Nefa Tekstil işçisi Erkan Munar ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.
Yürüyüş: Neden işten atılmıştınız? Direnişe neden başladınız ve talebiniz neydi?..
Maaşlarımız 1000 ila 1250 lira civarındaydı.
Herkes maaşların düşüklüğünden yakınıyordu. Ben de dedim ki, kendi aramızda söyleneceğimize gidelim patronla konuşalım. Bu maaşlarla geçinmemiz zor, geçinemiyoruz. Bunu anlatalım. Maaşlarımızı doğru düzgün bir hale getirsin, bir seviyeye çeksin diye aramızda konuşurken, ispiyoncunun biri gidip patrona, işçileri size karşı kışkırtıyor diye beni ispiyon etmiş. Sabah işe geldiğimde işten çıkartıldığımı söylediler. Ne gerekçeyle diye sordum. Kulağımıza bir şeyler geldi deyip ortada bir mazeret bile sunmadan beni güvenlik kulübesine yönlendirdiler. Ben o sıra itiraz ettim. Bir yarım saat falan dil döktüm ama ikna olmadılar. Sonra söylediler, patrona karşı işçileri kışkırttığımı. Bunun doğru olmadığını söyledim ama ikna edici olamadım. Sonra müdürle konuşmaya başladık. Müdür bana çıkışımla ilgili kağıtlar, dosya hazırlamış. İhbar tazminatını verdiğini, orada bu ay çalıştığım sürenin parasının verileceğini gösteren bir dosya hazırlamış. Dosyaya imza atmam istendi. Hayır dedim, ben bu dosyaya imza atmayacağım. Ben bunu kabul etmiyorum. O gün kar yağmıştı. O hafta iki günlük tatil olmuş. Üçüncü günü işbaşı olduğunu öğrendim. Cuma günü ben de işbaşı yapmak üzere fabrikaya gittim ve zorla gittim fabrikaya. Müdür geldi, neden burada olduğumu sordu. Dedim “İşten çıkartıldığımı kabul etmiyorum. İşime geri döndüğümü söyleyene kadar da fabrikadan çıkmıyorum. İstediğinizi yapabilirsiniz, polisi de çağırın. Umrumda değil” dedim.
Onun üzerine patronla en son gö-rüştük. Patron da bugün gitmemi, tatil verdiğini söyledi. Pazartesi günü gelip görüşeceğimizi söyledi. Ben de kabul ettim. Pazartesi günü geldiğimde beni kapıdan içeri almadılar. Güvenlik ve amiri benim işten çıkartıldığımı söylediler. Bunu kabul etmeyeceğimi söyledim. Patronla görüşmeye geldiğimi söyledim. Gitmezsem polis çağıracağını söylediler. Ellerinden geleni ardlarına koymamalarını söyledim. O sırada yarım saat sonra polisler geldi. Ben de içeri girdim. Nasıl olsa patronla görüşmek için oraya gelmiştim. Ben içeri girdim.
Zor kullandım. Güvenlik de zor kullanarak durdurmaya çalıştılar. Sonra da polisler aracılığıyla beni gözaltına aldırdılar. O sıra tazminatımı filan yatırmışlar. Alacağım parayı filan da yatırmışlar. O saate kadar yatırmamışlardı zaten. Ben karakola gittim. Polisler söylediler paranı yatırmışlar. “Ben işime geri dönmek istiyorum. Haksız yere işten çıkartıldım. Herhangi bir suç işlemedim. Bu haksızlıktır” dedim. İşime geri dönene kadar direneceğimi söyledim. Ve dediğim gibi de karakoldan çıktığımda beni şikayet etmişler. Slogan attığımı söylemişler. “Adalet istiyorum, işimi istiyorum” diye slogan atmıştım çünkü. Bu şekilde şikayetçi olmuşlar. Ben de avukatıma danışarak ifademi verdim orada.
Çıkar çıkmaz da çadırımızı kurduk. Arkadaşlarımdan, Devrimci İşçi Hareketi’nden yardım istedim. O günden beri çadır direnişimi sürdürüyorum.
Şubatın 23’ünde başlamıştım. 60 gün boyunca geceli gündüzlü orada kaldık.
Tek talebim işime geri dönmekti. Bunun için direnişe başladım.
Defalarca kez gözaltına alındım. Zabıtalar gecenin 10’unda gelip baskın yapıyorlardı. Çadırımızı yağmalıyorlardı, içindeki tencerelerimizi, battaniyelerimizi, çadırlarımızı çalıyorlardı. Yerlerde sürüklüyorlardı. Suratımıza gaz sıkıyorlardı. Ters kelepçeyle karga tulumba gözaltına alıyorlardı. Ertesi gün de savcılığa çıkartıyorlardı. Şimiye kadar ki gözaltılarımda 3 tanesi denetimli serbestlik verdi, ikisi hakimlik tarafından reddedildi ama bir tanesinde haftada 3 gün denetimli serbestliğe tabii tutuldum.
Yürüyüş: Direnişiniz kaç gün sürdü ve direniş boyunca neler yaptınız? Nasıl patronu dize getirdiniz?
Çadır dışında fabrikanın kapısına kendimi zincirledim. Patron da boş durmadı, işçileri bana karşı kışkırtmaya çalıştı. Polisle işbirliği yaptılar, işçileri polisle birlikte örgütlediler. Çünkü polisi üç dört defa fabrikanın kapısından girip çıkarken gördüm. Özel araçlarıyla geldiler, büyük ihtimal içeride işçileri örgütleyen de onlardı.
Zincir eylemi yaptığımda normalde olmayan bir şey oldu. Normalde kendimi zincirlediğim kapıdan sadece patronun aracı ve şirket araçlarının bazıları oraya giriş yapabiliyordu ama bütün işçileri o kapıdan bahçeye getirttiler. Ben orada “İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız” ve “Zafer Direnen Emekçinin Olacak” diye slogan attığımda onlar da “biz de seni istemiyoruz” diye slogan atıp benim sloganımı boğmaya çalıştılar. Kimileri saldırmaya kalktı, kimileri küfür-hakaret etmeye kalktı. İftira atanlar oldu, onlara karşı da cevabını verdim.
O gün de gözaltına alındık ama biz yılmadık, yine direnmeye devam ettik.
Direnişime destek veren arkadaşlar oldu. Düzce’de bu adamın fabrikası var. Fabrikanın orada PTT çalışanları ve Nakliyat İş’e bağlı işçiler bir araya gelerek, hep birlikte İşçi Meclisi olarak oradaki fabrika önünde benim için oturma eylemi yaptılar. Orada da buradaki gibi saldırı, buradaki gibi, işçileri arkadaşların üzerine kışkırtma oldu. Tabi hepsi değil ama patron yanlısı, faşist olan işçiler bu saldırılara dahil oldular. Onun haricinde Kültür okullarının sahibi olduklarını biliyoruz. Yenibosna’daki Kültür Üniversitesi’nin önünde oturma eylemine başladık. Her hafta çarşamba günleri bir saatliğine oturma eylemi yapıyorduk. Burada desteğe gelen arkadaşlar oldu. Aynı zamanda üniversitede okuyan 20-25 kadar öğrenci oturma eylemine katıldı.
Onun dışında patronun evinin bulunduğu sitelere gittik. Evinin önünde oturma eylemi yaptık. Ve o oturma eyleminden sonraki gün oğlum doğdu. Oğlumun doğmasından dolayı iki gün hastanede kaldım. O günde bir arkadaşımızdan rica ettim, çadırımızı kurdu beni temsilen oradaydı. O gün öğlen vakitlerinde bir grup fabrikadan çıkarak, arkadaşımın yanına gelerek, yine patronun kışkırtması sonucu olsa gerek “bu adam huzursuzluk veriyor bu fabrikayı kapatırım hepiniz işsiz kalırsınız” diye işçileri kışkırtmışlar, işçiler de bunu mazeret sunarak arkadaşıma saldırmaya kalkmış, çadırımızı ve pankartlarımızı yakmışlar.
Ertesi gün ben bunu haber alınca çocuğum hastanede kaldı, ben de çadırımın bulunduğu yere gittim. Arkadaşlarımız da geldi, basit bir açıklama yaptık, bu yapılan saldırının karşısında patronu uyardık. Bu saldırının kendisi tarafından örgütlendiğini, tezgahlandığını biliyoruz dedik. Polisle işbirliği yaptığını ve yapmamasını söyledik. O gün dikimhanenin sorumlusunu gönderdiler.
“Bu işi çözelim, bu böyle olmayacak, bu iş böyle çözülmez. Biz de gidip patronla konuşacağız” gibisinden bir şeyler söylediler. “İyi” dedik. “yani burda sorun çıkartan taraf değiliz, sorunun olması taraftarı da değiliz. Biz sorunun çözümünü isteyen tarafız. Sorun yaratan taraf patrondur” dedim. İşçileri bize kışkırtıyor, polisleri bize saldırtıyor. Burda sürekli saldıran taraf bunlar. Tek bir talebim var… Ekmeğim için direniyorum. İşimi geri versinler, direniş biter…
Yürüyüş: Hangi talepleriniz karşılandı?
İşe geri dönüş talebimiz vardı zaten, işin başında da bu vardı. Bu konuda fabrikaya birebir geri dönmesemde ben onurluca çalışmak istiyorum. Onlar da bana uygun aynı koşullara sahip başka bir iş temin ettiler. Ben onurluca çalıştıktan sonra, orası yada burası olsun benim için fark etmez. Bizim oradaki asıl talebimiz, patrona kendi irademizi kabul ettirmekti. Yaptığı yanlışı, hatayı göstermek, işçilere de çaresiz olmadıklarını anlatacak bir dille propagandamızı yapmaktı amacımız.
Bundan sonra da orada hiçbir patronun, işçiyi rahatlıkla işten kovamayacağına adım gibi eminim. Bu da ona ders oldu. İşçiler de çıkarması gereken dersi bu direnişte almıştır diye düşünüyorum.
İkinci talebimiz, direniş boyunca geçirdiğimiz zamanda ben işimin başındaydım ama bana engel olan onlardı, çalışanlara engel olan da onlardı. Bundan dolayı ben maaşımı istedim. Ayrıca saldırıya uğradığımız zaman çadırımız vardı ve çadırlarımıza saldırı oldu. Çadırlar direnişimizin sembolüydü. Biz de bu sembolün karşılığında 5 tane çadır istedik. Onu da telafi ettiler. Taleplerimiz kabul olduğu için şu an kazandık. Şu an bir işin ayarlanması kaldı sadece, onu da bir iki güne kadar sonuç alacağız. Parayı yatırdıkları için, işin ayarlanmasında da sorun yaşanmayacağını düşünüyorum. Eğer sorunu çözmezlerse tekrar başlarını ağrıtmak istemezler. Halletmezlerse çadırımızı tekrar kuracağız.
Ben direnişe Şubat’ta başladım. Bursa’da başlayıp yayılan ve binlerce işçiyi kapsayan direnişler oldu. KOŞULLAR İŞÇİLERİN İNSANCA YAŞAYACAĞI koşullar değil. Direnmek için çok sebebimiz var. Çok baskı altındayız, haksızlıklara uğruyoruz, hakaretlere uğruyoruz. Bunlara sessiz kalmak zorunda değiliz, çaresiz değiliz.
Bir kişi bireysel olarak tek başına bir şey yapamaz, direnemez. Ancak bu direnişler dayanışmayla kazanılabilir. Birlikten kuvvet doğar denmiş. Tek başıma kalsaydım bu kadar kararlı, azimli olamayabilirdim. Devrimcilerle bu işi örgütledik. Birlikte direndik. Bu aynı zamanda onların zaferidir.
Eğer bir insan haksızlığa uğruyorsa içindeki olmazları bir kenara bırakmalı. Olmayacak hiçbir şey yoktur. Direndikten sonra kazanılmayacak hiç bir direniş yoktur. Direnenler mutlaka kazanır. Kazananlar direnerek kazanırlar, bunun başka yolu yok.
Bir de insanlara şunu söylemek isterim, direnişin olduğu yerde onlara destek olunursa, gerçekten direnen insanın tek ilacı bu. Onun yükü hafiflemiş olur. Bu zaferde dayanışmayla örülen bir zafer. O anlamda insanların destek olmaları gerektiğini düşünüyorum. Bundan sonra ben de böyle yapacağım. Bundan öncesinde çok fazla önemsemezdim ama ne kadar çok önemli olduğunu, ne kadar kıymetli olduğunu şimdi anladım. İnsanlarımıza da bu konuda daha duyarlı olmalarını tavsiye ederim.