Örnek Resim

Anasayfa > GÜNDEM > Umut Biziz, Umut Devrim, Umut Sosyalizm!

Umut Biziz, Umut Devrim, Umut Sosyalizm!
Son Güncellenme : 28 Ara 2014 20:39

HİÇBİR KUŞATMA HALKIN SAVAŞINI, CEPHE’NİN GELİŞİMİNİ ENGELLEYEMEYECEK!

YENİ İNSANI BÜYÜTECEK VE BİZ KAZANACAĞIZ!

YENİ İNSAN DEVRİMİN GÜVENCESİ, CEPHE’NİN GELECEĞİDİR!

“Daha yüksek bir savaş, daha büyük bir kararlılık, daha çok cesaret, daha çok cüret demektir.  Savaş bir yerde cesaret ve cüretle sürmek zorundadır. Daha cesaretli, daha cüretli, daha kararlı olan kazanacaktır” (Dayı)

Bizi güçlü kılan uğruna savaşılacak doğrulara sahip olmamızdır.

BU GÜÇ İLE SAVAŞACAĞIZ, DİRENECEĞİZ VE KAZANACAĞIZ.

İdeolojik ve siyasi öncülüğünü emperyalizmin yaptığı tasfiyecilik, inkarcılık ve uzlaşma politikalarına asla teslim olmayacağız.

Kuşatma işte tam da budur. Herkesi içine alan, yok eden bir ateştir. Herkesi teslim almak ister.

Biz teslim olmayacağız, uzlaşmayacağız…

Öyle bir ateşin etrafında yürüyoruz ki ayağımız kaysa, yakıp bizi de kül edecek bu ateş.

Ama bizim ayaklarımız sağlam basar.

Geleneklerimiz, tarihimiz, şehitlerimiz tanığımız ve garantimizdir.

45 yıldır her sınavdan başarı ile geçmiş ideolojimiz, her saldırıdan çok daha güçlüdür.

Oligarşi tüm kurumlarını seferber ederek saldırıyor; bu beklenmeyen bir saldırı değildir. Oligarşi, ancak “devrime gebe” bir ülkenin egemen sınıflarının gösterebileceği bir pervasızlıkla, zulmünü yaygınlaştırıyor.

Kriz yeni bir olgu değildir.

Kriz ne yalnız ekonomik, ne de yalnız siyasidir.

Her alanı her kesimi etkileyen bir kriz sözkonusudur.

Kriz hem oligarşiyle halk arasında, hem de oligarşi içi çelişkiler üzerinde etkilidir.

Oligarşi önümüzdeki günlerde de krizin yükünü çok daha boyutlu olarak halka yüklemeye çalışacaktır.

Ama bir yandan kendi iç çelişkilerinin yol açtığı “istikrarsızlığı” tam olarak çözememekte, öte yandan “sosyal patlama” yeni bir ayaklanma korkusu da yakasını bırakmamaktadır.

Hükümetler; tekelci kesimlerin krize karşı istediği “önlemleri” alır, tekeller için yeni kaynaklar yaratabilir belki… Ancak halkın mücadelesinin bastırılamadığı koşullarda, bunların fazla bir önemi yoktur.

Oligarşi açısından krizin yükünü halka yükleyebilmenin ve bu yük altında halkın patlamasının önüne geçebilmenin tek bir yolu vardır: Halk ve devrimciler üzerinde daha fazla terör estirmek, örgütlü güçleri sindirerek dağıtmak ve etkisiz hale getirmek.

Her alanda baskı politikalarının devamı, krizin devamı demektir.

Bu da baskı politikalarının oligarşinin istediği biçimde her kesimi sindiremediğini, istediği sonuçları alamadığını göstermektedir.

Bu kesimlerin başında devrimci hareket geliyor.

Kürt mqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqilliyetçilerinin siyasal gerileyişi artık tartışmasız bir gerçektir.

Düzen için Kürt milliyetçilerini, reformist solu ya da devrimcileri siyasal açıdan geriletmek yeterli değildir.

Oligarşi artık bu anlayışların kitle tabanını daraltmak ve giderek hareketsiz hale getirmek ihtiyacındadır.

Bunun nedeni halktan duydukları korkudur.

Haziran Ayaklanması’nın tekrarının kabusları olmasıdır.

Baskı yasaları bu nedenle gündeme getirilmiştir.

Oligarşi kendiliğinden başlayıp sönecek olan bir “sosyal patlama”, “kamu güvenliğinin sarsılması”ndan çok devrimcilerin önderlik edeceği ya da müdahalede bulunacakları bir patlamanın, ayaklanmanın korkusunu yaşıyor.

Bu korku, uygulanan baskı ve terörün Cephe üzerinde bir “kuşatma”ya dönüştürülmek istenmesinin de nedenidir.

Baskı politikalarının amacı halkın tepkisine, öfkesine, ayaklanmasına önderlik edecek yapının dağıtılmasıdır.

Baskı yasalarının nedeni, işsizliğin durmadan büyümesi; açlığın, yoksulluğun artmasıdır.

Madenlerden, iş yerlerinden onar, yüzer ölülerimizin çıkmasıdır.

Ekmek, adalet ya da sağlıklı bir gelecek vermedikleri için, uyuşturucuyla imha etmeye çalıştıkları gençlerimizin öfkesini bastırmak içindir o yasalar…

Haziran Ayaklanması; sosyal patlama korkusu en az tekeller kadar, yok olan solun da korkusudur.

Bu korkuyla Kürt milliyetçilerinin uzlaşma politikalarına çok daha sıkı sarılıyorlar. Hızla düzeniçi olma yolunda ilerliyorlar.

Sonuçta tüm bu yöntemlerin ve araçların etkisinin geçici olacağı açıktır.

Çok çeşitli biçimlerde eylemler, direnişler gelişecektir.

Hapishanelerde tecrit; şovenist saldırılarla halkın birbirine düşürülmek istenmesi, üniversitelerde faşist çetelerin harekete geçirilmesi, demokratik kurumlar üzerinde yoğunlaşan baskılar, en basit demokratik talepler, gösteriler karşısındaki gaz, toma, jop hep bu amaca yönelik olarak birbirini izleyen, birbirini bütünleyen saldırı hamleleridir.

Direniş ve Savaşı  Örgütlemeli, Yönetmeliyiz!

Oligarşi “sosyal patlama tehlikesi”ni NATO toplantılarında, emperyalist toplantılarda tespit ettikleri “21. Yüzyıl, ayaklanmalar yüzyılı olacaktır” derken devrim tehlikesini görüyor, bundan korkuyor. Ama görmek ve korkmakla kalmıyor. Korkusunu yaratan nedeni ortadan kaldırmaya, etkisizleştirmeye çalışıyor.

Bizim açımızdan ise sorun ne yapacağımıza, neyi ne kadar başarabileceğimize bağlıdır.

Belirttiğimiz gibi oligarşinin tüm baskı, tehdit ve oyalama manevralarına rağmen eylemler, direnişler olacaktır. Süreç açısından öncelikli görevlerimizden biri tam bu noktada ortaya çıkıyor.

Sadece “tahlil”lerle, “çağrı”larla yetinenler, koşullar üzerinde hiçbir etkide bulunamazlar.

Bulunduğumuz her alanda, tüm olanaklarımızı seferber ederek, direnişleri örgütlemeli, mevcut direnişlere müdahale edip güç vermeliyiz. Gücümüz haklılığımız ve meşruluğumuzdur.

Direniş ve Savaşımız Meşrudur!

Saldırı kişileri ve kurumları kuşatarak geriletmeyi, yıldırmayı hedefliyor. Saldırıları göğüslemek, direniş çizgisini tereddütsüz uygulamaktan geçiyor.

Direnişin siyasal temeli, meşruluğa inançtır. Buna sabır ve cüreti de eklemeliyiz.

Meşruluğa inanç tam olduğunda, sabır ve cürete sahip olunduğunda bu saldırıları göğüslemek, saldırı ve kuşatma altında dahi gelişimi sürdürmek mümkündür.

Meşruluk her alana yönelik propaganda ve ajitasyonda, eğitim faaliyetlerinde hatta tek tek insanların eğitiminde öne çıkarılmalıdır.

Bu noktada herkesin kafası net olmalıdır.

Netlik yalnızca Cepheliler’le sınırlı kalmamalı, bulunduğumuz alandaki kitlelere de taşınmalıdır.

İdeolojik olarak kitlelere krizin bizim krizimiz olmadığını; halkın, devrimcilerin mücadelesinin “terör” olmadığını, direnişimizin haklı, meşru olduğunu kavratmalıyız.

Kitlelerde meşruluk sorunu varsa bunu çözmek görevimizdir.

Bunu kendiliğindenciliğe bırakamayız. Bunu başarmak için eğitim temel halkalardan birisi olmakla beraber, asıl olarak pratikte göstermeliyiz.

Devrimci teorinin bilinen doğrusudur:

“Kitleler esas olarak kendi deneyleriyle öğrenirler.”

Kitleler kendi deneylerini yaşayarak öğreneceklerdir. Deneyler üzerine oturmuş bir eğitim ise bilince dönüşecektir. Aksi halde kitleleri suçlama gelişir ki, bu kitleleri suçlayanlar açısından politikasızlığın, yılgınlığın, yorgunluğun ifadesidir.

DEVRİM İÇİN GEREKEN CÜRETE VE SABIRA SAHİBİZ!

HER ZAMANKİ İNANCIMIZ VE GÜCÜMÜZDÜR:

BİR NESLE MAL OLSA BİLE; HAZIRLANACAK,

SAVAŞACAK

VE KAZANACAĞIZ!

Savaşmak ve kazanmak için gereken UMUT ve CÜRETTİR.

UMUDUMUZU BÜYÜTECEĞİZ!

Umut eylemin anasıdır, umudumuzu büyüteceğiz.

Umut devrimci değerlerimizdendir. Değerlerimizi büyüteceğiz.

Umut geleceğe inanmaktır. Geleceğe inanıyoruz, çünkü onu biz kuracağız. ÇÜNKÜ KENDİMİZE İNANIYORUZ.

Sabır ve cüret de bu süreçte özel bir rol oynayacaktır.

Bunlar her Cepheli’nin kuşanması gereken silahtır.

Sabır, bizi küçük burjuva yakın devrim hayallerinden ve dolayısıyla hayal kırıklıklarından korur; cüret ise devrimin şiddeti karşısında küçük burjuva geriye çekilmelerin, sinmenin önünde barikat olur.

Dayı “Daha yüksek bir savaş, daha büyük bir kararlılık, daha çok cesaret, daha çok cüret demektir.

Savaş bir yerde cesaret ve cüretle sürmek zorundadır. Daha cesaretli, daha cüretli, daha kararlı olan kazanacaktır.

Bugünkü savaş gücümüzü ancak daha kararlı ve cüretli olmakla büyütebiliriz. Büyümek, düşman güçlerine vurmak, etkisiz kılmak ve imha etmek demektir.

Dağda, şehirde, ovada, zindanda, her yerde Parti ve Cephe anlayışıyla düşmana vurmalıyız. Vurmak kazanmaktır”

Sabır da gereklidir. Çünkü saldırıların göğüslenmesini, kuşatma altında mücadeleyi, kısa vadeli süreçler olarak görmemek durumundayız. Oligarşi esas olarak saldırıyı her zaman sürdürecektir. Bunun sürekliliği ülkemiz koşullarının ortaya çıkardığı bir özelliktir.

Saldırıların gelip geçici olmadığının bilinciyle örgütlenmeli, çok kısa vadeli ama geçici sonuçlar ortaya çıkarmak yerine, kalıcı örgütlülükler yaratmayı, mücadeleyi süreklileştirecek temeller atmayı hedeflemeliyiz.

Bu hedef elbetteki anlık durumlarda gereken tepkileri göstermenin, gelişmelere müdahale etmenin, hızla örgütlenmeler yapmanın önünde engel değildir. Halkın ve devrimcilerin hemen her kesimi, düşmanın saldırı hedefleri içindedir.

Kuşkusuz düşmanın belli öncelikleri olacak, bunlara göre zamanlamalar yapacaktır.

Bu saldırının öncelikli hedeflerinden birisinin Cephe olduğu açıktır.

Ancak bu durum diğer muhalif kesimleri, saldırı hedefinde olmaktan çıkartmaz.

Düzen onları da en geri noktaya çekilmeye zorlamaktadır.

Nereye kadar gerileyeceklerdir?

Özgürlük, emek, sosyalizm deyip, bu kavramların temsil ettiği değerlerin meşruluğunun savunulmadığı yerde, hiçbir mücadele verilemez.

Siyasal gerileme,

ideolojik kanama,

örgütsel daralma…

Bu kavramlar reformizm ve oportünizmin içinde bulunduğu durumu tanımlıyor.

Özgüven kaybı, devrimcilikten geriye düşüş ve sonunda mücadeleyi terk etmek ve düzene dönüş sonucunu yaratıyor.

Meşruluk, saldırılar karşısında direnmenin ön koşuludur.

Susmak, sinmek, meşru direniş ve savaş biçimlerinden vazgeçmek, yenilgiyi baştan kabullenmektir.

 

Direnişi ve Savaşı Büyütecek Devrimi Geliştireceğiz!

BİLİYORUZ. Savaşta en önemli dayanak noktası iradedir.

Gerisi sonra gelir. DİRENİRSEN YAŞARSIN!

DİRENİRSEN SAVAŞMA GÜCÜNÜ VE AZMİNİ BÜYÜTÜRSÜN!

 

Direnişin Doğası Devrimcidir!

Devrimciliğin doğası direniştir.

Umut etmek vazgeçmemektir. Savaşmaktan vazgeçmemektir.

VAZGEÇMEYECEĞİZ!

Emperyalist ülkelerde de kriz her geçen gün derinleşirken, bağımlı bir Türkiye ekonomisinin, krizden çıkması mümkün değildir. Halkın mücadelesini bastıramadıkları sürece, siyasal krizden de kurtulamayacaklardır.

Böyle bir ülkede; devrimciler görevlerini yerine getirdikleri taktirde, devrimin gelişmemesi için hiçbir neden yoktur.

Cepheliler, bulundukları her alanda direniş ve savaşı geliştireceklerdir. Direniş ve savaş devrimi geliştirmektir. Türkiye halkları, Cephe önderliğinde direnecek, savaşacak ve devrime ulaşacaktır.

Emperyalizmin ve oligarşinin hiçbir vahşeti, hiçbir manevrası artık bunu engelleyemez.

 

Biz Kazanacağız!

Emperyalizme ve Faşizme Karşı Savaşacağız!

Yeni İnsanı Büyütecek ve Kazanacağız!

Yeni insan devrimin güvencesi, Cephe’nin geleceğidir.

Savaşımızın asli gücü insandır.

Yeni insan emperyalizmin ve oligarşinin tüm kuşatma saldırılarını boşa çıkararak devrime yürüme gücümüzdür.

Parti-Cephe yeni insanı yaratmıştır.

Fedalarla yaratmıştır.

12 Temmuzlar’da, 16-17 Nisanlar’da, 19 Aralıklar’daki kömürleşen bedenlerde, alevler içinde zafer işareti yapan parmaklarda ve daha nice direnişlerde yaratmıştır.

Büyük Direnişle yaratmıştır.

Feda ruhuyla düşmana vuran savaşçılarıyla;

İbrahim Çuhadarlar’la, Muharremler’le, Alişanlar’la yaratmıştır.

Ülkemizin sosyalist geleceğindeki insan malzemesini, bugünün Cepheliler’inde görmek mümkündür.

 

Yeni İnsan, Geçmişten Geleceğe Savaşarak Yarattığımız Köprüde Yürümeye Devam Ediyor!

Yeni direnişlerle, yeni savaşlar içinde, yeni değerler ve gelenekler yaratarak, yeni insanı büyütmeye devam edeceğiz.

Yeni insanı geliştirmek; yeni bir hayat kurmak, çürüyene çürütene vurmak, gelişene ve geliştirene sahip çıkmaktır.

Yeni insan kırda tepenin ardına ulaşmaya çalışırken, dergi dağıtırken gidilmeyen ev bırakmamak için emek verirken yaratılır. Daha fazla emek, sabır, cüret, fedakarlık… Yeni insan; kendini zorlayan ne varsa, onunla çatışmada yatıyor.

Bir devrimci; elinden geleni yaparak iktidarı isteyemez. Elinden geleni yaparak devrim yapamaz. Elinden geleni yaparak kimseyi savaştıramaz.

Elinden gelenin fazlasını istemek, elinden gelenleri çoğaltmak ve iktidarı istemektir.

Bu iddiaya sahip olmaktır.

Bu öfkeyi ve kini duymaktır.

Bu düşüncenin olmadığı yerde, düşmanla uzlaşmacılık vardır.

Devrimcilik her gün değil, her saat değil, her dakika değil, her an “yeni insan” olmayı gerektiren bir iştir.

Beyin çok kısa anlarda bile birçok şey düşünebilir. Bunlar devrime ait düşünceler değilse düzene aittir. İşte yeni insan mücadelesi o kısacık anlarda bile verilmesi gereken bir mücadeledir.

Yeni insan bazen gitmediğimiz mahallede, çalmadığımız kapının ardındadır. Bazen kılık kıyafetimizde, düzen ve disiplinimizdedir.

Yeni insan uykumuzun en bastırdığı anda bitmesi gereken iştedir. Sırtladığımız yükün fazlasını alabilmek için kendini zorlamaktır.

Yeni insan daha fazla emektedir, daha fazla fedakarlıktadır, daha fazla sabırdadır.

Halkın değerlerini savunmada daha fazlasını verebilmektir.

Yeni insan, devrimcinin zorluklar yaşadığı her şeyin üstüne, uzlaşmaz bir şekilde gittiği yerdedir.

YÜRÜYELİM…YÜRÜYELİM Kİ; düzenin hiçbir şekilde sızamayacağı, kıpır kıpır beyinlere sahip olalım… Umut yürümeyenleri arkada bırakarak, yürüyenlerin umudunu öfkeye çevirmektir. Çevireceğiz!..

 

Cepheliler;

Ufkumuz, sınırsız ama hedeflerimiz somut olmalıdır.

Düşman legalde ya da illegalde sürekli olarak birim, alan örgütlenmelerinin yönetim mekanizmalarını dağıtmayı, kadro ve yöneticileri etkisizleştirmeyi hedefliyor.

Hiçbir hukuki dayanağı olmayan gözaltı ve tutuklamalar, kaçırma, haber gönderme gibi doğrudan ve dolaylı değişik biçimlerdeki tehditler öncelikle buna yöneliyor.

Saldırılar tüm kadrolarımızı, yöneticilerimizi ve taraftarlarımızı bazı görevlerimizi ertelememeyi zorunlu kılıyor. Bunlardan biri, alternatif yöneticiler yetiştirmek, diğeri KOMİTELEŞMEKTİR. ALTERNATİFLERİMİZİ HAZIRLAMALIYIZ.

Yönetici kendi altındaki insanları, yalnız anlatarak değil, pratiğin içinde yetiştirecektir.

Alternatifi ile birlikte yürüyecektir.

KOMİTELERİMİZİ KURMALI BÜYÜTMELİYİZ.

KOMİTE BOŞLUKTA BİR ŞEY BIRAKMAZ.

KOMİTELERİMİZ yaşamın ve savaşın karşımıza çıkardığı her sorunu çözer..

 

Cepheliler, Halkımız;

Geleceğin özü biziz.

Sözü biz,

Gözü biziz…

Tarihe ses, geleceğe nefes oluyoruz.

Yarattığımız her direniş dalga dalga büyüyerek, milyonlara ulaşıyor.

Feda ruhu ile ölümü de, zulmü de yenme geleneğini yarattık…

Şimdi milyonlarla devrime yürüyeceğiz.

 

Halkımızın, yoldaşlarımızın 2015 yılında yeni yılını kutluyoruz.

BİZ KAZANACAĞIZ!

ÇÜNKÜ BİZ HALKIZ VE HAKLIYIZ!

 

Bu Haberler Dikkatinizi Çekebilir

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Billurcu Sokak No: 20/2 BEYOĞLU-İSTANBUL Tel: +90(212)536 93 44 Fax: +90(212)536 93 45 E-mail: info@yuruyus.com
CopyLEFT Yürüyüş Dergisi 2004-2014 | İnternet Sayfamız özgür yazılım araçları kullanılarak kodlanmıştır.