Yeni sömürge bir ülkede seçimler, faşizmin maskesi ve demokrasicilik oyununun bir parçasıdır. Düzenden umudunu kesen halk, seçimler aracılığıyla tekrar düzene yedeklenir.
Sosyalistler devrim mücadelesinde parlamentoyu reddetmezler elbette. Ancak ülkemizde TİP’ten ÖDP’ye, ÖDP’den HDP’ye, revizyonist, reformist, oportünist sol da oligarşinin bu oyununa on yıllardır ortak oldu.
***
Devrimden, sosyalizmden, mücadeleden uzaklaştıkça bu kez düzeniçilik güçlenmiştir. Düzeniçilik onları, düzenin parlamentosunu bir amaç haline getirecek bir yere savurmuştur. Türkiye solunda yaşanan tasfiyecilik tamamlandığında, geçmişin anlı şanlı örgütleri ve burnundan kıl aldırmayan partileri hızla düzenin parlamentosuna yönlerini dönmüşlerdir.
OLİGARŞİNİN KRİZİ DAHA DA BÜYÜYECEK!
7 Haziran Pazar günü genel seçimler yapıldı. AKP 2011 seçimlerine göre tek başına hükümeti kuramayacak kadar büyük bir oy kaybına uğradı. Yüzde 40.8 oy oranı ile 258 milletvekili çıkardı.
“İlk kez bir ekonomik program ile halkın karşısına çıktı” diye seçimler boyunca şişirilen CHP 2011 seçimlerinde aldığı oy oranına bile ulaşamadı. Yüzde 25 oy ile 132 milletvekili çıkardı. MHP 2011 seçimlerine göre oylarını bir miktar arttırdı; yüzde 16.3 oy alarak 80 milletvekili çıkardı.
Yüzde 10 seçim barajı engeline rağmen seçimlere parti olarak girme kararı alan HDP oylarını iki kat artırarak yüzde 13.1 oy aldı ve 80 milletvekili ile parlamentoya girdi.
Seçim kampanyası muhalefet partileri için 13 yıldır iktidarda olan AKP’yi iktidardan indirme, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “başkanlık” sistemine geçme projesini engelleme propagandası üzerinden sürdürüldü.
AKP, 13 yıllık iktidarı boyunca seçimlerde aldığı oyların arkasına sığınarak her türlü faşist terörünü meşrulaştırdı. Bu seçimlerde iktidarını kaybetmemek için her türlü kontra yönteme başvurdu. Devletin tüm olanaklarını kullandı. Buna rağmen tek başına hükümet kuracak bir oy alamadı. Tayyip Erdoğan’ın başkanlık projesi de sona erdi.
AKP’nin bu durumu, muhalefet partilerinde adeta “zafer sarhoşluğu” yarattı.
CHP, 2011 seçimlerine göre oy kaybetmesine rağmen, AKP’nin oy yenilgisini kendilerinin başarısı olarak görüyor.
HDP ise seçim barajını aşarak, 80 milletvekili ile sanki oligarşinin parlamentosuna girmediler, devrim yaptılar.
Kürt milliyetçi hareket KCK Eşbaşkanlığı’ndan yapılan değerlendirmede bu öylesine abartılıyor ki, “Türkiye’nin yeniçağı yaşanmaktadır” deniyor…
Türkiye ile de yetinilmiyor, “Hatta bu Türkiye gerçeği, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünya için de bir çağı kapatıp başka bir çağı açma gibi bir gerçekliği ifade edecektir. Tarihte bir çağı kapatıp başka bir çağı başlatan olaylardan ve dönüm noktalarından çok daha önemlisi HDP’nin demokratik ulus modeliyle gerçekleşmektedir.”
KCK yönetimi seçim meydanlarında Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’un fethiyle “yeni bir çağın başlatıldığı” masalından etkilenmiş.
İstanbul’un fethiyle toplumlar tarihinde açılıp kapanan bir “çağ” yoktur. Onlar, egemenlerin, tarihi kendilerinden ibaret görmeleri ve kendilerine göre bir tarih yazmasıdır.
Bu seçim sonuçları ile de açılıp kapanan bir çağ yoktur, olmayacaktır.
Gerçek olan şudur;
Bir; Parlamento oligarşinin parlamentosudur.
İki; Oligarşinin yönetim biçimi demokrasi değil, faşizmdir.
Üç; Parlamento, faşizmi gizleyen, demokrasicilik oyunun en önemli aracıdır.
Dört; Seçimler oligarşinin yıpranan yüzünü yenilemeye yarar.
Beş; Faşizm AKP’den ibaret değildir.
Altı; Devrimciler, sosyalistler de seçimleri devrim mücadelesini geliştirmek için değerlendirirler, ancak parlamentoyu halka çözüm yeri olarak göstermezler…
Halkı Aldatmaktan Vazgeçin, Oligarşinin Parlamentosunda Oligarşinin Kuralları İşler!
Seçim öncesi söylenenler daha şimdiden unutulmaya başlandı… Herkes “sorumluluklarının bilincinde” olduklarını oligarşiye ispatlamaya çalışıyor.
Tek başına hiçbir partinin hükümet kurma olasılığı yok. CHP, MHP, HDP, AKP ile koalisyon kurmayacaklarını söyleseler de açıklamalarının sonunda “ülkeyi hükümetsiz bırakmayacaklarını” ekliyorlar.
İşte, “sorumluluklarımızın bilincindeyiz” dedikleri nokta burasıdır. O parlamentoda kimin adına olduklarını biliyorlar.
Seçimlerin hemen ertesi günü parti liderlerinin “seçim heyecanı” ile yaptıkları açıklamalara bir ayar vermek için peş peşe patronlardan ve temsilcileri TÜSİAD’da açıklamalar yapıldı.
TÜSİAD şöyle diyor; “Partilerimizin, demokrasinin gereği olan uzlaşma kültürü ile hareket ederek, ülkenin menfaatleri etrafında kenetlenmelerini diliyoruz. Yeni parlamentonun ve kurulacak hükümetin, tüm paydaşların katkısı ve desteği ile demokratik standartları ve hukuk devleti olgusunu güçlendirmesini diliyoruz.”
TÜSİAD’ın mesajı çok açık; “demokrasinin gereği uzlaşma” dedikleri oligarşinin çıkarları için uzlaşmaktır. Patronlar, aranızdaki kavgaları bir tarafa bırakın ve uzlaşın diyor.
“Ülkenin menfaatleri” dedikleri, tekellerin menfaatleridir.
Nitekim koalisyon görüşmeleri de “ülke menfaatleri” gereği “sorumluluklarını” unutmayan parti liderleri tarafından hemen başladı.
AKP, MHP, CHP gibi düzen partilerinin asıl misyonu da budur zaten.
Burada esas olarak üzerinde durmamız gereken seçim sonuçlarını solun, emekçilerin zaferi gibi gösteren, HDP’dir.
HDP düzen partilerinin diliyle konuşuyor. Seçimleri demokrasinin bir zaferi, parlamentoyu da çözüm yeri olarak gösteriyor.
Kürt sorunu parlamentoda çözülecek, demokrasi sorunu parlamentoda çözülecek, açlık,yoksulluk parlamentoda çözülecek… Hatta halkın iktidarı parlamento aracılığıyla kurulacak..
HDP’nin bir başarısından söz edilecekse, evet düzen içi solu, reformist, oportünist solu oligarşik düzenle uzlaşma konusunda birleştirmeyi başarmıştır.
Bugün HDP bloğu içinde ya da etrafında yer alan kesimlerin birleştiği nokta burasıdır. 80 milletvekili ile parlamentoya girerek her şeyi çözeceklerini sanıyorlar. Özellikle Kürt milliyetçi hareket kendilerine o kadar büyük misyon atfediyorlar ki, “Türkiye gerçeği başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünya için de, bir çağı kapatıp başka bir çağı açmaktan bahsediyorlar.
Açtıkları çağ, oligarşik düzene yerleşmektir; kapattıkları çağ ise Kürt halkının silahlı mücadelesidir.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı yaptığı açıklamada “Şu anki Meclis yetersizlikleri de olsa Türkiye’nin tüm farklı etnik, inançsal ve siyasal topluluklarını kapsamaktadır. Bu karakteriyle Kurucu Meclis olma özelliği taşımaktadır.”
Nasıl bir Türkiye’nin kurucusu olacak bu meclis…
80 değil, 550 milletvekilini de alsanız oligarşik iktidarı yıkmadan parlamento aracılığıyla neyin “kurucusu” olacaksınız…
İşte halk böyle aldatılıyor. Başından beri söylediğimiz budur.
Emperyalizm ve oligarşiyle uzlaşma, Kürt sorununun çözümü olarak anlatılıyor. Oligarşinin parlamentosunda burjuva partileri ile yarış devrim mücadelesi olarak gösteriliyor.
HDP, emperyalizmle ve oligarşiyle uzlaşan Kürt milliyetçi hareketin silahlı mücadeleyi ve Türkiye solunu düzene çekme projesidir. 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde bu konuda oldukça başarılı olmuştur diyebiliriz.
Ancak hemen şunu da belirtelim… Gerçeklerin üstü örtülerek gerçekler değişmez. Adı üstünde, “demokrasicilik oyunu.”
Seçimler yapıldı, AKP tek başına iktidar olamayacak diye ülkeye demokrasi gelmez… Gerçek olan oligarşik diktatörlüktür; yani faşizmdir. Demokrasi hayali kuranlar, halkı vaatlerle kandıranlar bu gerçeğin duvarına çarpacaklardır.
Faşizmin iktidar olduğu ülkemizde çelişkiler hep keskindir.
7 Haziran seçim sonuçları öyle reformizmin söylediği gibi demokrasi güçlerine “soluk” aldırmayacak.
Şu anda oligarşinin partilerinin tek başına bir hükümet dahi kuracak gücü yoktur. Koalisyon hükümetleri ile halka daha fazla baskı ve terör dışında ne verebilirler? Halkın hangi sorunlarını çözebilirler? AKP’den kim neyin hesabını nasıl sorabilir?
Oligarşinin Parlamentosunda Halkın Hiçbir Sorunu Çözülemez!
Çok partili sisteme geçildiği 1946’dan bugüne 69 yıl geçti. 16 genel seçim yapıldı. 62 hükümet kuruldu. Halkın hiçbir sorununu çözemediler.
AKP tek başına iktidarı en uzun elinde tutan partiydi. 5 tane olan milyar dolarlık tekel sayısını 44’e çıkartırken halk için sadece işsizlik, açlık, yoksulluk ve zulüm getirdi. Terör getirdi.
17. seçim sonuçlarına göre kurulacak 63. hükümete ömür biçmek bile mümkün değil. Oligarşi partileri ne kadar uzlaştırmaya çalışsa da kriz derinleşerek büyüyecektir.
Halk için açlık, yoksulluk, zulüm sürecek. Çünkü kurulacak hiçbir hükümet alternatifi halkın hiçbir sorununu çözemeyecek.
Halkımız! Çözüm oligarşinin parlamentosunda değil, oligarşi ile uzlaşmakta değil, halkın iktidarında.
Halk Meclislerinde örgütlenelim. Halkın iktidarı için birleşelim, savaşalım, kazanalım.