İktidar iddiası olmayanlar her rüzgarda savrulurlar!
Devrimcilerin görevi çatışmanın gerektirdiği örgütlenmeleri ve araçları yaratmaktır.
İDEOLOJİK OLARAK NETOLMAYANLAR,
BURJUVA İDEOLOJİSİNİNETKİSİNDE KALANLAR,
İDEOLOJİK BUNALIMLARDAN KURTULAMAYANLAR…
BU BUNALIMLARDANKURTULMANIN TEK YOLU;
PANZEHİRİ;YÜZÜNÜ HALKA DÖNMEKTİR!
YÜZÜNÜ DEVRİMCİLERE DÖNMEKTİR!
BURJUVA İDEOLOJİSİNEDEĞİL, DEVRİMCİİDEOLOJİYE SARILMAKTIR!
DEVRİM İÇİNSAVAŞMAYANA SOSYALİST DENMEZ!
DEVRİM İÇİN SAVAŞMAK BURJUVAZİNİN DEĞİL,HALKIN VE HALKINTEMSİLCİSİ DEVRİMCİLERİN YANINDA DURMAK DEMEKTİR!
DEVRİMCİLERE DEĞİL,FAŞİZME SALDIRIN!
DEVRİMCİLERLE MÜCADELE DEĞİL, BURJUVA İDEOLOJİSİ VE TEMSİLCİLERİYLEMÜCADELE EDİN! SAVAŞIN!
Her ideoloji kendi sınıfıyla birlikte ortaya çıkar diye bir önceki sayımızda demiştik.
Ama bir sınıfın diğer bir sınıf üzerindeki egemenliği, ideolojik propaganda dışında düşünülemez. Yani sınıfın ideolojik egemenliğini de sürdürmesi, yaşam tarzı ve kültürü haline getirmesi ve yeniden üretmesinin tek yöntemi de sürekli ideolojik propagandadır.
Her ideoloji, beyinler üzerinde sürekli çalışmak ve etkinliklerini tazelemek zorundadır. Bunun da tek yolu ideolojik propagandadır.
Unutmamak ve tekrar tekrar vurgulamak gerekir ki ideoloji ve propagandası toplumun üyelerinin beyinleri üzerinden etkinliğini sürdürür. Onların şöyle değil de böyle düşünmelerine neden olur. Daha da ileri giderek belli düşünce tarzını ve kültürünü yaşam biçimi hale dönüştürür.
Bu yüzden de bir insanı, bir toplumu veya bir hareketi yönetmenin en geçerli şekli, ideolojik propagandayla beyinlere girmek ve egemen olmaktır.
Bir sınıf kendi ideolojisini beyinlere iyice yerleştirip, toplumun yaşam tarzı ve kültürüne dönüştürdüğünde, o toplumdaki en küçük birimlere ve hatta tek tek bireylere varıncaya kadar beyinlere kendi yönetimini yerleştirmiş demektir.
Örneğin köleci toplumlarda kölelerin beyinlerine yerleştirilen kutsal efendi, kapitalist toplumda ise halkın beyinlerine yerleştirilen ordu, polis vb. olmuştur.
İdeolojik egemenlik ve onun ideolojik propagandası o kadar etkili ve önemlidir ki onu bir daha oradan söküp atmak zorlu mücadeleleri gerektirir. Bu nedenle mevcut sisteme karşı mücadele edenlerin düşüncelerinde bile egemen ideolojinin birçok yansımalarını bulabilirsiniz. Veya çeşitli olaylara yaklaşımda, eğer egemen sınıflara her yönü ile cepheden tavır almayı başaramazsa, onların etkisinde düşünmelerine ve davranmalarına tanık olabilirsiniz.
İdeolojik egemenlik tutkal gibidir, yapıştığı yerden kolay kolay ayrılmaz hatta ayrılığı toplumsal değişikliklerin habercisi olabilir…
İdeolojik egemenlik ve propaganda yönetmenin en kolay, en güvenilir ve en ucuz yoludur. Emperyalizm ve işbirlikçileri bu konudaki en güçlü araç olarak da basın yayın yani medyayı kullanmıştır.
Örneğin bugün açısından somutlamak gerekirse; AKP politikalarının baş destekçisinin basın yayın kurumları olduğunu biliyoruz. Yani ideolojik propaganda araçlarıdır. İlk onlar ele geçirilmiş ve yeniden organize edilmiştir. Sonra onlar aracılığı ile devletin sorun yaratabilecek ordu, hukuk kurumları gibi yapıları hizaya çekilmiştir. Süreç ilerledikçe, kimi sorun yaratanlar tasfiye edilmiş, giderek, eğitim, spor kurumlarına varıncaya kadar hemen bütün kurumlar yeniden düzenlenmiştir. Şimdi de sıra toplumu yeniden şekillendirmeye gelmiştir. İşbirlikçi ve din istismarına dayanan bir ideolojik propaganda temelinde bunun adımları atılmaktadır.
Solun Beynine,Burjuva İdeolojisi Nasıl ve Nereden Girdi?
Soldaki savrulma ve bunalımların sonucu, solda iddiasızlaşmaya neden olmuştur.
Bu bugün olmamış veya öyle basitçe değerlendirip, basit bir eleştiriyle söyleyip geçebileceğimiz bir konu değil.
Bu yüzden anlatırken ilk bölümümüzde de bu ikinci bölümümüzde de ideolojik nedenlerine giriyor ve asıl olarak ideolojik boyutunun onların pratiğinde nasıl etkili olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.
Öncelikle reformist- oportünist solun beslendiği ideoloji bilimsel bir bakış açısına sahip olmadığı, ML doğruları dogmatik bir şekilde algılayıp şablonculuğa, taklide, reformculuğa savrulmuştur. Ülke topraklarına ayakları basmayan, diyalektik ve tarihsel materyalizmin ışığında olayları değerlendirmeyen bir sol hareketlilik ne yaparsa yapsın istikrarlı bir gelişim sergileyemez. Günümüzün emperyalist ideolojik propagandası karşısında ise gerilemeye burjuva ideolojisine yedeklenmeye mecburdur.
Burjuvazi halkın iktidarının, gelişiminin önüne geçebilmek için oportünist, reformist hareketleri kullanmaya çalışmış ve sonuç da elde etmiştir. Her zaman kullanacak bir reformist, opürtünist sol hareket bulmuştur. İşte ikinci enternasyonal oportünizmi dünya devrimciler tarihi ve gelişimi açısından buna en somut ve çarpıcı örnek olmuştur.
Oportünizmin Anlamı Bile İdeolojikSavrulmanın Nedenini Açıklar Niteliktedir
Mahir Çayan şu sözlerle açıklamıştır oportünizmi; “(…) Oportünizm bukalemun gibidir. Çeşitli kılıklara bürünerek sosyalist hareket içinde ortaya çıkar. Oportünizmin kılık kıyafetini o ülkenin ekonomik ve sosyal bünyesi, işçi sınıfının politik bilinç ve örgütlenme seviyesi, kısaca ülkenin içinde bulunduğu devrimci aşamanın niteliği belirler.
Ancak her çeşit oportünizm proleteryanın devrimci potansiyeline inanmamaya dayanır. Genellikle sağ oportünizmin temelinde korkaklık, azimsizlik, ve proleteryanın devrimci zaferine inanmamak yatar. Bu yanlarını örtmek için o, en “keskin” gözükmek zorundadır. Aslında ise Marksizmin lafızlarına, Stalin’in deyişiyle kölece bağlı kalarak pasifizmini sergiler. Bir başka deyişle pasifizm aynı zamanda dogmatiktir de. ‘Vebadan korkar gibi devrimden korkan’ İkinci Enternasyonal oportünizmi bunun en somut örneğidir.
Bunlar Marksizmde neyin kesin olduğunu yani Marksizmin belkemiği olan diyalektiği hiç ama hiç anlamış değillerdir. Ve hepsinin de ortak yanı Kautsky’lerden Plehanov’lara kadar, korkaklıklarını en süslü ve devrimci lafızlarla maskeleyerek Marksist önermeleri içi boş doğmalar haline getirmekte gösterdikleri bilgiçlik ve lafazanlıklarıdır.”
ReformizminBugün Burjuva İdeolojisinin Nasıl Propagandasını Yaptığı Yineİsminde GizliDeğil Açıktır!
Yine oportünist- reformist sol çok sever alıntıları, biz de yine onları anlatırken bu alıntılardan faydalanmak istedik.
Bakın çelik irade Stalin’in reformizm üzerine söylediklerine; “…Reformculuk ve devrimcilik. Devrimci taktik, reformist taktikten ne ile ayrılır?
Bazıları, Leninizmin genelde reformlara karşı, uzlaşmalara ve anlaşmalara karşı olduğunu sanıyorlar. Tamamen yanlıştır. Belirli bir anlamda «her ne koparırsan kâr» olduğunu, belirli koşullar altında genelde reformların, özelde ise uzlaşma ve anlaşmaların zorunlu ve yararlı olduğunu Bolşevikler de herkes kadar bilir.
…
Bundan dolayı burjuva iktidarının varlığı koşullarında devrimci bir taktikle reform, doğası gereği, bu iktidarı çökertmenin bir aracına, devrimi sağlamlaştırmanın bir aracına, devrimci hareketin daha da geliştirilmesi için bir üs noktasına dönüşür.
…
Oysa devrimci için tersine, esas olan reform değil, devrimci çalışmadır; devrimci için reform, devrimin bir yan ürünüdür. Bundan dolayı burjuva iktidarının varlığı koşullarında devrimci bir taktikle reform, doğası gereği, bu iktidarı çökertmenin bir aracına, devrimi sağlamlaştırmanın bir aracına, devrimci hareketin daha da geliştirilmesi için bir üst noktasına dönüşür.
Devrimci, reformu sadece, legal ve illegal çalışmayı birleştirmenin bir dayanak noktası olarak ve burjuvaziyi devirmek için kitlelerin devrimci hazırlığını amaçlayan illegal çalışmayı güçlendirmeye yarayan bir siper olarak kabul eder.
Emperyalizm koşullarında reformlardan ve uzlaşmalardan devrimci bir şekilde yararlanmanın özü budur.
Reformist ise tersine, reformları her türlü illegal çalışmayı reddetmek, kitlelerin devrime hazırlanmasını baltalamak ve «bağışlanan» reformların gölgesinde uykuya yatmak için kabul eder. Reformist taktiğin özü budur…”
Reformizm veOportünizmDevrimcileşmedikleri Müddetçe Burjuvaİdeolojisine SavaşAçmadıkları Müddetçe Bunalımlardan,SavrulmalardanKurtulamaz…
İşte bu iki tanımlama da bu somut gerçeğin ustaların dilinden anlatımıdır.
İlk bölümümüzde ideoloji ve savrulma- bunalımın ne demek olduğunu anlatmış, soldaki görünümüne kısa bir giriş yapmıştık.
Bugün ise ideolojik egemenliğin ve oportünizm-reformizmin anlamlarına baktıktan sonra, şimdi de isterseniz bunu tarihsel olarak örneklerle somutlamaya başlayalım.
EMPERYALİZMİN YOK SAYILDIĞI, KAPİTALİZM SOSYALİZM ARASINDA ÜÇÜNCÜ BİR YOL ARAMAYA BAŞLANDIĞI AN; REFORMİST- OPORTÜNİST SOLUN BİTTİĞİ AN OLMUŞTUR!
Demokrasi emperyalizmden beklenmeye başlandı. Emperyalizmle halklar arasındaki uzlaşmaz çelişki adeta yok oldu. 90’lı yıllarda, Sovyetler’de, Doğu Avrupa’da yaşanan karşı-devrimleri, “halk ayaklanması” diye sahiplenen reformist-oportünist sol, bu kez de emperyalizmin “Arap Baharı” diye Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme saldırısına “devrim” diye sahip çıktı. Tunus’tan Mısır’a, Libya’dan Suriye’ye emperyalizmin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek için açıkça kullandığı halkların diktatörlüklere karşı olan memnuniyetsizlikleri reformist ve oportünist sol tarafından da “devrim” olarak değerlendirildi ve desteklendi. Adeta devrimi yeniden keşfettiler. Oysa Marksist-Leninistler için emperyalizmin desteğini alan hareketlerin halklar için devrim olmayacağı açıktır.
Türkiye Oportünist-Reformist Sol’u,İdeolojik Savrulmasını Dün Küçük BurjuvaHümanizmden, Bugün Çürümeye Vardırmıştır!
Türkiye’de sol düşüncelerle tanışmanın tarihi, 1908 burjuva devrimi girişimine dek uzanır.
Bu süreçte küçük burjuva ulusal karakterleri belirleyici de olsa, burjuva hümanizmi ile ütopik sosyalizm karışımı çizgileriyle bu partiler, Türkiye’de sol hareketin ilk nüveleri oldular.
Yalnız gelinen noktada iktidar perspektifinden yoksun, küçük burjuvazinin kuyruğuna takılmış ve hedeflerini demokratik hakları elde etmekle sınırlamış bir örgütlülük olarak kalmıştır. Bu örgütlülük ne kadar o süreçte solun belli bir birliğini örgütlemek için ilk adım olsa da gelişmediği, ismindeki komünizm dışında komünizmi pratikte savunmayan bir pratik sergilemiştir.
Bu yüzdendir ki Türkiye soluna 1970’e dek damgasını vuran uzlaşmacı, reformist geleneğin yaratıcısı ve bugüne taşıyıcısı olmuştur.
1921’den- 1951’lere evrilen süreçte 1920’lerde küçük burjuvaziden medet umarken, yeni-sömürgecilik sürecinde, oligarşinin siyasal temsilcilerinden icazet alma uğraşına girerek; özgücüne güven bağımsız politik bir hareket olamama özelliğini bir kez daha kanıtlamış. Legal çalışmayı temel aldığından burjuvazinin saldırıları karşısında yeni örgütlenmeler yaratamamış, burjuvazinin saldırılarına cevap vermek, yüzünü halka ve ML’ye dönmek yerine mülteciliği seçmiş, halka belli sendikal faaliyetler dışında önderlik edebilme yeteneği ve cesaretinden yoksun kalmıştır.
1960’lara gelindiğinde sosyalizm mücadelesi ilk kez kitleselleşmiş, bunu da TİP (Türkiye İşçi Partisi) kendinde somutlamıştır.
Olumlu yanları elbette TKP gibi TİP’in de olmuş hatta gelecekte Türkiye devriminin rotasını çizecek kadrolar bu süreçte TİP’le tanışıp sosyalizm mücadelesinde ortaya çıkmıştır.
Ama Türkiye’nin sosyo-ekonomik-politik yapısını yanlış analizi, yine yanlış tespit, yanlış pratiğe sürüklemiştir.
Barışçıl, parlamentarist mücadeleyi tek biçim olarak görmüş, devlet-devrim teorisini inkar edip halkın mücadelesine zarar vermiştir.
Ve soldaki reformist- revizyonist geleneğin, statükoculuğun devamcısı olmuştur.
REFORMİST- REVİZYONİST GELENEĞİ MAHİRLER PARÇALAMIŞ, DİYALEKTİK VE TARİHSEL MATERYALİZM IŞIĞINDA, MARKSİZM-LENİNİZMİ BİR DOGMA OLARAK ELE ALMAMIŞ VE AYAKLARINI ÜLKE TOPRAKLARINA BASARAK TÜRKİYE DEVRİMİNİN YOLUNU ÇİZMİŞTİR. İDEOLOJİK SAVRULMAYA KARŞI, İDEOLOJİK NETLİĞİN ADI 1970’LERDE MAHİRLER OLMUŞTUR….
İdeolojik olarak netleşme Türkiye solunun M. Suphilerden bu yana yaratılan olumluluklarını bilimsel olarak da temellendirip tekil örnekler, kahramanlıklar olmaktan çıkartıp bir ideolojik şekillenmeye dönüşmesini sağlamıştır. Her türlü burjuvaziyle uzlaşmacılığa karşı ölümüne bir direniş sergilenip baş eğilmez bir geleneğin ülke topraklarında ideolojik temellerini atmışlardır.
***
Şimdilik bu bölümü burada bitiriyoruz… Önümüzdeki bölümde tarihsel olarak oportünist-reformist soldaki ideolojik bunalım ve savrulmaların tarihsel süreçlerde kendini nasıl gösterdiğine devam edeceğiz…
Sürecek
BURJUVA İDEOLOJİSİNİN YARATTIĞI;
İDEOLOJİK BUNALIMLA NASILSAVAŞACAĞIZ!
SAVAŞI BÜYÜTECEĞİZ!
NASIL yapacağız?
Örgütsüzlük örgütlülüğe,
Suskunluk mücadeleye…
Yoksullaşmayı hak aramaya,
örgütlenme bilincine…
Apolitikleşmeyi politikleşmeye,
onursuzlaşma onurluluğa dönüştüreceğiz..
TESLİMİYETE, İNKARA, TASFİYEYE KARŞI
BULUNDUĞUMUZ HER YERDEYÜZÜMÜZÜ HALKA DÖNECEK,
BAŞEĞMEYECEK, DİRENECEĞİZ!
ÖRGÜTLENMEMİZİ,
SAVAŞI BÜYÜTECEĞİZ!