BUCA’DAN ULUCANLAR’A TESLİM ALAMADINIZ BİZİ
Buca … 21 Eylül 1995 Buca Hapishanesi’nde katliam hapishane içerisinde yaşanan özgürlük eylemi sonrasında gerçekleşmiştir.
Ali Rıza Kurt, Bülent Pak, Tevfik Durdemir, Celalettin Ali Güler’in gerçekleştirmiş oldukları özgürlük eylemi sonrasında, oligarşi tutsakların bu zaferi karşısında hazımsızlığını katliam yaparak gidermeye çalıştı. Amacı devrimci tutsakları teslim almak ve sindirmekti. Özgürlük eylemi bahanesiydi düşmanın. DHKP-C’li özgür tutsaklardan Turan Kılıç, Yusuf Bağ, Uğur Sarıaslan Buca’da barikatta göğüs göğüse çatışarak şehit düştüler. Tutsaklar hapishanede bir arada kalmanın mücadelesini veriyor, her koşulda direniyor ve hapishaneyi bir mevziye çeviriyorlardı. Bağlılık, vefa yoldaş sevgisinin yaşandığı ve öğrenildiği yerlerdi hapishaneler…
İşte aradan tam 4 yıl geçti ve oligarşi katliam yapmak için yeniden bahaneler üreterek Ulucanlar Hapishanesi’ne yöneldi.
Ulucanlar… 26 Eylül 1999 tarihi hep katliamlarla doludur.
20 Eylül 1999… Bu tarih öncesinde tutsaklar 40 kişilik koğuşlarda 120 kişi kalmak zorunda bırakılıyordu. Aylardır yeni koğuş talebinde bulunuyor ama hapishane idaresinden bir karşılık alamıyorlardı. 2 Eylül’de bitişik koğuşu işgal ederek bu sorunu fiilen çözmüş oldular. Tutsakların yapmış olduğu koğuş işgalini de, bahane arayan oligarşi gerekçe göstermişti. TV ve gazetelerde katliamı meşrulaştırmak ve çok fazla vakit kaybetmemek için 26 Eylül günü hapishanedeki yerini almıştı. Gece hapishaneye katil sürüsü doluşuyor ve bombaları, silahları ile devrimci tutsakların üzerine kurşun yağdırıyorlardı. Tıpkı Buca’daki gibi burada da tutsaklar teslim olmayarak barikatlarda çatıştılar. Üzerlerine yağan kurşunlarla şehit düşenler ve ağır yaralananlar oldu. Yaralı olanları teslim almaya çalıştılar. Türlü türlü işkenceler yapmaya çalıştılar. Elektrik, sopa, demir kanca ve ahlaksızca birçok yöntem denediler. En son olarak da elektrikli testereyle tutsakların boyunlarını ve kollarını kestiler. Öyle ki işkence sonrasında katledilen tutsakların kimlik tespiti yapılamadı.Yaptıkları işkence, denedikleri onlarca yönteme karşın tutsakları teslim alamadılar. Ulucanlar’da tutsaklar Buca’da olduğu gibi kanlarıyla tarih yazarak şehit düştüler. 72’den bugüne kadar gelen teslim olmama geleneğini koruyarak devam ettirdiler. 10 kişi şehit düştü ve onlarca yaralımız vardı. Şehitlerimiz : İsmet Kavaklıoğlu, Ahmet Sarvan, Aziz Dönmez DHKP-C’li; Halil Türker TKP/ML; Nevzat Çiftçi, Ümit Altınbaş TKİP; Abuzer Çat MLKP; Zafer Kırbıyık TİKB; Mahir Emsalsiz, Önder Gençaslan TKP(ML)
Onları, onlarca işkence yöntemiyle teslim alamayan neydi? İnanç, bağlılık, ideolojik sağlamlıktı.
Hapishaneler, mücadelemizin bir mevzisidir, devrimin okullarıdır. Özellikle 80’lerden bugünlere kadar düşmanın bizleri teslim almaması da bundandır. Düzen hapishanelerde bizleri tecrit etmek, çürütmek ve düzene çekmek için yıllardır türlü sahtekarlıklar ve hilelere başvurur. Bizler devrimci tutsak kimliğimize yakışır şekilde hapishanelerde de mücadelenin bir mevzisi olarak yer aldığımız için, teslim olmayıp direnmeyi seçtiğimiz için katliamlar hep yapılmak istenecektir. Düşmana karşı hapishanelerde kendimizi geliştirip sağlamlaştırdığımız zaman meydan okuyabiliriz. Hapishanelerde olduğumuz süreyi iyi değerlendirmeliyiz. Gün doldurmak için, vakit geçirmek için değil, savaşın bir mevzisi olarak görüp tüm geri yanlarımızı geliştirip ideolojik ve bireysel eğitimimiz üzerinde durmalıyız. Buca da Ulucanlar da dışarıdan pek de farklı sayılmazdı. Coşku ve moralli, yoldaşları sahiplenen ve onların eksiklerini gidermesi için sabırla emek verenlerdi. Yarın dışarı çıkacakmış gibi hazırlıklı olurlardı. Gündeme ve yaşama dair tüm gelişmeleri takip eder, dışarı çıkacakmış gibi hazırlıklı olurlardı. Gündeme ve yaşama dair tüm gelişmeleri takip eder dışarıda ve içeride düşman politikalarına devrimci bir tutsak olarak politika geliştirirlerdi.
Hapishaneler için mevzi dememiz ondandır zaten. Sadece koşullar, yerler değişmiştir. Savaş dışarıda olduğu gibi içeride de devam etmektedir. Düşmanın bütün baskı ve dayatmalarına tutsaklar her zaman direnmiş boyun eğmemişlerdi. Çünkü düşman gerçeğinden asla uzaklaşmamış ve sınıf bilinciyle bulundukları yerde devrimci tutsaklığın nasıl olması gerektiğini öğretmişlerdir. Tüm gelişmeleri takip ederek o yönde yöntemler bulmuş ve uygulamışlardır. Yoldaşlığın, bağlılığın en güzel örnekleriyle doludur hapishaneler. Hapishanelerdeki komün yaşamla, sabah içtima ile güne hep beraber başlanmasıyla ve ortak çalışmalarla, eğitim ve üretim faaliyetleriyle günleri hep birlikte coşkulu ve moralli geçmektedir. Ulucanlar’da şehit düşen İsmet Kavaklıoğlu için yoldaşları, İsmet’in yoldaşlarının sorunlarını çözen, yoldaşının kafasını açan, emek veren olduğunu anlatmaktadırlar. Dışarıdaki mücadelesini hapishanede aynı kararlılıkla sürdürmüş, düşmanla asla uzlaşmamıştır. Ulucanlar’da gördüğü işkenceden sonra tanınmaz hale gelen İsmet’in bedenini düşmanın ona olan kin ve öfkesi altında, hapishanelerdeki direnişçi kişiliği ve bulunduğu yeri mücadelenin mevzisi haline getirmesi ve yoldaşlarına olan bağlılığı, sevgisi vardı.
21 Eylül 1995-26 Eylül 1999 Buca ve Ulucanlar’da teslim olmayan şehitlerimiz Cephelilere diyor ki : Bizler devrimciler olarak hapishanede mücadeleye devam etmeli düşman gerçeğinden uzaklaşmamalı, o bilinçle hareket etmeliyiz. Örgütümüzü, yoldaşlarımızı ve kendimizi geliştirmeliyiz. İnancımız, düşüncelerimiz uğruna tutsak düşüyorsak aynı kararlılıkla hapishanelerde devam ettirmeliyiz. Coşkulu, karamsarlıktan uzak ve sahiplenen olmalıyız. Düşmanın karşısında tutsağız diye boyun eğmemeli ve direnmeli, meşruluğumuzu her koşulda savunmalıyız. Tarihimizi ve neden mücadele ettiğimizi aklımızdan çıkartmadan kavgaya devam edeceğimiz yerlerdir hapishaneler. Mücadelede tutsaklık kaçınılmazdır ve hapishane sürecini en iyi özgür tutsak olarak tamamlayın diyorlar.
Anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.