Bir televizyon programı yapılacaktı mahallede. Programda yoksul gecekondu halkıyla röportaj ve mahallenin çekimi yapılacaktı. Her zaman halk heyecanlanır ‘televizyoncular geliyor’ diye. Bu sefer halk sakin, televizyoncular heyecanlıydı. Halk sakinliğini kendine güveninden alıyordu. Bu mahalleyi yaratan da, koruyan da, yöneten de halkın kendisiydi. Nice bedeller ödenmişti. Oğullarını, kızlarını toprağa vermişlerdi. Hatta kimisini ülkenin başka başka illerinde, dağlarında.
Yıkım tartışmaları onyıllardır yapılıyordu. Aslında tüm gecekondu mahalleleri böyleydi. Birkaç senede bir, yıkım ve evsiz kalma korkusu yaşanırdı. En dertsizi çocuklardı. Bu söylentilerle büyürlerdi; ama gerçeği bilene kadar neşelilerdi. Ta ki evleri yıkılana kadar. Ama Küçükarmutlu çocuklarının bir farkı vardı. Onlar gerçeği erken öğrenirdi. Onlar da yıkım tehditleriyle büyürdü; ama bir farkı vardı. Onlar direnişte büyürdü. Devrimci ablalarının, abilerinin ellerinde büyürlerdi. İşte bu çocuklardan biri televizyonculara mahallenin sorunlarını, yıkımı anlatacaktı. Ne bekliyordu televizyoncular? Belli ki AKP’nin yıkım politikasını teşhir etmek istiyorlardı. Ama bir acıklı hikaye yoktu bu mahallede. Onlar buraya gelerek Küçükarmutlu’yu tanıyacaktı.
Televizyoncular cemevinin bahçesinde ağırlandı. Biri “Burasını biz kurduk” dedi. Programı yapacak olan kadın, Seher, cemevine baktı. ‘Güzel, burayı mı?‘ diye sordu. O gülümseyerek “Evet, orasını da biz kurduk; ama mahalleyi kastetmiştim ben” dedi.
Mahallenin ileri gelen teyzeleri de vardı içlerinde. Birinin iki oğlu da tutsaktı, birinin oğlu ise şehit. Tanıştılar. Gazeteci Seher, güleryüzlü zayıf delikanlıya ismini sordu:
– Hasan Ferit
Seher: “Senin de mi var tutsak ya da ölen akraban” diye sordu. Ferit:
– Ben ismimi onlardan almışım yani şehitlerimizden. Bugün ben sizi gezdireyim olur mu? Ben sizi tanıyorum internetten, ben dolaştırırım.
Seher ile kameraman Fuat anlaştılar, onayladılar. Çaylarını içtikten sonra mahalleye çıktılar.
Ferit mahalleyi tanıtmaya başladı, kısaca mahallenin nasıl kurulduğunu anlattı.
“Görüyorsunuz, mahallemiz deniz kenarında güzel bir yerde. Tekelci şirketler, Ali Ağaoğlular buralara göz dikiyor. Tabi devlet onları koruyor; ama bizden korkuyor da. Kolay değil bu mahalleyi yıkmak, yıktırmayacağız.”
Ferit anlatmaya devam etti. Devletin mahalledeki politikalarını anlatırken yozlaşma sorununu da anlattı. Gençlerin uyuşturucu kullandığını, devletin çeteler eliyle uyuşturucuyu mahalleye sokmaya çalıştığını ve buna karşı verdikleri mücadeleyi anlattı. Mahallenin sorunlarını anlatırken analardan biri araya giriyor.
“Yok yok, o öyle değil, o genç bilmez o, bilmiyor. Bizim mahallemiz çok güzel, tertemiz” diyordu.
Ferit, tertemiz mahallelerine yönelik kirletme politikalarını anlatmaya devam etti. Röportaj bitti. Bu sefer hayallerini anlattı. Hayalleri, onun geleceğe dair planlarıydı. Berkin için fener uçuracaktı mesela, halkın elektrik, gıda sorununu çözmeye çalışacaktı. Seher, Ferit’e gülümseyerek “İnşallah onlar da olur bir gün” dedi. Ferit’in ‘umutlu’ olması hoşuna gitmişti. Bir sene bile olmamıştı. Seher bir davet almıştı Küçükarmutlu’dan. Gülsüman ve Şenay Halk Bahçeleri’nin açılışı vardı. Ferit’i anımsadı. O umutlu, güler yüzlü genç yoktu şimdi. Açılışa vaktinden önce geldi. Aslında bilerek böyle yapmıştı, mahalleyi gezmek istemişti.
Armutlu evleri rengarenk olmuştu. Bir ev vardı ki görünce tek başına sesli sesli gülmekten kendini alamadı. Evin çatısı dantelle örülmüştü sanki. ‘Ne yaratıcı insanlar’ diye düşündü. Sonra birden Ferit’in resmi çıktı karşısına, duvarda ona bakıyordu tüm delikanlılığıyla. Yüreği cız etti, duygulandı, gözleri doldu. Adımları yavaşladı. İki sokak ileride genç, üniversiteli olduğu belli olan birkaç kişi bir evin çatısını izliyor, aralarında konuşuyorlardı. İçlerinden biri: “Çok güzel, iyi çalışıyor, verimli sonuç alacağız” dedi.
Seher: “Bir şey sorabilir miyim size?” Gençler hep birden döndüler. Seher, gençlerin parasız elektrik için rüzgar türbini yaptığını öğrendi. Adı Hasan Ferit Gedik Rüzgar Türbini imiş. Seher bu kez şaşırmaya da başladı. Bu mahalledeki hiçbir şey sıradan değildi. Açılışın yapılacağı bahçelere yöneldi. Güzel, mavi gözlü bir kız çıkıp konuşma yaptı. Kendi ürünlerini ekip biçeceğini anlattı.
“Bugün halk bahçeleri bizim ihtiyaçlarımızın karşılanmasıdır. Düzene alternatif olmaktır. Tıpkı Berkan Abatay Spor Merkezi gibi, tıpkı Hasan Ferit Gedik Uyuşturucuya Karşı Savaş ve Kurtuluş Merkezi gibi. Halk bahçelerimiz de düzenin GDO’lu tarımına karşı alternatiftir. Bu bahçelere Armutlu’da bedel ödemiş 2 anamızın adını veriyoruz. Onlara duyduğumuz sevgiyi, bahçemize verdiğimiz emekle yaşatacağız” dedi bu heyecanlı genç kız.
Seher hepsinin tek tek notunu aldı. Anladı ki bu insanlar ne hayal ediyorsa onu yapardı. Anadolu’yu da Armutlu gibi baştan yaratırlardı.