Örnek Resim

Anasayfa > GÜNDEM > Düzene Dönmenin İlk Adımlarından Biri

Düzene Dönmenin İlk Adımlarından Biri
Son Güncellenme : 05 Tem 2015 13:36

Düzene Dönmenin İlk Adımlarından Biri Devrimcilere, Devrimci Değerlere Saldırmaktır

Tasfiyecilikte Türkiye devrimci hareketinin belli dönüm noktaları vardır. 1970’ler, ‘80’ler, ‘90’lar ve 2000’ler… Devrimci hareketlerin bu süreçlerdeki tavırları ondan sonrası süreçlerinin belirleyicisi olmuştur. İdeolojik olarak sağlam duramayanlar yok olup gitmişlerdir.

***

“74 Affı” ile dışarı çıkıp düzenin yolunu tercih edenler için yapılacak olan şey Kızıldere’yi mahkum etmektir. Mahirler’e, onların yarattığı değerlere saldırmaktır.

“ ‘75’li yıllarda, önce THKP-C’nin sol sapma yorumuna varan Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği (MLSPB) kuruldu. Devrimci hareketi inkarcılıkla suçlayan bu grup ‘inkar değil savaş’ sloganıyla devrimci harekete, silahlı biçimlere varan saldırılarda bulundu. Diğer bir grup, THKP-C’yi kitlelerden kopuk olmakla suçlayan ve işçiciliği seçen Kurtuluşçular’dı. Daha başta THKP-C’den kopuşu sağlayarak ortaya çıktılar. Bu grup, Mayıs ‘76’da çıkmaya başlayan Kurtuluş Sosyalist Dergi’de (KSD) THKP-C tezlerinin tümünü açıktan tasfiye etti. (…) THKP-C’nin sol yorumcularından biri de ‘Türkiye Devriminin Acil Sorunları’ adlı broşürü yayınlayarak tarih sahnesinde yerini alan Acilciler’di. Acilciler içinde yaşanan bir ayrılıkla Halkın Devrimci Öncüleri (HDÖ) kuruldu.”

Sonuç olarak, tarihsel gerçek şudur; THKP-C’yi tahrif edenler, tasfiye etmeye çalışanlar ve inkar edenler THKP-C’ye hiçbir zarar verememişlerdir. Sadece kendilerini tasfiye etmişler ve tarih sahnesinden silinmişlerdir. Çünkü THKP-C, ülkemiz devriminin yaşayan ruhudur.

***

Tarih boyunca böyle olmuştur. Karşı-devrimlerin yaşandığı ‘90’lı yıllarda reformizm ve revizyonizmin ve devrim kaçkını döneklerin içinde bulundukları teslimiyeti, burjuvaziden beslenen gerici reformist ideolojilerini meşrulaştırmak için devrimci olan tüm değerlere saldırdılar. Bu, bütün tarih boyunca böyle olmuştur.

***

“Revizyonizmin amacı, emperyalizm ve yerli işbirlikçileriyle barış içerisinde yaşama olunca, bu statüyü bozacak her türlü devrimci gelişmenin önüne çıkmak ve engellemek görevine sıkıca sarılmış ve dünyanın birçok ülkesinde devrimciler yerine emperyalistler ve işbirlikçilerini desteklemiş ve bu çerçevede politik manevralar yapmışlardır. Bu politikaların temelinde devrim ve enternasyonalizm yoktur.”

***

Kürt milliyetçi hareket ise 90’lı yıllarda neredeyse sabah akşam bütün kötülüklerin kaynağı “reel sosyalizmdir” düşüncesiyle eski revizyonist SBKP’ye saldırıp kendilerinin farklı olduğunu, bu yanlış politikalardan ders çıkardıklarını söyleyerek inkarın, emperyalizmle ve oligarşiyle uzlaşmanın adımlarını attı. Nihayetinde çok geçmeden bayraklarındaki sosyalizmin sembolü olan orak-çekici çıkartıp attılar. “Bağımsız Kürdistan” diyerek silahlı mücadeleyi başlatan Kürt milliyetçi hareket “bağımsızlık”tan bu süreçte vazgeçti…

***

İşçi ve memur sendikalarından devrimcileri tasfiye etmek için ellerinden geleni yaptılar. Oligarşiye güven vermek için bu anlayışlar KESK Genel Kurulu’na Alparslan Türkeş gibi eli kanlı bir faşisti çağıracak kadar devrimcilere düşmanlaştılar…

***

BDP, Cephe’nin AKP Genel Merkezi’ne ve Adalet Bakanlığı’na yönelik bombalı ve Lawlı eylemlerini kınadı. BDP açıklamasında şöyle diyor: ‘Provokasyona karşı hükümet önlem almalı, çözümden yana olanlar daha güçlü durmalı. Çözümden ve barıştan yana olan herkesin bu provokasyonlar karşısında daha iradeli, daha kararlı ve daha güçlü durması, asla geri adım atmaması gerekir. Olası yeni provokasyonlara karşı devlet ve hükümet zamanında gerekli tedbirleri almalı. Provokasyonları önlemek, öncelikli olarak hükümetin görevi ve sorumluluğundadır. Demokratik kamuoyunun da gelişmeler karşısında daha iradeli, daha kararlı ve daha güçlü durması asla geri adım atmaması gerekir… Bir kez daha saldırıyı kınıyor AK Parti’ye ve Adalet Bakanlığı’na geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz.” (Aktaran, 20 Mart 2013 ANF)

***

BDP; AKP’ye “Geçmiş Olsun” deyip Cephe’yi kınadı. Kürt milliyetçi harekete soruyoruz: Faşizmin kurumlarına atılan bombalar sizi neden rahatsız ediyor? Faşizm ile BARIŞ’ın yolu devrimcilere SALDIRMAKTAN mı geçiyor?

***

“Faşizme karşı savaşta önderlik misyonlarını yerine getiremeyenler, savaştan kaçış teorilerini ustalıkla yapmış ve binlerce devrimci yurtseverin düzene uyum sağlamasını başarmışlardı.”

***

“Değişmez bir gerçekliktir; tasfiyecilik, reformizm ve teslimiyet, büyük şaşaalı programlar, abartılı birliklerle gizlenmeye çalışılır. PKK ve DY’nin 1982 yılında yurtdışında kurdukları Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi de böylesi bir birlikti.”

***

“Oportünizm kendisi, oligarşi karşısında bir güç olamadığı için devrimci hareketin de güç olmasını istememiş, onun bölünmesinden medet ummuştur. Devrimci hareketin uzlaşmaz çizgisi, oportünizme karşı ideolojik mücadelesi ve oportünizmin statükolarını, dogmatizmini, devrimci olmayan yanlarını açığa çıkartması bu anlayışları devrimci harekete karşı düşmanlaştırmıştır.

***

“Kimileri ise, herhalde 12 Eylül açık faşizminin geleceğine daha önce inanmıyor olsalar gerek ki, 12 Eylül’den hemen sonra hızla kaçış hazırlığına başladılar. Sözde keskin, aslında ikiyüzlü sol, savaş alanını, ülkeyi, halkı, birçok kadro ve taraftarlarını faşizmin saldırıları ile baş başa bırakıp resmen kaçıyordu. Özellikle belirli bir kitleselliğe sahip DY, Kurtuluş gibi hareketler büyük bir bozgun yaşıyordu. (…)  Kaçış, ülkeyi terk etme ve hangi kılıfa bürünürse bürünsün savaşmama, ihanetle özdeşti.” (Kongre Belgeleri -1, Dursun Karataş)

***

  1. Kutlular, N. Sargınlar, T. Töreler’in Oligarşiden İcazet Dilenirken İlk Yaptıkları, Devrimcilere Saldırmak Oldu

12 Eylül faşist cunta yıllarında mülteciliği tercih edip ülkeyi terk edenler, düzeni mültecilikte büyüttüler. Mücadeleden uzak, halktan uzak, ülkeden uzak yıllarca ahkam kesip durdular. Devrimci değerleri, davayı inkar ettiler. Tekrar ülkeye dönmek için oligarşiden garanti beklediler. Bu yönde zemin yokladılar. Mücadele etmek, savaşmak değildi amaçları. Düzen içine yerleşmekti. Düzen içinde siyaset yapmaktı amaçları. Oligarşiye “yasal bir savaşım alanı” isteklerini dile getirdiler.

Bunlardan biri Haydar Kutlu idi. TKP Genel Sekreteri Haydar Kutlu 1987 yılında yurtdışındayken Güneş gazetesine verdiği röportajda, Türkiye’ye dönmek ve siyaset yapmak için oligarşiden icazet dilendi. Röportajda pek çok temel konuda devrimci anlayışı terkettiğinin mesajlarını veriyor Haydar Kutlu. Artık ulusal çıkarları savunan bir parti olmak istediklerini söylüyor. “Terörizme” karşı olduklarını söylüyor. Kürt halkının ayrılma hakkını reddedip, PKK ile hiçbir zaman yanyaya gelmediklerini beyan edip, silahlı mücadeleyi “anarşizm”, “maceracılık”, “terörizm” olarak mahkum ediyor.

Bu yolda 1987 yılında Haydar Kutlu, TİP Genel Başkanı Nihat Sargın ile birlikte Türkiye’ye döndüler. Önce TKP ile TİP birleşmesinden doğan Türkiye Birleşik Komünist Partisi’ni kurdular. TBKP’nin kapatılmasından sonra Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin (ÖDP) kuruluş sürecine katıldılar… Artık yol açılmıştı. 1988 yılında da TKEP Genel Sekreteri Teslim Töre ülkeye döndü. Her üçü de aynı yoldan gittiler ve aynı yolu izleyerek ilerlediler. Ve her üçü de düzene dönmenin ilk adımı olarak devrimcilere, devrimci değerlere saldırdılar.

***

“Geceleri evleri basılmadan uyuyabilenlerin partisi” olmakla, risksiz devrimcilik yapmakla övünülür. “Aşkın ve Devrimin Partisi” denilerek devrimin içi boşaltılır. “Çernobil sosyalizmi” diyerek; sosyalizmin 70 yıllık pratiğine, kazanımlarına hakaret yağdırılır. AB’cilik, “her türlü şiddet karşıtlığı”, parlamenterizmi kutsama, düzenin krizini çözme görevini üstlenip “istikrar”ı savunma gibi düşünceler sol adına savunulup meşru hale getirilmeye çalışılır. ÖDP yöneticileri “terörün sağı solu olmaz” diyerek bir tek devrimcinin cenazesine katılmazken asker cenazelerini kaldırmaya soyunulur. Devrimci şiddet eylemleri ve hainlerin cezalandırılması, ÖDP’de “Şiddet kullanımının fetişleştirilmesi”, “Karşı-devrimcilere yönelik eylem yapamayınca, birbirlerini vuruyorlar” şeklinde burjuvaziden alınmış söylemlerle, kontra teorilerle karşılık bulmuştur. Örgüt bilinci, örgüte bağlılık “mürit-tarikat” anlayışıyla mahkum edilmek istenir.

“Eski söylemlerle yeni sürecin ihtiyaçlarına cevap verilemez” diyerek legalizmi, yasal particiliği keşfettiler. “Teröre karşı” mitingler örgütlemeye kalktılar. Binalarında eylem yapan devrimcilere karşı polis çağırdılar, devrimci eylemlerden “terör” diye söz ettiler.

***

“1990’da ilk memur sendikaları kurulmaya başlandığında, bugünkü KÇSKK yönetiminde bulunanlar, 657 sayılı yasa var olduğu müddetçe memur sendikalarının kurulamayacağını ve yaşayamayacağını iddia ediyor ve sendikaların gelişimini engellemek için gecelerini gündüzlerine katıyorlardı. Bununla da yetinmeyip memurların sendikalara üye olmasını engellemek için, oligarşi ile paralel bir propaganda sürdürüyor ve “bu sendikaların arkasında gizli örgüt var” diyerek “memurların örgüt tarafından nasıl kullanılacağını, nasıl eylem yaptırılıp başlarının belaya sokulacağını” bıkmadan, hemen her türlü yöntemle memurlara anlatıp sendikaların büyümesini engellemeye çalışıyorlardı.” (Seçme Yazılar, D. Karataş)

Bu Haberler Dikkatinizi Çekebilir

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Billurcu Sokak No: 20/2 BEYOĞLU-İSTANBUL Tel: +90(212)536 93 44 Fax: +90(212)536 93 45 E-mail: info@yuruyus.com
CopyLEFT Yürüyüş Dergisi 2004-2014 | İnternet Sayfamız özgür yazılım araçları kullanılarak kodlanmıştır.