REFORMİZM ÇÜRÜTÜR, BİTİRİR! MEZARLIĞA ÇEVİRİR BULUNDUĞU HER YERİ! İŞTE KESK; ÜYESİ OLAN 240 BİN KİŞİNİN EKONOMİK – DEMOKRATİK TALEPLERİNE MEZAR OLMUŞTUR! GÖMMÜŞTÜR TOPRAĞA KESK, ÜSTÜNE DE İCAZETÇİLİK, TESLİMİYETÇİLİK EKMİŞTİR!
CÜRETLE, BEDEL ÖDEMEYİ GÖZE ALARAK;
YASALAR VE YASAKLARI AŞAN BİR
MÜCADELE ÇİZGİSİNİ HAYATA GEÇİRECEĞİZ!
KESK Tüzüğü’nde diyor ki;
“Çalışma yaşamında ve hayatın diğer alanlarında üyelerin ve tüm emekçilerin ekonomik, demokratik, sosyal, siyasal, kültürel, mesleki, hukuksal ve özlük haklarını ve çıkarlarını korumayı ve geliştirmeyi…
Sınıf ve kitle sendikal anlayışını temel ilke olarak kabul eder…
Üye sendikaların irade ve inisiyatifini esas alan demokratik merkeziyetçi bir işleyiş esas alır…
Tüm emekçilerin ve örgütlerinin siyaset yapma hakkını ve siyasal örgütlenme özgürlüğünü savunur. Sermaye ve devletten bağımsızdır. Her düzeydeki mücadeleden, emekten yana taraftır. Siyasi parti, kurum ve kuruluşlardan örgütsel olarak bağımsızdır…
Emekçiler arasında din, dil, ırk, siyasal düşünce, etnik köken, mezhep, cinsiyet ve felsefi düşünce ayrımı gözetmez…”
İlke ve amaçlarını böyle belirtiyor KESK.
Peki şimdi bu örnek verdiğimiz ilke ve amaçlarının neresindedir KESK…
Öncelikle ilke ve amaç nedir ona bakalım ve oradan KESK’in bugün kü durumunda somutlayalım.
AMAÇ; erişilmek istenilen sonuç, maksat…
YANİ KESK, BUGÜN BU SADECE BİR KAÇINI SAYDIĞIMIZ KENDİ İFADE ETTİĞİ AMAÇLAR İÇİN KURULMUŞTUR!
İLKE; temel düşünce, temel inanç, prensip. Başka şeylerin kendisinden türediği ilk madde, öğe, unsur.
YANİ KESK’İN BUGÜN BU İLKELERLE HER TÜRLÜ PRATİĞİNİ ŞEKİLLENDİRMELİDİR!
Gelelim pratiğe, peki böyle midir? KESK bu amaç için mi şimdi hareket eder? KESK’in politikalarına bu ilkeler mi yön verir? Bunlar yön vermiyorsa ne yön verir?
Yukarıda saydığımız amaç ve ilkeler, tıpkı yine kendi deklare ettikleri amaç ve ilkelerin tümü gibi ilerici ilkelerdir. Bu ilkelere ve amaçlara kimsenin diyeceği tek bir söz olamaz.
Peki ya pratiği? Yazdıklarıyla söyledikleri, yaptıkları birbirini tutuyor mu? Ne kadar tutuyor? Buna cevap vermek gerekirse, ki bizce gerekiyor…
BU AMACIN VE İLKELERİN ÇOK DIŞINDA BİR KESK VARDIR ORTADA… ÇÜNKÜ KESK DEVRİMCİ ÖZÜNÜ KAYBETMİŞ!
KESK nasıl kurulmuştur…
KESK’in bugününü anlamak için aslında dünü ortaya koymak gerekir.
Şimdi geçmişe bakalım…
Memurlar, adım adım örgütlenerek, direnerek, bedeller ödeyerek 12 Eylül sonrasının en güçlü kitle hareketlerinden birini yarattı.
1980’lerin sonunda dernekler kuruldu ilkin; Türk Hemşireler Derneği, EĞİT-DER, BEM-DER, MA-DER gibi örgütlülüklerle memur kitlesindeki kendine güvensizlik aşılmaya çalışıldı. Sonra sendikalaşma gündeme geldi. “Yasak”tı; yasakları parçalamak daha büyük bedeller ödemeyi gerektirecekti.
Devrimci memur hareketinin önderliğinde peş peşe Kam-Sen, Bem-Sen ve Sağlık-Sen kuruldu. Memur hareketi her geçen gün kitleselleşti. Hak alma eylemleri, sendikalar yaygınlaştı. Tabii bu arada binlerce memur sürüldü, işten atıldı, işkencelerden geçirildi, tutuklandı.
Tüm reformistler kazanılmış mevzilere hücum ettiler. Birçok sendika kuruldu. Memur sendikalarının büyük bölümü, 1994’te Kamu Çalışanları Sendikalaşma Konfederasyonu (KÇSK) adı altında bir araya geldi. 8 Aralık 1995’te de bugünkü haliyle Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) kuruldu.
KESK esas olarak da iktidarlarla dişe diş meşru mücadele içinde kuruldu.
Ancak sonrasında KESK yönetimine çöreklenen reformist anlayışlar; devrimci düşmanlığını sendikalar içinde büyütüp, “örgüt fobisi” yaratarak sendikaları burjuvaziye yedeklemeye başladılar.
Devrimcilere bir taraftan faşizm saldırıp, onları yok etmeye çalışırken, KESK ise sendikalardan devrimcileri tasfiyeye girişmiştir.
Öncelikle yılgın, yorgun, dönek kesimleri toplayarak siyaset sahnesine çıkan bu reformist gruplar, ilk iş olarak yine “eski” ilişkilerini kullanarak, sendikalara, DKÖ’lere el attılar. Aynı dönem, oligarşinin bu mevzilerdeki devrimcileri sürgünler, atmalar, tutuklamalarla tasfiye ettiği dönemdir. Devrimcilerden boşaltılan yerlere bu kesimler yerleştiler. Bunun karşılığını ise, bu kurumları iyice düzen çizgisine çekerek, politikalarını sağcılaştırarak verdiler. Ancak bunu yaptıkları takdirde orada kalıcılaşabilir, oligarşinin icazetini almaya devam edebilirlerdi.
Örgütsüzlük, -sivil toplumculuk- düşüncesi adım adım bu alanlarda da yayıldı, sendikalar devrimci ortamından uzaklaştırılıp, örgütsüzleştirildi; üye sayıları düşerken, yeni işyerlerinde örgütlenmenin önü kesilirken, onlar, ele geçirdikleri bu mevzileri, kurdukları legal partilere nasıl kanalize ederiz hesabındaydılar.
Reformizm ve düzen solculuğu, sendikalarda etkili hale geldikçe, onları devrimci mücadeleden, demokratik mücadeleden kopardılar.
Devrimcileri, devrimci mücadele ve örgütlenme anlayışını tasfiye ederken, tasfiye ettiği bizzat mücadelenin, halkın örgütlenmesinin kendisiydi.
KESK’in ‘eylem programları’nda, BÜROKRATİK bir yönetimin tüm karakteristik özelliklerini görebilirsiniz. ‘Olay’, basın açıklamasıyla başlar, mitinglerle biter. Sonuç alınamayacağı, iktidar üzerinde zerre kadar etkisi olmayacağı bilinse de, onu zorlayacak ikinci bir direniş, başka bir eylem, KESK yönetiminin gündemine giremez yine de. Bu tarz, KESK’te ne baştan beri vardı, ne de birden bire ortaya çıktı. Bu tarz devrimcilerin sendikalardan tasfiye edilerek, reformizmin hâkim olma sürecidir aynı zamanda.
Fakat, devrimciler sendikalardan tasfiye edilince reformizm güç kazanmamıştır, aynı zamanda, bu tablo, reformizmin çöküşünün de tablosudur.
BU TABLO ARTIK ÖYLE BİR NOKTAYA GELMİŞTİR Kİ, DEĞİL KAMU EMEKÇİLERİNİN SORUNLARINA SAHİP ÇIKMAK, DEĞİL KENDİ ÜYELERİNİN SORUNLARINA SAHİP ÇIKMAK,
DEĞİL YASALARI, YASAKLARI AŞAN BİR EYLEM TARZINI,
KENDİ ÜYELERİNİ BİLE DÜŞMAN KARŞISINDA YALNIZ BIRAKMIŞ…
BIRAKALIM MİTİNGLERİ, BASIN AÇIKLAMALARINI, ARTIK POLİTİKA ÜRETEMEZ HALE GELMİŞTİR.
SORUYORUZ BUGÜN KESK’E… KESK BUGÜN NE YAPIYOR?
Örneğin, Eskişehir’de direnen iki devrimci kadın eğitimci, Hatice Yüksel ve Nuriye Gülmen var.
Kendi sendikasına üye olan bu iki kadın için KESK ne yapmaktadır?
Sonuçta KESK’in kuruluş amacı değil mi bu?
Eğer kuruluş amacına ve ilkelerine uymuyorsa KESK… Ne için var?
Hatice ve Nuriye’nin direnişinde KESK’in aldığı bu tutum aslında KESK’in ve asıl olarak KESK’de somutlanan reformizmin bitişinin, geldiği çürümenin tablosunu açık bir şekilde önümüze koymuştur.
Değil KESK, üyesi Nuriye ve Hatice’ye sahip çıkmak…
Faşizmin ortada hiçbir kanıt, hiçbir belge yokken “DHKP-C” li oldukları iddiasıyla mesleklerinden alıkoyarken, zulmünü bu şekilde bu eğitimcide uygularken… KESK de faşizmin yaptığı gibi yapmıştır.
KESK de AKP iktidarı gibi davranmıştır. AKP iktidarı okullarından atarken, mesleklerine son verirken, KESK de bırakalım faşizm karşısında üyesine sahip çıkmayı, direnenlere sahip çıkmayı, faşizmin yarım bıraktığını tamamlama iddiasına soyunmuştur.
Kaldı ki, devrimci memur olmak eğer suçsa, KESK bugün neden vardır… KESK’i yaratan devrimci memurlar değil midir? KESK’in ilke ve amaçları bu iddiada değil midir?
Evet bugün KESK kendini bile inkar eder duruma gelmiştir. KESK kendini var eden devrimcilerden ve devrimci düşüncelerden uzaklaştıkça halktan da, kendi memur kitlesinden de uzaklaşmıştır.
HALKTAN, EMEKÇİLERDEN, DEVRİMCİLERDEN UZAKLAŞANLAR İSE SOLUĞU BURJUVAZİNİN SAFLARINDA ALMIŞTIR.
Kendi amaç ve ilkelerinde bile hangi siyasi düşünceden olursa olsun sahip çıkılacağını söylerken, bir taraftan üyelerinin devrimci düşüncelere sahip olmasını, örgütlü bir şekilde hak ve özgürlükleri için mücadele etmelerini suç olarak göstermeye çalışıyor.
BAŞARAMAZSINIZ!
Bugün oligarşinin icazetini ancak bu reformist anlayışla kazandınız…
Ama kitleleri kazanamadınız. Kendi üyelerinizden bile uzaklaşıp, yabancılaştınız. Bir sendikal hareket nasıl eritilir?
Düzenle çatışmaya girmemek, iktidarların icazetini kazanmak için, yıllardır aynı eylem takvimleriyle memur kitlesini oyalayan, mücadeleyi güçsüzleştirip kitleyi umutsuzlaştıranların çağrısına kim uyar?
İşte KESK’i reformizmin yönetimine çöreklenmesi eritip bitirmiştir.
Devrimcilikten, demokratlıktan, anti-emperyalistlikten, anti-faşistlikten uzaklaştıkça daha rezil konumlarda görüyoruz artık sendika yönetimlerini…
Güç toplamak, iktidar karşısında güç olabilmek için diğer halk güçleriyle birlikte olmak şarttır. İşte sivil toplumculuk, icazetçi anlayış, halk güçlerini birbirine yabancılaştırmıştır.
Reformizmin kaderidir; her şeyi o kadar çürütür ki, kendi reformist çizgisini bile sürdürecek hali kalmaz.
Bugün ortaya çıkmıştır ki, devrimcilerin yok edildiği her yapı, mücadele dinamiklerini de kaybeder.
Oligarşinin amacı da buydu zaten. Reformizmin önünü açarken de bunu amaçlıyordu. Düzen solculuğu, oligarşinin “devrimcileri tasfiye edin anlaşalım” oyununa geldiler. Ahmak sendikacılık sanıyordu ki, böyle yaparlarsa, düzen mücadelesiz, çatışmasız haklarını verecekti. Vermedi. Vermeyecektir de.
Vermediği durumda ne yaparsınız, mecburen sadece ekonomik haklar için de olsa mücadele edersiniz.
Ama işte artık onu da yapamaz durumdalar. Ekonomistlik de yapmıyorlar. Çünkü o da çatışmayı gerektiriyor. Sendikacılığın en temel kuralları çiğnenmiştir. Mücadelenin en temel gerekleri inkâr edilmiştir.