Örnek Resim

Anasayfa > HABER > Kürdistan’da Tek Yol Devrim

Kürdistan’da Tek Yol Devrim
Son Güncellenme : 05 Eki 2014 18:04

Kürt halkının salt anadilde eğitim değil, kendi kaderini özgürce tayin etme, ayrılma hakkı dahil tüm haklarını elde etme hakkı vardır…

KÜRT HALKININ MEŞRU HAKLARI PAZARLIK MASASINA KONULAMAZ!

Kürdistan’da geçtiğimiz hafta içinde HDP’nin öncülüğünde halkın açtığı Kürtçe özel okulların kapısına devlet tarafından mühür vuruldu ve okulların açılması engellendi…

AKP iktidarı bu okullar için hiçbir yasal başvurunun yapılmadığı yalanına başvururken gerçekte okullar için yasal başvurular da yapılmıştır. Ve buna rağmen izin verilmeyip mühürlenmişlerdir… Buna karşı halkın oldukça haklı ve meşru tepkisi karşısında ise AKP yalanın yanı sıra tehditler de savurmaktan geri kalmıyor… Aba altından sopa gösteriyor AKP’liler… Kendi borazanları basında ağız birliği içinde yalanlar sıralanırken milletvekilleri de değişik tonlarda tehditlere başvurmayı ihmal etmiyorlar.

AKP Diyarbakır eski milletvekili Abdurrahman Kurt, “Devletin, Kürtçe eğitim imkanını vereceğini ve izin alınması gerektiğini söylemesine karşın izin alınmaksızın açılan okullar, çözüm sürecine provokasyon anlamını taşıyor. Bir yandan bu okulları açıp bir yanda da devletin okullarını yakmanın anlamı ‘Ben ne İmralı’nın ne de devletin çözümünü istemiyorum; çözümsüzlükten yanayım’ demek” diyor.

Öyle bir yol, öyle bir rota tutturulmaya çalışılıyor ki AKP artık tehditlerini de bunun üzerinden yapıyor. Yıllardır tekrarlanan nakarat: “çözüm süreci bozulur”… Bunu hem devlet tarafı sık sık kullanıyor ve hem de Kürt milliyetçileri kullanıyor. Her iki taraf da “çözüm süreci” bozulmasın diye hareket ediyorlar ama ters noktalardan… Devlet kendi denetimini ve iktidarını daha da pekiştirmek için PKK’yi daha da geri bir noktaya, tam teslimiyet sürecine çekmeye çalışırken Kürt milliyetçi hareket daha fazla kazanım elde edeceğiz diyerek sürecin bozulmamasını dile getiriyor… Ancak ne hikmetse hep de kazanan devlet tarafı oluyor, gerileyen ise PKK…

Elbette böyle olması ne kaderdir ne de tesadüf… Devlet kendi sınıf çıkarlarına uygun olarak kendisine karşı direnen bir hareket istemiyor ve onu teslim almak istiyor. Tüm politikalarını da buna göre yapıyor… Kürt milliyetçi hareket ise devlet karşısında ideolojik olarak güçsüzdür. Bu nedenle de Kürt halkının taleplerini tüm haklılığıyla savunmak yerine uzlaşma yoluna girmeyi, reformizme sapmayı tercih ediyor. Halkın en meşru talepleri dahi pazarlık masalarına konabiliyor ve bunun üzerinden politika yapılmaya çalışılıyor…

Düzenle açıktan karşı karşıya gelmek yerine yanından yöresinden dolanma, hile yollarına başvurarak hakları elde etme gayretleri içine giriliyor… Sözde karşılıklı anlaşmalar yapılıyor ve görüşmeler sonucunda Kürtçe üzerindeki yasakların kalktığı ve artık Kürtçe okulların da açılabileceği propagandası yapılıyor… Kürt halkına anlatılan bu “kazanımın” gerçekte göz boyamaktan ibaret olduğu ise daha ilk başvurularda ortaya çıkıyor. Buna karşı halkın tepkilerinin ortaya çıktığı durumda ise bu kez burjuva yasallığı ve Avrupa normları vb. üzerinden halkın en doğal ve meşru haklarının savunmasına geçiliyor.. Elbette Kürt halkı on yılların mücadelesi içinde bu tür demgagojilere ve oyalamalara isyanla karşılık veriyor.

Kürt halkının okullar konusundaki son duyarlılığı ve isyanı karşısında Kürt milliyetçi hareket de direnişin yanında olmak ve direnişi sahiplenmek durumunda kalmıştır… Ancak bunu nereye kadar götüreceği de sır değildir… Çünkü Kürt milliyetçi hareket anlayışı gereği reformisttir ve reformist bakış açısıyla tüm sorunları ele almaktadır. Hiçbir hak için direnerek sonuç alma bakış açısıyla hareket etmemektedir… Tüm tarihi boyunca gerçekleştirdiği direnişlerinde de esas olarak iktidarı sıkıştırma ve onu reformlara zorlama üzerine kurmuştur politikasını… Özellikle de “çözüm süreci” adını verdikleri sürecin gelişmesi tamamıyle bunun üzerine kuruludur. İktidarı biraz sıkıştırmak ve kırıntı düzeyinde de olsa adım attırmak politikalarının temelini oluşturmuştur.

Bugün de KCK’nin okullar konusundaki direniş çağrıları bulunmaktadır. Elbette direnmek ve direnişe çağırmak olumludur… Ancak bu sonuna kadar giderse, iktidardan söke söke hak alma bakış açısıyla ele alınırsa olumludur… Aksi halde iktidarın kısmi bazı adımlar atmasıyla sınırlı olarak ele alınırsa bu reformla sınırlı kalmak, reformlarla yetinen bir bakış açısını ortaya koymak demektir. Kısaca bu reformizm demektir. Bağımsız Kürdistan hedefinden bugün anadilde eğitimin salt özel okullarla sınırlı olarak kabul edilmesi noktasına kadar gerileyen anlayış böyle bir anlayıştır.

Bu konuda Dayı’nın söyledikleri çok açık ve çarpıcıdır:

“Devrimci hareket; devleti hedeflemiyor, sadece reformlarla yetinerek hükümet değişiklikleri üzerine politikalar geliştiriyorsa, bu hareketin devrimci niteliğinden söz edilemez. Bugün ülkemizde reformizmle devrimcilik arasındaki en temel ayrım bu noktadadır. Burjuvazinin devlet mekanizmasını parçalayıp devrimci iktidarı düşünmeyenler, burjuva partileri ve yeni hükümetlere dayanarak politikalar geliştirmekte; seçimleri, burjuva parlamentosunu ve emperyalist demokrasiyi devrimci ve sosyalist mücadele olarak göstererek burjuvazinin saldırılarına yeşil ışık yakmaktadır. …

Bu öylesine çarpıcı ve de aynı zamanda öylesine sinsi bir politikadır ki, görünüşte devletin politikalarına karşı çıkar ama özünde devlet mekanizmasını güçlendiren, halkın tepkilerini etkisiz hale getirerek devrimci mücadeleyi geriletip burjuvazinin denetimine sokmak ister.” (Dursun Karataş, Seçme Eserler, Syf.308)

İşte Kürt milliyetçi hareket açısından da durum bundan farklı değildir… Anadilde eğitim dahi uzlaşma masalarına yatırılmakta, kırıntı düzeyinde verilen hakların korunması dahi zar zor sağlanabilir hale getirilmektedir. İşletilen ve adına “çözüm süreci” denilen süreç AKP’nin istediği şekilde yönlendirdiği bir halde sürdürülmektedir… Yani iktidarın sürekli güçlendiği ve güçlendiği oranda da halk hareketlerini, devrimci hareketleri geriletmeye çalıştığı, halkın en meşru haklarını dahi geriletebildiği kadar geriletmeye çalıştığı bir rotada ilerlemektedir.

Kürt halkı elbette buna sonuna kadar izin vermeyecektir… Reformcu anlayışın halkları götürebileceği düzenden başka bir yer yoktur. Her geçen gün düzenle daha fazla bütünleşen Kürt milliyetçilerinin reformistliklerinin niteliğini ve onların kuyruğuna takılarak yolunu hepten şaşırmış olan oportünistlerin durumunu yine Dayı çok çıplak olarak anlatmaktadır:

“…Reformistlerin örgütsel bağımsızlıkları ve kişilikleri yok olmuştur. Bunun için üretememekte, yaratıcı olamamakta, muhasebe yapamamakta ve nihayetinde emperyalizme ve oligarşiye karşı direnmek yerine onların meşruiyetine sığınılmaktadır. Oportünizm de bu düşüncelerden çok büyük oranda etkilenmiş, reformizmin yönlendirmesi altına girmiştir. Bu nedenle kısırlaşmış, daralmış, ne yaptığını bilmez haldedir.”

Adeta yaşadığımız son bir ay içindeki gelişmelere de ışık tutan Dayı’nın bu sözleri aynı zamanda bizim ve Kürt halkının gerçek kurtuluş yoluna da ışık olmaktadır…

Reformlarla, uzlaşmalarla halkların hiçbir hakkı elde edilemez… Haklar ancak sonuna kadar direnerek ve söke söke alınacaktır. Bunun başka bir yolu yoktur… Çünkü reformculuk esas olarak burjuvaziye, oligarşiye hizmet eden ona nefes alma şansı tanıyan bir anlayıştır… Kürt halkının ana dilde eğitim hakkı da oligarşiden bu şekilde söke söke alınmak durumundadır…

Kürt halkının salt anadilde eğitim değil, kendi kaderini özgürce tayin etme, ayrılma hakkı dahil tüm haklarını elde etme hakkı vardır… Oligarşiyle uzlaşma masalarında ortaya serilen hak kırıntıları halkın kurtuluşunu ve özgürlüğünü değil emperyalizm ve oligarşinin düzeninin daha da sağlamlaşmasını getirecektir. Bu yol halkların, devrimcilerin yolu değildir…

Bu Haberler Dikkatinizi Çekebilir

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Billurcu Sokak No: 20/2 BEYOĞLU-İSTANBUL Tel: +90(212)536 93 44 Fax: +90(212)536 93 45 E-mail: info@yuruyus.com
CopyLEFT Yürüyüş Dergisi 2004-2014 | İnternet Sayfamız özgür yazılım araçları kullanılarak kodlanmıştır.