Ne zamanki egemenler halk için ulvi görevlere soyunduklarını söylemiş ve ne yaptıklarını da halktan gizlemişlerse oradan halkın çıkarına hiçbir şey çıkmamıştır.
Bir süredir İmralı ve Kandil ile koordineli bir şekilde hükümetle müzakerelerin yapıldığı söyleniyor. Gerek HDP ve gerekse de AKP tarafından çözüm sürecine büyük misyonlar biçiliyor ve bu yönde açıklamalar yapılıyordu. Bu açıklamaların uyumsuzluklarını defalarca yazdık… Bu açıklamaların içeriği ne olursa olsun süreci esas olarak AKP’nin kendisine göre şekillendirip yönettiğini söyledik… Her görüşme sonrası HDP’lilerin kitleyi etkileme amaçlı açıklamalarının hemen ardından AKP’nin sert çıkışları ve adeta HDP’yi azarlayan tavırları uzun süredir devam etmektedir. AKP, HDP’nin açıklamalarıyla yarattığı beklenti havasının boşa çıkması nedeniyle oluşan tepkilerin sorumluluğunu HDP’nin açıklamalarına bağlayarak en son HDP’ye tam olarak konuşma yasağı getirdi.
17 Aralık günü HDP heyeti bir kez daha İmralı’ya gitti. Ancak bu kez ne bir açıklama ve ne de gidiş gelişlerine ilişkin bir haber çıktı basında. Tersine bundan sonra “derin ve anlamlı müzakerelerin” İmralı’da yürütüleceği ve HDP heyetinin de şu an hiçbir açıklama yapmayacağı kararı aldıkları açıklandı. Hükümet istediği gibi ve istediği yönde açıklamalar yapıyor fakat HDP’nin açıklama yapması yasak!..
Müzakerelerdeki Derinlik Nasıl Bir Derinliktir?
Sözde Kürt sorunu çözülecek, Kürt halkının talepleri kabul edilecek, devlet tarihle yüzleşecek vs… Ama halk için yapıldığı söylenenler halktan gizleniyor.
Halktan gizli yapılan bu görüşmelerden halk için, Kürt halkı için bir şey çıkmayacağını aslında Yalçın Akdoğan’ın açıklamaları ortaya koymaktadır. Kendisiyle yapılan bir röportajda şunları söylüyor Akdoğan:
“Görüşmeler sonucunda yaşananları kamuoyu görecek. Ancak şunu söyleyeyim toplumun kabul etmeyeceği hiçbir şeyi yapmayız. Toplumun rızası ve desteğiyle bu süreç ilerliyor. Burada toplumu irrite edecek birtakım gelişmeler olacak gibi düşünmek doğru değildir. Neticede demokratik bir çözüm olacaksa bu halkın desteğiyle olacaktır. …
Aramızda genel bir anlayış birliği var. Sonuca ulaşılması, problemin çözülmesi ortak amaç. Seçimden önce nihai çözüme ulaşma konusunda ortak amacımız var. Takvim budur.”
Anlattığı çok açıktır Akdoğan’ın. “Toplum” dediği kesimin Kürt halkı olmadığı açıktır. AKP kendi kitlesine ve faşistlere söylüyor söyleyeceklerini. Seçimden önce kesin sonuca ulaşacağız ve silahları bıraktıracağız diyor Akdoğan. Ve kendileri açısından temel olan konuları da anlatıyor bu röportajda:
“Burada iki temel parametre var. Birincisi kamu düzeninin sağlanması. İkincisi bölgedeki tüm paydaşların sürece dahil olmasıdır. Bu iki olgu da bölge halkının talebidir. Hükümet kamu düzeni konusunda kararlı. Bu sürecin tali konusu değil, asli unsurudur. Süreç bunun üzerine bina edilecektir. Bu konuda iyileşme sağlanmadan ilerleme beklemek gerçekçi olmaz.”
Akdoğan’ın parametrelerinin başında “kamu düzeni” geliyor. Bu silahların bırakılması ve Kürt halkının teslim olmasıdır. AKP’nin faşist yasalarının hakim kılınacağı bir “kamu düzeni” oluşturulmasıdır. AKP’nin çözümden anladığının bu olduğunu sürekli söyledik. Daha geçenlerde Diyarbakır’da 17 yaşındaki Kürt gençlerini katleden AKP’nin “kamu düzeni” anlayışı katliam üzerine kuruludur, Kürt gençlerinin, çocuklarının katledilmesi üzerine kuruludur.
Öte yandan HDP heyeti yerel yönetimlere bazı hakların verilmesi temelinde yürütülen görüşmeleri alttan alta “özerklik” gibi ele alıp propaganda etmesi konusunda da AKP’den Bülent Arınç net olarak konuşuyor: “Onlar da özerklik istemiyorlar zaten, istemezler. Çünkü başta yola çıkarken bazı konuların kesinlikle kabul edilemeyeceği, bunların dile getirilmemesi de söylendi.”
Sonuç olarak:
1- Süreci yöneten ve yönlendiren AKP’dir. Derin ve anlamlı müzakerelerin altını dolduran da AKP’den başkası değildir. Tartışılan müzakere başlıklarını, ana ekseni: gerillaya silah bırakma üzerine kuruludur. Derinlik buradadır. Hala katledilmekte olan Kürt gençlerinin tüm savunmasının elinden alınmasıdır.
2- Görüşmelerin anlamı ise altı boş bir “demokratik özerklik” konusudur. Ki bu konuda AKP’lilerin söyledikleri çok açıktır. Yerel yönetimlere bazı haklar verilmesi zaten AB gündemi nedeniyle hükümetin de atacağı adımlardır ki bunun halka hiçbir yararı yoktur. Özerklik olarak ise asla ele alınamaz.
3- Kürt halkına dil ve bazı kültürel haklar konusunda da verilecek bir şey yoktur. Zaten fiili olarak Kürt halkının kullandığı bazı hakların daha da budanmış haliyle “müzakerelerde” yer almasından başka bir sonuç elde edilemeyecektir.
4- Egemenlerin derin sofralarından halka bir pay düşmez. Egemenler kendi hesaplarına daha fazla adım atmak ve halkın haklarını budamak için yararlanırlar bu tür derin görüşmelerden.
5- Egemenin hesabını bozmak ve tüm derinliğiyle birlikte hesaplarını boşa çıkarmak da Kürt halkının tarihe karşı borcu olacak ve er ya da geç bu borcu doğru devrimci bir önderlikte ödeyecektir.
KÜRDİSTAN’DA TEK YOL DEVRİM! KÜRT HALKI İÇİN BAŞKA KURTULUŞ YOLU YOK!