6 ARALIK 1994 ÇAY TAŞI DİRENİŞİ
“Gelirlerse İlk Vuran Biz Olmalıyız”
6 Aralık 1994 Dersim dağları karlı, soğuk, çetin. Köy boşaltmaların, infazların ve binlerce askerle yoğun operasyonların olduğu bir süreç. Yaralı bir gerillanın tedavi edilmesi için 8 savaşçı ellerinde silahları önlerinde komutanları Ekrem (Kemal Askeri) Dersim’ in küçük bir mezrası Çaytaşı’ndalar, kerpiç evde bulunuyorlar.
Köyün çobanı aniden askerleri görür ve düşmanın geldiği haberini gerillalara iletir. Artık evin etrafı askerlerle sarılmıştır.
Askerler önce hızla diğer evleri aradılar. En son savaşçıların bulunduğu eve geldiler. Köylülere evde kimin oturduğunu sorduklarında boş olduğunu söylüyorlar. Subaylardan biri yine de kapının deliğinden içeri bakıyor. Ve o andan içeride ateş edilmesiyle çatışma başlıyor.
Askerler köye ateş açınca Ekrem Komutan “Sizin sorununuz bizimle, biz de buradayız. Halkımıza dokunmayın” diyerek halka olan sevgisini fedakârlığını gösterir.
Binbaşı bu direnişin şaşkınlığı içinde telsizden talimatı verip ateşi durdurdu. Ekrem Komutan’ın sesi duyulur
“Halkımız sizin için ölüyoruz, sizi seviyoruz. Halkımıza, partimize, önderimize, yoldaşlarımıza selamımızı iletin.
Askerler! Katliamlara ortak olmayın. Biz halk için savaşıyoruz. Komutanlarınızı dinlemeyin, suç işlemeyin.”
Devletin saldırısının böyle yiğitçe karşılanması komutanları şaşkına döndürür.
Çetin bir çatışma başlıyor. Devletin güçleri çaresiz, korkak. “Teslim olun” çağrılarında bulunuyordu. 9 Savaşçı “Biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik” diyorlar. Kızıldere şimdi olmuş Çaytaşı. Mahirler şimdi Çaytaşı’nda Kemal Askerilerde hayat buluyor. Dillerinde sloganları! Marşları! Ellerinde silahları cevap veriyorlardı.
Işığa varmak için
Taşı parçalayarak çıkan
Sabır motorları gibiyiz.
Kurşun ve bombalardan harabeye dönmüştü ev. Düşman amacına ulaştığını sandığı esnada yıkık dökük evin penceresinde Gülseren Beyaz orak çekiçli parti bayrağıyla zaferin kimlerin direnişiyle geleceğini söylüyordu. Umudun adı sloganları çatışma boyunca sürdü.
Yan yana, diz dize
Betona veriyoruz akça tenimizi
Göğüs göğse ateşini özümseyerek seyrediyoruz.
Binbaşı telsizde ısrarla ateş açmak için emir istenmesine karşın cevap veremiyor. Yaşadığı onca operasyona karşın böyle bir direniş görmemiştir. Ölüme tilililerle, halaylarla gidiliyordu. Binbaşı rütbeleri atarak ateş emrini vermeyeceğini söyler, yanındaki subayın ateş emriyle çatışma yeniden başlar.
Saatler süren çatışmanın sonunda binlerce devlet gücü yoldaşlarımızın cenazelerini alabildiler.
“Ötemizde
ekmeğin ve tuzun tutsaklığı
Cıvıltılı ormanlar
Ve sarmaşıklar ucunda
köylere tırmanarak büyüyor
sulu çiçekler var ah gülüm ah
ötemizde ne güzel
Ne güzel dövüşüyorlar”*
Çocuklar cenazenin atış alanına götürülüp yakılacağını duyunca haber veriyorlar. Hozat‘ta halk karakolun önüne giderek cenazeleri istiyor. Yiğitçe çatışan evlatlarına sahip çıkıyor.
Kemal Askeri komutanlığı sürecinde bulunduğu birliğin yaşam şeklinde, düşünme biçimine birçok yönüyle Parti-Cepheli kişiliğini oluşturabilmek için uğraşmıştır. Bunları yaparken sabırlıydı aynı zamanda disiplinli, mütevazı kişiliğiyle kimseye üstten bakmazdı. Yapılması gereken söz konusu olduğunda gerekçeleri reddediyordu.
İlke ve kurallarda tavizsiz olmasının yanında her düzeyde insanla konuşma biçimiyle onu kendine yaklaştırabiliyordu. Yoldaşlarını eğitmek, dönüştürmek, birer komutan, birer partili yapmak için var gücüyle çalıştı çabaladı.
Bölge insanlarına yabancı olmasına rağmen kısa sürede yapıcı, sıcak ilişkiler kurabiliyor, onlardan biri oluyordu. Bu onun aynı zamanda çok iyi bir dinleyici olmasındandır.
Militanlığı ve mütevazi kişiliği ile ön planlara çıkar. Dayıya olan saygısı ve sevgisi sonsuzdur. Öyle ki Dayı’yla telefonda konuşurken ceketinin düğmelerini ilikler. Bacak bacak üstüne atmışsa indirir. Kemal Askeri’nin olduğu yerde Parti-Cephe vardır. Parti-Cephe Kemal Askeri’nin şahsında cisimleşmişti.
Direnişleriyle, yaşama biçimleri, kişilikleri ile bizlere bıraktıkları gelenekleri sürdürebilmek kararlılığı ile savaşı büyütmeli, bizlere bıraktığı emaneti, sosyalizm düşlerimizi gerçekleştirebilmeliyiz.
*Şiir Kemal Askeri’ye aittir