Örnek Resim

Anasayfa > GÜNDEM > Bütün Sapmaların, Savrulmaların Kaynağında Cüret Yoksunluğu Vardır

Bütün Sapmaların, Savrulmaların Kaynağında Cüret Yoksunluğu Vardır
Son Güncellenme : 22 May 2016 15:08

Bütün Sapmaların, Savrulmaların Kaynağında Cüret Yoksunluğu Vardır

SİYASİ CÜRET HAYATI VE KAVGAYI GELİŞTİRMENİN ANAHTARIDIR

 

Siyasi cüretimiz Mahir’in ve Dayı’nın önderliğinde kimliğimizi, kişiliğimizi şekillendirmiştir.

Mahir ve Dayı;

1-Her yol ayrımında ihtilalci olan tarafı seçmeyi ve uzlaşmamayı…

2-Hangi tür saldırı altında olursak olalım asla siyasi hedeflerimizi küçültmemeyi öğretiyorlar.

Bizim devrimciliğimiz bu iki dersi hiç unutmamak ve sürekli olarak öğrenmek üzerine kuruludur.

İşte Parti-Cephe’nin yenilmezliği buradadır.

 

Che “devrimden başka hayat yoktur” diyor.

Cephelilerin hayatında ise “cüretin yer almadığı tek bir an” yoktur.

Eski ile yeni çatıştığında;

hayatın ve kavganın ortaya çıkardığı çelişkide ileri olan kendi varlığını ortaya koyduğunda bizim devrimci alternatiflerimiz de boyverir.

Biz devrimci olanı tercih eder; onunla ileriye atılırız.

Stalin “fikirler silahlardan daha güçlüdür. Biz düşmanlarımızın silah sahibi olmalarına

izin vermedik, neden fikir sahibi olmalarına izin verelim” diyor.

Bizim fikirlerimiz çatışmaların ve savaşların ortasında doğuyor…

Tarihimizde iki önemli süreç vardır.

İki dönemeç….

Her iki dönemde “siyasi cüretimiz”le Parti-Cephe çizgisi birlikte doğmuştur.

Her iki tarihsel olay siyasi cüretimizi yaratmış; bu doğum Parti-Cephe’nin kimliğini, çizgisini şekillendirmiştir.

Birincisi;

Mahir Çayanlar’ın yarattığı tarihdir. Bu tarihi yıkmak, yok saymak, unutturmak mümkün değildir.

Zorlu bir ideolojik savaş…

Parlamentarizmden kopuş ve MDD’cilik;

MDD için ilk saflaşma, Perinçek grubundan kopuş….

MDD içinde Mihri Belli ile yolların ayrılması….

Küpeli-Aktolga ihanetine tavır… Kuşatmalar, şehitlikler, tutsaklıklar, firarlar ve savaşı örgütlemek…

Sık sık karşılarına çıkan yol ayrımları ve her yol ayrımında ihtilalci olan tarafta yer almak; “ihtilalci olanda ısrar.”

Mahir her yol ayrımındaki tereddütsüzlüğüyle, devrimi ve iktidarı esas alan bakış açısıyla, tüm bu süreçlerdeki ustalığıyla adım adım önderlik misyonunu büyütmüştür.

“İhtilalci olanda ısrar”; her yol ayrımında devrimci olan yolun seçimi; geri ve “düzeniçi” olanla uzlaşmamak; iç ya da dış düşmanla asla “barış içinde bir arada  yaşamayı” tercih etmemek Parti-Cephe’yi var etmiştir.

Her çatışmanın devrimci olandan yana çözülmesi; bu çatışma zemininin düzene alternatif olanı ortaya çıkarması; düzenden tam bir kopuş…

İşte bu tüm süreci ifade eden tek bir kavram vardır: Siyasi cüret.

İkincisi;

1978 yılının başları… Devrimci Yol’dan ayrılınmıştır; Devrimci Sol yeni bir siyasi hareket olarak ülke çapında örgütlenme göreviyle karşı karşıyadır. Aynı süreçte sıkıyönetim ilan edilmiş, her yerde tasfiyecilerin saldırıları ve engellemeleriyle karşı karşıya kalınmış ve hareketi örgütleyecek olan kadroların çoğu deşifre olmuştur. Durumdan umutsuzluğa düşenler ya da en azından karamsar olanlar vardır. Devrimci Sol önderi Dursun Karataş’ın bütün bunlara cevabı son derece sadedir: “Elimizdeki malzeme budur. Ne yapacaksak bu malzemeyle yapacağız”

Bazen sayımız az olabilir; sınırlı olanaklarımız veya gücümüz vardır. Ya da siyasi anlamda yalnız da bırakılmış olabiliriz. Bir direnişte ya da kuşatmada yalnız başına kalmanın, savaşmanın zorluklarıyla karşı karşıyayızdır. Bu durumda dahi siyasal hedeflerimizden vazgeçtiğimiz görülmemiştir.

Elbette elimizdeki gücü bilerek program çıkarırız. Ama belli bir dönemdeki güçlerin sınırlılığı yada tek başına kalmak bizim siyasi hedeflerimizi küçültmemize yol açmamıştır.

Bu siyasi cürettir…

Ki devrim ve sosyalizm düşüncesine en çok saldırının olduğu bugünün dünyasında, en büyük güç kaynağımız siyasi cüretimizdir.

 

Mahir’in Ve Dayı’nın Bize Öğrettiği İki Temel Ders Budur

Bu iki tarihsel olay Parti-Cephe tarihinin yapı taşları olarak bizi karakterize etmiştir.

Siyasi cüretimiz Mahir’in ve Dayı’nın önderliğinde kimliğimizi, kişiliğimizi şekillendirmiştir.

Mahir ve Dayı;

1-Her yol ayrımında ihtilalci olan tarafı seçmeyi ve uzlaşmamayı…

2-Hangi tür saldırı altında olursak olalım, asla siyasi hedeflerimizi küçültmemeyi öğretiyorlar.

Bizim devrimciliğimiz bu iki dersi hiç unutmamak ve sürekli olarak öğrenmek üzerine kuruludur.

İşte Parti-Cephe’nin yenilmezliği buradadır.

 

Mahir İhtilalci Olanda Israr Etmeyi Öğretiyor

Bütün sapmaların, savrulmaların, düzeniçileşmelerin altında yatan Marksist-Leninist  bakış açısı ve cüretten yoksunluktur.

Marksist-Leninist tavır almak, fiziksel imha da dahil en ağır saldırıları göze almak demektir.

Stratejik hedefimizi değiştirmeden bugünlere ulaşmamızın ardında yatan neden budur. 44 yıllık mücadele hattımızda biz hep Markisist-Leninist sandalyemizde oturduk… Yolumuzdan sapmadığımız için sağa sola savrulmadık.

Stratejimizi ve bunun gerektirdiği politikaları hayata geçirdiysek yani doğruları her koşul altında yaptıysak bunun nedeni siyasi cüretimizdir.

Bugün ülkemiz tablosuna bakalım. Adaletsiz ve sömürüye dayalı bu düzen, devamlılığını ancak devletin uyguladığı faşist terörle sağlayabiliyor.

Halka karşı savaş siyasi, ekonomik, kültürel her alanda kesintisiz olarak sürüyor. Faşizmin iki temel unsuru katliam ve demagoji birbirini tamamlar şekilde ve her alanda kullanılıyor. Milliyetler, azınlıklar, inançlar vb farklılıklar üzerinden halk birbirine karşı düşmanlaştırılıyor; uyuşturucu, fuhuş, alkol, diziler vb. yoluyla halk kitleleri yozlaştırılmaya çalışılıyor.

Tüm bu saldırılara karşı politika üretebilmek ve savaşı yükseltebilmek siyasi cüretle mümkündür. Kısacası siyasi cüret bedel ödemekten kaçınmamaktır.

Doğruları bilmek yetmez. Doğruları ve kararları hayata geçirebilecek bir cürete de ihtiyaç vardır.

Bu cüretin kaynağı Parti-Cephe çizgisidir.

 

Dayı, Hangi Tür Saldırı Altında Olursak Olalım Siyasi Hedeflerimizi Küçültmemeyi Öğretiyor

“Biz, önderimizin deyişiyle ‘bugünün dünyasında yalnız başına kalmayı göze almadan savaşmak mümkün değildir’ diyerek ve her zaman her süreçte de bu gerçeği tekrar tekrar yaşayarak savaştık. Bunu yaparken de kimsenin değirmenine su taşımadık, kimseden de icazet dilemedik. Kendi özgücümüze, Marksizm-Leninizme güvenimizle, ideolojik bağlılığımızla, siyasi cesaretimiz ve haklılığımızdan aldığımız gücümüzle savaşı geliştirdik ve yükselttik. Dost ve düşmanlarımızın bizim varlığımızı hesaba katmaksızın politika yapamayacağı maddi bir güç olduk.” (Kurtuluş sayı; 83, 30 Mayıs 1998, syf; 42)

Bugüne kadar her zorlukta ve her engelde “bekleyelim”, “önce güç toplayalım” deseydik bugünkü parti-cephe gerçeği olmazdı.

Biz hiçbir zaman, düşmanın da kendisini yenilediği gerçeğini unutmadık. Askeri ya da politik anlamda halkın devrimci savaşını engellemek için sürekli yeni yöntemler, taktikler devreye soktuğunu biliyoruz. Düşmanımızın önünde olacak şekilde taktik esnekliği ve dinamizmi hayata geçirmeyi esas aldık. Siyasal anlamda cüretli olduk. İlk adımlarımızı hep başaracağımız inancı ve kararlılığıyla attık. Yeniliklerden korkmadık.

Elbette bunu yaparken mücadelenin biçimlenişini, özgül koşulları ya da sürecin kimi nesnel yanlarını dikkate alırız. Ancak bu “dikkate alma” bizim için hiçbir zaman statükolara takılmayı, “ne derler”, “ne yaparlar” kaygılarını içermemiştir.

Lenin’in bize iki öğüdü yol göstericimizdir:

1-Hep ileri olanı tercih etmek…

2-Yaptığımız her işte halkın bizi anlamasını ölçü olarak almak…

Beklemek ölümdür… Zorlu dönemlerde bekleyen olmadık. Savaşı, savaş içinde karşıladık. Savaşı savaşarak öğrendik.

Her kuşatmayı daha da öne atılarak yarmışsak, her fiziki imhadan daha fazla büyüyerek çıkmışsak bunun nedeni siyasal cüremizdir.

 

Siyasal Cüretimizin Kaynağında Tarihsel ve Siyasal Haklılığımız Vardır

Tarihin ve bilimin hükmettiğini istediğimiz için cüret sahibiyiz. Tarih ve bilimin bize gösterdiği tüm yollar DEVRİM hedefine çıkıyor.

Devrime ve sosyalizme inandığımız için, halkımıza güvendiğimiz için, siyasi yanı güçlü kararlar alıyor ve hep ileri olanı tercih ediyoruz.

Bugün İDEOLOJİK, SİYASİ VE TARİHSEL BİR GÜVENİN VE AYNI ÖLÇÜDE DE CÜRETİN SAHİBİYİZ.

Ezilen, sömürülen halklar tarihsel ve siyasal açıdan bu savaşı kazanmış durumdadırlar. Bu tarihsel haklılıktır, tarihsel zorunluluktur. Bu sınıflar savaşının, Marksizm-Leninizm biliminin yasasıdır. Büyük ustalar “tarihin tekerleği geri çevrilemez” derler. Tarihin tekerleği hep ileriye doğru döner. Bu gerçek şunu işaret eder; sömürücüler ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar tarihin çöplüğüne atılacaklar. Elbette bu durum asla kendiliğinden olmayacak. Sömürücüleri tarihin çöplüğüne göndermek halkların haklı savaşlarıyla olanaklıdır.

Biz de bu savaşta “tarihsel haklılığın bilinci”yle yerimizi aldık.

Bu güçle savaşıyoruz.

 

Mahirler’den Bugüne…

Silahlı Eylemlerden Güncel Politikaya Siyasal Cüretimizle Devrime Yürüyoruz

Gazi Mahallesi’nde uyuşturucu kullanım yeri haline gelmiş bir gecekonduyu basıp temizledikten sonra bir kütüphane haline getirmek siyasal cüretin ifadesidir.

Tıpkı belediyeye ait bir nikah salonunu işgal ederek, uyuşturucudan kurtuluş merkezi haline getirmek gibi….

Hasan Ferit Gedik Kurtuluş Merkezi’nden ilaçla değil, sadece devrimci değerlerle bağımlıları tedavi etmek de bir başka açıdan siyasal cürettir.

İstanbul’un göbeğinde, Taksim’de, onlarca polisi kurşun yağmuruna tutmaktır siyasi cüret.

Oligarşinin temsilcilerinin “müzelik” dediği silahlarla, tek başına sarayları dar etmektir düşmana…

Siyasi cüret bazen Dersim’de bir kadın arkadaşın tek başına basın açıklaması yapmasıdır.

Ya da Amerika’nın halklara “terör” estirmeye çalıştığı bir dönemde Amerika’yı hedef gösteren kampanyalar yapmak; “Katil Amerika” demektir.

Siyasi cüret katil Amerika’nın inine girmek orada beyinlerinde patlamaktır.

Ya da hücrelerde düşmanın elinde tutsakken katil çetecilerden hesap sorma bilinciyle patlatılan yumruktur.

Siyasi cüret Kazova işçileri gibi haklarını almak için iş yerlerini işgal etmektir.

Şehidimizin cenazesini almak için 80 saat direnmek, “cenazemize dokunmayın” diyerek fedayı göze almaktır.

Herkesin reformist rüzgarlara, seçim vaatlerine yedeklendiği yerde, devrim inancıyla halkı Halk Mec-lislerinde örgütleme kararlılığımızdır.

Siyasi cüret, yıllar sürse bile ölüm oruçlarına başlamak ve 7 yıl sürdürmektir.

Kar maskeli, silahlı  polislerin karşısına dilikip onlara “galoş giyin” demektir.

Sayısız örnek verebiliriz… Her anımızı, her dakikamızı anlatan sayısız örnek…

Che “devrimden başka hayat yoktur” diyor.

Cephelilerin hayatında ise “cüretin yer almadığı tek bir an” yoktur

Eski ile yeni çatıştığında; hayatın ve kavganın ortaya çıkardığı çelişkide ileri olan kendi varlığını ortaya koyduğunda, bizim devrimci alternatiflerimiz de boy verir.

Biz devrimci olanı tercih eder; onunla ileriye atılırız.

Stalin; “fikirler silahlardan daha güçlüdür. Biz düşmanlarımızın silah sahibi olmalarına izin vermedik, neden fikir sahibi olmalarına izin verelim” diyor.

Bizim fikirlerimiz çatışmaların ve savaşların ortasında doğuyor… Bunları cüretle hayata geçiriyor ve yeni bir savaşa doğru ilerliyoruz.

Bedeli ne olursa olsun…

Devrimin iradesi ve bu iradenin dışa yansıması olan cüret budur.

Siyasi cüret hayatı değiştirmenin anahtarıdır.

Reformizm, oportünizm vb. de olmayan budur. Onların cüreti yoktur.

Parti-Cephe ideolojisi, Anadolu ihtilalinin ideolojisidir. Savaş içinde kendini yeniden üreten, yenileyen bir ideolojidir. Siyasal cüretin, atılganlığın temeli; gelenekler yaratan direnişçiliğimizdir.

Bu ideoloji ile donanmak; bunun doğrularını ve netliğini kazanmak her Cephelinin hedefi olmalıdır. Çünkü cüretin kaynağı ideolojik netliktir.

Günlük politikadan her türlü siyasi faaliyete kadar, Cephelileri güçlendirecek, savaşta ustalaştıracak olan; cüretle bilgiyi birleştirmeleri, politik üretkenliklerini ileriye taşımalarıdır.

 

Sık sık karşılarına çıkan yol ayrımları ve her yol ayrımında ihtilalci olan tarafta yer almak; “ihtilalci olanda ısrar…”

Mahir her yol ayrımındaki tereddütsüzlüğüyle, devrimi ve iktidarı esas alan

bakış açısıyla, tüm bu süreçlerdeki ustağılıyla adım adım önderlik misyonunu büyütmüştür.

“İhtilalci olanda ısrar”; her yol ayrımında devrimci olan yolun seçimi; geri ve “düzeniçi” olanla uzlaşmamak; iç ya da dış düşmanla asla “barış içinde bir arada  yaşamayı” tercih etmemek

Parti-Cephe’yi var etmiştir.

Bugüne kadar her

zorlukta ve her engelde “bekleyelim”, “önce güç

toplayalım” deseydik

bugünkü Parti-Cephe

gerçeği olmazdı

(…)

Lenin’in bize iki öğüdü yol göstericimizdir:

1- Hep ileri olanı tercih etmek….

2- Yaptığımız her işte

halkın bizi anlamasını ölçü olarak almak…

Beklemek ölümdür…

Zorlu dönemlerde bekleyen olmadık.

Savaşı, savaş içinde karşıladık.

Savaşı savaşarak öğrendik.

Her kuşatmayı daha da öne atılarak yarmışsak, her fiziki imhadan daha fazla büyüyerek çıkmışsak bunun nedeni siyasal cüretimizdir.

 

Bu Haberler Dikkatinizi Çekebilir

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Billurcu Sokak No: 20/2 BEYOĞLU-İSTANBUL Tel: +90(212)536 93 44 Fax: +90(212)536 93 45 E-mail: info@yuruyus.com
CopyLEFT Yürüyüş Dergisi 2004-2014 | İnternet Sayfamız özgür yazılım araçları kullanılarak kodlanmıştır.