OLİGARŞİNİN PARLAMENTOSUNDA AYAK BASTIĞI HER YER DÜZENE AİTTİR!
“HDP ayaklarını yere basmalı
Seçim sonrasında ve Meclis’in oluşmasının yarattığı hengame içerisinde spekülasyonlar, abartılı beklentiler ve maddi temeli olmayan analizler havada uçuşuyor.”
Aktardığımız cümle bize ait değil, 27 Haziran tarihli Özgür Gündem gazetesinden Murat Çakır’ın köşe yazısından aldık.
Seçimin hemen arkasından ayakları havada değerlendirmeler öyle havada uçuşuyordu ki, kendi içlerinden bile bundan rahatsız olanlar var…
HDP ve HDP’ye yedeklenen sol çevrelerin değerlendirmelerini geçen hafta dergimizde aktarmıştık…
Reformizm, oportünizm faşizm karşısında o kadar güçsüz ki, düzenin seçim oyunları kapsamında elde ettikleri “başarı”ları ZAFER olarak değerlendirebiliyor. Hatırlatmak açısından burada bir kaçını aktarmak istiyoruz.
KCK Eş Başkanlığı: “Türkiye’nin yeni çağı yaşanmaktadır. Hatta bu Türkiye gerçeği başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünya için de bir çağı kapatıp başka bir çağı açma gibi bir gerçekliği ifade edecektir” demişti.
Abartı öyle büyük ki, çağ açıp, çağ kapatıyorlar… Hem de Türkiye ile de sınırlı değil, tüm dünyanın çağını açıp kapatıyorlar..
Yine PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, “bu sonuçlar demokratik devrim demek ve bundan sonra demokrasinin daha da gelişeceğini söylemek yanlış olmaz”
Siz söyleyin, ne söyleseniz yanlış olmaz… Oligarşinin meclisine girerek devrim de yaparsınız, dünyaya çağ da atlatırsınız…
HDP kuyrukçusu ESP “Büyük İnsanlık idealiyle yola çıkan birleşik mücadele partimiz HDP yüzde 10’luk seçim barajını aşarak 80 Milletvekiliyle tarihe yeni bir sayfa açtı… Ezilenlerin ilk defa kendi kaderlerini tayin ettikleri bir seçimde bulundu…” demişti…
Murat Çakır bu tür abartılı değerlendirmelerden hareketle HDP’yi ayaklarını yere basmaya çağırıyor.
Şöyle diyor Çakır; “İktisadi arka planı dikkate almadan salt Erdoğan ve AKP eleştirisine yoğunlaşmak, kapitalist sömürüyü gizlemeye ve burjuvazinin hegemonyasını yeniden üretmeye yaramaktadır. Diğer taraftan Erdoğan’ın başkanlık projesi ‘kişisel diktatatörlük hırsı’ olarak algılamak da yanıltıcıdır. Doğru, Erdoğan abartılı bir hırsla tek adamlığa oynamaktadır, ama asıl belirleyici olan Erdoğan’ın arkasında duran sermaye güçlerinin çıkarlarıdır. Erdoğan, ‘İslami’ olarak adlandırılan sermaye gruplarına başkanlık sistemi ile uluslararası tekeller karşısında siyasi himaye vaat ederken, sanayi üretiminin yüzde 65’i ile ihracat’ın yüzde 80’ini elinde tutan TÜSİAD üyeleri ve uluslararası sermaye devlet bürokrasisini kontrol altında tutacak parlamenter ‘demokrasiyi’ öncelemektedirler.
AKP, CHP ve MHP esas itibariyle sermaye fraksiyonunun çıkarlarını gözeten bir siyaseti temsil etmektedirler. HDP ise bu cephe karşısında Gezi ve Kobane “ruhlarını” birleştiren bir alternatif potansiyeli içerisinde barındırmaktadır.
Sokağın gücünü kullanabilen, işçi sınıfının-örneğin metal işçilerinin direnişi ile kimlikler ve milliyetler sorununun çözümünü birleştiren, emperyalist stratejilere ve kapitalist sömürüye karşı çıkan bir HDP, halkların gerçek alternatifi haline gelebilir. HDP ayaklarını yere basmalıdır, aksi taktirde düzenin çarklarından birisi olmaktan kurtulamayacaktır.”
HDP’ye ilişkin eleştirileri doğru olmakla birlikte HDP’den beklentileri ile esas olarak ayakları yere basmayan Murat Çakır’dır.
HDP, Murat Çakır’ın Tarif Ettiği Parti Değildir
HDP’nin seçim meydanlarında yaptığı “emeğin iktidarı” gibi söylemlerinin kendi gerçekliğiyle hiçbir ilgisi yoktur.
AKP ne kadar dinci bir parti ise HDP de o kadar emekçilerin yanındadır.
Kürt milliyetçi hareketin tarihinde “başta Kürt sorunu” diye başlamayan tek bir sorun tespiti olmamıştır. Bu seçimlerde reformist, oportünist, düzen içi fosilleşmiş solu da yanına alarak halkın düzene karşı büyüyen öfkesini düzen içine çekmek için bolca “işçi-emekçi” söylemlerinde bulunmuştur…
Bu söylemlerin, düzen partilerinin halkın oylarını almak için yaptığı “oy avcılığı”ndan hiçbir farkı yoktur. İşçi, emekçi, adalet gibi sol söylemlerle halkın oyunu almıştır ve halkla işi bitmiştir artık…
HDP Emekçilerin Yanında Değil, Emekçilerin Kanını İçen TÜSİAD’ların,
MÜSİAD’ların, TOBB’ların Yanındadır!
Murat Çakır’ın ayakları yere basmıyor; tespitlerinin HDP gerçeğiyle ilgisi yoktur. HDP’nin, “Sokağın gücünü kullanabilen, işçi sınıfının-örneğin metal işçilerinin direnişi ile kimlikler ve milliyetler sorununun çözümünü birleştiren” bir parti olduğunu söylüyor…
Bu tespitin de HDP gerçekliğiyle ilgisi bile yoktur. Seçim dönemi binlerce metal işçisi TOFAŞ’ta, RENAULT’ta ve diğer fabrikalarda direnirken HDP büyük desteğini aldığı patronlarla ters düşmemek için direnişi ziyarete bile gitmemiştir.
Şu sözler bizzat HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a aittir: “Korumamız gereken sadece işçi değil, işverenin de belli ölçüde korunması gerekiyor.”
“İşverenin de belli ölçüde korunması gerekiyor” diyen bir HDP nasıl “işçi sınıfının” temsilcisi oluyor?
Ne İşten Atılanların, Ne
De Direnenlerin Yanında
HDP Yoktur!
Tofaş’ta, Renault’da direndikleri için işten atılan metal işçilerinin sayısı 500’ü buldu… Bunların dışında irili ufaklı onlarca fabrikada işçi direnişleri sürüyor. Eskişehir’de iki öğretim görevlisi adalet istedikleri için işten atıldılar ve işlerine geri dönmek için direniyorlar. Yönetiminde Kürt milliyetçileri, reformist, oportünist HDP bloğunun bulunduğu KESK kılını bile kıpırdatmıyor. Daha beteri direnişe sahip çıkmadıkları için kendilerini eleştirenlere -Tayyip Erdoğan gibi- disiplin cezası veriyor.
HDP Ne Dün Ne De
Bugün ‘Gezi Ruhu’nun
Temsilcisi Olmamıştır!
Murat Çakır’ın HDP’nin “gezi ruhu”nu temsil ettiği de ayakları yere basmayan bir tespittir.
Birincisi, HDP anlayışının asıl temsilcisi Kürt milliyetçi hareket Haziran Ayaklanması’nın en şiddetli geçtiği, bütün Türkiye’nin ayakta olduğu zaman ayaklanmayı “süreci sabote etmekle” suçlamış ve ayaklanmaya karşı olduğunu söylemiş AKP’ye destek vermiştir…
HDP’yi oluşturan diğer reformist, oportünist sol kesimler ise Kürt milliyetçi hareketin yedeğinde ayaklanmayı bir an önce bitirmek için bütün gücüyle çabaladı… Saatlerce süren toplantılarda ayaklanmayı bitirme kararları aldılar fakat başaramadılar…
Haziran’dan bugün HDP bileşenlerinin tüm politikaları halkın bu öfkesini düzen içine çekmek olmuştur… 7 Haziran seçimleri bunun en ileri aşaması olmuştur.
HDP, Emperyalist
Stratejilere ve Kapitalist
Sömürüye Karşı Çıkan
Bir Parti Değildir!
Murat Çakır yazısında“emperyalist stratejilere ve kapitalist sömürüye karşı çıkan bir HDP, halkların gerçek alternatifi haline gelebilir” diyerek yine HDP gerçekliğiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan ayakları havada bir beklenti içine giriyor.
Kürt milliyetçileri tarafından Suriye’de, Irak’ta emperyalistlerle açıkça işbirliği yapılmaktadır. İşbirliğinin de ötesinde emperyalizmin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek politikalarında kara gücü olarak kullanılmaktadır.
Bu IŞİD üzerinden “taktiksel işbirliği” diye meşrulaştırılmaya çalışılıyor…
Ortadoğu’da dökülen her damla kandan emperyalistler sorumludur… IŞİD’in yaratılmasından, bugünkü varlığından da bizzat emperyalistler sorumludur. Yarattıkları IŞİD canavarı yüzünden Ortadoğu’nun tamamına müdahale etmeyi meşrulaştırıyorlar…
Aynı şekilde Kürt milliyetçileri de milliyetçi politikaların sonucu emperyalistlerle girdiği işbirliğini, emperyalistler tarafından kullanılmayı IŞİD üzerinden meşrulaştırmaktadır.
Soruyoruz; “Merkezi Suriye devletinden ayrılmak istemiyoruz” diyen PYD şu anda hangi stratejik hedefle hareket etmektedir?
Suriye’nin bütünlüğünden yanaysa, merkezi devletten ayrılmak istemiyorsa neden emperyalistlerle ve işbirlikçilerle aynı koalisyon içindedir?
Soruların cevabı yoktur çünkü, PYD’nin Suriye’de kendilerine ait bir stratejileri yoktur… Tüm umutlarını emperyalistlere bağlamışlardır. PYD emperyalistlerin bölgedeki kara gücü olarak kendini kanıtlamıştır ve emperyalistlerin politikaları neyi gerektiriyorsa onu yapmaktadırlar…
Bunu da bölgenin IŞİD’ten temizlenmesi ve “demokratik devrim” demagojisiyle meşrulaştırmaktadırlar.
Bunun için Murat Çakır’ın HDP’ye yönelik beklentileri ayakları havada HDP gerçeğiyle ilgisi olmayan beklentilerdir.
Faşizmin
Parlamentosunda
Halkların Çıkarları
Savunulamaz!
Yüzlerce metal işçisi direndiği için işten atıldı ve atılmalar devam ediyor. İrili ufaklı onlarca direniş var… Faşizm sokaklarda halkın her türlü taleplerine saldırmaya, kan dökmeye devam ediyor. Grup Yorum konserleri yasaklanıyor… HDP milletvekilleri bu tablonun hiçbir yerinde yok…
80 milletvekili ile meclise girerek demokrasiyi geliştireceklerini söylüyorlardı… Demokrasiyi geliştirmek için ne yaptınız, ne yapıyorsunuz?
HDP’liler halkın, emekçilerin yanında yoklar, peki nerede varlar? Ne yapıyorlar?
TÜSİAD’ların, MÜSİAD’ların, TOBB’ların istekleri doğrultusunda bir hükümet kurulması için elinden geleni yapıyor. Tekellerin krizine çözüm arıyor. Halkla, emekçilerle görünmeyen HDP, tekellerin temsilcileriyle gülücükler saçarak poz veriyor…
Şu sözler de diğer Eş Başkan Figen Yüksekdağ’a aittir;“Süreç bakımından gelebilecek tüm görüşme taleplerine kapılarımız açık… Kimse böyle bir süreçte ‘Benim kırmızı çizgilerim, benim anlayışım, merkezim, çerçevem’ gibi dayatmaya girme hakkı yoktur… TÜRKİYE SİYASETİNDE KRİZ YARATAN DEĞİL, KRİZ ÇÖZEN BİR POZİSYONU ÜSTLENDİK”
Murat Çakır’ın görmesi gereken HDP gerçeği budur. Çakır, HDP konusunda ayakları yere basmayan beklentiler içindedir.
HDP halkın sorunlarına çözüm bulmayı değil, oligarşinin krizine çözüm bulmayı kendine misyon edinmiş bir partidir.
Oligarşinin düzenine yerleşmeye çalışan ve oligarşi için politika üretmeye çalışan bir partidir.
HDP için halkın diğer düzen partilerinden hiçbir farkı yoktur…
Halkın oyunu almış ve halkla işi bitmiştir…
Görüşmeler artık oligarşinin temsilcileri ile yapılmaktadır.
HDP halkı düzene karşı bir güç olarak değil, düzen içine yerleşmek için, düzen içinde yer edinmek için bir araç olarak görüyor…
Düzene kendini kanıtlamak için de esas misyonu düzen dışına çıkan halkı düzen içine çekmektir.
Düzen içine yerleşirken reformist, oportünist, fosilleşmiş solu’da yanına alarak oligarşinin yönetememe krizinin hat safhaya çıkacağı bu dönemde düzen için ne kadar gerekli olduklarını göstermeye çabalıyor…
Politika yapış tarzına bakın; düzen politikacılığında oldukça da ustalaşmışlardır…
Demirel’e kendi cephelerinden rahmet okutuyorlar… “Dün dündür, bugün bugündür” politikasını en iyi hayata geçiren HDP’dir…
Düzene olan büyüyen halkın öfkesini yanlarına çekmek için en koyu AKP karşıtı kesilmişlerdi seçim boyunca…
Şimdi düzen adına en uzlaşmacı, ‘kriz çözen’ parti rollerine soyundular. Kimsenin “Benim kırmızı çizgilerim, benim anlayışım, merkezim, çerçevem’ gibi dayatmaya girme hakkı yoktur…” diyerek burjuva partilerini de tekeller adına “sorumlu” olmaya çağırıyor…
Sonuç olarak;
1- HDP kuruluş misyonuna uygun hareket ediyor.
2- Halk kitlelerini düzene çekmek ve sahte umutlar boyutuyla üzerine düşen görevi yapmıştır.
3- Murat Çakır, “HDP ayaklarını yere basmalıdır, aksi taktirde düzenin çarklarından birisi olmaktan kurtulamayacaktır” diyor. HDP’den beklentileriyle ayakları yere basmayan Murat Çakır’dır.
HDP’nin izlediği bütün politikalar ‘yanlışlıkla’, ‘ayakları havada’ olmakla ifade edilemez, bilinçli, sınıfsal bir tercihtir… HDP oligarşik düzen içine yerleşmek istiyor…
Kürt sorununun çözümü emperyalizm ve faşist düzenle uzlaşmakta görülüyor.
4- Oligarşinin parlamentosunda halkın hiçbir sorununun çözümü yoktur. Çünkü; oligarşinin parlamentosu halk için değil, emperyalizmin ve işbirlikçi tekellerin çıkarları için vardır.
5- Zalimin atına binen kılıcını sallar…