HALKIN ÖRGÜTLÜ GÜCÜYLE BİRLEŞMİŞ DEVRİMCİ ŞİDDET YENİLMEZ
Milis halkın savaşçısıdır. Halkın adalet özleminin ifadesidir. Milis üyeleri halktan insanlardan oluşur. Halkın sorunlarını devrimci şiddet temelinde çözmenin yereldeki ifadesidir. Bu anlamda halkı milisten, milisi halktan ayırmak mümkün değildir.
Milisleri ayakta tutacak yegane güç, onun halkla olan bütünleşmesidir. Halkla bütünleşmiş olmak ne anlama gelir?
Halkla bütünleşmek milisin hedefleri, mücadele biçimleri, adalet anlayışı, sorunlara yaklaşımı ve örgütlenme tarzında ifadesini bulur. Mücadelesiyle, halka ve halk düşmanlarına yaklaşımıyla milis halkta saygı ve güven; düşmanda korku yaratarak, halkın beklentilerine cevap vererek halkla bütünleşir.
Milis az sayıda, yetenekli devrimcilerden oluşan dar bir örgütlenme değil, tersine devrimcileşmiş halktan, halklaşmış devrimcilerden oluşan yaygın, yerel bir örgütlenmedir. Milisin halkla bütünleşmesinin ifadesi burada da karşılığını bulur: Halkın tüm kesimlerini örgütlemesinde ve savaştırmasında…
Devrimcinin görevi halktaki öfkeyi, dinamiği bulup açığa çıkarmak, örgütlü güce dönüştürmektir. Bu başarıldığı oranda halkla bütünleşme sağlanmış olur.
Halkımızın düzene öfke duymadığını düşünenler halkı tanımayanlardır.
Halkımız düzenin ve onun tüm kurumlarının karşısında çaresizliği yaşasa da, düzene kızmakta, her an öfkesini çeşitli biçimlerde dile getirmektedir. Onun için, öncelikle her birim ve alanda halkın öfkesi ve onun şiddet isteği örgütlü hale getirilmeli ve açığa çıkartılmalıdır.
İnsanlar öfkelerini akıtacakları kanalları, yöntemleri bilememenin çaresizliği içerisinde. Bu kimi zaman yerel patlamalara, kimi zaman kişisel öfke kasırgalarına dönüşmektedir. Yolları kapatan, ya da kızına, karısına “laf” attığı için saldıran insanları görebiliyoruz. Bu öfke çok daha büyük boyutlu da olabilir, devrimci dinamikler taşıyabilir.
Bu nedenle milis, halkın düzene, düzenin bütün kurumlarına ve uygulamalarına yönelik öfkesini devrimci örgütlenmelere akıtabilmelidir.
Halkın öfkesini biz örgütleyemediğimizde bunu düzene ait güçler yapmakta ve bizim potansiyelimizi bizzat bizim karşımıza, halkın karşısına dikmiş olmaktadırlar. Kara Yüzler, Kara Gömlekliler, Ülkücüler, Hizbullahçılar vb… sivil-faşist çeteler bu gerçeğin ifadesidir. Elbette bu unsurlar halktan kopmuş, halkın çeteleşmiş, serserileşmiş, çürümüş kesimleridir. Küçümsenmeyecek bir tabandır. Ve biz kucaklayıp çeteleşmelerinin önüne geçemediğimiz için düzen onları halktan kopartıp halkın ve devrimcilerin karşısına dikmeyi başarmaktadır.
Halk, devrimin tabanıdır ve tek bir kesimi dahi düzene teslim edilmemelidir. Halkın tüm kesimleri, 7’den 70’e düzenin karşısına dikilmelidir.
“Halkın Örgütlü Gücüyle Birleşmiş Devrimci Şiddet” sloganının bugünkü anlamı kendini milislerde ve halkın şiddetinin açığa çıkartılmasında gösterecektir.
Halkın şiddeti, devrimci şiddet ve milis tanımlamaları da bu noktada hızla birbirini tamamlayan, birbirini koşullandıran, biri olmadan diğerinin olamayacağı tanımlamalar haline gelmektedir.
Halkın öfkesini açığa çıkarmak, halkın düzenle olan çelişkilerini somut, elle tutulur hale getirmek buna özgü devrimci politikalar üretmekten geçiyor. Milisler, halkın düzene, düzenin bütün kurumlarına ve uygulamalarına yönelik öfkesini biçimlendirecek devrimci örgütlenmeler olacaktır. Devrimci bir tarzda yoğrulup, biçimlendirilen öfke, düşmana yöneltildiği noktada önemli bir gelişmeyi ifade edecektir.
Halktan öğrenmeyi bilmek ve bildiklerimizi halka öğret. Bu milis örgütlenmelerinin ete kemiğe bürünmesine yol açacağı gibi, halkla daha fazla bütünleşmeyi kolaylaştıracak ve hızlandıracaktır.
İşte tüm bunlar sağlandığı oranda milisler halkla bütünleşmiş ve yenilmez olacaktır. Cephe milisleri, halk milisleri olarak genişleyip büyüyecektir.
Halkla bütünleşmiş bir milisi açığa çıkarıp yok edebilecek hiçbir güç yoktur. Düşmanın hiçbir teknik gücü bunu başaramaz, başaramamıştır. Dünya devrimci pratiği bunun sayısız örneğiyle doludur. İşte faşizmin halkla bütünleşmiş devrimci şiddet karşısındaki zayıf yönü de burasıdır. Halkı devrimcilerden ne kadar uzak, kopuk göstermeye çalışırlarsa çalışsınlar; devrimcilere ne kadar “terörist”, “marjinal” derlerse desinler; halkın kendilerinden yana olduğunu söylerlerse söylesinler bir anlamda tüm bunlar korkularını bastırmak içindir. Zayıf yönlerini kapatma çabasıdır. Çünkü düşman da çok iyi bilmektedir ki milis halktır, halkın kendisidir.
Halkın Yaratıcılığını, Halkın Öfkesini, Halk Kaynağını Düşmanın Hiçbir Teknik Gücü Yenemez, Bitiremez
Tükenmeyecek tek kaynak halktır. Halkın savaşa katılımı, halkın savaştırılması bu anlamda çok önemlidir.
Düşmanı alt etmek için olağanüstü, süper insanlar olmak gerekmiyor. İyi düşünen, sabırlı, yaratıcı ve inisiyatifli olmak, halka inanmak ve güvenmek yeterli. Halkı savaştıracak örgütlenmelerimiz ve bu örgütlenmelerin mücadelesi düşmanı geriletmek ve yok etmek için yegane yol oluyor.
Savaş, halkın yetenek ve yaratıcılıklarıyla büyüyüp, gelişir. Yaratıcılığın olmadığı, yeteneklerin savaşa sürülmediği koşullarda, teknik anlamda güçlü olan savaşı daha baştan kazanacaktır. Oysa halkla ve halkın yaratıcılığıyla bütünleşmiş devrimci mücadeleyi bugüne kadar kimse yenemedi. Örgütlü hareket edildiğinde halkın sadece sayısal gücü dahi düşmanı şaşırtacak, politikalarını boşa çıkartacak bir gücü taşır.
“Bu taktikler düşmanı şaşkına çevirmekte birebirdi. Düşman ateş gücünü doğru dürüst nasıl kullanacağını bir türlü bilemezdi. Büyük bir kuvvetle ilerlese karşısında savaşacak kimse bulamıyor, kuvvetleri böldüğü zaman da pusulara ve saldırılara hedef oluyordu.” (Zapata, Meksika’da Köylü Devrimi, Robert P. Millon, syf.32)
Halk bulunmaz bir yaratıcılık kaynağıdır. Örneğin Vietnamlılar aydınlatma amacıyla kullandıkları petrol lambalarını, eski parfüm ya da nane likörü şişelerinden yapıyorlardı.
“Öyle ki, Saygon’da eskicilerin ‘savaş gereci’ olduklarına karar verilen bu masum şişecikleri satmalarını yasaklama gülünçlüğüne bile düşülmüş. Satıcılar güçlüğü türlü biçimlerde alt etmişler. Örneğin her şişenin içine biraz kadınların uzun saçlarının bakımında kullandıkları kokulu Hindistan cevizi yağı döküp, polislerin sorularını kolayca ‘esans satıyoruz’ diye yanıtlarlar. Kurtulmuş bölgelere ulaşmış şişelerin tüfek bakımına yarayacak olan yağları boşaltıldıktan sonra şişeler pamuk bir fitil, bir makineli tüfek kurşunu kovanı ve tükenmez kalemlerden sökülen bir küçük yay yardımıyla lambaya çevrilirler.” (Vietkong Çetecileri Arasında, syf.31)
Yaratmak, savunduğumuz bütün değerleri yaşatmaktan, inancımızı her saat pekiştirmekten, 24 saat devrim için çalışmaktan ve bunun için düşünmekten geçiyor. Durup dururken hiç kimse yaratıcı olamaz. Hele ki yaratıcılık, halkla bütünleşmemişse, onun yaratıcılığını mücadeleye ve örgütlülüğe katmamışsa, bilinen klasik yöntemlerin dışında mücadeleyi sürdürmek mümkün değildir. Böyle olunca da, istenildiği kadar milis ya da halka dönük, başka türlü örgütlenmeler oluşturulsun, bu örgütlenmeler tıkanacak, düşman karşısında zorlanılacaktır.
Örgütlü halk düşmanın tüm saldırılarını boşa çıkartmayı başarır. Düşmanı çaresiz bırakırken halkın sorunlarını da çözmüş olur.
“İsrail yetkilileri, Filistin halkının ulusal disiplinini bozmak için çeşitli yöntemlere başvururlar. Örneğin, saat 12.00’ye doğru her dükkanın başında birçok İsrail askeri dikilir, kepenk kapatılmasını önlemeye çalışır. Söver, tehdit eder, cam-kilit kırar. Kepenk mühürler. Böyle bir durumda hemen Demirciler Komitesi devreye girer. Kırılan cam, kilit ve kepenkleri onarır. Açık bırakılan yerleri kapatır. Mühürleri söker. Gözlemci Komitelerinin de çalışma saati başlamıştır artık. Zorla açılan dükkanları tek tek saptar. Eksik gedikleri belirler. Demirci Komitelerine gerekli raporu verir. Cadde ve sokaklarda sürekli devriye gezerek, dükkanlardan mal çalınmasını önler.” (İntifada Dersleri, syf. 36-37)
Devrimciler her zaman bilinç, yeterlilik, tecrübe, yaratıcılık ve yetenek açısından düşmandan ileride olmasını bilmiştir. Bu gerçeği her gün, her saat, her direnişte, her davranışta görebiliyoruz. Tarihimiz de bunun kanıtlarıyla dolu. Zenginliklerimiz ortadadır. Bu zenginlikleri yaratanlar, bu tarihi yaratanlar gökten zembille inmediler. Zenginliği yaratan da, bu zenginliği mücadele içinde pişiren de bizim insanlarımızdır. Bu insanlar da halkın içinden çıkmıştır.
DEVAM EDECEK
(Önümüzdeki Sayı: Milis Üyeleri Kimlerden Oluşur? Milisler Nasıl Çalışır? Bulundukları Alan ve Bölgelerde Milisler Ne Yapacak?)
Düşman Saldırılarına Karşı Halkın Tüm Kesimlerini Harekete Geçirmeliyiz
“Ordu saldırılarına karşı semtlerin savunmasına genç-ihtiyar, kadın-erkek bütün Katolikler katılmaktadır. Yetişkin erkekler, tüfekler ve ateşli silahlarla, gençler ve çocuklar, benzin ve çivi bombalarıyla askerlere nefes alacak zaman bırakmamaktadırlar. Kadınlar ise, çöp tenekeleri kapaklarının birbirine vurulmasına dayanan bir alarm sistemiyle, ordunun (…) habersizce bastırmasına engel olma görevini yüklenmişlerdir. Ordunun sürekli saldırıları sonucu, Katolik semtlerde, karşılıklı yardım temellerine dayanan komünler oluşmuştur. Komşular evi hasar görenlere yardım etmeyi bir görev olarak kabullenmişlerdir. Katolik semtlerde can ve mal güvenliğinin korunmasını üstlenen ‘Sokak Komiteleri’nin hırsızlık, yüksek fiyatlarla yiyecek maddesi satma gibi suçları işleyenleri cezalandırma yetkileri vardır.”(İrlanda Sorunu, George Kramer, syf.197)
Düşmanın Teknik Gücüne Karşı Her Şeyi Silaha Çeviren Halkın Gücü
“Köylüler ormanda birkaç sokusu insanı öldürmeye yeten, başparmak iriliğinde eşek arılarının kovanlarını toplayıp, kasabalarının çevresine yerleştirmişler. Arılar kovuklara saklanıp, ucuna sopa bağlı bir iple yuvalarının üstüne vuran yaşlılar tarafından sabırla terbiye ediliyorlar. Kendilerine böyle saldırılan kızgın arılar, yuvaya girip çıkarak rahatsız edenin kim olduğunu araştırıyorlar ve bir şey göremiyorlar. Köylüler yırtıcılaşan arılara bir anda delik deşik ederek öldürecekleri bir domuz kurban edeceği güne dek hiç durmadan vuruyor yuvalara. Böyle terbiye edilen arılar çok geçmeden kendilerini yuvaya vurduğu sopanın sesini duyar duymaz fırlayıp, domuza yaptıkları gibi, kasabayı yerle bir etmeye gelen askerlerin üstüne saldıracak duruma geliyorlar. Bu, hükümet askerlerini ve Amerikalı danışmanları çılgına çeviren tehlikeli ve beklenmedik bir saldırıdır. Kendilerini yolun dışına atıp, ya kazığa geçiyor, ya da boş yere korunmaya çabalarken, iyi nişan alamıyorlar.” (Vietkong Çetecileri Arasında, syf.48)
Vietnam Halkının Kurtuluş Mücadelesinde Halk Milisleri
Kıtlığa karşı mücadele içerisinde Ulusal Kurtuluş Komitesi’ne bağlı olarak fabrika, köy, mahalle ve eyaletler düzeyinde Kurtuluş Komiteleri ve Savunma Birimleri kurulur. Savunma Birimleri, Milisler ve Silahlı Propaganda Birliği ile birleşerek halk ordusuna dönüşürken, Kurtuluş Komiteleri grevler, mitingler ve çeşitli protesto gösterileri düzenleyerek hızla büyürler.
1950 başlarında 12’şer binlik iki gerilla birliğini yönetiyordu Giap. Aynı süreçte köylülerden oluşan milisler örgütlenmeye başlandı. 1953’te 125 bin kişilik bir milis kuvveti oluşturulmuştu. Artık işgalci Fransız güçleri için saldırının nereden ve nasıl geleceği hiç belli değildi. Fransa askeri güçlerini artırmasına, Amerikan yardımına rağmen bu büyük halk gücü karşısında çaresiz kaldı.
Düşman ve Biz
DÜŞMANIN mobeseleri varsa BİZİM de halk olarak milyonlarca gözümüz, kulağımız var.
DÜŞMANIN TOMA’ları, panzerleri, akrepleri, biber gazları, ateşli silahları, tankları, topları kısacası onca askeri gücü varsa BİZİM de her şeyi silaha çeviren yaratıcılığımız ve sınırsız halk kaynağımız; fedakarlığımız ve halk sevgimiz; ilke ve kurallarımız; öfkemiz ve kararlılığımız var.
DÜŞMANIN polisi, ordusu, MİT’i, medyası, düzen partileri, bürokratik aygıtları, sivil-faşist çeteleri varsa, BİZİM de 70 milyon halkımız, milislerimiz, SPB’lerimiz, Parti-Cephemiz, Meclislerimiz, Halk Komitelerimiz; Çuhadarlar’da, Selim Gönenler’de, Erdal Dalgıçlar’da, Alişan Şanlılar’da, Muharrem Karataşlar’da ifadesini bulan feda kuşağımız var. Bu yiğitler, bu kahramanlar halkın içinden çıkmıştır. Halk savaşımız bu kahramanları, kahramanlıkları daha da büyütecektir. Örgütlenmelerimiz büyüyecek halk iktidarının organlarına dönüşecektir.