SÜREÇ VE SOL – SOLDAKİ SAFLAŞMA
‘Sol’ Emperyalizmin İdeolojik Hegemonyası Altına Girmiştir
Solun emperyalizmin ideolojik etkisi altına girdiğini söylemiştik. Elbette bu bir sonuçtur. Direnme hakkının tarihsel meşruluğu yitirilmiştir. Meşruluk yitiminin, direnmemenin olduğu yerde de çürümek ve bitiş kaçınılmaz olmuştur.
Emperyalistler halkları tek başına baskı ve şiddetle teslim alamayacağını tarihsel deneyimleriyle öğrenmiştir. Bunu çok iyi bildiklerinden ki, baskı ve şiddetin yanında ideolojik, siyasi ve kültürel saldırılarını da buna paralel şekilde uygulamışlardır.
Amaçları, halkları sindirmek, bırakalım hak talebinde bulunmayı, bunun için direnmeyi dahi akıllarından geçirmemecesine yüreklerine korku salmak ve yılgınlığı yaymaktır. Böylece emperyalist-kapitalist düzeni değişmez kabul etmek, kaderlerine kölece boyun eğdirmektir.
Bu politikanın halkta yarattığı sonuçlar bir yana, asıl önemli olanı halkın öncüsü olduğu iddiasındaki solun bu politikadan etkilenmesidir.
Emperyalizm ve işbirlikçileri dünya halklarına karşı vahşice saldırırken, dünya üzerinde bu saldırılara karşı ciddi anlamda hiçbir ses çıkmamaktadır. Pek çok devrimci örgüt inançsızlaşmış ve emperyalizmin etkisi altına girmiştir. Emperyalizmin gücü, yıkılmazlığı, hatta doğruluğu, dünyada barışı ve özgürlüğü sağlayabileceği keşfedilmiştir. Parti-Cepheyi saymazsak bugün dünyada emperyalizme karşı silahlı savaşı savunan örgüt kalmamış gibidir. Yılgınlığın ve karamsarlığın, emperyalizmin gücünün abartılmasının ve ondan korkulup mücadele alanının terkedilmesinin en önemli nedeni, meşruluk bilincinin yara almasıdır.
“Ulusal ve sosyal kurtuluş hareketlerinin doğması, gelişmesi ve dünyanın hemen tüm kıtalarına yayılmasıyla birlikte, emperyalizm bu gelişimi durdurmak ve mahkûm etmek için, “terörizm” suçlamasıyla kurtuluş hareketlerini gayri meşru duruma düşürüp, kendi terörizmini meşru kılmak istemektedir. Kuşkusuz, emperyalizm, tarihin gelişimini durduramaz, dolayısıyla kurtuluş hareketlerini ve sınıflar savaşını engelleyemez. Ama bu yalan ve demagoji, ulusların uyanmasında ve halkların kurtuluş savaşlarının gelişmesinde belirli oranda etkili olmuş, kurtuluşu geciktirmiştir.” (D. Karataş, Seçme Yazılar, Emperyalistlerin ve İşbirlikçilerinin En Büyük Yalanı: “Terörizm”)
Emperyalistler halklara ve onun öncülerine karşı “terörizm” demagojisiyle her türlü aracı kullanarak sömürülerini meşrulaştırdılar. Her türlü ambargo, provokasyon, yalan haber yayma, yasal düzenlemeler, hukuksuzluk, halkları birbirine kışkırtma bu politika temelinde uygulandı.
Sol Meşruluğunu Neden ve Nasıl Yitirmiştir?
Her kesim açısından meşruluk anlayışı kendi sınıfsal çıkarlarına, amaçlarına ve hedeflerine uygun olarak biçimlenir. Bu gerçek kavranmadığında düzenin meşruluğunu esas almak, direnme hakkından vazgeçmek kaçınılmazdır.
Emperyalizm gerçeği çok iyi bilinmesine karşın özellikle sosyalist sistemin de çökmesiyle kendi ayakları üzerinde duramayan sol, emperyalizmle uzlaşma politikaları geliştirmeye yöneldiler. Öyle ki bu hareketler ne için mücadele ettiklerini, savaştıklarını tümüyle unutup “barış olsun, kan dökülmesin” söylemlerine sarılmaya başladılar.
Artık dost düşman yer değiştirmişti. Halkların kurtuluşu, talepleri için direnmek, savaşmak en büyük suçtu. Provokasyona gelmekti, terörizmdi, yaşam hakkına saldırıydı, çağdışı kalmış şeylerdi, değişime ayak uyduramamaktı. Bunu emperyalistlerden önce kendine “sol” diyenler söylemeye başlamışlardı. Açıkça emperyalizmin propagandasını yapar hale geldiler. Öyle ki devrimci eylemler sonrası “teröre karşı yürüyüş” düzenlemeyi bile düşündüler.
Sonuç adım adım tasfiyedir. Kendi meşruluğunu yitirmek, sol adına emperyalist söylem ve teorilerin meşrulaştırılmasıdır. Yitirilen sadece meşruluk değildi. Varlık koşullarını da yitirdiler. Kürt milliyetçileri, reformizm ve ondan etkilenip yedeklenen “Sol”un tablosunu toparlarsak;
Bir, ideolojik sağlamlığa sahip olmayan, kendi ayakları üzerinde duramayan, ayakları kendi ülke topraklarına basmayan solun emperyalizmin başta ideolojik olmak üzere fiziki saldırılarına karşı duramayacağı açıktır.
İki, emperyalizmin “terör” demogojisine karşı kendi haklılığına, meşruluğuna güvenmeyip direniş ve savaş yerine “barış ve uzlaşma” siyasetini seçtiler. Yasal particilik moda haline geldi.
Üç, devrimci ideolojiye, değerlere, halka dayanmak yerine emperyalistlere dayanmayı tercih ettiler.
Dört, bedel ödemekten kaçtılar. Emperyalizmin “uğruna ölünecek bir değer yoktur” düşüncesine geldiler. Emperyalizmin şiddetini üzerine çekmeye gerek yoktu.
Beş, kendi oportünist, taklitçi, dogmatik ideoloji ve politikalarını sorgulayacaklarına sosyalizmi, sosyalist değerleri sorgulamaya yöneldiler. “Üçüncü yol” teorileri böyle gelişti.
İşte emperyalizmin çok yönlü saldırıları karşısında bu sol tarihsel meşruluğunu ve direnme hakkı yitirmiştir. 7 yıllık Büyük Direniş süreci direnme hakkı ve meşruluk noktasında oportünist ve reformist solun iflasını açık biçimde göstermiştir.
“Yaşadığımız koşullarda, mücadelenin gelişimi bu yorgun, yılgın ve inançsızları süratle saflaştırmaktadır. Oligarşi ve emperyalizmle köprüler kurup, devrimcileri etkisiz hale getirebilmek için, her türlü politikayı ve taktiği gündeme sokacaktır. Bu durum giderek derinleşecektir.” (D. Karataş, agy.)
Dayı yaklaşık 20 yıl önce söylemişti bunları. Yukarıda özetlediğimiz tablo bu tespitleri açık biçimde ortaya koymaktadır.
Tek Başımıza Kalsakta Savaşmaya Devam Edeceğiz!
Çoğu kez, sola yönelik siyasal değerlendirmelerimiz “ağır” bulunmaktadır. Oysa biz siyasal tespit ve değerlendirmelerimizi kendi öznel durumumuza göre yapmayız. Sınıflar mücadelesi içinde kimin nerede durduğuna göre yaparız.
Örneğin; reformist, oportünist sol açısından pek çok değer olduğu gibi dostluk da silinmiş, yok edilmiştir. Dostluk, birbirini eleştirmemek, kollamak, tabi olmak haline getirilmiştir.
Önderimiz yaklaşık 20 yıl öncesinde bugün de geçerli olan bu değeri şöyle ortaya koymuştur:
“Siyasi bir yapı, emperyalizme ve faşizme karşı savaşan, hatta muhalif olan yapıların izlediği yolu, taktikleri beğenmeyebilir, yanlış bulabilir. Hatta anarşist, terörist olarak da değerlendirebilir. Ama bu örgüt ve gruplar emperyalizme ve faşizme karşı konumlarını sürdürüp savaşmaya devam ettikçe, dost saflarındadırlar. Dostluk, özenli bir ilişki, özellikle de düşman karşısında birliktelik demektir. Bunun dışına çıkanlar, düzenin yanında saf tutmuşlar demektir.” (D. Karataş, agy.)
Evet, ne yazık ki sol birkaç istisna hariç düzenin yanında saf tutmuştur.
Sosyalizm yıkılırken; emperyalizm dünyanın tek hakimi benim, benim “Yeni Dünya Düzeni”me uyacaksınız derken; emperyalizmin “barış”, “demokrasi”, “uzlaşma”, “silahlı mücadelenin devrinin kapandığı”, “bağımsızlığın modasının geçtiği”, “terörizm” demagoji ve yalanları çok geniş kesimleri ikna ederken; ülkemizin şehirlerinde, dağlarında, hapishanelerde… katledilirken; tecrit altında ve dört duvar arasında bize “teslim olun” çağrıları yapılırken; emperyalizm uğruna ölünecek bir değer bırakmayıp “bireyciliği” her alanda hakim hale getirirken… Biz hep aynı yerde olduk. Kendi “Marksist-Leninist sandalyemizde” oturmaya devam ettik. ‘Kurtuluşa Kadar Savaş’ şiarından şaşmadık. Mahirlerin yolundan sapmadık.
Saldırı altında kendi yolundan sapmamak, savaşmayı sürdürmek ideolojik sağlamlıktır. Tarihsel meşruluğunun; haklılığının bilincinde olmak ve bunun gerektirdiği doğrultuda gitmektir.
“Parti-Cephe ideolojisi hayatın içinde kendisini doğrulayan, sonuç alan özellikleriyle ülkemizde devrimin yolunu çizmiştir. Bu ideolojinin doğruluğu kadar onu hayata geçiren örgütün savaşma kararlılığı da önemlidir.”
Sonuç Olarak;
1- Faşizme karşı mücadelede iki temel dayanağımız vardır: Direnme hakkı ve meşruluk. Direnme hakkının meşruluğunun yitirildiği noktada çürümek ve bitiş kaçınılmazdır. Solun tablosu bunun ifadesidir.
2- Solda yeni saflaşmalar olacaktır. Saflaşmayı belirleyecek olan silahlı savaşın, iktidar mücadelesinin büyütülmesidir.
3- Emperyalizme, oligarşiye ve faşizme karşı mücadele etmek meşrudur. Meşruluk hiçbir mücadele ve örgütlenme biçimiyle sınırlandırılamaz.
4- Bağımsız bir örgüt, bağımsız bir ülke, özgür bir halk ancak emperyalizmin ideolojik, politik, kültürel, tüm politikalarından kopuş sağlayarak ve savaşarak kazanılabilir.
5- Emperyalizmi karşısına almayan; milliyetçi, mezhepçi, oportünist, reformist tüm teoriler çökmüştür. Halkları kurtuluşa götürecek tek seçenek Marksist-Leninistler teori ve politikalardır.
Bitti…