Sevgili Devrimci Okul Okurları Merhaba;
Devrimcilik, halk ve vatan sevgisidir. Emperyalizme ve işbirlikçilerine duyulan kindir. Devrimcilik halka ve vatana duyulan sevginin, düşmana duyulan kinin gücüyle kendini, çevresini değiştirmektir, devrime engel olan her şeyle savaşmaktır.
Halk ve vatan sevgisiyle, sınıf kiniyle değişme-değiştirme isteği duymayanlar, devrimci saflarda kalıcı olamazlar.
Vatan sevgisi devrimciliğin en başlıca koşuludur.
Dayı “vatansever olmadan devrimci olunamaz” der.
Bütün devrim ustaları halkını tanır ve ona güvenir. Halk sevgisi taşımayan bir insan devrimci olamaz. Bizler de ustalar gibi olmalıyız. Devrim oradadır, halkın içinde…
Vatan ve halk sevgisi, en önemli devrimcilik yapma nedenimiz haline gelmelidir.
Devrimciliğimizi kalıcı hale getirmek, devrimciliğin özünü kavramakla olur. Devrimci saflarda kalıcılık; mücadele nedenlerimizi düşüncede, yaşamda, örgütlenmede birer silaha dönüştürmekle olur.
–Devrimciliğimiz, Aklımız ve Hayatımızla Kaynaşmalıdır
Savaşımızı halklaştırmak ve iktidarı almak, bulunduğumuz her yerde yaşamı devrimcileştirmekle olacaktır. Bunun için önce kendi devrimciliğimizi güçlendirmeliyiz. Biz devrimciliği ne kadar ister ve kavrarsak o kadar içselleştiririz, o oranda devrimciliği hayata geçirir, hayatı örgütleriz. Devrimcilik aklımız ve hayatımızla ne kadar kaynaşırsa o kadar güçlü oluruz, devrimciliğimiz bulunduğumuz yerde o kadar güce dönüşür.
Bir devrimcinin en büyük eğitim aracı KENDİSİDİR.
Ancak kendi yaşantısı ile örnek teşkil edebilirse, başkalarını da etkileyip eğitebilir.
Bir devrimcinin silahı; elleri, beyni, dili, bedenidir. Yani ilk önce kendimizi örgütleyerek başlayacağız. Kendi beynimizi, kendi duygularımızı örgütleyeceğiz.
Beynimizi ve duygularımızı “Biz” e ait olanla büyüteceğiz.
Savaşımızı halklaştırmak, yaşamı devrimcileştirmek için bilincimizi, yüreğimizi silahlandırmalıyız. Devrimciliği düşünce ve yaşamda ne kadar süreklileştirir, kendimizle bütünleştirirsek, devrimci ideoloji o kadar büyük bir güce dönüşür. Bunun için aklımızla ve hayatımızla hem bilincimizi, hem yüreğimizi doldurmalıyız. Savaşımızı geliştirmek, örgütlenmelerimizi çoğaltmak için günlük yaşamdan siyasi donanıma kadar yaşamı bir bütün olarak devrimcileştirmek gerekiyor.
Devrimciliği aklımız ve hayatımızla kaynaştırmak “Ne için devrimcilik?” sorusuna doğru bir cevap vermekle ve bu cevabı hayata geçirmekle olur.
Neden devrimcilik yaptığımıza inancımız tam ise ve devrimci düşünceyi hayatın içinde cüretle ve emekle hayata geçiriyorsak orada kalıcı ve güçlü bir örgütlenme vardır.
Bizim devrimciliğimiz halk için yirmi dört saat devrimciliktir. Devrimciliğimizin muhtevası; devrim hedefine yoğunlaşmak, devrimi, ülkeyi ve halkın kurtuluşunu her an beynimizde yaşamak, devrimin yakıcı sorunlarını hissetmek, devrimcilik yapmanın coşku ve onurunu sürekli yaşamaktır.
Devrimcilikte esas olan daima örgüt ve devrimdir. Öfkemizi, sevgimizi, duygularımızı, özlemlerimizi devrimle ve örgütle bütünleştirdiğimizde devrimciliğimiz daima güçlü ve kalıcı olacaktır.
Dayı, “Devrimci hareket, benim özgürlüğüm, öğretmenim, gecem, gündüzüm, yaşamım” derken devrimcilikten başka bir yaşam olmadığını anlatır aynı zamanda…
Yaşamını, bulunduğu her yeri bir program dahilinde, iradi davranarak devrimcileştiren Dayı, bir bütün olarak yaşamımızı da devrimcileştirmiş, devrimciliği kendi somutunda yeniden tanımlamıştır.
Dayı’nın şahsında yeniden tanımlanan devrimcik kendine ve ideolojisine güvene dayanır. Dayı bu güvenin temellerini şöyle tarif eder:
“Her yoldaşımız ideolojik donanımı ve ideolojik mücadeleyi, hayatın hiç bir anında ihmal edemez. İhmal burjuvazinin beynimize girmesi demektir. Açık kapı demektir. İdeolojik donanım ne istediğini bilmek, direniş ve örgütlenme; bir devrimcinin yaşam biçimidir.” (“Bir Devrimci Dursun KARATAŞ, Cilt 2, sayfa 200, Boran Yayınları”)
Devrimciliği aklımızla, hayatımızla kaynaştırmak, bir bütün olarak yaşamı devrimcileştirmek ideojimizin doğruluğuna inanmakla ve ideolojimizi hayata geçirmekle olur. Bu da, düşmanla sürekli savaşmak demektir. İdeolojik donanımı arttırmak ve ideolojimizi somutlamak, devrime düşman olan her şeyle savaşmayı zorunlu kılar.
–Kesintisiz Bir Savaş ve Yenilenme Halidir
İdeolojimize ve iddiamıza uygun devrimcilik yapmak ve bu devrimciliği geliştirmek, devrimin düşmanı olan her şeyle uzlaşmaz şekilde savaşmaktır.
Devrimin iki düşmanı vardır:
Bir; iç düşman,
İki; dış düşman.
Dış düşman, emperyalizm ve oligarşidir.
İç düşman, bize burjuvaziden kalan ve mücadelemizi zayıflatan her şeydir.
Dayı, “‘zaaf ve eksik’ diye adlandırdığımız bu düşmana karşı mücadeleyi günlük yaşamımızın sorgulanmasına kadar indirgeyip, her gün üzerinde durmak zorundayız.” (A.g.e, sayfa 391) der. İç düşmana karşı cepheden tavır alınıp, onu yok etme amacıyla hareket edilmediğinde, iç düşman, devrimciliğimizi bir kurt gibi kemirecektir. İç düşman güçlendikçe dış düşmanla aynı cepheden saldırır. Dayı iç düşmanın neler yapabileceğini şöyle anlatır:
“Yüzlerce insanın küçük hata ve zaafları, disiplinde, yaşamda, savaşta yüzlerce kural ve ilke hatası demektir. Dolayısıyla düşmana verilen yüzlerce koz demektir. İç düşman önlem alınmadığında önce bireyleri, bireyler de örgütü kuşatarak, etkisiz hale gelmesini sağlayacaktır. Adının iç veya dış düşman olması çok önemli değildir. Önemli olan, niçin ‘düşman’ olarak adlandırdığımızdır” (A.g.e, sayfa 392)
Bizim için devrimcilik kesintisiz bir savaş ve yenilenme halidir. Beynimiz, yüreğimiz, yaşamımız, düzenle devrim arasındaki kesintisiz ve uzlaşmaz savaşın meydanlarıdır. Devrimciliğimizin nedenleri, haklılığımıza olan inanç kafamızda net ve meşru değilse ve bunun sonucu olarak kendimize güvenimiz zayıfsa, düşmanla çarpıştığımız tüm meydanlarda yenilgi kaçınılmazdır.
Düşmanlarımızı yenmek, devrimi ve devrimciliğimizi büyütmek için verdiğimiz savaşta bir hedef ve plan-program olmak zorundadır.
İç düşmana karşı kesintisiz sürdürdüğümüz savaşta “Kim için devrimcilik?”, “Ne için devrimcilik?” ve “Nasıl bir devrimcilik?” sorularını sormalıyız. Bu sorular ile doğru düşünür, doğru olanı bulur ve hayata geçiririz.
Hedefimiz düşmanı yenmektir ve ilk işimiz düşmanı tanımaktır. Yeneceğimiz hangi zaaf ve alışkanlıklarsa, öncelikle bunların nedenlerini, biz de nasıl ortaya çıkıp geliştiklerini bulacağız. Bir zaaf ya da alışkanlığı ortadan kaldırmak için planımızı yapacağız. Planımızın temelinde eğitim olmalıdır. Zaafımıza, hatamıza karşı kendimizi eğitecek, pratikte devrimci olanı iradi olarak hayata geçirecek, devrimci olanı büyüteceğiz.
Bu savaşta attığımız her doğru adım, kazandığımız her zafer, yeni insanın ve sosyalizmin köşe taşlarıdır. Hedefimize ulaşma kararlılığımızın, ideolojimizi hayata geçirme ve kitleleri örgütleme iddiamızın aynası pratiğimizdir.
Genel kuraldır: Düşman hangi yönlerden saldırıyorsa o yanlar tahkim edilmelidir. Bu kural bir devrimci için de geçerlidir.
Düşman en başta ideolojik olarak saldırıyor. O zaman bir devrimci öncelikle üzerindeki burjuva ideolojisine ve etkilerine karşı savaş açmak zorundadır. Burjuva ideolojisi yerine de halkın olumlu değerlerini, sosyalist ideolojiyi, ahlakını, kültürünü koymalıdır.
Düşman, “Sosyalizm öldü, yaşasın kapitalizm” diye saldırıyor. Sosyalizmin ekonomik, sosyal siyasal zemininin olmadığını iddia ediyor. Devrimleri tesadüflerle açıklıyor. Sınıfların ortadan kalkmakta olduğunu söyleyip sınıflı toplumların mutlaklığı yalanıyla halkları aldatmaya çalışıyor…
Sosyalist ideoloji büyük bir güçtür. Kapitalizm kendi çaresizliğini, asalaklığını, çürümüşlüğünü ve bunalımını kapatmaya çalışır..Ama boşunadır…
Sosyalizm kendisini sürekli yenileyen, üreten, her soruna çözüm bulan; emekle her şeyi yaratabileceğine inanan; insana ait olan her türlü olumluluğun, güzelliğin sahibi olan bir düzendir..
Sosyalist ideolojiyle donanmak büyük bir gücü de taşımak demektir.
Sosyalizmin gücünün en büyük kaynaklarından birisi de “sürekli olarak kendi muhasebesini” yapmasıdır. Sosyalizm, kendini yenilemenin, üretmenin ve her zaman daha güzel olanı, halka daha yararlı olanı nasıl hayata geçirebilirim diye kendi içinde savaşı sürekli kılmanın adıdır.
Biz buna “eleştiri-özeleştiri” diyoruz.
Eleştiri-özeleştirinin burjuva ideolojine karşı en öldürücü silah olmasının kaynağında bu dinamizm ve militanlık vardır.
Pratiğimize, tarihimize bakarak daima bir muhasebe yapmalı, kendi gerçekliğimize bakarak sonuçlar çıkarmalıyız. Lenin “Başkalarını yenen galiptir. Kendini yenen ise kahraman ve yenilmezdir” der. Bizim kahramanlığımızın ve yenilmezliğimizin temelinde kendi gerçeğimize cüretle bakmak vardır. Kendi doğru ve yanlışlarımıza korkmadan, abartmadan baktığımız için güçlü ve yenilmeziz. Devrimciliğimiz kendimizin ve halkımızın gerçeği üzerine oturduğu için güçlüyüz. Tarihimiz boyunca halkımıza güvenerek, haklılığımıza inanarak devrimcilik yaptık, bir umut yarattık. Şimdi umudumuzu milyonlarla büyütme, zaferler kazanma zamanıdır. Şimdi devrimci düşünceyi milyonların düşüncesi yapma zamanıdır.
–Devrimci Yeni İnsandır, Bulunduğu Yeri ve Her Anını Devrimcileştirendir
Devrim için savaşıyoruz. Yaptığımız her faaliyet, davranış, ürettiğimiz her politika savaşımızın kurallarına ve hedefimize göre olmak zorundadır.
Günlük yaşamımızda, faaliyetlerimizde, eylemlerimizde hedefimiz, yani iktidar iddiamız somut olmalıdır.
İktidar iddiası, belli bir bilinci, disiplini, programı ifade eder.
İktidar iddiası, emperyalizme ve işbirlikçilerinin gaspettiği her şeyi onlardan söke söke geri almaktır.
İktidar iddiası, hakkımızı almaktır. İktidar iddiası, ekmeğe, adalete ve özgürlüğe duyulan ihtiyaçtır.
Devrimci, bu ihtiyacı hisseden ve gereğini yapandır. Devrimci yeni insandır, bulunduğu yeri ve her anını ihtiyaçları, hedefi doğrultusunda devrimcileştirendir. Çürümüş düzenin içinde yeni olanı temsil edendir.
Sonuç olarak, yaşamı bir bütün olarak devrimcileştirmek için;
Bir; beynimizi ve yüreğimizi sürekli silahlandırmalıyız.
İki; mücadele nedenlerimizi, sevgimizi ve sınıf kinimizi birer silaha dönüştürmeliyiz.
Üç; düşmanımızla asla uzlaşmadan ve kesintisiz savaşmalı, kendimizi yenilemeliyiz.
Hakkımız olan her şeyi; ekmeği, adaleti, özgürlüğü düşmandan söküp almalı, hayatın içinde halkımızla yeni bir hayatı kurmalıyız.
Sevgili okurlar, haftaya başka bir konuda görüşmek üzere… Hoşçakalın…