Eskişehirde demokratik hak ve özgürlüklerine sahip çıktıkları, adalet mücadelesi verdikleri için görevlerine son verilen Eğitim-Sen Üyesi Kamu Emekçileri Cepheli Nuriye Gülmen ve Hatice Yüksel ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.
***
Merhaba, öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız?
Merhaba, ben Nuriye Gülmen. İki yıl dört ay boyunca Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalıştım. Eğitim-Sen’li ve Kamu Emekçileri Cepheli’yim.
Biraz mesleğimden ve kapsamında çalıştığım kadronun özelliklerinden bahsetmek istiyorum. Araştırma görevlisi bir yandan lisansüstü öğrenimine devam ederken diğer yandan kadrosunun bulunduğu bölümde “yardımcı” işler yapar. Mesleği asıl olarak “öğretim yardımcılığı” olarak geçer. Araştırma görevlisinin iş tanımı muğlaktır, dolayısıyla bu “yardımcı” işler fotokopi çekmekten, hocaların yapması gereken sınav sorusu hazırlamak, kağıt okumak, not girmeye kadar çeşitlilik arz eder.
Asıl olarak öğrenci danışmanlığı, sınav gözetmenliği gibi görevleri vardır.
Araştırma görevlisi üç farklı kadroda istihdam edilir. Ben bunlardan Öğretim Elemanı Yetiştirme Programı (ÖYP) kapsamında işe alındım. ÖYP’de gereken şartları sağladığınızda merkezi yerleştirmeyle bir üniversiteye yerleşirsiniz. Yerleştiğiniz bölümde henüz lisansüstü programlar açılmamışsa, burası sizi lisansüstü eğitiminizi tamamlamanız için kadronuzla birlikte başka bir üniversiteye gönderir. Yani bir başka üniversiteye tayin olur, hem orada iş görür hem de eğitiminizi tamamlarsınız. Lisansüstü eğitiminizi 6 ila 9 yıl arasında tamamladıktan sonra sizi tayin eden üniversiteye dönmeniz gerekir. Yani gönderildiğiniz üniversitede mecburi hizmet yükümlülüğü ile çalışırsınız. Asıl üniversitenize dönmenizi taahhüt altına almak için bir sözleşme imzalarsınız. Bu sözleşmeye göre, asıl üniversitenize herhangi bir şekilde dönmediğinizde (ağır hastalık durumu hariç, işten herhangi bir şekilde ayrıldığınızda) aldığınız bütün maaşları, kullandığınız ÖYP ödeneklerini yüzde elli fazlası ve faiziyle geri ödemeniz beklenir. En son söyleyeceğimi baştan söylemiş olayım, işten atıldığım için bu durumla da karşı karşıyayım, devlet benden çalıştığım süre boyunca aldığım bütün maaşları yüzde elli fazlası ve faiziyle geri istiyor.
Yani sadece işinizden de olmadınız, bir de borçlu çıktınız. Peki, başa dönersek, işinize neden son verildiğini, neler yaşadığınızı anlatabilir misiniz bize kısaca?
Nuriye Gülmen: Tabii, kısaca anlatmaya çalışayım. İşe başlamamdan kısa bir süre sonra angarya tabir edilen işleri yapmadığım için tecrit edildim. Diğer araştırma görevlilerini kışkırttığım ileri sürüldü. Kısa bir süre sonra Haziran Ayaklanması patlak verdi ve ben katıldığım eylemlerden dolayı soruşturma geçirmeye başladım. Soruşturmayla geçen uzun bir süreç var, herhalde 1,5 yıla yakın sürdü. Bunlar kamuoyunda da duyuldu. Çeşitli basın açıklamaları ve yürüyüşlerden (ODTÜ’deki ağaçların kesilmesini, Ahmet Atakan’ın ölümünü, bir eğitim emekçisinin sürgün edilmesini, 12 Eylül faşist darbesini protesto eylemleri) açılan bir torba soruşturma sonucunda kademe ilerlemesinin bir yıl süreyle durdurulması cezası aldım. Berkin Elvan’ın katledilmesini protesto eylemlerine katıldığım için iki yıl kademe ilerlemesinin durdurulması cezası aldım. Son olarak Kobanê protestolarına katıldığım için aylıktan kesme cezası aldım. İlk soruşturma görevden çıkarma istemiyle yürütüldü, sonra da görevden çıkarma tehdidi hep sürdü diyebilirim.
Son olarak sözleşmemin yenilenmemesi gündeme geldi. Bir yıl boyunca hakkımda tutulan ama bana bildirilmeyen tutanaklar sözleşmemin yenilenmemesi için gerekçe yapıldı. Bu tutanakları haber almamdan sonra, durumu teşhir ettim, tepkiler büyüyünce sözleşmemi yenilemek zorunda kaldılar. Bunlar “öğrencilere derste örgüt propagandası yapmak”, “mesai saatlerinde iş yerinde olmamak”, “raporlu olduğu tarihte Ali İsmail’in mahkemesi için Kayseri’de olmak” gibi bayağı arkadan iş yapmayı gerektiren tutanaklar. Örneğin facebook profilim takip edilerek delil diye bu tutanaklara eklenmiş. Ben bu işin arkasında koşan akademisyenlere çete diyorum, sonra bozuluyorlar.
Neyse, uzatmayayım, burada çalıştığım süre boyunca işten çıkarma tehdidi “demoklesin kılıcı” gibi başımın üstünde sallandı durdu. Sonunda, görev süremin dolması bahane edilerek işime son verildi.
Bunu da biraz açabilir misiniz? Görev süresi nasıl belirleniyor, bu nasıl bir uygulama?
Tabii, anlatayım. ÖYP, yüksek lisans öğreniminizi tamamlamanız için bir azami süre belirliyor: 3 yıl. Bu sürede öğreniminizi tamamlamamanız halinde çalıştığınız kurumla ilişiğinizin kesilmesini öngörüyor. Yani bu program öğrenciliğinizle işinizi süre açısından birbirine bağlı ele alıyor. Süreyle ilgili yönetmeliğin bu kısıtlaması, işime son verilmesinin bahanesi yapıldı, diyebilirim. Ancak burada da görev süremin hesaplanmasında, haksız bir uygulamayla karşı karşıya kaldım. Daha önce siyasi bir davadan tutuklu kalmış ancak daha sonra bu davadan beraat etmiştim. Tutukluluğum iki yarıyıl süresince öğrenimime devam etmemi engelledi, dolayısıyla öğrenim süremin dolduğu iddiası da doğru değil. Kaldı ki, bu süreyi kullanmadan bile mezun olacak durumdaydım. Tezimi bitirmiş, danışmanıma bütünüyle teslim etmiştim. Ancak tezimi savunmam da kasıtlı olarak engellendi. Sonuç olarak işime böylece son verildi.
Peki, neler yaptınız bu süreçte? Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Aslında, okulda yaşadıklarımla ilgili mücadele sürecim yeni değil. Soruşturmalardan sonra imza kampanyaları ve basın açıklamaları yaptığımız bir dönem var, işten atılmama dek belli aralıklarla sürdü. Rektörlüğün kapısına defalarca gittik, basın açıklaması yaptık, heyet oluşturduk, imzaları teslim ettik. Beni soruşturma vs. yoluyla atamamalarının sebebi de bu aslında. Bana yapılan hiçbir haksızlık cevapsız kalmadı, çok büyük şeyler değil ama elimizden geleni yaptık. En son, işten atılmamdan sonra sendikam Eğitim-Sen’in çağrısıyla bir basın açıklaması yaptık okulda.
İşin bir de hukuki boyutu var; öğrenim-görev süremin hesaplanmasıyla ilgili açtığım bir dava var, henüz devam ediyor. Soruşturmalara açtığım iptal davalarından ikisini kazandım. İlişik kesme işlemine, hem gördüğüm baskı ve yıldırma politikasından dolayı akademik çalışmalarımın kesintiye uğraması, hem sürenin yanlış hesaplanması gerekçesiyle dava açtım. İşe geri dönmem bu davayı kazanmam sonucunda olacak.
Ama oturduğum yerden bu davaları kazanmayı beklemeyeceğim. Şu anda Türkiye genelinde devam eden bir imza kampanyası var. Ben de Eskişehir’de 9 Haziran günü bir basın açıklamasıyla uzun sürecek bir kampanyaya başlıyorum.
Önce her gün masa açarak imza toplayacağım. Daha sonra, okulda ve YÖK önünde yapacağım eylemler olacak. Eylemlerin niteliği kampanyanın, sürecin seyrine göre değişir, ancak işime geri dönene kadar mücadele etmeye devam edeceğim.
Siz hem işten atılmanızı hem mücadelenizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün akademi, bırakın devrimci düşünceleri, “muhalif” seslerin bile çok cılız çıktığı bir kurum. Haklarını savunma, pratik mücadele içinde yer alma konusunda geri duran, “mücadelenin” konferans salonlarına hapsedildiği bir alan. Diğer yandan sorunları da, bu sistem içinde yaşamını sürdüren her kurum gibi çok fazla. Sizin mücadelenizin nasıl bir etkisi olur, ne dersiniz?
İşten atılmamı şöyle değerlendiriyorum: Bir ayrık otunu temizleyip ortalığı düzlemek istiyorlar. Çok bilindik bir politika. Birinden kurtul, binlercesini korkut, sindir. Bu politikayı aynı derecede bilindik ve sade bir yöntemle boşa çıkarmak gerekiyor. Mücadele etmek. Bizim için başka türlüsü mümkün değil. Hayatta kalmanın, geçimini sağlamanın başka yollarını bulabilirsiniz ama haksızlığa uğradığınızın bilincindeyseniz, mücadele etmek zorunluluk. Kendi adıma söyleyeyim, işten atıldığım için dünya başıma filan yıkılmadı. Ama mesele elbette bu değil. Mesele, adaletsizliğe uğrayan herkes adına, adaletin kılıcını çekmek. Öyle, oyunu belirleyip, kuralları koyup sonra da bizi oyundan atamayacaklarını göstermek. Biz de varız ve bu oyun sandıkları kadar çabuk bitmeyecek.
Evet, akademi genel durumu itibariyle sesi çok gür çıkmayan bir alan. Ama AKP’nin üçüncü döneminde faşist yüzünün iyice teşhir olması, yönetememe krizinin derinleşmesi, yaşam alanlarına saldırısı, eğitim kurumlarının giderek daha fazla içini boşaltması herkes gibi akademisyenleri de sokağa daha çok yaklaştıran etmenler oldu. Ayaklanmada onlar da sokaktaydı. Pek çok akademisyenin Berkin Elvan eylemlerine katılmaktan soruşturma geçirdiğini biliyoruz.
İşime son verilmesi aslında akademi içindeki pek çok kesimi çok yakından ilgilendiriyor. Angarya iş yapmak zorunda bırakılan araştırma görevlilerini ilgilendiriyor örneğin. Görev süresi dolduğu için işinden atılan, imzaladıkları senetlerin yükü altında ezilen ÖYP’li araştırma görevlilerini, Berkin Elvan’ın katledilmesini protesto ettiği için cezalandırılan, devrimci-demokrat kimliği yüzünden her türlü baskıya maruz kalan akademisyenleri… Bu anlamda temsiliyet alanı geniş akademi içindeki pek çok kişi, özellikle araştırma görevlileri için direnişimin umut olacağını düşünüyorum.
Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Son olarak, işten atılmamdan sonra bir de öğrenciliğimin bitirildiğini söylemeliyim. Yani mezun olmak üzereyken öğrenciliğim, iki yıllık emeğim, yüksek lisans tez çalışmam da boşa gitti. Öğrenciliğim bitirildiği için almaya hak kazandığım TÜBİTAK bursunu almam da engellendi.
Başta bahsettiğim, borçlu olma durumuma da tekrar değineyim. Şu anda devlet benden aldığım bütün maaşları yüzde elli fazlası ve faiziyle geri istiyor. Yüz bin lira civarında borçlu durumdayım. Maaşlar, verdiğim hizmet karşılığında bana ödendiği halde, hiç çalışmamışım gibi, aldığım tüm maaşları üstelik yüzde elli fazla haliyle ödemem bekleniyor.
Yani, karşısında bulunduğum durum bir adaletsizlikler zinciri. Uğradığım bunca haksızlığa sessiz kalmayacağım daha önce de söylediğim gibi. Herkesi, tüm devrimci-demokrat, ilerici kesimleri mücadelemi sahiplenmeye çağırıyorum. Teşekkür ederim.
***
İşime, Öğrencilerime Kavuşuncaya Kadar Direneceğim!
Bize kendinizi tanıtır mısınız? Mesleğiniz nedir? Ne iş yapıyordunuz?
İsmim Hatice Yüksel. Eskişehir’in Beylikova İlçesi’nde İngilizce öğretmeni olarak çalışıyordum. 8 Nisan tarihinde de görevimden açığa alındım.
Neden açığa alındınız? Bize direnişinizin nedenlerini anlatır mısınız?
31 Mart’ta Çağlayan Adliyesi’ndeki eylemin ardından, 1 Nisan sabahı iktidar güç gösterisinde bulunmak amacıyla pek çok ilde operasyonlar düzenledi. Bu operasyon kapsamında Eskişehir’de de 5 arkadaşım gözaltına alındı. Aynı gün, ben de bu gözaltıları protesto etmek amacıyla bir basın açıklamasına katıldım ve gözaltına alındım. Bir gün sonra serbest bırakıldım. 1 hafta sonra, 8 Nisan günü hakkımda yürütülen soruşturmanın güvenliği gerekçe gösterilerek, vali yetkisiyle görevimden uzaklaştırıldım. Kısa bir süre sonra direnişime başladım.
Bu saldırının yalnızca bana değil, benim nezdimde tüm hak ve adalet talebine olduğunu düşünüyorum. Amaçlanan yalnızca beni uzaklaştırmak değil, benim üzerimden gözdağı vererek insanların demokratik haklarını kullanmasını engellemek. Kimsenin hak talebinde bulunmadığı, muhalif olmadığı bir Türkiye yaratılmaya çalışılıyor. Bu hedeflerine ulaşmak için çıkardıkları İç Güvenlik Yasası ile de sindirme politikalarına yasal zemin hazırlıyorlar. Benim vali yetkisiyle açığa alınmam, bu yasanın ne amaçla çıkarıldığını açıkça gösteriyor sanırım.
Şunu hatırlatmakta yarar var, beni soruşturmanın “sözde” güvenliği gerekçesiyle açığa alan Vali Güngör Azim Tuna, Ali İsmail Korkmaz’ın katili polislerin soruşturmaları esnasında böyle bir önleme gerek duymamıştır. Kısacası, bu yasalar katillere, hırsızlara değil, yalnızca adalet isteyen halka karşı geçerli. Tüm bunlara karşı, direnmekten mücadele etmekten başka bir yol yok. Ben de haklılığımdan aldığım meşrulukla 24 Nisan itibariyle mücadelemi başlattım.
Görevinizden açığa alınmanıza karşı neler yaptınız? Bugüne kadar nasıl bir mücadele yaptınız?
24 Nisan’da “Basın açıklamasına katılmak suç değildir. İşimi ve öğrencilerimi istiyorum” diyerek mücadeleme başladım. Eskişehir Adalar mevkinde imza topladım, durumumu açıklayan bildiriler dağıttım. Şu anda da Türkiye’nin başka illerinde de kamu emekçisi arkadaşlarım işime geri dönmem için imzalar topluyor, basın açıklamaları yapıyor. 27 Mayıs Çarşamba günü itibariyle de, yine aynı mevkide açtığım direniş çadırımda mücadeleme devam ediyorum.
Eylemlerinizi nasıl sürdürmeyi düşünüyorsunuz? Aynı zamanda sizler KESK üyelerisiniz? Sendikanız bu konuda neler yapıyor ve onlardan ne bekliyorsunuz?
Şu an soruşturma sürecim devam ediyor. 5 Haziran’da ifade vermeye gittim ve soruşturmamın hızlandırılmak istendiğini, yaklaşık 15 gün içerisinde tamamlanacağını öğrendim. Soruşturma sonucunda memurluktan çıkarılmam istenmesi ve uzaklaştırılmamın devam etmesi durumunda direniş çadırımı Eskişehir Valiliği önüne taşıyarak mücadelemi orada sürdüreceğim. Elbette süreç ilerledikçe mücadele de şekillenecektir. Ancak şu an şunu söyleyebilirim ki, işime, öğrencilerime kavuşuncaya kadar direneceğim.
Belirtmeden geçemeyeceğim, direnişime başladığım günden beri halkın desteği artarak büyüdü. Hiç tanımadığım, beklemediğim insanlar tanışmak, desteklemek için geliyorlar. Ne yazık ki aynı destek kendi sendikam Eğitim Sen’den gelmedi. Gündemini sadece seçimler üzerinden belirleyen Eğitim-Sen kendi üyesinin mücadelesini görmezden geliyor. “Yeterince destek verdik” diyen sendika yöneticileri, basına demeç vermek ve bürokratik birkaç yazışmanın ötesine geçemediği gibi, benim bireysel başladığım mücadeleye destek vermek yerine, “Sürecini zorlaştırma” diyerek rahatsızlığını ifade etmiştir. Sendikadan beklentim bir an evvel fiili meşru mücadele çizgisine dönmesi, ben ve benim gibi kamu emekçilerinin sorunlarına duyarsız kalmaktan vazgeçerek emekçilerin gündemiyle ilgilenmesidir.
Bugüne kadar AKP iktidarı özellikle Haziran Ayaklanması’ndan sonra yüzlerce kişiye soruşturma açtı, dava açtı… Meslekten uzaklaştırılanlar, işten atılanlar, tutuklananlar oldu… Berkin Elvan’ı sahiplendiği için yine öğretim görevlilerine, öğrencilere soruşturamalar davalar açıldı… Tutuklananlar oldu… Bu yanıyla sizin bu direnişinizin önemini anlatır mısınız?
Haziran Ayaklanması iktidarın yönetememe krizini tüm halkın gözleri önüne serdi. AKP’nin devrimcilere, hak ve adalet talebine olan tahammülsüzlüğü aslında acizliğini de ortaya çıkarıyor. Elbette bu krizi bastırmak, örtbas etmek için faşist yöntemler kullanılıyor, halkın tüm kesimlerine saldırılıyor. Bu davalar, uzaklaştırmalar, tutuklamalar AKP’nin hak ve adalet talebine karşı yürüttüğü bilinçli baskı ve sindirme politikasından başka bir şey değildir. Bu anlamda bizlere düşen bu komploları boşa çıkarmak, hak ve adalet mücadelemizden vazgeçmemektir. Benim direnişim bu mücadelede bir mevzidir, ben ve benim nezdimde demokratik hakların kullanımının, adalet istemenin suç olmadığını anlatacağımız bir kulvardır. Ayrıca uzun soluklu olmasının da hakların verilmediği ancak mücadele ile kazanıldığını ifade edebilmek için iyi bir yöntem diye düşünüyorum.
HATİCE YÜKSEL VE NURİYE GÜLMEN YALNIZ DEĞİLDİR!
Eğitim-Sen Hatay Şubesi, basın açıklamasına katıldığı için açığa alınan öğretmen Hatice Yüksel ve işten atılan araştırma görevlisi Nuriye Gülmen’e destek amacıyla 3 Haziran’da imza standı açtı. Arkeoloji müzesi önünde açılan stantta 1 saat içinde 70 imzaya ulaşıldı. CHP milletvekili Hasan Akgöl mücadelemize saygı duyduğunu belirterek Hatice Yüksel ve Nuriye Gülmen için imza attı.
4 Haziran’da da imza standı açıldı. Arkeoloji Müzesi önünde açılan stantta Hatice Yüksel’in öğrencilerine ve mesleğine geri dönmesi için mücadeleye devam edileceği belirtildi. Soru soran halka açıklama yapılırken, KESK’in üyesine sahip çıkmaması eleştirildi. Hatay Eğitim-Sen olarak, KESK’in duyarsızlığına inat, şube olarak meslektaşlarının yanında olmaya devam edeceklerini söylediler.
Kamu Emekçileri Cepheliler, Hatice Yüksel’in İşe Geri Alınması İçin İstanbul İçerenköy’de Sticker Çalışması Yaptılar
Yaklaşık 1 aydır işine geri dönmek için direnen Hatice Yüksel’e destek olmak amacıyla, Kamu Emekçileri Cepheliler Kartal’da 6 Haziran’da imza masası açtılar. Kamu Emekçileri Cepheli memurlar, Hatice Yüksel’i bu hafta da yalnız bırakmadı. İki saat açık kalan masada 295 imza toplandı.
AKP’lilerin yaptığı yürüyüş sırasında katil polislerin, masanın bulunduğu caddeye yönelmesiyle halkımız, masaya saldırı ihtimaline karşı masanın yanında durdular. Yürüyüş bitene kadar masada bekleyen halkımıza KEC’liler teşekkür etti. Çalışma boyunca masada 350 tane de bildiri dağıtıldı.
Devrimci İşçi Hareketi 3 Haziran’da Nuriye Gülmen ve Hatice Yüksel’in eylemini desteklemek ve onların güçlerine güç katmak için bir ziyarette bulundu. Eskişehir’de Porsuk Çayının kenarında olan Adalar Caddesi’nde çadır kurarak seslerini duyurmaya çalışan iki eğitmen festivalin de ilgi odağıydı. Porsuk Çayı’nın kenarında Eskişehir’de 7.’si düzenlenen bir kültür festivali vardı. Festival’de bir direniş çadırı, ders veriyor gibiydi Eskişehirlilere. Devrimci İşçi Hareketi her zaman yanlarında olduklarını ve bundan sonra da eylemlerini destekleyeceklerini ve onları selamladıklarını söyleyerek oradan ayrıldılar.
Yaşam Bellek Özgürlük Derneği de, 5 Haziran’da öğretmen Hatice Yüksel’i ziyaret etti. Bu kararlı ve onurlu mücadeleyi desteklemeye ve dayanışma içinde olmaya devam edeceklerini belirterek, Eskişehir Adalar’da kurduğu çadırında direnişini sürdürmekte olan Hatice öğretmen ile dayanışmanın büyütülerek sürmesini beklediklerini söylediler.
DİSK/Emekli-Sen üyeleri, işine geri dönmek için direnen Hatice öğretmeni 5 Haziran’da ziyaret ederek, direnişini desteklediklerini ve başarılar dilediklerini belirttiler. Aynı gün TAYAD’lı Aileler de destek ziyaretinde bulundu.
Eskişehir’de Halk Cepheliler, 5 Haziran’da Kırmızıtoprak, Vişnelik, Gültepe ve Yıldıztepe mahallelerinde 22 adet “Hatice Öğretmen Çadır Direnişinde Duydunuz mu?” isimli şablon yaptı. Yine Eskişehir, Hatice Yüksel ile ilgili “Basın Açıklamasına Katılmak Suç Değildir”, “Hatice Yüksel İşe Geri Alınsın” pullamalarından Adalar Köprübaşı ve Kızıllıklı Mahmut Pehlivan Caddesi’ne 6 Haziran’da 100 adet yapıştırıldı.
KESK’e bağlı BTS, ESM ve Kültür Sanat-Sen yöneticileri, Hatice Yüksel’e 7 Haziran’da destek ziyareti yaptılar.
Malatya’nın pek çok yerine 6 Haziran’da Hatice Yüksel’in göreve iadesiyle ilgili sticker yapıştırıldı. Yapılan çalışmada 220 imza toplandı ve bildiri dağıtıldı.
Eğitim-Sen Aydın Şubesi 8 Haziran’da Hatice Yüksel’e destek olmak için imza masası açtı. Açılan masada Hatice Yüksel’in durumu anlatılırken çalışmada bildiri dağıtıldı ve imza toplandı.
Bursa Kamu Emekçileri Cepheliler, 10 Haziran’da Hatice öğretmen için Bursa’da sticker (pullama)çalışması yaptılar.