TC ordusu, 1940’lardan sonra bölge jandarması konumuna getirilmiştir. Emperyalizm, yerli ordunun varlığını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmış, kendi ordusu haline getirmiştir.
Amerika ile ilk ikili yardım anlaşması 12 Temmuz 1947’de imzalandı. “Truman Doktrini”nin açıklanmasından sonra yapılan bu ilk anlaşmayı, başka anlaşmalar takip etmiştir.
O kadar çoktur ki bu anlaşmalar, 1965’de meclise verilen bir soru önergesinin ardından, anlaşmaların dökümü yapılmak istenmiş ama yapılamamıştır.
1969 yılına kadar Amerikan emperyalizmi ile 97 tane ikili anlaşma yapıldı. 3 Temmuz 1969’da “Savunma İşbirliği Anlaşması” yapılarak, tüm bu 97 anlaşma tek başlık altında toplandı.
Savunma İşbirliği Anlaşması ile Amerika, elindeki eski-kullanılmış askeri malzemeleri “yardım” adı altında Türkiye’ye hibe etmiştir.
Yardımlar öyle bir hale gelmiştir ki, Amerikan Yardım Heyeti Başkanı General PENDLETON, “1940’ların sonundan 1950’lerin ortalarına kadarki dönemde Türk ordusunu adeta yeniden inşa ettik diyebiliriz.” demiştir.
“Yardım”ın gerçek yüzü ise, Amerika’nın şu talepleriyle açığa çıkmıştır:
“1- Kırıkkale askeri tesisleri kapansın,
2- Harp akademilerinizin öğrenim sistemi yanlış,
3- Türk ordusunu entegre bir kumandanlık emrinde toplamaya hazırlanınız. Kumandan herhalde bir Amerikalı general olacak.”
Ve ordunun eğitim sistemi değiştirilerek, orduda Amerikan eğitimi verilmeye başlanmıştır. Askeri liselerden başlayarak, tüm askeri okullar, emperyalist çıkarların hizmetinde askerler yetiştirmiştir.
Bu, TC ordusunun Amerikalılaştırılması sürecidir aynı zamanda. Amerikan emperyalizmi bunu hayata yeni geçirmemiştir. 1946’da Amerika, Panama’da komünizme karşı mücadele için “School of Americos”u (Amerika’nın Okulu) kurmuştur. Kurulduğu yıldan itibaren 50 yıl boyunca bu “okulda” pek çok yeni sömürge ülkede komünistlere, halka karşı kullanılmak üzere kontrgerilla yetiştirilmiştir.
Devrimcilere, emperyalizme karşı direnen halklara karşı örgütlenen emperyalizm, bugün de aynı çabasını sürdürmektedir. TSK’yı eğitip kendi ordusu haline getiren, kullanılan her merminin sahibi olan Amerikan emperyalizmi, şimdi de “Eğit-Donat” projesi adı altında Suriyeli işbirlikçileri Türkiye’de eğitiyor.
İşbirlikçi ordu, daha önce Isparta Eğridir Dağ Komando Eğitim Kampı’nda Afganistanl ı 1564, Somalili 110, Libyalı 300 işbirlikçi kontrayı eğitmişti.
19 Şubat 2015 tarihinde ise ABD Ankara Büyükelçisi John Bass ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu arasında, “Eğit-Donat Projesi” imzalandı.
“Proje” görünümlü işbirlikçilik anlaşması kapsamında Kırşehir’in Kaman İlçesi’ndeki askeri tesislerde Suriyeli ve Iraklı işbirlikçiler yetiştiriliyor.
ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General Lloyd Austin, eğitim alanını bizzat yerinde teftiş etti.
İşbirlikçi AKP, Ortadoğu Halklarının Katilidir!
Bir Amerikan projesi olan “Eğit-Donat”, Türkiye’nin işbirlikçiliğindeki son adımdır. İşbirlikçiliğine, Ortadoğu halklarının katilliğini de eklemiştir.
MİT koruması altındaki tırlarla Suriye’deki işbirlikçilere silah göndermiş, illegal hastaneler kurdurarak yaralanan işbirlikçilerin tedavisini yaptırmış, eğitimlerini bizzat vermiştir.
Amerika ve AKP’nin Eğit-Donat kamplarında silahlandırdığı örgütler katliam yapıyor. Son olarak, Nisan ayının son haftasında Suriye’nin İdlip kentinde Alevilere yönelik bir katliam gerçekleştirildi. Katliamı gerçekleştiren El-Nusracılar’ın eğitimi Hatay Serinyol’da verilmişti. İdlip’teki Alevi köyü İştebrak’ta iki yüze yakın Alevi katledildi.
İşbirlikçi AKP, tüm bu katliamların suç ortağıdır. Emperyalizme göbekten bağlı bir ülkenin ordusu da her şeyiyle emperyalizmin emrindedir. Dünden bugüne ordunun işbirlikçiliği daha da artmış, eli, dünya ezilen halklarının, kardeş halkların kanına bulaşmıştır. Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı bağımsızlık mücadelesi verilmeden bu kanın hesabı sorulmaz. Vatanımızın bağımsızlığı için mücadele etmekten, devrimci olmaktan başka yol yoktur.
MEKTUP
Velioğlu Ahmet
General Klarkın piyade eri
Kore
Söz hürriyetindi.
Toprağı bölüşmüştüler.
Demiryolları altın, gümüş, kömür,
ovada yağmur, dağda rüzgar, deniz,
bulut, güneş, çocuk bahçeleri, hastaneler, okullar ve fabrikalar milletindi.
Bahtiyardılar.
Kimi öldürmeğe gidiyorsun Ahmet?
Bu toprakta gerçekleşen kendi hasretini mi?
Kore’de yağmur mu yağıyor?
Evini yaktığınız çocuk
anasının ölüsüne kapanarak
haykırıyor mu altında yağmurun?
Yoksa onu görmüyor musun bile?
Yoksa artık kanıksadın mı?
Yoksa, Amerikan askeri Sin-şana girdiğinde
sen de beraber miydin?
Gördün mü insanların çırılçıplak soyulup benzinle yakıldığını?
Sen de Japon palasıyla kelle kestin mi?
Belki de Sanvandaydın?
Ağaçlara saçlarından asılan insanlara nişan aldm mı sen de?
Gebe kadınların ırzına geçip
sonra dövdün mü öldürene kadar?
Biliyorum, San-Sen Ri’de gözlerini oydukları çocuğun fotoğrafını çektiler hatıra diye.
Bu hatıranın sende de bir kopyası var mı?
Biliyorum…
Bilmiyen var mı?
Yaktınız ekinleri,
şehirleri uçurdunuz.
Ve onların en ucuz ölüm aleti sendin, Ahmet,
vebalı farelerinden de ucuz.
Korede yağmur mu yağıyor?
Dinecek.
Ya defolup gideceksiniz,
ya denize dökecekler sizi.
Ne halt edeyim? deme Ahmet,
teslim ol.
…Nazım Hikmet