OLİGARŞİNİN MAKYAJI BİLE DEMİREL’İ BADEM GÖZLÜ, SIRMA SAÇLI YAPAMAZ!
O BİR HALK DÜŞMANIYDI!
Süleyman Demirel 91 yaşında öldü. Bu yaşına kadar yaşaması ve yatağında rahat biçimde ölmesi bizim içimizi sızlatan bir konudur. Halkın adaletine hesap veremeden gitti.
Adet olduğu üzere arkasından çok şeyler söylendi. Bugünkü iktidardan pay biçerek Demirel’in ne kadar “demokrat, mütevazi, hoşgörülü” olduğu; iktidarda olduğu uzun yıllar boyunca hiçbir gazeteciye dava açmadığı, yolsuzluk yapmadığı, sade bir hayat yaşadığı, halkla bağını koparmadığı, Türkiye’de demokrasinin kurumsallaşmasında büyük emeği geçtiği minvalinde bolca şeyler yazıldı, çizildi, söylendi. Allayıp pulladılar Demirel’i… Gerçekler ise anlatılanların tam tersi idi her zamanki gibi..
“Elinden kim tuttu, arkasından kim itti” ise memuriyetin de siyasetin de basamaklarını çok hızlı tırmandı Demirel. 26 yaşında mühendis olarak işe girdiği Devlet Su İşleri’nde (DSİ) araştırma yapmak üzere gönderildiği Amerika’dan dönüşünde; Başbakan Adnan Menderes tarafından önce Barajlar Dairesi Başkanlığı’na atandı. İşe girmesinin üzerinden sadece 4 yıl geçmişti. Yine hızlı bir terfiyle bir yıl sonra DSİ Genel Müdürü yapıldı. Ardından Eisenhower Vakfı’nın bursuyla tekrar Amerika’ya gitti.
Dönüşünde ABD’nin uluslararası mühendislik ve müteahhitlik firması Morrison Knudsen Inc.’in Türkiye temsilciliğini üstlendi. Bu yüzden halk ona Morrison Süleyman lakabını verdi ve geçen yıllar içinde Morrisonluğunu unutmadı.
Menderesler’in idamından sonra siyasete girdi. 1965–1993 yılları arasında yedi farklı hükümette toplam 10 yıl 5 ay süreyle Başbakanlık yaptı. 1964’ten 1980 yılına kadar Adalet Partisi, 1987–1993 yılları arasında ise Doğru Yol Partisi Genel Başkanı olarak görev aldı. 16 Mayıs 1993 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye’nin 9. Cumhurbaşkanı seçilen Demirel, 16 Mayıs 2000 tarihine kadar bu görevi sürdürdü.
Her daim siyasetin içindeydi. Yasaklı olduğu 1980-1987 yılları arasında kurdurduğu partiyi perde arkasından yönetti. Türkiye’nin yeni sömürgeleştirilmesine Menderes’in kaldığı yerden devam etti. Ülkemiz her açıdan dışa bağımlı bir hale geldi. Yeğenleri sayesinde yolsuzluk dağarcığımıza hayali ihracat ve banka hortumlanması kavramları girdi. Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yaptığı 90’lı yıllarda faili belli, tetikçisi bulunmayan yüzlerce cinayet işlendi.
Demirel’i kantara vursak suçlarını tartmaya okka yetmez. Siyasete girdiği ilk andan itibaren halka karşı işlenmiş bütün suçların altında imzası vardır.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın idam kararı meclis’te oylanırken iki elini birden kaldırarak kabul eder. Başkanı olduğu Adalet Partisi milletvekillerinin oylarını kontrol etmek için arkasını dönerek tek tek bakar. İdamlar kabul edildiğinde derin bir “ohh” çeker.
12 Eylül öncesinin her gün cinayetlerin işlendiği, devrimci, demokrat kim varsa katledildiği, halka yönelik kitlesel katliamların işlendiği yıllarda ya Başbakan ya da siyasetin etkili bir figürüdür Demirel. Faşist katliamların gizlenecek bir yeri kalmamışken katillerin koruyuculuğunu yapar. 1979 yılındaki Maraş Katliamı’nın ardından, “Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz.” sözüyle katillere arka çıkar. Maraşlar’da, Bahçelievler’de kitle katliamları yapan, sokak ortasında cinayet işleyen, kahvehaneleri tarayan, 16 Mart’ta gençliğin üzerine bomba atan, aydınları öldüren, üniversiteleri basanları pekala bilir. Bilir, fakat utanmazca çıkıp “sağcılar adam öldürmez” diye yalan söyler. Yalanlarıyla kendi işlettiği cinayetlerin de üzerini örtmeye çalışır.
Övmek için bol bol uzun siyasi hayatı boyunca hiçbir gazeteciye dava açmadığından, eleştirilere karşı hoşgörülü olduğundan bahsettiler. Doğrudur. Gazetecilere dava açmamıştır. Basını susturmak için daha pratik yolları vardı Demirel’in.
1965-1993 yılları arasında 7 ayrı hükümette başbakanlık yaptığı sırada 22 gazeteci katledildi.
1993-2000 yılları arasında Cumhurbaşkanı iken ise 15 gazeteci öldürüldü.
“Polisimizin elini soğutmayın” diyen Demirel’in Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yaptığı 90’lı yıllarda gözaltında kayıplar, faili meçhul cinayetler, köy yakmalar, katliamlar, emniyet ve karakollarda işkenceler en yoğun haliyle yaşandı. O yıllarda aralarında Ayhan Efeoğlu’nun da olduğu 360 kişi gözaltında kaybedildi.
Kayıpların gerçek sorumlularını bilen TAYAD’lı Aileler Başbakan Demirel’le görüşmeye giderler. 8 Kasım 1992 tarihinde kayıp çocuklarının akıbetini soran ailelere bildik uslübuyla karşılık verir: “Çocuklarınız benim cebimde mi çıkarıp vereyim?”
“Dicle’nin kenarında bir koyun kaybolsa benden sorun” diyen Demirel söz konusu gözaltında kayıplar olunca hiçbir şeyden haberi olmayan biri oluvermişti. Bir koyundan haberi olan Başbakanın onca kayıptan haberinin olmaması düşünülebilir mi? Elbette hayır!..
Bütün kayıplardan, işlenen cinayetlerden, kontrgerilla eylemlerden haberlidir. Kontgerillanın en faal olduğu dönemlerde devletin başında o vardır. Susurluk kazası sonrası devletin kirli yüzü açığa serilince “Devlet bazen rutinin dışına çıkabilir.” sözleriyle yaşananları olağanlaştırmaya, meşrulaştırmaya çalıştı.
Demirel’e göre devrimcilere, demokratlara karşı devlet de, faşistler de her şeyi yapabilirlerdi. 80 öncesi 57 kişinin öldürüldüğü Çorum Kaliamı’nı soran bir gazeteciye “Çorum’u bırakın, Fatsa’ya bakın” karşılığını verecek kadar pervasızdı. Fatsa’da Belediye Başkanı seçilen Fikri Sönmez’in halkı belediye yönetimine dahil etmesi, Çorum’da gerçekleştirilen faşist katliamdan daha vahimdir Demirel için.
35 insanımızın diri diri yakıldığı Sivas Katliamı’nın ardından, “Fevkalade hassas bir konu. Devlet güçleriyle halk karşı karşıya getirilmemelidir. Olay münferittir. Ağır tahrik var” demişti. İşte böylesine halk düşmanı, katildir Demirel…
Onun dürüstlüğüne, mütevaziliğine gelince… Kömür ne kadar beyazsa Demirel de o kadar dürüsttür, mütevazidir. Türkiye hayali ihracat kavramını Demireller sayesinde tanıdı. Başbakan olduğu 1975 yılında yeğeni Yahya Demirel mobilya ihracatı yapanlara verilen %75 vergi iadesini kötüye kullanır. Yahya Demirel’in ceviz yatak odası diye ihraç ettiği ürünlerin sunta parçası olduğu ortaya çıkar. Hatta mobilyaları ihraç ettiğini beyan ettiği İsviçre firmasının da gerçek olmadığı anlaşılır. Bu yolla 25 yaşındayken 20 milyonluk bir servet edinir yeğen Demirel. Olay ortaya çıkınca amca Demirel hırsız yeğene sahip çıkıp “25 yaşında çocukla uğraşıyorlar” diye tepki gösterir.
Hayali ihracatın mucidi Yahya Demirel 90’lı yıllarda da hayali banka kurar. Demirel’in Kıbrıs Yatırım Bankası adıyla KKTC’de kurduğu bankanın hayali olduğu, böyle bir bankanın izine rastlanmadığı ve Demirel’in hayali banka ile devleti milyonlarca dolar dolandırdığı ortaya çıktı.
Demirel’in hırsız bir başka yeğeni de kardeşi Şevket Demirel’in oğlu Yahya Murat Demirel’dir. Yahya Murat Demirel, 1998’de Egebank’ı alarak en genç banka patronlarından biri oldu. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) 1999’da Egebank’a el koyduğunda banka hortumlanmış, bütün mevduatları boşatılmıştı. Devlet boş bankaya el koymuş böylece borçlar halkın sırtına kalmıştı.
Kör ölünce badem gözlü, kel ölünce sırma saçlı olmuyor. Arkasından dizilen hiçbir güzelleme Demirel’in kim olduğunu unutturamaz. O bir halk düşmanıdır. Tarihe ve halkın belleğine böyle yazılmıştır.