliğindencilik kısacası düşmanın her tür saldırısına açık olma hali vardır.

Savaşçı bir beyin bunların yerine devrimci ve militan olanı koymak için zorluklarla ve engellerle çatışır.

Sürekli bir çatışma hali, engellerle uzlaşmama hali esastır. Mesele basittir.

Kimi legal ajitasyon propaganda araçlarına; dergi ve kitabına ya da gizliliği olan kimi olanaklarına sahip çıkamayan, bunları düşmanın saldırılarından koruyacak şekilde hareket etmeyen KENDİSİYLE UZLAŞIYOR demektir.

UZLAŞMAK ÖRGÜTSÜZLÜKTÜR.
UZLAŞMAK DÜŞMANIN KARŞISINDA KENDİMİZİ SİLAHSIZ, SAVUNMASIZ BIRAKMAKTIR.
UZLAŞMAK, TESLİMİYETTİR.

Her şey önce devrimcinin kendisiyle uzlaşmasıyla başlar. Sonra bu gevşek ve legal çalışma tarzı bulunduğu birimden başlamak üzere yayılır. Ya da en azından verdiği zarar kendisiyle sınırlı kalmaz.

Uzlaşmamanın ilk adımı kurallara uymak, kurallara uymak için kendisiyle çatışmayı başlatmaktır.

Çünkü; İLKELER devrimciliğimizi korur, KURALLAR ise yapılan işin güvenliğini alır.

Faşizm gerçeği üzerinde bir savaş örgütlüyorsak bu savaşın gereklerine ve yasalarına uymak zorundayız. Gevşeklik, legal kültür faşizmin demokrasisine inanmak demektir.

Kendimizi, kendi düşüncelerimizi inkar etmektir. Belli zamanlarda operasyon beklemek faşizm gerçeğini ve verdiğimiz savaşı hiç anlamamak demektir.

Biz, Cepheliler kendi düşüncelerimize, ideolojimize, savaşın yasalarına inanırız.

Onlardan güç alırız. Sınıf savaşındaki pusulamız Lenin’in formüle ettiği Parti tanımıdır. Bu tanım her koşul altında savaşı sürdüren, yaşamını ve düşünceleri devrime odaklamış insan tipidir.

Biz kurallarımıza inanırız. Kurallarımız örgütümüzü koruyan siperlerimizdir.

“Savaş, her şeyden önce disiplin demektir, kurallı bir yaşam demektir. Disiplin ilkelerine ve kurallarına aykırı her özlem, her duygu, her davranış, her alışkanlık gerillanın yaşamından silinip atılmalı, savaşçı ruhu tüm benliğe hakim olmalıdır. Bu konuda gösterilen her zaaf yapılan her hata, sadece kaynaklandığı birim veya kişinin zarar görmesine, hatta imhasına yol açmakla kalmayacak, bir bütün olarak askeri örgütlenmemize ve mücadelemize zarar verecektir. Hiçbir duygu, hiçbir özlem, hiçbir alışkanlık böyle bir zarara yol açacak kadar değerli değildir” (Silahlı Devrimci Birliklerin Yapısı, İşleyişi ve Bazı Kurallardan)

En sıradan, en önemsiz görünen işin bile kendi içinde bazı kuralları ve zorunlulukları vardır. Bizim işimiz ise savaşmak ve devrim yapmaktır. Yani tarihsel, bilimsel ve ahlaki zorunluluğun sonucu olarak ortaya çıkan bir savaşın ortasındayız. Savaşların yüzyıllar içinde çıkmış bazı yasaları ve kuralları vardır. Bu tarihsel yasa ve kurallar, güncel zorunlulukların yarattığı bazı ilkeler ve kurallarla tamamlanır. Kurallar devrimi geliştirmek için, düşmanı yenilgiye uğratmak için en az kayıp vermenin ve zafer kazanmanın koşullarını yaratmak için vardır.

Kurallarımız mekanik bir listenin bir araya getirilmesinden oluşmaz. Onlar devrimci ilkelerimizin, yaşam ve mücadele anlayışımızın ifadesidirler.

Bu yanıyla kurallarımız devrimciliğimizdir, özgüvenimizdir, cesaretimizdir, yaratıcılığımızdır, fedakarlığımızdır; ahlakımız, adaletimiz, coşku ve inancımızdır.

İnancın, moral değerlerin düşman karşısındaki üstünlüğü işte buradadır. Tüm askeri ve teknik donanımına rağmen devrime inanan; fedakar, cüretli, kurallı ve disiplinli insan karşısında acizdir emperyalizm… Halk savaşı, militan ve moral değerlere inanan insan malzemesi üzerinde büyür.

Biz insana inanırız.

Oligarşi fiziki ve teknik gücüne inanır. Oysa onun teknik ve askeri gücü ayağına dolaşan birer taş gibidir; hantaldır. Militanlığımız ve uzlaşmazlığımız ise bizi dinamik kılar; düşmanımızın saldırılarını boşa çıkarttığı gibi ona karşı moral üstünlüğümüzü de büyütür.

Bu Haberler Dikkatinizi Çekebilir

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Billurcu Sokak No: 20/2 BEYOĞLU-İSTANBUL Tel: +90(212)536 93 44 Fax: +90(212)536 93 45 E-mail: info@yuruyus.com
CopyLEFT Yürüyüş Dergisi 2004-2014 | İnternet Sayfamız özgür yazılım araçları kullanılarak kodlanmıştır.