DEVRİMCİ ŞİDDETİN YAYGIN İFADESİ OLARAK MİLİSLER
Bir savaş gerçeği içinde yaşadığımızı, hiç kimsenin bu gerçek dışında kalamayacağını söylemiştik. Dahası baskının, sömürünün olmadığı, adaletli, insanca bir düzen istediğimizi, bunun için mücadele ettiğimizi belirtmiştik.
Bu söylediklerimizin tek karşılığı buna uygun örgütlenmek ve mücadele etmektir. Bunun haklı ve meşru olduğunun bilinciyle hareket etmektir. Faşizmin şiddetinin karşısına kendi şiddetimizi çıkartmaktır.
Hangi gerekçe ve nedenle olursa olsun buna karşı çıkanlar, bu gerçekleri reddedenler bırakalım baskının, sömürünün olmadığı eşit, özgür, adaletli bir düzen kurmayı adaleti bulamazlar, haklarını alamazlar, taleplerini dile dahi getiremezler. Faşizmin baskı ve şiddeti, yalan ve demagojisi karşısında sessiz yığınlara, izleyici yığınlara dönüşürler. Dahası faşizmin halka yönelik baskı ve şiddetinin araçlarına dönerler. Bu ise çürümek ve yok olmak demektir.
Faşizmin Şiddetine Karşı Devrimci Şiddet İhtiyacının Somut İfadesi Halk Milisleridir
Halkın adalet özlemi karşısında, hak ve özgürlük mücadelesinde emekçi halklar faşizmin şiddetini karşılarında bulduğunda devrimci şiddette daha çok tartışılır, aranır ve kendisini hissettirir hale gelir. Halkın yaşadıklarının bilincinde olanlar, yaşadığımız ülke gerçeğinin farkında olanlar bu gerçeği görmektedir. Halkın devrimci şiddete duyduğu ihtiyacın giderek artması, bunu, alan, bölge ve birimlerde yerleştirecek olan milisler için nesnel bir zemin oluşturur.
Silahlı milis örgütlenmelerine sahip olunan her alan ve bölgede, halk kitleleri sırtını dayayacağı, güven duyacağı örgütlü, silahlı bir güç bulmanın rahatlığını duyacaktır. Faşist terörün halkta yaratmayı hedeflediği korku ve panikle teslim alma politikasının devrimci şiddetin yaygın ifadesi olan milis örgütlenmeleri karşısında şansı yoktur. Tüm devrim deneylerinin kanıtladığı bir gerçektir bu. Yerel silahlı güçler olarak milislerin devrimci şiddeti, psikolojik moral üstünlüğü halka kazandıracaktır. Psikolojik moral üstünlük de devrimci çalışmaların da önünü açacaktır.
Faşizmle yönetilen, yeni-sömürge bir ülkede, ülkemizde temel mücadele biçimi silahlı mücadeledir. Bu bir tercih olmanın ötesinde ülkemiz gerçeğinin dayattığı bir zorunluluktur. Nasıl ki oligarşi her şeyi iç savaşa, halka karşı savaşa göre örgütlendirmişse; devrimci hareketde devrim mücadelesi ve örgütlenmelerini bu temelde ele almak ve düzenlemek durumundadır.
Silahlı mücadeleyi büyütmeyen hiçbir örgütlenme ve mücadelenin gelişme, ilerleme ve sonuç alma şansı yoktur. İşte halk milisleri silahlı mücadeleyi halka kavratmada, halkta sempati yaratmada, meşruluk kazandırmada önemli bir rol oynayacaktır. Milis faaliyetleri ajitasyon ve propagandayı da canlandıracaktır. Halkın devrimci şiddeti halk düşmanlarına yönelik somut, açık hedeflere vurduğu ölçüde halkı politikleştirip faşizmin etkisinden çıkaracaktır.
Milisler, Savaşı Halklaştırmanın Halkı Savaştırmanın Somut İfadesidir
Devrimci faaliyetin özü halkı kazanmak, halkı devrim mücadelesine katmaksa faşizmin politikalarının özü de halkı devrim mücadelesinin dışında tutmak, kendi tabanı haline getirmektir.
Bu açıdan milislerin önemi büyüktür.
Milisler yerel örgütlenmelerdir ve halkın şiddetini devrimci hareketin genelde faşizme vurduğu darbelerle bütünleştirerek elde edilebilecek siyasal sonuçları daha da büyütmüş olacaktır. Bu açıdan milis örgütlenmelerini yaygınlaştırmak, sadece bulunduğu yerel düzeydeki kitle örgütlenmelerini güçlendirmekle kalmayacak, etkisi tüm alan ve birimlere yayılmış olacaktır. Gerektiğinde daha büyük bir güç oluşturmak için bir araya gelerek, silahlı güçler olarak halkın sokağa dökülmesinde ve halk düşmanlarıyla çatışarak mevziler kazanılmasında önemli bir rol üstlenecektir.
Milisler sadece halkı faşizmin saldırılarından korumanın aracı değil asıl olarak da halkı kendi mücadelesine katmanın, halkı örgütleme ve savaştırmanın aracıdır.
Milisler, küçük gerilla ekiplerinden gerilla ordusuna, gerilla ordusundan da halk ordusuna evrilecek olan halk savaşımızda ilk kadro okulları, halkı silahlı mücadeleye hazırlamada önemli ve temel bir işleve sahip olacaktır.
Oligarşi faşist düzeni daha en başından iç savaşa göre organize etmiştir. Devrimci mücadelenin geliştiği, düzenin krizinin arttığı koşullarda oligarşi de yeni önlemler, yeni baskı yasaları hazırlayarak halkı devrimci savaşın dışında tutmaya, devrimci hareketi yalnızlaştırmaya çalışır. Askeri, politik, psikolojik bütün aygıtlarını bu amaçla devreye sokar. Demokratik mücadele olanaklarını, devrimcilerin kitlelere ulaşma olanaklarını daraltır, olabildiğince ortadan kaldırır.
Olanaksızlıkları kıracak, baskı politikalarını boşa çıkartacak tek yol kitlelere, halka gitmek, halkı savaşın asli unsuru haline getirmektir. Buna uygun örgütlenmelerdir. Bu noktada milis örgütlenmelerini hızla geliştirmek, güçlendirmek ve bu örgütlenmelerle devrimci şiddeti tüm alan ve bölgelerde yaygınlaştırmak, halkı devrimci savaşın içine çekmek zorunludur. Zorunluluktan da öte her geçen gün aciliyetini hissetiren bir görevdir.
Bütün alan, birim ve bölgelerde devrimci görevlerimizi yerine getirip getirmediğimizin en temel ölçütlerinden biri milisleri yaratmak ve geliştirmektir.
Milisler Halkın Adaletinin Yereldeki Temsilcisidir
AKP iktidarı hırsızlığı, katletmeyi meşrulaştırmıştır. Ülkeyi emperyalistlere satmayı, ülkemizi kendisi gibi işbirlikçilerin yatağı haline getirmeyi meşrulaştırmıştır. İş cinayetlerinde her gün işçiler ölmektedir. Ölümler de kitlesel hale gelmiştir. Meclisten birer ikişer geçirilen adına “Torba Yasa” denen düzenlemelerle faşizm kurumsallaştırılırken halkın aleyhine, emperyalist ve yerli tekeller lehine baskı ve sömürü ağırlaştırılmaktadır. AKP iktidarı faşizmin özüne uygun olarak her şeyiyle şiddet üretmektedir. Devletin tüm kurumları, karakollar, mahkemeler adaletsizlik üretmektedir.
İşten atılanlar, iş güvencesi olmayanlar, kölece çalışanlar, açlığa, yoksulluğa mahkum edilenler, uyuşturucu çetelerinin, mafyanın hedefi olanlar, hak ve özgürlük istemleri polisin şiddetiyle karşılananlar… Kısacası ulusal, inançsal, sınıfsal, demokratik, sosyal her türlü hak talebi devletin terörüyle bastırılanlar için adalet yoktur bu ülkede. Adalet özlemi ise çoktur.
Tam da bu noktada milisler halkın adaletinin temsilcisi olacaktır. Halkın gözü, kulağı ve adalet kılıcı olacaktır.
Milisler halkın adaletinin yerine getirilmesinde halkı söz sahibi haline getiren bir araçtır aynı zamanda. Artık halk kendi adaletini doğrudan kendisi düşmanlarına ve mücadelede önüne çıkanlara karşı tereddütsüz ve anında uygulama olanağına kavuşacaktır. Kimin ne cezaya çarptırılacağına kendi birim, alan ve bölgelerinde emekçi halk karar verdiği oranda, yeni bir adalete olan inanç gelişip güçlenecektir. Oligarşinin adaletsizliği karşısında halkın adaletinin kurumsallaşmasını gelişip yaygınlaşmasını sağlayacaktır.
Bu anlamda milislerin devrimci şiddeti oligarşinin adaletsizliği karşısında halkın adaletini yaratmakla kalmaz aynı zamanda halka adaletin nasıl sağlanacağının da yolunu gösterir.
Halka karşı işlenen hiçbir suçun cezasız kalmayacağının gösterilmesi devrimci mücadeleye, halkın devrimci şiddetine duyulan güveni büyüterek halkın mücadeleye katılımının da zeminini büyütecektir. Halka zarar verenlerin suçlarıyla orantılı cezalar da halktaki güveni giderek pekiştirecektir. Milis halka kendi adalet duygusunu tattıracak güç olmalıdır. Halk kendi adaletini milislerde bulmalıdır.
Faşizmin başlıca üç silahı vardır: Terör, yalan ve demagoji. Bu anlamda oligarşinin yönteminin özü her zaman baskı, terör, tehdit ve gözdağıdır. Aldatma, hile, satın alma ve ahlaksızlıktır.
Halkın adaletinin uygulayıcılarından olarak milislerin silahı ise; halkın adaletinin şaşmazlığı ve hassaslığı, halk düşmanlarıyla uzlaşmamak ve halka karşı her koşulda açık olmaktır.
Devrimcilerin adaleti somut ölçülere dayanır. Yargılanan suçuna göre ceza alır. Bu genel ilkeleridir. Devrimci adaletin uygulanmasında şiddet temel yöntem olmakla birlikte tek yöntem değildir. Her engele şiddetle saldırılacaktır diye bir anlayışları da yoktur. Elbette halka karşı işlenen suçların bir karşılığı olmalıdır. Olacaktır. Ancak asıl amaç hedefi tümüyle tecrit etmek, zararsız hale getirmek yani mücadelenin önünde engel olmaktan çıkartmaktır.
Sürecek
Sonraki Sayıda: Milisler Her Alan ve Bölgenin Kendi Özgünlüğüne Göre Biçimlenecektir
Halkı Savaştırmanın Savaşı Halklaştırmanın Aracı Olarak Milisler
“Gerilla ordusundan ayrı bir yapı olarak kurulan Halk Milisleri, tüm halkı silahlı mücadele içinde örgütlüyordu. Kampları, su kuyularını korumak ve su temini, milislerin başlıca görevlerindendi. Gerilla ordusu dışındaki gençlerden ve yaşlılardan oluşan Halk Milisleri, çölde, kamplar arasında malzeme, doktor, insan sevkedilmesini düzenlemek, saldırılara karşı onların güvenliğini almakla da görevliydiler. Milisler aslında bütün halkı silahlandırma anlayışının ifadesi olan bir yaygınlığa sahipti. Kadınlar da dahil olmak üzere, 14-15 yaşından büyük hemen herkes silahlandırılıyordu. Doktorlar, hemşireler bile tüfek taşıyorlardı.” (Batı Sahra, Polisario Cephesi)
“Halk savunmasını örgütleyen silahlı gruplar olarak milisler de Halk İktidarı örgütlülüğünün bir parçası durumundaydı. İşçiler, köylüler ve üretimin içinde bulunan diğer kesimlerden oluşan milisler, herhangi bir Halk İktidarı üyesi olarak her türlü üretim ve örgütsel faaliyette yer alıyorlardı. Faaliyetleri sokak çatışmaları ve kitle savunması biçiminde kendini gösterir. Milis gücünün aynı zamanda, silahlı propaganda, halk düşmanlarını cezalandırmak ve sabotaj gibi gerilla tipi eylem görevleri de olabiliyordu. Milis birimleri ayrıca halkı barikat, silah kullanma, çatışma konularında eğitmekle de görevliydi.” (El Salvador, FMLN)
*
Sivil-Faşist Çeteler Gerçeği Karşısında Halk da Kendi Örgütlü-Silahlı Gücünü Çıkarmalıdır
“Kara Yüzler” – Çarlık Rusya’sı:
İşçilerin, köylülerin, askerlerin isyanlarını bastırmakta Çar’ın en önemli araçlarından biri de, bizzat Çar polisi tarafından örgütlendirilmiş olan silahlı gruplardı. Halkın “Kara Yüzler” olarak adlandırdığı bu gruplarda yer alan kişilerin nitelikleri, halkın bu ölüm mangalarına neden bu adı taktığını da gösteriyor.
Grubun üyeleri arasında; subaylar, toprak beyleri ve “sosyete” ailelerinin çocukları, efendiye sadakatten başka bir değerin farkında olmayan uşak ruhlu kişiler, polisteki sabıkaları yüzünden bu işe giren suçlular, iflas etmiş esnaf ve zanaatkarlar, büyük şehirlerin zenginliği karşısında eziklik duyan gecekondu proleterleri… vardı. Bir yandan dincilikle, bir yandan boş milliyetçilik yaygaraları ile bir araya getirilmiş olan bir güruh. Bu güruh, bizzat Çarlık tarafından silahlandırılmış, her türlü serserilik, ahlaksız lık yapmaları serbest bırakılmış, buna karşı da devrimcilere ve halka karşı her türlü katliamı gerçekleştirme görevi verilmiştir.
Kara Yüzlerin sancağı, ya kutsal bir ikon ya da Çar’ın heykelidir. Yürüyüşlerinde “Tanrı Çar’ı Korusun” marşını söyleyen bu serseri çetelerin ırza geçmeden, adam yaralamaya, katliama kadar işledikleri tüm suçlar polis tarafından örtbas ediliyor ve bunların halka korku salmaları için önleri tamamıyla açılıyordu. Bu güruh, devrime kadar Çarlık adına halka karşı suç işlemeye devam etti.
Yeni yerleri ele geçirme rüyasıyla girilen savaşlardan peş peşe yenilgiler alan Çarlık yönetimi, halkı daha fazla soymaya girişti, boyun eğmeyen halklara karşı daha büyük kıyımlar yaptı. Her grevi, her isyanı Kazak askerleriyle, polisiyle, ordusuyla zorla bastıran Çarlık, bunların yetmediği yerde Kara Yüzler çetelerini devreye soktu.