ÇHD’yi akranı olduğu siyasal özneler arasındaki kırk yıllık itibarının gereğini ve görevini yerine getirebilir kılacağız.
ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİ KIRK YILLIK BİR TARİHE SAHİP
Bu süre; “kırk yıllık hatır” veya “kırk yıllık çınar” gibi yuvarlama değil! Tesadüf de değil!
Çağdaş Hukukçular Derneği kırk yıllık bir tarihe sahip.
Bu süre; “kırk yıllık hatır” veya “kırk yıllık çınar” gibi yuvarlama değil. Tesadüf de değil.
1974 kuruluşu; Türkiye halklarının siyasal tarihine 1971 devrimci kopuşu ve yükselişinin girmesini izleyen yıllara işaret ediyor. Yani cunta faşizmine, emperyalizme, kapitalist sömürüye, asimilasyona karşı mücadelenin örgütlü devrimci özneleri ile onların avukatlarının örgütü akran.
Bu aynı zamanda olgunluk ve orta yaş demek. ÇHD bütün genç ve militan kadrolarına rağmen; THKP-C, THKO, TKP-ML ve Devrimci Doğu Kültür Ocakları’yla yaşıt. Kırk yıl aynı zamanda ülke halklarının devrimci birikiminin de yaşı ve hafızası.
Göbeği devrimcilerle birlikte kesilip sokağa, hapishaneye, adliyeye atılmış bir avukat örgütü hakkında konuşuyoruz.
Yakın tarihimizde “Siyasi Ceza Davası Avukatlığı”nın, başka hiçbir siyasal referansa ihtiyaç duymadan, fedakârlık ve demokratlık kabul edildiği uzun yıllar yaşandı. Bir haksızlık yahut yanlış anlama yok. Zaten öyleydi. Ama bunun yetmediği ve önümüze hedef olarak Devrimci Avukat’ı koyduğu bir gelişim süreci yaşadık.
Askeri hapishanelerde işkence görenleri, spor salonlarına doldurularak toplu yargılananları; sokaklarda infaz edilenlerin yakınlarını, imha ve asimilasyona direnenleri savunmak başlı başına bir mücadele alanıydı ve derneğin örgütlenmesinin de temeliydi.
ÇHD’liler bu sağlam temel ile yetinmeyip her geçen gün yeni gündemler edindiler. Cunta yıllarının ardından gelen ikinci kuruluş, bir yandan bahar eylemlerinin, madenci yürüyüşünün, kamu emekçilerinin örgütlenme mücadelesinin coşkusunu sahiplenerek yüzünü sınıfa döndü, bir diğer yandan da Kürt ulusal mücadelesinin yükselişini kavrayarak, doksanlı yılların ağır tehcir, imha ve asimilasyon politikalarına karşı mücadeleye girişti. Kontrgerillayla savaştı, Fuat’ı ve Faik’i şehit verdi, onlarca üyesi tutsak düştü, meslekten atıldı, ülke dışına çıkmak zorunda bırakıldı.
Yeni yüzyılın ilk on yılında derneğin gündemleri arasına; hapishane katliamları ve 2000-2007 Büyük Direnişi, Kürt ulusal mücadelesinin yeni hak ve kimlik talepleri, anadilde eğitim ve savunma da eklendi. Bütün bu yıllar boyunca; işkence ve infazlarla mücadele, sokak eylemlerinin yargı önünde savunulması, hasta tutsaklar mücadelesi ve devrimcilerin yargılandığı siyasal davalar ana gövde olarak kesintisiz sürdü.
Bunlara kentsel dönüşüm, siyanürlü altın madenciliği, hidroelektrik santraller ve çimento fabrikalarına karşı mücadele eklendi. Kadın mücadelesi kapsanmaya çalışıldı, göçmenler için mücadele edildi. Üniversite öğrencilerinin hak taleplerine sahip çıkıldı.
Örgüt bazen yavaşladı ama hiç durmadı.
Her zaman aynı fikirde miydik? Tarzlarımız hep aynı mıydı? Hayır. Pekiyi önceliklerimizi ortaklaştırabildik mi? Evet. Önceliklerimizi hep yakın tuttuk. Halklara, yoksullara, işçi sınıfına, ezilenlere nereden saldırılıyorsa orada barikat olmaya koştuk. Hapishanede, fabrikada, sokakta, adliyede bütün gücümüzle halkın yanında dövüştük, avukatlık yaptık.
Anti-faşizm, anti-emperyalizm ve anti-şovenizmi dernek üyeliği için yeterli siyasal koşul kabul ettik. Bugün de öyle kabul ediyoruz.
Aramızdaki ideolojik mücadele de kesintisiz sürüp gitti. Yönetimler perspektiflerini devrederek gelip geçti. Dernek “Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü” örgütlediğinde de üyesiydik, “DGM Boykotu” örgütlediğinde de. “Kürdistan” dendiğinde ıslıklı protestoların yapıldığı kongreler gördük, “Kürtçe tüzük” ise orada web sitemizde ve yakın tarihimizde duruyor.
Çok başarılı örgütlenme hamleleri yaptık. Başarısızlıklarımız da var. Marmaris’te de şube açtık, çalışmadı; Van’da da… Çorum şubemiz de Antakya şubemiz de kongresizlikten münfesih oldu. Bursa’da da tutunduk, Şırnak’ta da… Etnik veya coğrafi bir hattımız hiç olmadı.
Zengin bir üye profili ile çalıştık, geldiler, kaldılar ve bazıları gitti. AKP’den medet umup “ben aslında liberal solcuyum” diye iktidar partisinden milletvekili, meclis başkanvekili olan üyemiz de oldu, CHP’den MYK üyesi olan da. “Ben işime gücüme dönüyorum; taksidim çok, çocukların eğitim parasını biriktirmem lazım” diyerek uzaklaşan da oldu, “ben devrimcilik yapmaya gidiyorum” diyen de. Kimseye durun gitmeyin demedik. Yüzümüzü kuruluş hedeflerimize döndük, hukuk fakültesi öğrencileriyle, stajyerlerle, genç avukatlarla çalıştık. Her yavaşlama dalgasının ardından örgütümüzü yeniden hak ettiği hıza kavuşturduk.
On yıldır derneğin genel merkezini yüzü Türkiye halklarının ekmek ve özgürlük mücadelesine dönük tutuyoruz. Heterojeniz ama Heterodoks değiliz: Yani çok ve çeşitli siyasal anlayışların bir araya gelmesiyle oluşmamıza rağmen, devrimci mücadeleden sapmayı ve siyasal yozlaşmayı kabul etmeyiz.
Bugün yazılıp çizilenler, konuşulanlar, imzalananlar karşısında; vaktinde tasfiyeci bir grup tarafından dernekten istifaya zorlanmak için Disiplin Kurulu Kararı ile ihraç edilerek genel kurul kararıyla geri dönmüş bir üye ve bugünün ÇHD Genel Başkanı olarak söylenmesi gerektiğine inandığım birkaç temel cümleyi sıralayayım:
1- Sol içi şiddet; birbirlerini sol içerisinde gören örgütlerin, yani ister “halk güçleri, müttefikler, siper yoldaşları” olarak isterse “örgütsel rakipler” olarak tanımlasınlar; hiçbir kayıt ve şart olmaksızın birbirlerine şiddet kullanmamaları ilkesinin ihlalidir.
2- Sol içi şiddete tek bir sözde “haklı gerekçe” ileri sürülmeye kalkılırsa ilke genellikle kısa sürede tamamen ortadan kalkar. “Siyaset yasağı”, “haksız eleştiri”, “sert ifade”, “hakaret” gibi kavramlar bir kere şiddetin gerekçesi olarak öne sürülmeye başlandıktan sonra hemen peşinden “misilleme”, “hesap sorma”, “savunma” gibi kavramlar gündeme sokulur ve zemini tamamen kaybederiz.
3- ÇHD siyasal hareketlerin ahlakı, vicdanı, hakemi yahut trafik polisi değil. Tek bir yükümlülüğü var: Sol içi şiddeti engellemek ve mahkûm etmek. Değil mahallelerin basılması, kurumların kurşunlanması, molotoflanması, yağmalanması; ilk devrimciye ilk yumruğun vurulması anından başlayarak görevimiz gidip durdurmak olmalıydı.
Daha önce İstanbul’da, Ankara’da, Van’da, Şırnak’ta, Soma’da devlet veya kontrgerilla müvekkillerimize saldırdığında araya girdik, onların yerine dayak yedik, hakaret gördük, hüküm aldık, hapis yattık. Müvekkillerimiz müvekkillerimize saldırdığında da aynı tavrı göstermek zorundaydık. Gerekirse bize vurmalı, ama durmalıydılar.
4- Önce bunu yapmamış olmanın özeleştirisini verip arınacağız. Böylece ÇHD’yi akranı olduğu siyasal özneler arasındaki kırk yıllık itibarının gereğini ve görevini yerine getirebilir kılacağız.
Bundan sonra sözle, uyarıyla, gerektiğinde bedenimizi araya koyarak sol içi şiddeti engellemeye çalışacağız; durduramıyorsak durmayanı teşhir ve mahkûm edeceğiz.
5- Eğer aynı fikirde değilsek örgüt içinde konuşacağız. Gerekiyorsa temsil görevlerimizi ve yetkilerimizi birbirimize devrederek, ideolojik hatlarımızı çarpıştırarak, iktidarda veya muhalefette ama birbirimizle omuz omuza ortak düşmana karşı mücadele etmeye devam edeceğiz.
ÇHD geleneği, önüne konan her sorunu aşabilecek örgütsel ve siyasal güce sahiptir. Aşacaktır.
Gerileyerek, kendisini tarafsızlaştırarak değil, özgüvenle ve atılımla. Akranları ve onların siyasal mirasçılarıyla birlikte. Yani kırk yıllık birikiminin ve geleneğinin gücüyle.
ÇHD Genel Başkanı
Selçuk Kozağaçlı