Örnek Resim

Anasayfa > GÜNDEM > Haziran Ayaklanması’ndan Bugüne…

Haziran Ayaklanması’ndan Bugüne…
Son Güncellenme : 14 Haz 2015 14:17

Haziran Ayaklanması’ndan Bugüne…
ÇÖZÜM DÜZEN PARTİLERİNDE, PARLAMENTOSUNDA DEĞİL,
ÇÖZÜM HALKIN MÜCADELESİNDE, ÖRGÜTLENMESİNDEDİR!

Haziran Ayaklanması’nın üzerinden iki yıl geçti.
Gelinen noktada AKP iktidarı, hiç de sağlam zemine basmadığını gör-müştür. Bu yönetememe krizidir.
Yeni çıkartılan terör yasalarıyla, polis teşkilatının iç savaşa göre hazırlanması ve TOMA’larla, zırhlı araçlarla, gaz bombalarıyla donatılması bu krizin sonucudur.
Yapılan “yüksek korunaklı” saraylar, “üst düzey” koruma önlemleri bunun sonucudur. Halktan ve devrimcilerden korkusudur AKP’ye bunları yaptıran.
Ancak aldığı her önlem, her saldırısı krizi daha da derinleştirmiştir. Ayaklanmanın ruh hali Berkin Elvan cenazesinde, Soma Katliamı’nda ve bugün sayıları onbinleri aşan metal işçilerinin fiili, meşru direnişinde devam etmektedir.
Metal işçilerinin ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK sloganı ne kadar örgütsüz olurlarsa olsunlar direnişin taşıdığı devrimci potansiyeli göstermektedir. Haziran ruhunu yaşatmaktadır.
Cepheliler, Haziran Ayaklanması’nın ruhunu örgütlü olduğu bütün mahallelerde, alanlarda sürdürdü, sürdürüyor.
Kürt milliyetçilerini, reformizmi, oportünizmi bir kenara bırakırsak burada esas olarak bu hareketlere öncülük yapmakta, bu hareketleri daha iradi yönlendirmekte ve yönetmekte eksik kaldığımız açıktır. Direnişleri, ayaklanmaları yayacak, büyütecek, mevziler kazanımlar elde etmeyi sağlayacak devrimci bir önderlik hala yoktur. Halkın düzene olan devrimci potansiyelini iradi bir mücadeleye dönüştürmekte yetersiz kalıyoruz.
Ancak bu durum devrimci politikanın doğruluğunu, Haziran Ayaklanması’nda olduğu gibi kitlelerin devrimci politikaları benimsediği gerçeğini değiştirmiyor. Sorun bizim devrimci politikaları halklarımıza götürmemizdedir.
Cephelilerin görevi milyonları örgütlemek ve halk hareketlerine önderlik etmektir. Onbinleri, yüzbinleri savaştırmaktır. Savaşı büyütmezsek, oligarşinin krizini iradi bir şekilde derinleştirmezsek, yüzyılların tecrübesiyle oligarşi bu süreçleri bir şekilde atlatacak ve kendi lehine döndürmeye çalışacaktır.
Haziran Ayaklanması ve o günden bugüne yaşanan süreç bize görevlerimizi hatırlatmaktadır. Bu görevleri yerine getirme dinamikleri de bizzat bu sürecin içindedir.

Devam Eden Direnişlerde,
Cephe’nin Savaşında, AKP’nin Yeni Baskı  Yasalarında,  Yeni Haziranların  Dinamikleri Vardır!
AKP iktidarının 12-13 yıllık dönemi Haziran Ayaklanması’nı yaratan koşulları ortaya çıkarmıştır.
Üç dönemdir iktidarda olan AKP, Amerika ve Avrupa emperyalistlerinin büyük desteğiyle iktidara getirildi. Kürt sorununun çözümünü emperyalistlerden bekleyen Kürt milliyetçileri AKP’nin “can simidi” oldu. Demokratikleşmeyi AB’den bekleyen ÖDP gibi reformistler, AKP’nin AB politikalarına “HAVET” diyerek AKP politikalarına destek verdiler. Elbirliğiyle faşist AKP iktidarını meşrulaştırdılar.
AKP, bu destek ve yüzüne geçirdiği “demokrasi” maskesiyle devrimcilere terör estirdi.
AKP iktidarının “ustalık dönemi” dediği üçüncü döneminde ise oligarşi içi rakiplerini iktidardan tasfiye etti.  Devlet, AKP’nin DEVLETİ haline geldi.
AKP için artık, kendine oy vermeyen, iktidarını desteklemeyen halkın her kesimi düşmandı.
AKP’nin emperyalizm işbirlikçiliği, halkı aşağılayan politikalarıyla, baskı ve yasaklarıyla halkın öfkesini de büyüttü. Yüzbinlerin, milyonların ayağa kalkmasını görmek istemedi, yok saydı, bir grup “marjinal” ya da “çapulcu” dedi.
Burjuva muhalefet ve onun etkisindeki reformist çevreler ise ayaklanmada solun, devrimcilerin öncülüğünün olmadığını, ayaklanan kitlenin örgütsüz, şiddetten uzak, barışçıl, çevreci vb olduğunu ispatlamaya çalıştı.
Hemen belirtmek gerekir ki, AKP’nin halk düşmanı politikaları tek başına kitlelerin ayağa kalkmasını sağlayamazdı. Devrimcilerin, Cephe’nin on yıllardır süren mücadele ve dire-nişleri; kitle ayaklanmaları ve direnişlerinin dayandığı dinamiklerdir.
2000’lerden beri süren büyük direnişimiz ve her şeye rağmen direnmemizin kitlelerde yarattığı yılların birikimi nitel bir dönüşüme neden oldu. Bu ayaklanmada Cephe’nin on yıllardır dağda, şehirde, hapishanelerde, demokratik alanlarda faşizmin her türlü saldırıları karşısında büyük kahramanlıklar yaratarak teslim olmayan direniş çizgisinin etkisi büyüktür.
Cephe’nin Bağımsız Türkiye konserleri emperyalizme, işbirlikçi AKP’ye karşı büyüyen öfkenin somut ifadesi oldu.
AKP’ye karşı öfkenin, meydan okumanın ifadesi olan 2012 1 Mayıs’ı devrimci politikanın öncülüğünde gelişti.
14 Nisan 2013’teki 550 bin kişilik Bağımsız Türkiye Konseri, ayaklanmanın habercisi gibiydi adeta… Yüzbinler AKP faşizmine karşı omuz omuza vermek için Türkiye’nin dörtbir yanından konsere aktı.
Reformistler, halkın kendiliğinden ayaklanmasını beklerler, kendiliğinden ayaklanmalara övgüler düzerler.
Devrimciler, yarattıkları geleneklerle, ödedikleri bedellerle, yürüttükleri mücadele ve direnişlerle kitlelere öncülük ederler, kitlesel ayaklanma ve direnişlerin dinamiklerini yaratırlar.

Düzenin Tek  Alternatifi Biziz…   Görev, Haziran  Ayaklanması’nı   İleri Taşımaktır!
AKP, tüm kurumlarını halka karşı savaşa göre yeniden örgütleyip donatıyor. Oligarşi kendi içinde AKP’nin alternatifini yaratamadığı sürece, bu kriz derinleşerek büyüyecektir. Ve AKP’nin halka karşı faşist terörü büyütmekten başka hiçbir politikası da yoktur. Tam da bu noktada oligarşinin, AKP’nin tek korkusu halkın devrimci politikalar öncülüğünde büyüyecek muhalefetidir.
Saldırının ana hedefi dün olduğu gibi, bugün de asıl olarak Cephedir, devrimcilerdir.
Düzenin krizinin derinleşip büyüdüğü koşullarda reformizmin, uzlaşmacılığın yeri yoktur.
İktidarının ilk yıllarından itibaren AKP’ye destek olan, düzene adeta “can simidi” olan, Haziran Ayaklanması’nın karşısında yer alan Kürt milliyetçi hareketi tasfiyecilikte ileri adımlar atmaktadır. Kendisiyle birlikte  solu da yedeğine alarak düzene çekmektedir.
Bunu yaparken “sol” görünmekte, Mahir Çayanlar’ın mirasçısı olduğunu söylemekte, dün karşısında olduğu Haziran Ayaklanması’nı bugün sanki kendisi yaratmışçasına savunmaktadır.
Gerçek ortadadır. Tüm adımlar, tüm politikalar düzeniçileşmek ve tasfiyecilik içindir.
Haziran’ın ruhunu seçimlerle, parlamentoyla eritmek istemektedirler. Seçimlerde barajı geçmeye büyük misyonlar biçerek tasfiyecilikte ileri bir adım daha atmışlardır.
Reformizmin düzene yedekleme politikaları kitlelerin pasifleşmesinde şu veya bu şekilde etkili olmaktadır.
Kürt milliyetçi hareketinin düzenle uzlaşmaya hazır olması yeterli değildir. Emperyalizm ve oligarşi için asıl sorun Kürt halkının devrimci dinamiklerini bitirmektir. HDP projesi, barajı geçme üzerine kurulu seçim siyaseti, buna hizmet eden politikalardır.
Henüz Kürt milliyetçi hareketinin yedeğine girmeyen ÖDP ve bir kısım reformist sol da Haziran Ayaklanması’ndan hiçbir ders çıkartmadığını ortaya koymuştur. Birleşik Haziran Hareketi adını alan bu kesimler “iddialı” söylemler ortaya koymasına, “sokağa çağıran” ifadeler kullanmalarına rağmen politikasızdır. Sivil toplumculuğu aşamamaktadırlar. ÖDP, TKP, Halkevleri gibi reformistler için “sokak” Nişantaşı, Beşiktaş, Kadıköy’den ibarettir…
Burjuva muhalefet ve CHP, Haziran Ayaklanması’na AKP ile olan çelişkileri temelinde sahip çıktılar. Gerçekte Haziran Ayaklanması’yla hiçbir ilgileri yoktur. Haziran Ayaklanması’nın özüne karşıdırlar. Onlar kitleleri oligarşi içi çatışmalarında birer araç olarak görmektedirler.
Bunların hiçbirisi Haziran Ayaklanması’nı ileri taşımaz. Hepsi de halkın öfkesini düzene yedeklemeyi hedeflemektedir.
Halkın öfkesi düzeni hedeflemektedir. Bunu geriye çekmek isteyen, düzene yedeklemek isteyen hiçbir politika halkın öfkesine, taleplerine tercüman olamaz, mücadeleyi büyütemez.
Bu noktada halkın içinde bulunduğu sorunları AKP’den ibaret görmek, bugün düşülen temel yanlışların başında gelmektedir. Genel seçimlerde AKP oy kaybetti. Şimdi bir koalisyon hükümeti de kurulabilir.
“AKP giderse, sorun biter” diye bakmak büyük yanılgı olacaktır. AKP’nin güç kaybetmesi elbette önemlidir, tartışmasızdır. Ancak AKP’ye alternatif olarak sunulan nedir?
Düzen partileri mi? Düzenin solu mu? Düzenin solu olma yolunda ilerleyen HDP mi? Düzenin meclisi, parlamentosu mu alternatif olacaktır?
Bunlar hiçbir sorunumuzu çözemeyecektir.
Bizim karşı olduğumuz sadece AKP değil, bu düzenin kendisidir. Kriz esas olarak düzenin kendi krizidir. Çözüm de bu düzen içinde değil, devrimdedir.
Böyle bakmamak, böyle düşünmemek kitlelere devrimi değil düzeniçiliği çözüm olarak sunmak, kitleleri pasifleştirmektir. Düzene hizmet etmektir. Açıkça devrim demeyen, kitle hareketini düzene karşı devrim saflarına çağırmayan tüm politikalar Haziran Ayaklanması’na, halka zarar veren politikalardır.
Devrimciler, düzenin krizini derinleştirmeyi esas alırken, bu temelde politika yürütürken bir yanda oligarşi diğer yanda reformizm halkın öfkesini yatıştırma, düzen içine kanalize etme temelinde politika yürütmektedir.
Düzenle devrimin, reformizmle devrimciliğin savaşı bu temelde gelişmektedir. Düzen, reformizm ve devrim cephesinden atılan her adım bu temel içinde ele alınmalıdır.
Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, söylediğimiz şeyler kehanet değildir; direnişler artacaktır, yeni direnişler yaşanacaktır. Çünkü bu düzen çürümüştür ve halka vereceği hiçbir şey yoktur. Çünkü bu ülkede biz varız; Cephe var.


 

HAZİRAN  AYAKLANMASI’NDA  REFORMİZM

Reformizm ve milliyetçilik ayaklanma karşısında ideolojik olarak iflas ettiler. Ne düşündüler, neyi propaganda ettilerse ayaklanan halk tam tersini yaptı.
Kitle tabanları ayaklanma içinde yer alsa da ÖDP’sinden EMEP’ine, TKP’sinden, ESP’sine, Kürt milliyetçi hareketine 35 saat süren çatışma sonucunda Taksim’den po-lislerin kovulup alanı yüzbinlerin doldurduğu 1 Haziran günü ülkenin dört bir yanında halk “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş” diyerek ayaklanmışken, panik içinde Taksim Meydanı’nın boşaltılmasını, Gezi Parkı’nda küçük bir grup olarak direnişin sürdürülmesini istediler.
Daha ayaklanmanın başında Kürt milliyetçi hareketi, ayaklanmanın karşısında olduğunu açıkladı. “Bu eylemle birlikte şu an bazı ulusalcı, ırkçı ve milliyetçi kesimler Kürt sorununu nasıl baltalayabilirizin içindeler. (…) Biz Gezi Parkı’nda yaşananları müzakere karşıtlığına çevrilmesine izin vermeyeceğiz. Çünkü biz onlarla hareket etmiyoruz.” (Selahattin Demirtaş)
“Gittiğimizde ÖDP başkanı, TKP başkanı, SDP başkanı ve diğer solun olduğunu gördük. Çatışmanın bitirilmesini konuşuyorlardı. Kontrol Alper Taş’taydı. Sürmekte olan çatışmanın bitirilmesini konuşuyorlardı. ‘Bu anlamsız çatışma bitsin, biz de parka ve çevresine yerleşelim, bunda hemfikirsek gidip polislerle konuşacağız …’ dediler. Herkes kendi kitlesine çatışmayı durdurmasını söylesin diyorlardı.” (Yürüyüş, 23 Haziran 2013, Sayı:370)
KESK, DİSK, TMMOB, TTB’nin 17 Haziran’da zoraki aldıkları 1 günlük iş bırakma eyleminde, karşılarında polis barikatını görünce hiçbir direniş göstermeden kitleyi dağıttılar.

Bu Haberler Dikkatinizi Çekebilir

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Billurcu Sokak No: 20/2 BEYOĞLU-İSTANBUL Tel: +90(212)536 93 44 Fax: +90(212)536 93 45 E-mail: info@yuruyus.com
CopyLEFT Yürüyüş Dergisi 2004-2014 | İnternet Sayfamız özgür yazılım araçları kullanılarak kodlanmıştır.