Örnek Resim

Anasayfa > HABER > Mücadelede Yitirdiklerimiz

Mücadelede Yitirdiklerimiz
Son Güncellenme : 28 Haz 2015 11:53

Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm Mücadelesinde Yitirdiklerimiz
6 – 12 Temmuz

 

Ahmet Köksal:
6 Temmuz 1988’de Hollanda’da faşistler tarafından vurularak katledildi.

İsmail Karaman :
Malatya Akçadağ Kepez köyünde 24 Haziran 1977’de doğan İsmail KARAMAN yoldaşımız, Fırat Tavuk Ölüm Orucu Birlikleri komutanıydı. İlkokul öğrenimini yaptıktan sonra geldikleri İstanbul’da çalışmak zorunda kaldı. Konfeksiyonlarda tekstil işçisi olarak çalıştı. Devrimci hareketle 1996 ölüm orucu direnişi döneminde tanıştı. Mahalli alanda çalışmalar yürüttü. 19 Aralık’ta, ölüm oruçlarında katledilen yoldaşlarının hesabını sormak için öfkeyle, büyük bir kinle kuşandı silahını. Hesap sordu katiller sürüsünden. Katliamlarının karşılıksız kalmayacağını, oligarşinin şiddetine karşı halkın da devrimci şiddetinin olduğunu gösterdi.

İsmail Karaman yoldaşımız 6 Temmuz 2001’de İstanbul, Avcılar-Firuzköy’de ölüm mangaları tarafından katledildi.

 

Osman Korkmaz,             

Uğur Korkmaz:

Osman 1959, Uğur 1960 doğumluydu. Uğur ve Osman Dev-Genç’in Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele ekiplerinde savaşçıydılar. 7 Temmuz 1980’da Sirkeci’de polisle çıkan çatışmada şehit düştüler.

               

Aynur CEYLAN

7 Temmuz 1980’de şehit düştü

                                               

Metin Topal:

8 Temmuz 1989’da Samandıra’da faşist mafya tarafından katledildi.

                                                   

Ali Koç:

12 Şubat 1971’de Zonguldak’ta doğdu. 1989’da Ankara Üniveristesi Hukuk Fakültesi’nde Dev-Genç saflarına katıldı. Zonguldak’ta maden ocaklarında çalıştı ve İşçi Hareketi gazetesi temsilciliği yaptı. 1995’te tutsak düştü. 19 Aralık katliamını Bartın Hapishanesi’nde yaşadı. Sincan F Tipinde 8 Temmuz 2001’de, 2. Ölüm Orucu Ekibi direnişçisi olarak ölümsüzleşti.

 

12 Temmuz Şehitleri

Bilal Karakaya, 
Cavit Özkaya,
Hasan Eliuygun,
İbrahim Erdoğan,
İbrahim İlçi,
Nazmi Türkcan,
Niyazi Aydın,
Ömer Coşkunırmak,
Yücel Şimşek,                                                                   
Zeynep Eda Berk:
İstanbul’un Nişantaşı, Balmumcu, Yeni Levent ve Dikilitaş semtlerindeki üslerde bulunan 10 Devrimci Sol önder kadro ve savaşçısı, oligarşinin ölüm mangaları tarafından kuşatıldılar. Oligarşi, Türkiye’yi ziyaret edecek olan ABD Başkanı Bush’a, Devrimci Sol’a karşı kazanılmış bir zafer armağan etmek istiyordu. Kuşatılan üslerdeki Devrimci Solcular, heveslerini kursaklarında bıraktı onların. Kurşunları, bombaları marşlarıyla, sloganlarıyla karşılayan Devrimci Sol’cular, öldüler yenilmediler. 12 Temmuz1991’de ölümsüzleştiler.

Niyazi AYDIN: Devrimci Sol’un kuruluşunda önder kadrolardan biri olarak yer aldı. Katledildiğinde Merkez Komite üyesiydi.

1950 Dersim doğumlu. ‘70’li yılların başında katıldı mücadeleye. İstanbul’da İYOKD yöneticiliği yaptı. 12 Eylül’den hemen sonra, mücadelenin en zor koşullarında Devrimci Sol Merkez Komitesi’ndeydi. 1981 Kasım’ında tutsak düştü. İşkencedeki direnişçi tavrı örnekti.

1985’te tutsaklığı sona erdiğnde hareketi yeniden toparlayan, mücadeleyi ayağa kaldıranlardan biri olarak görevine devam etti. Devrime adanmış 20 yılda örnek ve önder oldu.

İbrahim ERDOĞAN: 1950 Sivas doğumlu. 1969’da THKP-C’nin işçi kesimindeki bir sempatizanı olarak mücadeleye katıldı. 12 Mart sonrasında yılgınlara, inkarcılara karşı çıkıp THKP-C potansiyelini toparlamaya çalışanlardan biriydi. Devrimci Sol’un kuruluşuyla birlikte Devrimci İşçi Hareketi’nin yaratılmasında görev aldı. 12 Eylül sonrasında tutsak düştü. 1984 Ölüm Orucu eyleminin birinci ekibinde yer alarak 75 gün süren kahramanlığın yaratıcılarından biri oldu. ‘90’da gerçekleştirilen bir firar eyleminde özgürlüğüne kavuştuktan sonra Kır Gerillası sorumluluğuna atandı. Kıra gitme hazırlıkları sırasında 12 Temmuz’da şehit düştü.

İbrahim İLÇİ: 1957 doğumludur. 1974’den itibaren gençliğin akademik-demokratik mücadelesinin ön saflarında yer aldı. Temmuz ‘77’de Beşiktaş’ta bir faşist odağın dağıtılması eyleminde tutsak düştü. Kaldığı hapishanelerde hep direnişin içinde yer aldı. Sürgünden sürgüne gönderildi. ‘84’te Ölüm Orucu direnişinin hazırlıkları sürerken gönüllülerden biriydi. Tutsaklığı sona erdiğinde tereddütsüz mücadeleye koştu. Devrimci İşçi Hareketi sorumluluğunu üstlendi. Bu görevini sürdürürken şehit düştü.

Zeynep Eda BERK: 1964 doğumluğudur. Devrimci yaşamı öğrenci gençliğin akademik –demokratik mücadelesi içerisinde başladı. İTÜ İnşaat Fakültesi’nde Dev-Genç’li olarak çalıştı. Öğrenimini yarıda bırakarak profesyonel devrimciliğe adımını attı. Ardından SDB komutanlarının kullandığı bir askeri büronun kurumlaşmasında görev aldı.

Yücel ŞİMŞEK: 1967 doğumludur. 12 Eylül sonrası gelişen devrimci gençlik hareketi içerisinde yetişti. İTÜ gençliğinin önderlerinden biri oldu. Okulu bitirdikten sonra İnşaat Mühendisleri Odası’nda devrimci faaliyetlerini sürdürdü. Son olarak örgüt kuryeliği görevini üstlendi. Yücel’in en büyük isteği Devrimci Sol’un silahlı savaşçısı olmaktı. Bu özlemine kavuşmadı belki ama bir Devrimci Sol savaşçısı gibi şehit düştü.

Ömer COŞKUNIRMAK: 1960 doğumludur. 12 Eylül sonrası gelişen gençlik hareketi içinde yetişen devrimcilerden biriydi. Okul sonrası mühendis odalarında devrimci faaliyetlerini sürdürdü. 1989 yazında yeraltı yaşamına geçti. Büro örgütlenmesi ve çeşitli teknik konuların geliştirilmesinde sorumluluk aldı.

Bilal KARAKAYA: 1962 doğumludur. ’80 öncesinde anti-faşist mücadeleye katıldı. Cunta döneminde tutsak düştü. 12 Eylül zindanlarında direndi. Tahliye olduğunda yeri yine mücadele oldu. Bir devrim emekçisiydi. Yıllarca her türlü sosyal yaşamdan uzak bir atölyede bombalarla yatıp kalktı, onları hazırladı, taşıdı. Şehit düşünceye kadar bir Devrimci Sol’cu gibi yaşadı ve öyle ölümsüzleşti.

Cavit ÖZKAYA: 1958 doumludur. 1975’de üniversiteyi okuduğu İstanbul’da Dev-Genç saflarında örgütlü mücadeleye katıldı. Beyazıt Dev-Genç örgütlenmesinde sorumluluklar üstlendi. Daha sonra Karadeniz Bölgesi’nde görevlendirildi. Cuntaya karşı mücadelede yine İstanbul’daydı. ’83 başlarında tutsak düştü. ’84 Ölüm Orucu Direnişi’nde ikinci ekipte görev aldı. ‘88’de tahliye olduktan sonra SDB’lerin yeniden oluşturulmasında büyük emeği geçti. Askeri Komite Üyesi olarak görevini sürdürdü.

Hasan ELİUYGUN: 1962 doğumlu. Devrimci mücadeleye lise yıllarında katıldı. ‘81’de tutsak düştü. 8 yıl sonra dışarı çıktığında yeri yine mücadele oldu. ‘88’de bir kamulaştırma eyleminde yine tutsak düştü. 1990’da özgürlüğüne kavuştuğunda Akdeniz Bölge Komitesi’ne atandı. Daha sonra Askeri Komite üyesi ve bir komutan olarak mücadelesini sürdürdü.

Nazmi TÜRKCAN: 1964 doğumludur. Liseli Dev-Genç içerisinde kısa sürede gelişti. 12 Eylül sonrasında tutsak düştüğünde işkencehanelerden zaferle çıkmasını bildi. ‘83’te tutsaklığı sona erdiğinde İstanbul devrimci gençiliğinin örgütlenmesinde aktif görevler aldı. ‘88’de tekrar tutsak düştü. 1990’da tahliye olduktan sonra önce Ege Bölgesi’nde sorumluluklar üstlendi. Daha sonra Askeri Komite Adayı ve ardından komite üyesi oldu.

 

Aziz Nesin,

Rıfat Ilgaz:

Aziz Nesin 6 Temmuz 1995… Ülkemiz aydınlarındandı; kitap imzalamak için gittiği Çeşme’de kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi.

Rıfat Ilgaz, 7 Temmuz 1993… Ülkemizin onurlu aydınlarındandı. 83 yaşında hayata veda etti.

Alişer ve Zarife:

9 Temmuz 1937. Devletin 2 Ocak 1936’da yürürlüğe soktuğu “Tünceli Kanunu” ile başlattığı, Dersim’i teslim alma saldırısına arşı ayaklanmanın önderlerindendi. Ayaklanmaya karşı devletin başlattığı saldırıda on binlerce Dersimli katledilirken, ayaklanmanın önderlerinden olan Alişer ve karısı Zarife de hainler tarafından öldürüldüler.

Kim İl Sung:

Emperyalizm ile komünizm arasındaki savaş, halkların özgürlüğüne kadar sürecektir.”
15 Nisan 1912’de Pyonyang’da doğdu. 1931’de Komünist Partisi’ne katılarak, Japon işgaline karşı Halk Ordusu’nu örgütledi. 1945’te savaşın zefere ulaşmasından sonra Komünist Partisi Genel Sekreterliği ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin başbakanlığı görevini üstlendi. Kore devriminin teorik ve pratik önderi olarak 8 Temmuz 1994’te ölümsüzleşti.


***

“Kaldığımız yerden devam edeceğiz, mücadeleyi geri çekersek yok oluruz.” Niyazi Aydın

 ***

 İbrahim ERDOĞAN’ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 “O DEVRİMCİ SOL’cuların ağabeyiydi”       

Aldığı her, türlü görevi ve sorumluluğu büyük bir ciddiyetle yerine getiren bir yoldaşımızı sorsak, akla gelen ilk isimlerden biridir İbrahim…

İstanbul mahalli örgütlülüğünün ve Devrimci İşçi Hareketi’nin yaratıcılarındandır. 12 Eylüllerde işkenceciler eşine ve çocuğuna her türlü işkenceyi yaparken, devrimci inancı ve onuru hiç sarsılmamıştı.

Bir önderde olması gereken ilkeli yaşam, İbrahim yoldaşta tam içselleşmişti. İnsanlarla ve özellikle emekçi kesimlerle kolayca diyalog kurabilen özelliğinin yanı sıra, düşmana karşı inatçı ve uzlaşmaz tutumu da mücadeleye çok şey kazandırmıştır. O DEVRİMCİ SOL’cuların “Ağabeyi”ydi. Örnek devrimci yaşamı ile hep İbrahim ağabeyleri olarak yaşayacak ve yaşatılacaktır.

En zor koşullarda dahi eğitici, öğretici, güç vericiydi.

Cunta dönemindeki operasyonlar için, İbrahim Ağabey; “Evet, büyük darbeler yedik, kadro kaybımız küçümsenmeyecek boyutta. Ama biz varız, kayıplarımızın yerini doldurma cüretimiz olursa başarılı olmamamız için hiçbir neden yok” dediğinde 12 Eylül’ün hemen sonralarıydı. ’81 Nisan’ında Gayrettepe’de karşılaştık. İşkence tezgahından sonra, moral bozukluğumu anlayarak her zamanki sevecen ve ciddi halini takınarak, “Karamsar olma, adamlar tabii ki üzerimize ciddi ciddi gelecekler. Operasyon yiyoruz, ama mücadeleyi gücümüz yettiğince devam ettiriyoruz. Bu onları rahatsız ediyor, saldırganlaştırıyor. Ancak yılmamalıyız. Belki de bizden sonra da operasyona devam edecekler, ama operasyondan kurtulan her arkadaşımız sürecin gereklerini yerine getirmede, bizlerin yerini doldurmada cüretkar olabilirse, kazanan mutlaka biz olacağız. Ayrıca artık bunları düşünme, burada üzerimize düşen görev, en önemli görev düşmana sır vermemektir. Savaşın her cephesinde biz üzerimize düşen görevleri yapabilirsek, dışarıda kalan arkadaşlarımız da, kendi üzerlerine düşen görevleri yerine getirirler.” dedi. Ve işkencehanedeki bu sohbet direncimizi artırdı.

Sözünü sakınmazlığı, direngenliği ve inatçılığı ile tanınırdı. Yüksek sesle konuşan, ağız dolusu kahkaha atan, kinlendiğinde ise ortalığı çın çın inleten biriydi. Her şeye rağmen moral güçlülük konusunda ondan az şey öğrenmedik. Onun disiplinini, irade gücünü bilenler buna şaşılmadılar. Kıtlama şekeri yoksa üzümüyle çay tiryakiliği cezaevlerinde bilinirdi. Sigara düşmanıydı. Ama aynı zamanda koşulların farklılığında, yoldaşlarının sigarasını düşünen ince biriydi. Açıkyürekli olmasıyla, ne düşündüğünü hemen dolaysız olarak belirtmesiyle tanırdık.

Subaylarla tünel sonralarında tartışırdı hep. Onlara en son “Eğer firar etmekte haklı olduğumuzu kabul ediyorsanız, ki biraz önce kabul ettiniz, haklı olanı engellemeye kalkmak görev değil suçtur. O nedenle firarları engelleme hakkına da sahip değilsiniz. Engellemeye kalkıştığınızda haklılığımızı reddetmiş olacaksınız. Onu reddetmediğinize göre engellemeye kalkışmayın. Halk nezdinde suç işlemiş olursunuz” dedi. Bu mantık karşısında subaylar şaşkına dönerken yetkilileri “İyisi mi bu tartışmayı keselim, yoksa tartışma devam ederse, İbrahim bizi cezaevindeki tüm tutsakların güvenliklerini alıp firar etmelerini sağlamakla yükümlü olacağımız noktasında ikna edecek” diyerek tartışmayı bitirdi.

İbrahim yoldaş cezaevindeki komün yaşamımızı, gelecek sosyalist toplumun nüvesi olarak görür, komün malarına da bu anlayışla kıskançlıkla sahip çıkardı. Komüncü de olduğundan komün eşyalarının kullanımında hepimize kök söktürürdü.

Firari yoldaşlarla son anda oturmuş sohbet ederken bile “Bunlar şu konu ile ilgili, gerek görürsen şöyle halledersin” gibi şeyler söylüyordu, “Yahu ağabey giderken bile senden kurtulamayacağız anlaşıldı. Allah bilir dışarıda da millete çektireceksin;” diye takıldım. İbrahim yoldaşın çok sevdiği diğer yoldaşımız ise “Hele öyle bir şey yapsın, dağda onu yalnız bırakırız, ayılarla uğraşıp durur,” dedi. Ben son kez kızdırmak içinse “Son vasiyetimizdir, belki bir daha görüşemeyiz, bunu dağda bir ağaca bağlayın; her tarafını bal ile sıvayın, ayıların bol olduğu yer olsun ama…” deyince meşhur kahkahasını atarak üzerimize atladı. Diğer yoldaşı gülmekten nefes nefese kalınca başka bir yoldaşımız da “Ağabey sen rahat durmuyorsun, kusura bakma seni mecburen bağlayacağız” diyerek iyice kızıştırdı. İbrahim Ağabey “Şu adamlara bakın yahu, bugün bile benimle uğraşıyorlar.” Diye söylendiğinde bizler kahkahaları koyverdik.

İbrahim yoldaş yine düzenliliğini, disiplinini konuşturdu. Ve en son anına kadar o sıcaklığı ve içtenliğiyle neyin nereye konacağını, şunun ne olacağını, bunun kime verileceğini vb. şeyler üzerinde son işlerini de tamamladı. Canlı, neşeli ve dinamik olarak ayrılmıştı cezaevinden. En son anında da neler yaptığını, neler düşündüğünü tahmin etmek zor olmadı…

 *

…vur yiğidim, dinlesin İstanbul
dinlesin Çankaya Nakkaştepe, işkencehaneler
Vur yiğidim, dinlesin emekçi halklar
Vur 12 TEMMUZ aşkına
daha sıkı sarıl silaha
boşalsın yüreğinin çağlayanı, şarjör
onlar koç keser kurbanlarda
kaybederler varoşlarda insanları
katlederler yoldaşları,
Nişantaşı Levent Balmumcu’da
ve biz de vururuz İstanbul’un orta yerinde Koç’ları
VUR YİĞİDIM
vur ki
22 pare top gibi gelsin sesiniz zindana…

Ümit İLTER

Bu Haberler Dikkatinizi Çekebilir

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Billurcu Sokak No: 20/2 BEYOĞLU-İSTANBUL Tel: +90(212)536 93 44 Fax: +90(212)536 93 45 E-mail: info@yuruyus.com
CopyLEFT Yürüyüş Dergisi 2004-2014 | İnternet Sayfamız özgür yazılım araçları kullanılarak kodlanmıştır.