Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm Mücadelesinde Yitirdiklerimiz
13 – 19 Temmuz
Hüseyin AKSOY:
14 Temmuz 1979’da İstanbul’da “Emperyalizme, Faşizme, Pahalılığa ve İşsizliğe Karşı Mücadele” kampanyasında bildiri dağıtırken jandarmalar tarafından vurularak katledildi.
Buluthan KANGALGİL,
Fintöz DİKME:
12 Temmuz 1991’de İstanbul’da gerçekleştirilen katliam operasyonunun devamında 14 Temmuz günü Ankara’da bulundukları üs polis tarafından kuşatıldı ve çatışarak şehit düştüler. SDB üyesiydiler.
İsmail AKARÇEŞME,
Nurten DEMİR:
14 Temmuz 1992’de İstanbul Kasımpaşa’da üslerinin kuş atılması karşısında çatışarak şehit düştüler. İkisi de SDB üyesiydiler.
Rıza GÜNEŞER:
1965 Maraş doğumludur. İstanbul Anadolu Yakası emekçilerinin mücadelesinde yer aldı. 1992’de Halkın Gücü gazetesinde çalışmaya başladı. 14 Temmuz 1993’te İstanbul İkitelli Parseller’de darbeci kontra çetesi tarafından pusu kurularak katledildi.
Sevgi ERDOĞAN:
1956 doğumluydu. Devrimciliğe sempatisi Mahirlerle başladı ve o günden itibaren 25 yılının her anı, mücadele içinde, örgütlülük içinde geçen bir devrimci oldu. Bu 25 yılda, işkencelerden, hapishanelerden geçti, sayısız görevler üstlendi. Son üstlendiği görev, Türkiye tarihinin en büyük hapishaneler saldırısında, Birinci Ölüm Orucu Ekibi direnişçisi olarak saldırının önünde barikat olmaktı. 14 Temmuz 2001’de, 12 Temmuz’da katledilen eşi İbrahim Erdoğan’ın ölüm yıldönümünden iki gün sonra şehit düştü.
Gülnaz SARIOĞLU,
Murat KAYMAK,
Nihat ŞAHİN,
Osman SÖNMEZ:
Halkımızın özgürlüğü, vatanımızın bağımsızlığı için dağlara çıkmışlardı. 15 Temmuz 1994’te Sivas’ın Zara ilçesi, Kanlıçayır Köyü Otluçimen Mezrası’nda çıkan çatışmalarda şehit düştüler. Nihat,1975 Malatya Hekimhan doğumdur. Kürt milliyetindendir. 1978’de devrimci düşüncelerle tanıştı. Öğretmen olarak mücadelede yer aldı. 1993’te gerillaya katıldı. Ahmet Karlangaç Kır Birliği’nde komutan yardımcısı oldu. Gülnaz, 1970 Antakya doğumludur. Arap milliyetindendir. 1980’lerin ortalarında mücadeleye katıldı. 1993 yazında gerilla olarak Sivas dağlarına adım attı. Murat, 1974 Sivas doğumludur. Türk milliyetindendir. 1991’de bir süre başka bir siyasetin saşarında mücadele etti. Aynı yıl Devrimci Sol’cu olup, ‘91 yazında gerillaya katıldı. Osman, 1961 Bursa, Gemlik doğumludur. Lise yıllarında devrimcilerle tanıştı. Bursa bölgesinde legal, illegal görevler aldı. 7 yıl tutsak kaldı. ‘91’de gerillaya katıldı.
Ali ERTÜRK,
Emine TUNÇAL,
Gülizar ŞİMŞEK,
Hasan Hüseyin ONAT,
Hanım GÜL
1996’da hapishanelerdeki ölüm orucu sürecinde, 15 T e m m u z 1996’da direnen tutsakları desteklemek amacıyla, İstanbul Gültepe merkezindeki düzen kurumlarına karşı gerçekleştirilen baskından sonra geri çekilirken Telsizler Mahallesi’nde bir evde kuşatıldılar. Hapishanelerde ölüm orucunda bulunan yoldaşları gibi son nefeslerine kadar direnerek şehit düştüler. (Hanım Gül, evin sahibiydi, kuşatmada polis tarafından vuruldu ve kaldırıldığı hastanede 22 Temmuz’da yine polis tarafından katledildi.)
Hasan Hüseyin, Amasya Gümüşhacıköy doğumluydu. Lise yıllarında DLMK (Demokratik Lise için Mücadele Komiteleri) ve Halkevi faaliyetlerinde yer aldı. 1996’da halkın adaletini uygulamak için SPB’li oldu. Gülizar, Sivas Kangal’a bağlı Topardıç Köyü’ndendi. Köyüne gelen gerillalar aracılığıyla tanıştı devrimcilerle. Çalışmak için geldiği İstanbul’da kavganın neferi oldu.
Emine, 1973 Ankara Ayaş İlçesi doğumludur. Hacettepe Üniversitesi’nde Dev-Genç’li oldu. Önce Ankara Dev-Genç omitesi’nde, sonra bölgede görevler aldı. 1996’da bir SPB’liydi. Ali, 1975 Tokat Zile doğumludur. 1995 yılında Muharrem Karakuş şehit düştüğünde o bir savaşçı oldu. Israrla ekiplerinin adının Muharrem Karakuş olmasını istemişti. Hanım Gül, o en zor günlerde dahi Parti-Cephe’ye kapısını açan bir yiğit Anadolu kadınıydı.
İskender EROĞLU:
15 Temmuz 2001’de Almanya Dortmund’da Devrimci hareketin faaliyetleri içinde yeralırken hastalığı sonucu aramızdan ayrıldı.
Melek SERİN:
15 Temmuz 2012’de Atina’da kaldığı evde intihar ederek hayatına son veren Melek Serin 28 Haziran 1978’de Çorum- Alaca-Çikhasan Köyü’nde doğdu. 2001 yılında Yurt-Kur’da memur olarak çalıştı. 2003 yılında gerillaya yönelik bir operasyonda tutuklandı. Çorum, Ulucanlar, Uşak, Sincan hapishanelerinde toplam 5 yıl tutsaklık yaşadı. Tutsaklığı bittiğinde; tereddütsüz örgütlü mücadeleye devam etti. Melek Serin bir devrim emekçisiydi. Bu emekçiliğini yurtdışında da sürdürdü. Mücadelesini sürdürdüğü Atina’da içine düştüğü çıkmazlar sonunda, iç düşmanına yenik düşerek; 15 Temmuz 2012 günü yaşamına son verdi.
Bahattin İŞCAN:
Devrim ve sosyalizm için mücadelenin saflarına katıldı. Mücadelenin bedelini 12 Eylül sonrasında işkence ve tutsaklıkla ödedi. 12 Eylül sonrasının hapishane direnişinde onurlu bir mücadele verdi. Tahliye olduktan sonra 16 Temmuz 1988’de çalıştığı işyerinde elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetti.
Kemal AYGÜL:
Malatyalı’ydı. Örgütlü mücadeleye 1989’da Yenibosna’da başladı. Cüretiyle, militanlığıyla yoldaşlarının güvenini kazandı. Oligarşiye, faşistlere karşı Devrimci Sol Halk Milisleri’nde yer aldı. 16 Temmuz 1993’te İstanbul Şirinevler’de polis tarafından sokak ortasında kurşunlanarak katledildi.
Levent DOĞAN:
1979 İstanbul doğumlu olan Levent Doğan aslen Erzincanlı’ydı. 19 Temmuz 1996’da ölüm orucunu desteklemek için Bağcılar Namık Kemal Caddesi’nde yapılan bir gösteri sırasında polis tarafından katledildi. 17 yaşında genç bir devrimciydi.
Yüksel MUNZUR:
Dersim doğumlu. 1980 öncesi Liseli Dev-Genç içerisinde yer aldı. Cunta öncesinde tutsak düşerek Alemdağ Hapishanesi’nde kaldı. 1984’te İTÜ İnşaat Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü’ne girdi. Bu dönemde Öğrenci Derneği çalışmalarına katıldı. Devrimci hareketin bir taraftarı idi. Yüksel’I 1989 Temmuz ayında İstanbul’da geçirdiği bir trafik kazasında kaybettik.
Ali KALKAN:
Temmuz 1986’da gözaltındayken ve tutuklu kaldığı sure boyunca gördüğü işkenceler sonucunda yakalandığı bir hastalık nedeniyle, tahliye olduktan kısa bir süre sonra kaybettik.
Ferhan PEKER:
1957 doğumludur. 1 Mayıs Mahallesi’nde gecekondu halkının elektrik sorununu çözmeye çalışırken, elektirik çarpması sonucunda Temmuz 1978 yılında aramızdan ayrıldı.
Halil İbrahim BAYRAKTAR:
DEV-GENÇ saflarında mücadele etti. 1980 Temmuz’unda “İşkenceye ve Faşist Teröre Karşı Mücadele” kampanyası çerçevesinde düzenlenen Çemberlitaş’taki gösteri sırasında askeri tim tarafından katledildi.
Muammer KARAN:
Temmuz 1978’de Kartal’da faşistlerce kurşunlanarak katledildi. 1954 doğumluydu.
***
“…Baskının, işkencenin, sömürünün ve katliamların sürdüğü bir ülkede tarafsızlık diye bir şey olamaz. Bu düzende herkes şöyle ya da böyle taraf olmak durumundadır. Ben de sömürülen emekçi halkımın yanında ve saflanndayım. Sömürüsüz, sınıfsız bir düzen kurmak için mücadele ediyorum. Mücadele ettiğim için devrimciyim. Devrimcilikten, devrim için savaşmayı anlıyorum.” Nihat Şahin
***
Aynı SDB içinde yer alan bir yoldaşı anlatıyor:
Nurten DEMİR (Ayşe): “Fedakar ve Duygulu Bir Savaşçı”
Nurten yoldaş Kadıköy Kültür Dayanışma Derneği’ne gidip geliyordu. Tartışmalara fazla katılmayan, çoğunlukla dinleyen birisiydi. KKDD kapatılınca Kartal’da Devrimci Sol Güçler’in toplandığı bir binaya gelmeye başladı. Ama bu süre içerisinde suskunluğunu atmış, konuşkan, yeni gelen insanlarla candan ilgilenen birisi olmuştu. Anadolu yakasının hemen her bölgesine gidip çalışma yapıyordu. ’90 başlarında yapılan bir operasyonda gözaltına alınarak tutuklanmıştı. Burjuva basında hakkında spekülatif haberler çıkmıştı. Çalışma yaptığı birçok bölgedeki insanlarımız bu haberlere inanmış, gıyabında Nurten’i yargılamıştı.
’92 başında kendisini silahlı birliklerde gördüğümde şaşırmıştım. Daha önce de birbirimizi tanıdığımızdan dolayı kendisi hakkında anlatılanları söyleyip benim de bunlara inandığımı, şimdi yanlış düşündüğümü sandığımı anlattığımda gülerek “Şubede olumsuz bir tavır sergiledim. Ama cezaevindeki yoldaşlarım benimle çok iyi ilgilendiler. Gittiğimde ruh halim çok kötüydü. Onların uğraşı sonucu tekrar kendi benliğimi buldum. Benim hakkımda olumsuz düşünmen doğal, çünkü Devrimci Sol insanına yaraşır bir tavır sergileyemedim…. Şu bir gerçek ki; özellikle cezaevi sürecinden sonra insanlarımızın tüm olumsuz yaklaşımlarına rağmen harekete olan güvenim hiç sarsılmadı. Tutuklanmadan önce güvenim zayıfmış, yenildim…” diye anlatmıştı. Hep Devrimci Harereketi sahiplenmelerini anlatıyordu.
Bir dönem hep üs’de kalıyordu. Tüm evin işini tek başına yapmak istedi. Müdahale ettiğimizde “Siz akşama kadar sokakta geziyorsunuz, oradan oraya dolaşıyor, yoruluyorsunuz. Oysa ben ne yapıyorum. Sadece kitap okuyor, gazete arşivi ve telefon rehberinden isim bakıyorum. Ev işlerini size bırakırsam ne yapacağım akşama kadar” der gülerdi. Faaliyetlerde yer alma istediğini sık sık belirtir, ama üssün kurumlaşmasının önemini de bilerek yaptıklarından yakınmazdı. Üs yaşamı ile ilgili kuralları denetler, sık sık yaptığımız eksiklikler konusunda bizi uyarırdı.
Sokak çalışmalarına başlayıp dışarı faaliyetlerde yer aldığında coşkuyla sevinmişti. Eylem yerlerine malzeme taşıma, notları taşıma görevleri kendisine verilmişti. Kendisinin ve bir yoldaşımızın bizimle randevusu vardı. O yoldaşımızla aynı bölgede randevulaştık ve kendisi özel bir araçla gelecekti. Genel kanı olan ve düşmanın en fazla kullandığı araba olan Renault ile gelmişti. Nurten yoldaş Renault’a dayanmış bekleyen yoldaşı hemen takip ya da bölgede sivil ekip kuşkusuna kapılarak uzun süre bakmış, daha sonra alternatif randevuya gelmişti. Araçlı yoldaş o alternatif randevuya kalmıştı. Nurten’le sokakta buluşup yürümeye başlayınca araçlı yoldaş yanımızdan geçti gitti. Nurten hemen beni uyararak “Bu adamı daha önceki randevu yerinde de gördüm. Reno marka bir aracın yanındaydı. Oldukça da dikkatliydi” diyerek aracı tarif etmeye ve plakasını söylemeye başladı. Her şeyde itinalı, dikkatliydi. Ama bu dikkat ve itina ne onun “pimpirikliğinden”, ne de polis fobisindendi. O hep Devrimci Harekete, yoldaşlarına bir zarar gelmemesi için böyle davranırdı.
Yoldaşlık ilişkisindeki titizliği hep öğretici, güven dolu, sevecendi. Eleştirilerinde acımasızdı. Bir yoldaşımız yaralanmıştı. Fazla önemli bir yara olmadığı halde günlerce başında uykusuz beklemiş, “git yat, biraz dinlen” dediğimizde bize kızmış, “Yarın gündüz uyurum, gece ihtiyaç olur” diyerek bizi susturmuştu.
Sokaktan evimizi de birlikte kaldığımız bir yoldaş “Gel Ayşe’ye bir oyun oynayalım. Ben içeri girip senin vurulduğunu, şehit düştüğünü söyleyeyim. Bakayım ne diyecek” demişti. O yoldaş kapıyı çalıp içeri girdi. Nurten yoldaşı oturma odasına götürdü. Televizyonun sesini biraz açtı. İçeri girerken girip saklandım. Nurten’e görünmeden saklanmıştım. Yoldaş konuştuğumuz gibi anlatınca Nurten yoldaş ağlamaya başladı. “Neden daha dikkatli olmadınız? Birbirinizi koruyamadınız mı?” diye kızıyordu. Erkek yoldaş üzüntülü ama aynı zamanda alaycı bir şekilde “Sulu gözlü, bu bir savaş, şehit de vereceğiz, tutsak da. Ağlayacaktın neden savaşa geldin. Evinde otursaydın ya” diye konuşunca “Ağlamam zayıflıktan değil, yoldaşlarıma olan sevgimden. Devrimciler hiç mi ağlamaz? Bu ağlamam düşmana olan kinimden ileri geliyor. Ama sen ağlamazsın, kafan hala feodal. Buraya gelmişsin ama bence boşuna…” Daha bir sürü şey sayıp döktü. Yoldaşın ruhsuzluğundan, güvensizliğinden, yoldaşlarını sevmeme vb. sayarak yerden yere vurdu. Bu arada beni içeri girer girmez gördüğünde önce afalladı, sonra ikimiz de gülünce bizi evin içinde bir güzel kovalamıştı. Sonra bizi odamızdan çağırıp tavrımızın eleştirisini yaparak böyle şeylerin şakasının bile hoş olmayacağını söyleyip, yoldaşlarımızın şehitliğiyle alay anlamına geldiğini anlattı. Nurten yoldaş bir yoldaşımızın burnu kanasa üzerine titrer, birisi biraz gözükmese “hasta mı?” diye sorardı. O, yoldaşlara olan sevgisinin abidesiydi.
***