ŞEYH BEDREDDİN’DEN CEPHELİLERE
ANADOLU TOPRAKLARI ORTAKÇA YAŞAMIN TANIĞIDIR, BU TARİHLE GURUR DUYUYORUZ
Osmanlı İmparatorluğu’nun Yıldırım Beyazıt iktidarı döneminde tam bir çürüme ve yozlaşma yaşanmaktadır. Savaşlardan elde edilen zenginlikler sarayın lüksüne aktarılırken yolsuzluk, rüşvet ve kayırma Osmanlı adaletini halkın gözünde bir hiç durumuna düşürmüştür. 1402’den 1413’e kadar sürecek olan taht kavgalarının başlamasıyla Osmanlı, “Fetret Devri” denilen döneme girer. Daha fazla fetih, yağma, talan ve sömürü için; iktidar uğruna Osmanlı sarayında kardeş kardeşi, baba oğlunu öldürmektedir. Çelebi Mehmet ve Musa Çelebi arasında iktidar kavgasına dönüşen bu dönemde; Gerek yerel gerekse merkezi otorite halka yönelik sistemli saldırı uygular.
Osmanlı’nın yaşadığı bu çürümüşlük ve ayaklanma koşullarında, tarih Baba İshak sonrası en onurlu ve şanlı sayfalarına alıp sakladığı Şeyh Bedreddin Hareketi’ne tanıklık edecektir.
Yaşadığı dönemin devrimcisi olan Şeyh Bedreddin, Rumeli Sultanı Musa Çelebi iktidarı döneminde Rumeli Kazaskerliği görevini yürütür.
Taht kavgası bitmiş, Çelebi Mehmet, Musa Çelebi’nin yerini almıştır. Şeyh Bedrettin İznik’e sürgüne gönderilir ve tutsak edilir. İznik sürgünü sırasında, Osmanlı zulmüne “artık yeter” diyen halkı örgütlemek üzere yola çıkar Bedreddin. Börklüce Mustafa’yı Anadolu Şeyhi olarak Aydın, İzmir, Urla ve Karaburun yöresine; Torlak Kemal’i ise Börklüce’nin komutasında Manisa’ya gönderir. Kendisi ise Rumeli’ye geçmek ve isyan hareketini başlatmak üzere hazırlıklara girişir. Börklüce Mustafa önderliğinde Ege’ye dağılan Bedrettin yiğitleri durmaksızın hak ve adalet temelinde propaganda yapar, beylerin, sultanların gerçek yüzlerini halka açıklarken, diğer taraftan bey adamlarına, kolluk güçlerine karşı “gerilla tarzı” saldırılar yaparlar. Yapılan bu çalışmalar iki yıl boyunca sürer.
Aydın-Karaburun yöresinde beylerin zulmüne karşı, Ahiler vergi, tüccarlar haraç, köylülerse aşar vermeyerek, yoldaşlık temelinde yaratılacak ortakça düzenin ilk temellerini atarlar. Şeyh Bedreddin sürgünden kaçar, yıllardır kendisini bekleyen taraftarlarıyla Rumeli’de, Deliorman’da, yaşam bir tür komün biçiminde örgütlenir. Özel mülkiyete son verilir. Bütün işlerin, iş bölümü esasına göre ortak yapılması sağlanır. Paylaşımda, herkesin çalışmasına ve çıkardığı işe göre değil, kişilerin ihtiyacına göre, kendisine yetecek kadar, ihtiyacı kadar alması yöntemi esas alınır.
Anadolu ve Rumeli’de hak ve adalet temelinde yükselen “Hakikat” savaşı, yaptıkları ve yarattıklarıyla kısa sürede Hıristiyanı, Müslümanı, Ermenisi,Türkmeni, Rumu, Bulgarı, Sırpı… pek çok milliyetten halkı bir araya getirir, birleştirir. Anadolu ve Rumeli halkları, kendi eşitlik ve mutlulukları için Şeyh Bedrettin Ayaklanması’na katılmaktan geri durmazlar. “Yarin yanağından gayrı, her yerde, her şeyde, hep beraber” ilkesinde somutlanan “Hakikat Düzeni”n-de halkların kardeşçe bir arada ve sömürülmeden yaşayabileceği görüldükçe, nasıl her işi elbirliğiyle yapıyorlarsa, ölüme de birlikte giderler. Ezen-ezilen ilişkisi olma dığı gibi, kadın-erkek eşit haklara sahiptir ve kadın da erkeğin emekçi kardeşidir. Karaburun’da Börklüce Mustafa’ya bağlı güçler, Manisa’da ise Torlak Kemal ve savaşçıları Osmanlı ordusuna yenilirler. Büyük bir katliam yaşanır.
Osmanlı, Ege’de ortakça düzeni zulüm ve vahşetiyle boğar, Hakikatsavaşçılarını katlederken, Rumeli’ye geçen ve savaş için aylarca hazırlık yapan Şeyh Bedreddin ve savaşçıları Edirne yolunda yenilir Osmanlı’ya. Bu yenilginin ardından, beylerin ihaneti nedeniyle Osmanlı’ya tutsak düşer Şeyh Bedrettin.
Göstermelik bir yargılama yapılsa da, tarihin en önemli siyasi savunma örneklerinden birini sergileyerek davasını, düşüncelerini, haklılığını savunur Yıl 1420’dir… Yer Serez’in Bakırcılar Çarşısı’dır…Şeyh Bedreddin idam sehpasında son kez haykırır;
“İnsanlar… Tanık olunuz ki, bugün olmazsa yarın, mutlaka sömürünün tüm çarkları kırılacak, nice direnirse dirensin, sömürgen yer yüzünden kalkacaktır. Tanık olunuz ki, bunu kaç kez söylediğimiz gibi yine belirtiyoruz.
Yaşamı bugünden yarına kendi küçümencik ömrüyle bir tutanlar belki anlayamazlar.
Ama tarihin geleceği insanlığı buna hazırlamaktadır. Tüm toprakişleyenin, tüm tezgahlar üretenin, tüm sular kullananın ve dahi tümegemenlik salt emekçilerin olacaktır. Siz çocuklarınıza iletiniz, bugün olmazsa bile, çocuklarınız çocuklarına iletsinler. Hükümdarlıklar, taçlar nicegörkemli görünseler de, üstünde durdukları başlar için giderek taşınamaz olmaktadırlar. Birgün mutlaka, insanlar başlarından egemenleri atacaklardır. Sultanların, kralların, ruhbanların yerini, birbirine kenetlenmiş, dayanmış ve her işini danışma üzerine kurmayı alışkanlık haline getirmiş emekçilerin egemenliği olacaktır…”
Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa, Torlak Kemal ve nice hakikat savaşçısı bunun için vuruştular. Yenildiler belki ama “Bir kişi inancı için vuruşurken ölürse, inancı da doğruysa, o ölmüş sayılmaz…” diyenlerdendi onlar.
Kahramanca şehit oldular, ölümsüzleştiler. Ne tarih, ne de kurtuluş için savaşanlar onları unutmaz.