Mukaddes karın
Sen ey kırmızı gözlü ana,
Sen ey kahredip yaratan,
Sen ey köprü altlarında
sularla yan yana yatan
Sen ey yangınlı meydanların sesi.
Sen ey şiirlerin şiiri,
bestelerin bestesi
Sen ey kardeşim
Sen ey kahrolası
Sen ey darağaçlık.
Sen ey
Her şey
Sen ey AÇLIK!!!
Çıplak ayaklarına
alnımı koyar and ederim ki,
Derim ki
DÖVÜŞECEĞİM,
Benim, bizim, onun, onların değil
Senin mukaddes karnın doyana kadar…
N.Hikmet, 835 Satır’dan
Türkiye’nin yaklaşık nüfusu 75 milyon, gelir durumu hesaplamasında 15’er milyonluk 5 dilime bölünerek, dilimler arası gelir durumu hesaplanıyor. TÜİK “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2013” verilerine göre en yoksul yüzde 20 ile en zengin arasındaki fark 7,7 olarak hesaplandı. Yani yüzde yirmilik toplam gelirden zenginlerin payına yüzde 46.6 pay düşerken en düşük gelire sahip olanların payına yüzde 6.1 düşüyor. Bu yüzdelik hesapların gerçeğini artan işsizlik, açlık ve yoksulluğumuzdan biliyoruz. AKP’nin zenginliği artarken orta halli dediğimiz kesim borç içindeyken AKP Osmanlı hanedan yaşamını inşa ediyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık döneminde yapımına başlanan saray 1,5 milyon TL’ye mal oluyor. Yani AKP dünya ülkelerinin en büyük sarayına sahip oldu. Saraya harcanan para ile 24 bin 415 öğretmenin bir yıllık maaşı ödenebiliyor. Ankara’daki her bir kişiye 136, İstanbul’daki her bir kişiye 44 ya da 75 milyonluk nüfusa 8 dolar düşüyor. Ayrıca hastane, okul, kreş, kütüphane, spor salonları gibi binlerce hizmet alanına bu para harcanabilirdi.
AKP aç gözlü ve kibirlidir. Bu özellikleri AKP’nin milletvekillerinde, bakanlarında, tekellerinde görüyoruz. AKP halkı aşağılayan, horlayan bir anlayışa sahiptir. Çünkü yeşil sermayesine güveniyor. AKP emperyalist ülkelerle kurduğu dostluğa güveniyor. Çünkü onların iyi bir işbirlikçisi.
AKP’nin saray saltanatları sadece bir iki binadan ibaret değildir. Nerdeyse tüm kurumları bakanlık binaları bir kaç BDDK’nın (Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu) yıllık kirası 13 milyon 85 bin TL, Türkiye Adalet Akademisi’nin kirası 1 yılda 1 milyon 453 bin 691 TL. Türkiye İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı’nın hizmet binasının yıllık kirası 2 milyon 708 bin 475 TL. Bu liste daha da uzayıp gidiyor. Aile Bakanlığı, Kamu Gözetimi Topluluk Kurumu, Yurtdışı Türkler ve Akrabalıklar Topluluk Kurumu gibi kurum binalarına ödenen paralar birbirleriyle yarışır halde. Bu harcamalar sadece basına yansıyan kısmı. Bir de bu kurumlar için kullanılan ulaşım araç giderleri var. Makam araçlarına, özel uçaklara harcanan milyonlar var. Bu harcamaları düşünün, bir de orta gelire sahip bir memurun 2000 TL ile nasıl geçinebildiğini, yine maden işçilerinin aylık asgari ücretinin 780 TL olduğu ve bu ücretle geçinebileceğimizi belirleyen AKP’nin harcamalarına bakalım. Hak mı bu, adalet mi bu?
Bu şaşalı saltanatın giderlerini kimin ödediğine gelince Cumhurbaşkanlığı makam binası olan AK Saray için yapılan tartışmalara AKP’nin yaptığı açıklama ise şöyle: “Türkiye’nin itibarını düşünüyoruz, yabancı konuklarımız için uygun bina yok. Bu binalar milletin binası” sözleriyle AKP şatafatlı sefahatını da halkın ödediğini ve kendi deyimi ile milletin adına “itibar”lı yaşadığını açıklıyor. Ve bu harcamaların hesabını kitabını yapanları devlete düşmanlık yapmakla, “terörist” yaklaşımı olarak en yüksek perdeden saltanatını savunuyor. İşçilerin, memurların maaş artışlarına gelince bütçeden yüzde 2 pay hesapları yapan AKP kendi hesabına gelince alabildiğince hesapsızdır. Bu zihniyetin temelinde halk hiç hesapta yoktur. Emperyalistlerin sadık uşağı AKP bir yandan da Osmanlıya özeniyor, onlar gibi yönetmek istiyor. AKP zenginleştikçe, sömürdükçe bizler borç içinde yaşıyoruz. Açlıkla, işsizlikle boğuşuyoruz. Ölümlerimiz AKP’ye sinek ölümü gibi görünüyor. AKP halkın kedisine karşı düşmanlığının farkındadır. Bu yüzden koruma orduları ile dolaşıyorlar, bu yüzden polisi açıktan vur emrini uygulayacak yetkilerle donatıyorlar. Halkın saldırılara karşı savunma yöntemidir kızıl maske takması, taş atması, molotof kullanması… Bunların bomba kapsamına girmesininin nedeni de korkularıdır. Biliyorlar bizim bir gün ARTIK YETER! diye ayağa kalkacağımızı. Bu yüzden Haziran Ayaklanması gibi bir ayaklanmanın yaşanmaması için bunca önlem alıyorlar. Devrimcilerden, DKÖ’lerinden, ayaklanmada yer alan, destek veren tüm kesimlerden intikam almaya devam ediyor. Fakat tüm önlemleri boşunadır. Halk olarak bu baskı ve zulme karşı her türlü direnme hakkımız meşrudur. Ya bu meşrulukla direneceğiz ya da bizim kanımızı, iliğimizi sömüren bu saltanatı sırtımızda taşıyacağız. Bu mümkün mü? Nazım Hikmet’in dediği gibi çıplak ayaklarımızı alnımıza koyup DÖVÜŞMEK için and içelim. Açlığımıza son vermek için.