“BİZ SADECE BİR ÖRGÜTTEN BAHSETMİYORUZ; SAVAŞ ÖRGÜTÜNDEN BAHSEDİYORUZ…” (DURSUN KARATAŞ)
Parti-Cephe Geleneğimiz Kızıldere’de Doğdu,
46 Yıl Süren Dişe Diş Bir Savaşla Büyüttük…
BİRLEŞELİM SAVAŞALIM KAZANALIM SAVAŞ ÖRGÜTÜ; TÜM HALKI ANTİ-EMPERYALİST, ANTİ-OLİGARŞİK HALK SAVAŞINDA BİRLEŞTİRİR!
Halk Savaşının zaferi, halkın, halk düşmanları karşısında birleştirilmesine doğrudan bağlıdır. Halk Savaşını zaferle sonuçlandıran tüm devrimlerde bu gerçeği görüyoruz. Bu gerçek bizim devrimimiz için de geçerlidir. Yani devrim yapmak, halkı emperyalizme ve oligarşiye karşı birleştirmeye bağlıdır. O halde devrimci olmak, ancak halkı birleştirecek bir ideolojiye sahip olmakla mümkündür. Bu ideoloji sadece ve sadece Marksizm-Leninizmdir. O halde, sadece ve sadece Marksist-Leninistler devrimci olma ayrıcalığına sahiptirler.
“Siyasi, ekonomik ve askeri durumlar eşit derecede önemli olmakla beraber, bunların içinde en önemlisi siyasi faktör, «halk» faktörüdür.” (Vo Nguyen Giap- Halk Savaşının Askeri Sanatı)
“… nüfusumuzun yüzde 95’inden fazlasını oluşturan geniş halk kitlelerini birleştirebiliriz. Bunu sağladığımız zaman, çalışmalarımız gittikçe düzelir ve karşılaştığımız zorlukların üstesinden daha çabuk gelebiliriz.” (Mao Zedung – Seçme Eserler Cilt-6 s.281)
Savaşımız; Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Halk Savaşıdır
Savaşımızda iki cephe vardır. Cephenin bir yanındaki emperyalizm ve oligarşi, diğer yanındaki halktır.
Halk Savaşının zaferi, halkın, halk düşmanları karşısında birleştirilmesine doğrudan bağlıdır. Halk Savaşını zaferle sonuçlandıran tüm devrimlerde bu gerçeği görüyoruz. Bu gerçek bizim devrimimiz için de geçerlidir. Yani devrim yapmak, halkı emperyalizme ve oligarşiye karşı birleştirmeye bağlıdır. O halde devrimci olmak, ancak halkı birleştirecek bir ideolojiye sahip olmakla mümkündür. Bu ideoloji sadece ve sadece Marksizm-Leninizmdir. O halde, sadece ve sadece Marksist-Leninistler devrimci olma ayrıcalığına sahiptirler.
Marksizm-Leninizm proletarya ideolojisidir. Bu ideolojiyi savunmayanlar, burjuva ideolojisini şu ya da bu şekilde savunanlardır. Reformistler, revizyonistler, oportünistler, milliyetçiler… değişik düzeylerde burjuva ideolojisinin savunucusudurlar.
Bakın ülkemize, Kürt milliyetçileri vardır. Propaganda ve eylemlerinin temeli “Türk düşmanlığı” üzerine kuruludur. Sırtlarında Amerikan emperyalizminin bayrakları olan tişörtlerle, ellerinde Amerikan bayraklarıyla dolaşıyorlar, dillerinde “Bıji Obama (Yaşasın Obama)” sloganlarıyla yürüyüş yapıyorlar. Ama Türk halkını dillerine aldıklarında bir düşmandan söz eder gibi alıyorlar. Amerikan emperyalizmine, Avrupa emperyalizmine karşı tek bir eylemlerinin olmamasıyla övünüyorlar, ama Türk halkını hedef alan eylemlerinin sayısı belli değil. Sonuç olarak, tek bir ülkede yaşayan ve kurtuluşları ancak ortak mücadele ve ortak örgütlenme ile mümkün olan iki halkı, birbirine düşmanlaştıran bir ideoloji ile parçalamakta ve emperyalizmin, oligarşinin karşısında güçsüzleştirmekte, milliyetçi zeminde saflaştırarak, Kürtleri, Kürt milliyetçiliği zemininde emperyalizme bağlamakta, Türkleri, Türk milliyetçiliği zemininde saflaşmaya iterek, Türkiye oligarşisi eliyle emperyalizmin işbirlikçiliğine itmektedir.
Bakın oportünizme ve reformizme, ideolojik olarak halkı emperyalizm ve oligarşi karşısında birleştirecek bir devrim stratejisi oluşturmak yerine kimisi sadece işçiler, kimisi sadece köylüler içinde örgütlenmenin teorisini yapıyorlar. Emekçileri parçalayan, bölen devrim stratejileri ile hareket ediyorlar. Ya da Kürt milliyetçiliğinin kuyruğuna takılarak, Kürt milliyetçisinden daha Kürt milliyetçisi bir politikanın savunucusu haline gelebiliyorlar. Ki, milliyetçi ideoloji ile, halkı gerçek düşmanları emperyalizmin ideolojik etkisi altına sokup, emperyalizmin “demokrasi”, “globalleşme”, “yeni dünya düzeni” yalanlarının peşine takarak, emperyalist işgallerin, sömürgeciliğin savunucusu durumuna getirmekte ortaklaşıyorlar. Bağımsızlık, halk demokrasisi, sosyalizm hedefimizde ısrar ediyoruz diye, devrim hedefimizde ısrar ediyoruz ve bunun gereklerini yerine getiriyoruz diye, anti-emperyalist çizgimizde ısrar ediyoruz diye, devrimin gerektirdiği bedelleri ödemekten kaçınmıyoruz ve “devrim için savaşmayana sosyalist denmez” diyoruz diye… her iki kesim de bize karşı düşmanlaşıyorlar. Yani her iki kesim emperyalizme yanaşmak ve halktan uzaklaşmakta, devrimci harekete düşmanlaşmakta ortaklaşıyorlar.
Diğer bir kesim, halkı dine göre saflaştıranlardır. Bunlar asıl olarak ülkemizde, emperyalizmin işbirlikçisi oligarşinin dışında bir kesim değildir. Dünya genelinde de emperyalizmin işbirlikçisi güçlerden oluşmaktadırlar. Bunlar da halkı dine, mezheplere göre parçalar, her birini ayrı ayrı emperyalizmin işbirlikçisi, uşağı, emperyalist işgal ve sömürgeleştirme politikalarında kullandığı maşa haline getirirler. Kimi İslamcı örgütlerin geçici dönemler, emperyalizmle çelişkiye düşmeleri bu gerçeği değiştirecek durumda değildir.
Sadece Marksist-Leninistler halkın tüm kesimlerini, emperyalizme ve işbirlikçisi güçlere karşı birleştirebilecek bir ideolojiye sahiptirler. Bu ideoloji sayesindedir ki, dünyanın neresinde olursa olsun, emperyalizm ve halklar arasındaki çelişkilerde, tereddütsüz yerlerini halk saflarında belirlemektedirler. Marksizm-Leninizmin ülkemizdeki tek temsilcisi ve dünya genelindeki temsilcisi Devrimci Halk Kurtuluş Partisi’dir. Ve biz devrime giden tek yol Marksizm-Leninizm bilimi olduğu için, “daima, değişmez Marksist-Leninist sandalyemizde oturacağız.” (Kim İl SUNG)
“Bütün kadrolarımız ve savaşçılarımız, dogmatiklerin teorik baskılanmaları altında kalmadan, askeri ve kitlesel daha büyük bir güç oluşturabilmek, her alanda kitleleri örgütleyebilmek için ne yapmamız gerektiğini, başkası ne diyor, diyerek değil, kendine güvenerek, ‘biz ne diyoruz’ anlayışıyla hareket edip, halk kitlelerinin çelişkilerini, ruh hallerini ve ülkemiz gerçeklerini gözönünde bulundurarak, doğru ve yanlış olanı kalın çizgilerle birbirinden ayırıp yapılması gerekeni, devrimci olanı bulmalı ve ısrarla sahiplenmelidir.” (Dursun KARATAŞ)
Ya Halk Cephesindesiniz Ya Halk Düşmanlarının Cephesinde
Bu savaşta haklılar ve haksızlar vardır. Halk Cephesi haklıların cephesidir. Halk Cephesi, haklı bir savaş yürütmektedir. Çünkü, halklar, emperyalist sistem altında ezilen, sömürülen, ölüme mahkum edilen, baskı ve zulüm altında, işkence ve katliamlar altında, onurları, kimlikleri, kişilikleri aşağılanmış, yeri gelmiş kişiliklerine; hayvanlara gösterilen saygı kadar bile saygı gösterilmemiş bir yaşama mahkum edilmişlerdir. Bir gece eviniz emperyalizmin ve oligarşilerin askeri güçleri tarafından basılıyorsa, onurunuz ayaklar altına alınıyorsa, en aşağılık işkencelere maruz kalıyorsanız, yetmiyor çoluk çocuk ayrımı yapılmadan katlediliyorsanız, halk olduğunuz içindir. İşte halkların savaşı bu zulme son vermek istediği içindir ki, haklı bir savaştır. Halk, kimseyi sömürmek, kimsenin onurunu kırmak, aşağılamak için savaşmıyor, sadece kendi haklarını ve onurunu korumak için savaşıyor. Öldürmek için değil, yaşamak için savaşıyor. Halkları öldürmek zorunda bırakan, emperyalist sistemdir. Halk Cephesi haklı olduğu için, halkı bu savaşta birleştirme ve zafer kazanma gücüne sahiptir.
Emperyalistlerin savaşı haksızdır. Halkların emeğini sömürmek için, sermayelerini ve lüks yaşamlarını daha fazla büyütmek için savaşırlar.
“Partimiz halkı birleştirmek konusunda büyük başarı kazandı. Başkan Ho Chi Minh’in ortaya attığı slogan: «Birlik… birlik, geniş birlik; başarı, başarı ve büyük başarı» gerçekleşti. …Bütün gücümüz Direnme Savaşında haklı oluşumuzdan geliyordu. Bu nedenle bütün halkı birleştirmeyi başardık. …” (Marksizm ve Gerilla Savaşı- Poweroy- S. 256)
Tarihteki tüm sınıflı toplumlarda, toplumsal gelişiminin temeli olan çelişki, ezen ve ezilen sınıflar arasında yaşanmıştır. Bu çelişki temel çelişki olarak belirlenir. Bu çelişki üretici güçler ve üretim ilişkileri arasındaki çelişkidir. Temel çelişkinin kapitalist toplumdaki ifadesi emek-sermaye çelişkisidir. Burada sermaye cephesini burjuvazi ve emek cephesini proletarya oluşturur. Bu çelişki, üretimin toplumsal niteliğine karşın, sermayenin özel mülkiyetinden doğar.
Emek sermaye çelişkisi dünya genelinde, değişik bölgelerde kendini değişik sınıflar ve sınıf örgütleri arasındaki çelişki şeklinde ifade eder. İkinci paylaşım savaşı sonrası dünya genelinde dört ana çelişki ortaya çıkmıştır. Bunlar;
Bu dört ana çelişkiden bir tanesi temel çelişkinin en yoğun halde yaşandığı çelişkidir ve temel çelişkinin çözümüne hizmet eder. Bu çelişkiye baş çelişki denir. Mevcut sistemde baş çelişki, emperyalist sistemle ezilen dünya halkları arasındaki çelişkidir. Çelişki bu zeminde en derin halini yaşamaktadır ve bu nedenle de çatışmanın en yoğun yaşandığı zemin burasıdır. Yani, emperyalist sistemin yoğun sömürüsü, dünya halklarını yoksullaştırmakta, açlıktan ölümlerin onmilyonları bulduğu bir tablo yaratmakta ve bu tablonun sürdürülmesi için de emperyalist sistem devasa askeri güçlerle dünya halklarının üzerinde terör estirmektedir. Çelişki ve çatışmanın kaynağı burasıdır.
Bu nedenledir ki, emperyalizme karşı savaşmadan halktan yana olmak söz konusu değildir. Ya bu saflaşmada halklar cephesinde yer alırsınız, ya da bu saflaşmada emperyalizm cephesinde halk düşmanlarının saflarında yerinizi alırsınız. Amerika’nın armalarını üniformalarında taşıyanlar, saflaşmada emperyalizm cephesinde tercihlerini yapmışlardır. Emperyalizm cephesinde yer alanların ise halklar adına telafuz edebilecekleri tek bir cümleleri olamaz. Marksist-Leninistlerin görevi, halkları emperyalizme karşı birleştirmek, örgütlemek, savaştırmaktır.
“…Atalarımızın bize miras bıraktığı askeri gelenekler, ülkeyi kurtarmak ya da savunmak için verilen bütün haklı savaşların gelenekleridir. … ‘sürekli bir temel sağlamak ve derin köklere ulaşmak için halkın gücünü takviye etmek ve mücadele için tüm halkı birleştirmek’ (Tran Hung Dao)…” Vo Nguyen Giap- Vietnam Ulusal Kurtuluş Savaşı Kitabından…
Halk kimdir? Halk, emperyalizmin bir avuç işbirlikçisi hariç herkes halktır. Bunun anlamı, bir avuç emperyalizmin işbirlikçisi hariç; tüm herkesi, halk cephesinde birleştirebiliriz. Birleştirmeliyiz.
Halk, Halk Cephesi saflarına en hızlı akacak olan ve en kalıcı olacak olanlardır. Onlar, emperyalizm ve işbirlikçileriyle çelişkileri en derin olan kesim, yani en yoksullardır. Çünkü, en yoksullar, bu zulmün en büyüğünü yaşamaktadırlar. Açlıkla yaşamaktadır, sistemin faşist terörü altında yaşamaktadır. Halkın Kurtuluş Mücadelesine ve zafere en öncelikle ve yakıcı olarak ihtiyaç duyanlar onlardır. O halde, öncelikle en yoksulları örgütlemeli, Halk Cephesi saflarında birleştirmeliyiz.
Stratejik hedefimiz, şehirlerin mahallelerinden başlayarak, düşmanı merkezlere hapsetmek ve orada boğmaktır. Yani, mahalleler bizim olacaktır. Stratejik hedefimiz; ülkemizin tüm dağları bizim olacak, gerillalarımızla dolacaktır. O halde halk, ülkemizin gecekondularında ve köylerinde yaşayan yoksullardır. Onlara gitmeli, onları örgütlemeli, devrim için Halk Cephesi saflarında birleştirmeliyiz.
“Gerilla halktır. Gerilla silahlanmış halktır. Halkı silahlandırmak, savaştırabilmek için geniş halk ve sınıf tabakaları içerisinde sürekliliği olan bir çalışma yapmadan sıradan işçi, köylü, emekçi genci silahlandırıp gerilla savaşı yapmak, gerillayı beslemek, barındırmak, büyütmek imkansızdır. Gerilla ünlü deyimiyle denizde balıksa bu denizin sürekli içinde olarak, onu koruyarak balığın üreyip yaşamasını sağlamalıyız.” (Dursun Karataş)
Halkı Birleştirmek, Halkı Halk Örgütlenmelerinde Örgütlemektir
Nedir Halk Örgütlenmeleri? Halkın, kendi ortak hedefleri için bir araya geldiği siyasal, kültürel, ekonomik yapılardır. Savaş örgütü, halkı devrim için, iktidar için bir araya getirir. O halde, savaş örgütünün halkı birleştirdiği örgütler, iktidar hedefiyle bir araya gelinen örgütler olacaktır.
Nedir halkın iktidar olması? Halkın kendi örgütleri aracılığıyla oligarşik iktidarı yıkıp, yerine kendi iktidarını kurması ve yönetmesidir. Bununla, sermayenin özel mülkiyetine dayalı ekonomik sistemi, yani kapitalist sistemi yıkıp, yerine sermayenin toplumsal mülkiyetine dayalı bir ekonomik sistem, yani sosyalist sistemi kurmasıdır.
Halkın iktidar olması, bir anda hayata geçip sonuçlanacak bir süreç değildir. Bir mücadele sürecidir. Bu süreç içinde, halk kendi örgütlerini kuracak, bu halk örgütleri aracılığıyla giderek, oligarşik iktidarın alanını daraltacak, kendi yönetim alanını genişletecek. Gelişip güçlendikçe, oligarşik iktidarı zayıflatacak, halkın bulunduğu alanlardan atacak. Savaş örgütü, bu sürece önderlik edecektir.
Bu, ilk kez bizim pratiğe uygulayacağımız, denenmemiş bir teori değildir. Bu, dünya devrim tarihlerinde örnekleri yaşanmış, denenmiş ve sonuç aldığı görülerek, dünya devrimleri teorik mirasına katılmış bir bilgi birikimidir. Dünya halklarının bu büyük mirasından, yani kendi tarihimizden öğrenecek, kendi ülkemiz koşulları ile ve kendi ülkemizde yaşadığımız deneyimlerle birleştirecek, halkımızı yarattığımız halk örgütlenmelerimizde birleştireceğiz.
Nedir bu örgütler? Halkın yönetim ve savaş örgütleridir. Halk bu örgütleri aracılığıyla, yaşamını ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim, sağlık vb. boyutlarıyla örgütleyecek; emperyalizmin ve oligarşinin askeri güçlerine karşı kendini savunacak, emperyalizmin ve oligarşinin askeri güçlerine darbeler vurarak, halkın iktidar alanını genişletecek ve tüm ülkenin hakimi haline getirecektir. Bu örgütler:
Halk Komiteleri
Halk Meclisleri
Halk Milisleri
Halk Ordusu
Halk Cephesi’dir.
Dünya devrimlerini incelediğimizde görürüz ki, halkı birleştirmeden, halkı örgütlemeden halk iktidarı kurmak da mümkün değildir. Emperyalizm ve oligarşiye karşı savaşabilmek de zafer kazanmak da mümkün değildir. Ve görürüz ki, Halk Meclisleri, Halk Komiteleri, Milisler… hemen tüm devrimlerde, tüm halk savaşlarında halkı örgütlemenin ve emperyalizme karşı savaştırmanın örgütlenmeleri olmuşlardır.
1789 burjuva demokratik devriminde de halk meclisleri vardı, Bol-şevik Devriminde de, Çin’de de, Vietnam’da da, Latin Amerika devrimlerinde de, Doğu Avrupa ülkelerinde de halk meclisler, komiteler, milislerde örgütlenmişlerdi.
“Halk kitleleri arasında yabancı istilasının önceki üç yılda kazanılan her şeyi tehdit ettiği yolunda bir duygu vardı. Binlerce insan, resmen oy veremeyecek kadar yoksul ‘pasif yurttaşlar’, her Paris mahallesindeki düzenli halk meclisleri olan ‘seksiyonlar’a doluştu.” (Halkların Dünya Tarihi, Chris Harman)
Halk, mevcut düzene karşı savaşırken, kendi yaşamını düzenin kurumları dışında örgütlemek, yaşadığı sorunları çözmek, düzenin saldırılarına karşı kendini korumak için halk örgütlenmeleri yaratmak durumunda kalmış, halk örgütlenmeleri mücadele deneyimlerinin ortaya çıkardığı çözümler olarak gündeme gelmişler. Halk Meclisleri Bolşevik Devrimi’nde sovyet örgütlenmesi olarak ortaya çıkıyordu.
“Ekim siyasi grevinin fırtınalı günlerinde, Çarlığa karşı mücadelenin ateşi içinde işçi sınıfı kitlelerinin devrimci yaratıcı gücü, yeni, güçlü bir silah yarattı -İşçi Temsilcileri Sovyetleri. Bütün işletme ve fabrikaların delegelerinin bir toplantısı olan İşçi Temsilcileri Sovyetleri, işçi sınıfının, dünyada o güne kadar görülmemiş bir siyasi kitle örgütü idi. İlk olarak 1905’te ortaya çıkan Sovyetler, proletarya tarafından Bolşevik Partisi önderliginde 1917’de kurulan Sovyet iktidarının kendine aldığı örnektir.” (Bolşevik Partisi Tarihi-Stalin)
Mao, Çin devriminin halk komitelerinin, Çin devriminin özgün koşullarını yansıttığını anlatır. Çin devriminde, Çin ulusal burjuvazisinin bir kısmı da emperyalizmin açık işgaline karşı ÇKP önderliğindeki halk savaşında yerini alırlar. Halk Komitelerine de bu özgünlük yansır.
“Ayrıca Sovyetler Birliği’ndeki Sovyetler ile bizim halk komitelerimiz arasında sadece isimde fark vardı, ikisi de temsilci meclisleriydi. Çin’de halk komiteleri, burjuvazinin temsilcileri olarak katılanları da (Milliyetçi Parti’den ayrılan temsilciler ve önemli demokrat kişiler olan temsilcileri) içeriyordu. Bunların hepsi Çin Komünist Partisi’nin önderliğini kabul etmişti. Bunlardan bir grup, karışıklık yaratmaya çalıştı ama başaramadı.” (Mao- Seçme Eserler- Cilt-6)
“Catacaos topluluğunda kendilerini gösterdiklerinde halk meclisini derhal toplantıya çağırdık.” (Peru)
“Hükümet Halk Meclisine karşı sorumluydu” (Bulgaristan)
“1948 Ağustosu’nda, tüm ülkede yüksek halk yönetim organı olarak görev yapmak üzere, Halk Meclisi’ nin seçimi, Kuzey ve Güney Kore’li ilerici partilerin ortak çabalarıyla gerçekleşti.” (Kore)
“Her kadamede seçilmiş halk komiteleri oluşturuldu, bunlar da her bölge için bir yönetim komitesi seçtiler. Böylece, başkentten bütün köylere kadar halkın iktidarı yerleşti” (Vietnam Savaşıyor)