Gençliği Örgütleyecek Geleceği Kuracağız başlıklı yazı dizimizin 2. bölümüyle konumuza devam ediyoruz.
Kalıcılaştırmak Zorundayız!
Tek başına tanımak, kitlenin içinde olmak da yeterli değil bizim için.
Hedefimiz büyük, adımlarımız büyük… Bugünden yarattığımız alternatiflerle sosyalizmi yaşatıyor, halka somut olarak gösteriyoruz. Milyonlar oluyoruz daha da olacağız.
Bu nedenle sadece gençliği tanımak, her an içinde olmak, bu büyük iddianın ve adımların sahibi olmak bizim için yeterli değildir. İlişkilerimizi, insanlarımızı sürekli bir adım ileri taşıyarak kalıcılaştırmak zorundayız.
Bir günde bir çok insanla çeşitli ortamlarda tanışıyoruz, bir bağ, ilişki kuruyoruz. Elbette sadece tanışmamız, bir ilişkimizin olması veyahut dergimizi okuması, derneğimize gelmesi bizim o insanı örgütlediğimiz, mücadelede kalıcılaştırdığımız anlamına gelmez.
Kalıcılaştırmak, değiştirmek için öncelikle daha fazla emek vermeliyiz. Daha fazla zaman geçirmeli, daha iyi tanımalı, eğitmeliyiz. Birden, bir günde olmayacak, sabırla, adım adım ilerleyeceğiz.
Kitle çalışmasında düştüğümüz eksikliklerden biridir bu durum. Yani her gün bir çok insanla tanışıyoruz ama kimi sadece o tanışmayla kalıyor, kimi sadece arada sohbet etmeyle kalıyor… Burada belirleyici olan bizleriz. Bu çalışma tarzının altında, insanların değişeceğine, değiştirebileceğimize inançsızlık vardır. Oysa biz biliyoruz ki (hem teorik olarak hem pratikten) herkes değişir.
Tek tek insanlarımıza dönük politikalar üretebilmeliyiz. Herkesin ayrı özellikleri, çelişkileri var sonuç itibariyle. Kiminin aile sorunlarıyla ilgilenmek, kiminin polis korkusuyla ilgilenmek, kiminin duygusal yönleriyle ilgilenmek gerekebilir. Biz Dev-Genç’liler bu detayda bakmak, bu derinlikte politikalar üretmek durumundayız. Çünkü her şeyden önce öncülük misyonunu yüklendik bundan 45 yıl evvel. Misyonumuz, hedeflerimiz bu çalışma tarzını gerekli kılıyor.
Savaşı Aklıyla Yöneten Kazanır!
Tek tek insanlarımızı, geneli değerlendirirken, politikalar üretirken ise doğru, bilimsel düşünebilmemiz, yaklaşabilmemiz belirleyicidir. Diyalektik değerlendirmeyi, düşünmeyi öğrenmez, düşünce sistemimizi bu temele oturtmazsak ne insanların değişebilirliğini, ne olayların bağlantılarını, ne ana çelişkiyi bulabiliriz.
“Sosyalist dünya görüşü, bize her soruna, her olaya karşı akılcı ve doğru bir tavır alma olanağı vermektedir.” (Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak/ Kalinin/ syf:27/Ser Yayınları)
Biz sosyalistiz, M-L kılavuzluğunda mücadele ediyoruz. Bu, bize doğru, bilimsel düşünme, aklımızı kullanma gücünü veriyor. Aksi halde sosyalizmi, diyalektiği M-L’yi teorik açıdan bilmek, ezberlemek mücadelemizde bir değer, anlam ifade etmiyor. Pratiğimizi bu temele oturttuğumuzda doğru adımlarla ilerliyor ve sonuç alabiliyoruz.
Bugün sistem beyinleri dumura uğratmak için, düşünmeyen, aklını kullanmayan bir gençlik yaratmak için tüm araçlarını seferber ediyor. Bunun karşısında biz devrimcilerin, Dev-Genç’lilerin sürekli 4+3’le düşünmesi, aklını kullanması gereklidir. Doğru, bilimsel düşünce bizim en güçlü silahlarımızdandır.
M-L bize kılavuzdur, diyalektik materyalizm bize nasıl düşüneceğimizi gösterir, öğretir. Ancak her durumda önümüze bir reçete sunmaz. Hazır yöntemler, kelimeler, sloganlar sunmaz. Bunları bulacak olan biziz. Bulurken bize fenerdir M-L.
“Stalin yoldaş en kötü şeyin insanların hazır formüller ve hazır çözümlerle düşünmeleri olduğunu söylemişti” diyor Kalinin. Hazırı beklemek, düşünmek, düşünürken, değerlendirirken bilimsel düşünceye sarılmamak bizler için en kötü, en tehlikeli şeydir. O zaman bu sömürü sisteminin yaratmak istediğinden farklı kişilikler olmamış oluyoruz sonuç itibariyle.
Gençliğin bir çok sorunu var. Düzenin bozukluğu herkese “sorun yumağı” bir hayat dayatıyor. Bizler de kitle çalışması yaparken, gençliği örgütlemeye çalışırken bu sorunlarla yüzyüze geliyoruz. Dayı’nın dediği gibi insan varsa sorun da vardır. Bir yandan gençliğin sorunlarını çözecek, örgütlenmenin önünde engel olmasını ortadan kaldırmaya çalışacağız, diğer yandan düşmanın bize çıkardığı engelleri aşacağız, mücadelenin sorunlarını çözeceğiz. Devrimcilik sorun çözmektir aynı zamanda. Tüm sorunlara yaklaşırken ana nedenlerini ve çözüm yöntemlerini bulmaya çalışırken devrimci mantıkla, bilimsel düşünerek ele almak zorundayız. Kendi subjektif yorumlarımızla, gözlemlerimizle, duygularımızla ele aldığımızda, ana halka değil de yüzeyde görünenle uğraştığımızda sorun çözmek bir yana dursun yeni sorunlar doğurabiliyoruz.
Sonuç olarak biz Dev-Genç’liler diyalektik bakabilmeli, değerlendirmeleri bu temele oturtabilmeliyiz. Diyalektik bize herkesin değişebileceğini, her şeyin bir bağlantısı, ana nedeni olduğunu, ana çelişkinin bulunduğunda çözülebileceğini bilimsel olarak gösteriyor.
“Kumandanın en önemli işi düşünmek, düşünmek, düşünmektir.” (Moskova Önlerinde Cilt 1/ Aleksandr A.Bek/ Syf:110/May Yay.)
Bizim en önemli işimiz düşünmek, düşünmek, doğru bilimsel düşünmek…
Öğrenmezsek Öğretemez, Anlatamayız!
Doğru düşünmeyi öğrenebiliriz. Her ne kadar bu düzenin kalıntılarının olduğu yanlarımız olsa da, o yanlarımızı kesip atabiliriz. Düzenin dumura uğrattığı beyinlerimizi asıl işlevine kavuşturabiliriz.
Bunun için öğrenmeyi, sorgulamayı sürekli hale getirmeliyiz. Şöyle yanlış, eksik şekillenmeler oluyor bizlerde de; hazır bekliyoruz mesela. Kitle çalışması yapılacak, bir kampanya örgütlenecek ya da bir sorun var çözülmesi gereken, yeni bir yönteme ihtiyaç var birilerinin bizlere neyi nasıl yapacağımızı söylemesini bekliyoruz. Önümüze hazır bir reçete sunulmasını hatta daha deneyimli yoldaşlarımızın bizzat dahil olmasını bekliyoruz. Oysa;
1- Her zaman her yerde yanımızda deneyimli yoldaşlar olmayacak.
2- Her zaman bize “hazır reçetelerin” sunulacağı ortamlar olmayacak.
3- Biz memur değil devrimciyiz! Üst söyler alt sadece söyleneni yapar bakışı devrimcilikle tamamen zıttır. Devrimciliği bitirir, çalışmalar sonuçsuz kalır.
4- BEKLEMEK ÖLÜMDÜR! Bir devrimci için beklemek önemli kayıplara neden olabilir. Biz birilerinin yöntem söylemesini beklerken düzen boş durmuyor.
Bu eksiğe düşmeden mücadeleyi, gençliği örgütlemek durumundayız. “Daima kendi güзlerinize, eğitimde de hayatta da her şeyden önce kendi güзlerinize güvenmelisiniz. Hiз зaba göstermeden derslerini öğrenmek veya görevlerini зözümlemek iзin başkalarının yardımını arayanlar veya kopya зekenler var. Eylülcü зocukların kopya зekmeleri, başkalarından hazırı almaları değil; öğrenilecek şeyleri, hiз şüphesiz ki, öğretmenin yardımı ile kendi başlarına öğrenmeleri gerekir. Eylülcü зocuklar bütün görevleri kendi kafaları ve kendi emekleri ile зözümlemelidirler.” (Gençlik İçin Notlar- Georgi Dimitrov- Syf: 191- Evrensel Yay.)
Bilmiyorsak, deneyimimiz yoksa öğrenebiliriz. Öğrenmenin önünde kendimiz set çekmediğimiz sürece hiçbir güç bizim öğrenmemizi engelleyemez. Biz öğrenmeden, kavramadan yeni insanlara kavratamayız, anlatamayız. Cepheliler’in araştırma, öğrenme çabası, emeği bu yönlü gelişimi ABD’nin korkusu haline gelmiştir. Raporlarında ayrıca değinmiştir. Biz öğrenmeye, öğretmeye ABD’nin korkusunu büyütmeye devam edeceğiz.
Sınırlar Koymamalıyız!
Dev-Genç’liler kendilerine ve gençliğe sınır çizemezler, çizmemeliler.
İnsanları değerlendirirken, karşımızdakinin kendine çizmediği sınırları bizim ona çizdiğimiz oluyor kimi zaman. Karşımızdaki “korkularına, eksiklerine rağmen devrimcilik yaparım, yapmak istiyorum” diye düşünüyor ve bu doğrultuda pratik sergiliyor. Biz ise, yani onu değiştirecek, adım attıracak olanlar gençlik kadroları, karşımızdakinin sadece eksiklerini, korkularını görüp “yapamayacağı” sınırını kendimize çiziyoruz. “Korkuları var devrimcilik yapmaz” diye değerlendiriyoruz. Halbuki hiçbirimiz tüm korkularımızı aşıp da devrimci mücadeleye katılmadık. Korkularımıza rağmen, onlarla savaşarak katıldık ve mücadele içerisinde deneyimlerle emekle aştık, aşıyoruz korkularımızı, eksiklerimizi.
Biz devrimciyiz, her şeyin değişebileceğini biliyor ve değiştirmenin mücadelesini veriyoruz. İnsanlarımızı değiştirmeden devrim yapamayız.
Genel gençlik kitlesini, tek tek insanlarımızı ve çalışma yöntemlerimizi kalıplarla değerlendiremeyiz, değerlendirmemeliyiz.
Gençlik için apolitikleşmiş, yozlaşmış diye genel değerlendirmeler yapılır. Şu haliyle gençliği bu kalıbın içine sıkıştırıp değiştirmek için bir adım atmamak mı gerekir? “Zaten apolitik, zaten değişmiyor” mu diyeceğiz? Peki, aynı “apolitik, yozlaşmış” gençliğin Haziran Ayaklanması günlerinde tarih yazdığını nasıl değerlendirecek, nereye koyacağız? Gençlik apolitikleştirme, yozlaştırma saldırısından etkilenmiştir evet, ciddi bir bozulma söz konusudur. Ancak hala kimi değerlerini korumaktadır, sömürüye baskıya karşı öfke beslemektedir. Dayı’nın dediği gibi “Gençlik, burjuvazinin ahlaki ve kültürel yozluğuna boğazına kadar battığı noktada bile, temizliğin, saflığın, güzelliğin arayışı içinde olmuştur.”
Benzer durum bizim çalışmalarımız için de geçerlidir. Daha önce yapılan çalışmanın dışına çıkmamak, buna kafa yormamak en önemli engeldir. Sonuçta insanlarımızın özelliklerinde, durumlarında, ülkenin koşullarında sürekli değişimler oluyor. Bizler bunları görmek, değerlendirmek durumundayız. Kalıplaşmış yöntemlerle, söylemlerle çalışma yaptığımızda sonuç alamayız, nitekim alamıyoruz da.
“Bu ülkede baskı, zulüm var” deyip sadece afişler, bildiriler, mitinglerle bu ülkede kitle çalışması yapılmıyor. Yani yapılsa da sonuç vermiyor. Mücadeleyi çok çeşitli alanlarda ve hergün yenilenerek sürdürmek zorundayız.
“Gençlik kafelerden çıkmıyor” diyoruz kafelerden uzak duruyoruz. Evet kafelerden uzak durmalıyız ama kafelerdeki gençliğe de ulaşmalıyız. O halde alternatif yaratalım. Bizim kültür merkezlerimiz, çay ocaklarımız, park-bahçelerimiz bizim kafelerimiz olsun ve bunu yaygınlaştıralım. Kafelerden uzak durmak şu haliyle gençlikten uzak durmak, gençliği düzene teslim etmektir.