“OHAL millete değildir. OHAL bize, kendimize ilan edilmiştir. Hükümete, devlete ilan edilmiştir. Bu darbe girişimini yapanlar, onların destekçilerinden hesap sorulması için biz kendimize OHAL ilan ettik. Millet serbest…”
Başbakan Binali Yıldırım geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada bu sözleri söyledi. “OHAL’i biz kendimize ilan ettik” diyor.
Bu tam bir demagoji ve yalandır.
Ve ekonomi ile ilgili de şu açıklamaları yapıyordu Binali Yıldırım:
“Ekonomimiz dimdik ayakta. Darbe sadece ekonomimizde şöyle bir etki yaptı; Rusya ile uçak krizi olduğu zaman ekonomik göstergelerde ne kadar değişim olduysa, bu hain darbe teşebbüsünden sonra da o kadar değişim oldu. Dolayısıyla Türk ekonomisi, bankacılık sistemi, bu çok büyük bir hainlik, çok büyük bir olay, hiç tınmadı bile, tıkır tıkır bütün sistem çalıştı.
Vatandaşlar darbeden sonraki ilk mesai günü 2,5 milyarlık dolar bozdurdu, bankalara yatırdılar. Bugüne kadar ise 11 milyar dolar, yani nereden bakarsan 30 milyar liradan fazla parayı bankalara getirdi, yatırdılar. Döviz bozdurarak… Vatandaş sadece bu hain darbe girişimini bastırmakla kalmadı, Türk ekonomisinin de bu darbeden etkilenmemesi için gereken her türlü katkıyı sağladı.” (Milliyet, 06.08.2016)
Yalanlar devam ediyor: Ekonomi tıkırındaymış! Kim için tıkırında ekonomi? Halk için mi? Yalan. Halk daha fazla yoksullaşmaktadır. Bakın OHAL’den sonraki uygulamalarına, çıkardıkları yasa ve KHK’lara. Artık meclise de gerek duymadan, anayasa engeli de taşımadan istedikleri yasayı çıkartıyorlar. CHP’si, MHP’si ile burjuva muhalefeti; AKP’nin OHAL ile meclisi devre dışı bırakmasına sözde karşı çıkıyorlar, ancak gerçekte yapılan düzenlemelerin sorumluluğundan, yıpranmaktan kurtarıyorlar kendilerini bir anlamda.
Faşist AKP iktidarı, OHAL sonrası ekonomi alanında pek çok düzenleme yaptı ve yapmaya da devam ediyor.
“Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması” adı verilen yasa teklifi ile AKP; sermayenin ödemediği vergilere, sosyal güvenlik primlerine yeni bir af getirecek. Kaynağı bilinmeyen zenginliklerin yani kara paranın ülkeye gelişinin önü düzleniyor bu düzenleme ile.
“Yatırım ortamının iyileştirilmesiyle ilgili” düzenlemelerle tekellere daha fazla kolaylık getiriliyor.
Bireysel emeklilik düzenlemesi de OHAL sonrası gündeme getirilen düzenlemelerin başında geliyor. Böylece bu alanı da tekellere açıyorlar.
“Varlık Fonu” düzenlemesi… Ve son olarak da tüketimi ve bununla bağlantılı olarak borçlandırmayı özendirecek, daha yüksek bir borçlanmayı mümkün kılacak düzenlemeler…
Ve yüzden fazla kurumun özelleştirilmesinin yolunun açılması. Adeta satılmadık şey bırakmıyorlar. Kendi deyimleriyle “devleti satıyorlar.”
Tüm bu düzenlemelerin özü, yerli-yabancı tekellerin sömürü olanaklarını büyütmek, halkın alın terini, ülkenin kaynaklarını yağmalamak ve talan etmek, soygun ve sömürüyü her türlü denetimin, yasanın dışına çıkarmaktır.
İşte OHAL’in özetidir bu durum. Neden OHAL’lere ihtiyaç duyduklarının ifadesidir. Oligarşi OHAL ile kendisini ekonomik olarak da yeniden yapılandırmış oluyor bir anlamda. Gündeme getirdiği siyasal düzenlemelerle, yani baskı ve terörle, soygun ve sömürüye karşı muhalefetin önünü daha baştan kesmek istiyor.
İşte bunun için OHAL kendilerine değil, halka yönelik çıkartılmıştır. Tıpkı 12 Eylül faşist cuntasının halka karşı çıkartıldığı gibi.
Oligarşinin Ekomomik Krizden Çıkmasının Çözümü;
Darbeler, OHAL’ler, Sıkıyönetimlerdir…
Cumhurbaşkanı, Başbakanı, bakanları ile AKP yöneticileri kaygı duymayın her şey yolunda, ekonomimizde sağlam ve ayaktayız diyorlar. Yaptıklarına baktığımızda bunu kimin için söylediklerini, ne için söylediklerini de görebiliriz.
AKP daha önce gündeme getirip geri çektiği kara para düzenlemesini şimdi OHAL sonrasında yeniden gündeme getirdi.
“Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması” adı verilen yasa teklifi ile AKP iktidarı sermayenin ödemediği vergilere, sosyal güvenlik primlerine yeni bir af getirirken, bir yandan da yurt dışındaki “para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile her türlü gemi, yat ve diğer su araçlarının” Türkiye’ye getirilmesinin yolunu açıyor. Böylece yurt dışında elde edilen ve kaynağı bilinmeyen zenginliklerin Türkiye’ye getirilmesinde nereden bulunduğunun, kaynağının ne olduğunun araştırılması engellenmiş olacak.
Varlık barışı denilen düzenleme kara para aklanması anlamına geliyor. Bu yolla 30 milyar TL civarında bir sıcak paranın ülkeye geleceği söyleniyor.
Birbirini tamamlayan diğer iki düzenleme de Zorunlu Bireysel Emeklilik ve Varlık Fonu düzenlemesidir.
Bireysel Emeklilik Sistemi (BES), OHAL’den önce AKP’nin gündeminde olan bir tasarıydı. Mayıs ayı sonunda Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Bireysel Emeklilik Sistemi’ne (BES) otomatik katılımı sağlayacak çalışmanın hazır olduğunu duyurmuştu. Taslaktaki yeni çalışmaya göre 45 yaşın altında kalan tüm çalışanların otomatik olarak BES’e dahil edileceği, zorunlu olarak 100 lira kesinti yapılacağı, kişinin isterse ancak 6 ay sonra ayrılabileceği fakat çıkışın da minimum 1-2 yılı alabileceği ve de asgari ücretlilerden dahi zorunlu kesinti yapılacağı düzenlemede yer alan ayrıntılardır.
Uygulamanın özü açıktır;
Patronlar üzerindeki yükü tümüyle almak, devletin SGK sorumluluğunu da hafifletip çalışanlara yüklemek. Bir havuz oluşturulmaya çalışılıyor. Dahası bu havuzun kaynağı bireysel emeklilik zorunlu hale getirilerek büyütülmeye çalışılıyor. Ne için? Tekellere sunmak için. Emekçinin emeği tekellere pazarlanıyor.
“Bireysel emeklilik sistemine dahil olanlara damga vergisi muafiyeti getiriyoruz… Uluslararası firmalar, dünya devi bir firma var, Türkiye’yi bölgesel üs yapmaya karar verdi. Bunu verince Türkiye’den 70 ülkeyi buradan yönetmeye karar verdi” diyerek Zorunlu Bireysel Emekliliğin propagandasını yapıyor AKP iktidarı.
Emeklilik hakkı ve buna ilişkin düzenlemeler insanca yaşam için zorunlu düzenlemelerden biri. AKP iktidarı diyor ki; insanca yaşam için yeterli bir emekli maaşının verilmesi sorumluluğunu ben üstlenmeyeceğim. Gelirinden tasarruf yapabilirsen, bireysel emeklilik fonuna pay ayırabilirsen, gelecekte bundan yararlanırsın yok ayıramazsan, bugün süründüğün gibi emekliliğinde de sürüneceksin…
AKP iktidarı ekonomideki döviz sıkıntısını ve kaynak ihtiyacını karşılamaya dönük Varlık Fonu’nu gündeme getirdi. Başbakan Binali Yıldırım Varlık Fonu ihtiyacını şu sözleriyle özetledi: “Türkiye bütçe açığı olan, dış kaynakla ekonomisini büyüten bir ülke. Dolayısıyla bütçe açığını, cari açığı daha fazla açmadan kaynak oluşturarak, büyük projeleri gerçekleştirmek ve Türkiye’nin ekonomik göstergelerini dengede tutmak için Türkiye Varlık Fonu (TVF) kuruluyor.”
Fonun kaynakları neler olacak?
TVF’nin kaynakları, özelleştirme kapsamında bulunan ve fona devrine karar verilen kuruluş ve varlıklar ile Özelleştirme Fonu’ndan fona aktarılmasına karar verilen nakit fazlasından oluşacak. Ayrıca Bakanlar Kurulu’nca fona aktarılmasına veya şirket tarafından yönetilmesine karar verilen kamu kurum ve kuruluşlarının tasarrufu altında bulunan ihtiyaç fazlası gelir, kaynak ve varlıklar ile fon tarafından yurt içi ve yurt dışı sermaye ve para piyasalarından ilgili mevzuat kapsamında yer alan izin ve onay aranmaksızın sağlanan finansman ve kaynaklar da yer alacak. Bu kapsamda örneğin Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) gibi fonlar üzerinden aktarmalar da kaynak olacak.
Varlık Fonu kimi çevrelerce “paralel bütçe” olarak da adlandırılıyor.
“Özel hukuk hükümleri” kapsamında bu fonun Sayıştay denetiminin dışında tutulacağı maddesi de var. Dahası var, düzenleme ile Varlık Fonu adı altında vergiden ve tüm yasalardan muaf şirketler oluşturulacak. Fonla, doğalgaz ve petrol gibi yurt dışındaki stratejik sektörlere yasal ve bürokratik kısıtlamalara bağlı olmadan doğrudan yatırım yapılabilecek.
Fon demek soygun demektir. İşsizlik fonunu iç edenler, emeklilik fonunu iç edenler Varlık Fonu’nu da soygun fonuna dönüştürecektir. Mevcut örneklerinden de bilindiği gibi AKP iktidarı oluşturduğu bu yeni fonu da yabancı ve yerli tekellere peşkeş çekecektir. Ve bunun yarattığı sonuçların faturasını da yine emekçilere, Türkiye halklarına ödetecektir.
Fon’un kaynağını büyütmenin yollarından biri özelleştirmeler.
“TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda önceki gün kabul edilen tasarıyla, 100’den fazla kuruma varlıklarını ve ticari hisselerini özelleştirme idaresine devretme ve bu şekilde özelleştirme yolu açılıyor. Tasarıya göre aralarında Atatürk Orman Çiftliği, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’nun da olduğu kurumlar, varlıklarını özelleştirme idaresine devrederek, ihale yasasının kapsamı dışında özelleştirebilecek.” (Hürriyet, 13.08.2016)
Satacak hiçbir şey kalmayıncaya kadar satıyorlar.
Tüketimi ve bununla bağlantılı olarak borçlandırmayı özendirecek, daha yüksek bir borçlanmayı mümkün kılacak düzenlemeler de AKP’nin gündemindeki konulardan. Buna göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) bünyesinde AKP tarafından yürütülen çalışmada kredi kartı ve bireysel tüketici kredilerine getirilen sınırlamaların kaldırılması, vadelerin uzatılması düşünülüyor.
Hiçbir düzenlemede halkın, emekçilerin çıkarı yoktur. Onların yaşamlarını iyileştirme, insanca yaşam koşulları sağlama yoktur. Yerli-yabancı emperyalist tekellerin çıkarları vardır. Onlara kaynak sağlamak vardır. Yapılan düzenlemelerle emekçilerin yaşamlarını daha da çekilmez hale getirmek vardır. OHAL işte tam da bunun için uygulanmaktadır. OHAL adı altında her türlü halk düşmanı politikalar meşru hale, olağan hale getirilmek isteniyor.
12 Eylül’den 19 Aralık’a, OHAL’e… Her Şey Emperyalist Politikaları
Daha Rahat Uygulayabilmek İçindir
“20 yıl boyunca onlar güldü, biz ağladık. Şimdi gülme sırası bizde…”
Bu sözün sahibi Türkiye İşveren Sendikaları Konferedasyonu (TİSK) Başkanı Halit Narin’e aittir. Bu sözlerin söylendiği tarih 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin ertesi günleridir.
Bu sözler adeta 12 Eylül’ün özeti gibidir. 12 Eylül Amerikancı faşist darbesi uygulamalarıyla patronları, işbirlikçi tekelleri ve emperyalist tekelleri güldürmüş, halkı ise ağlatmıştır. 12 Eylül faşist darbesinin hayata geçirdiği kararların başında 24 Ocak Kararları gelir.
“24 Ocak Kararları, gerçekte, ülkenin emperyalizmin açık pazarı haline getirilmesi planından başka bir şey değildi. Bu ekonomik plana göre dış borçların ödenmesi, emperyalist şirketlerin ve oligarşinin sermayesinin daha da arttırılması amacıyla, ülkenin bütün zenginliklerinin ve emeğin eskisine oranla daha da çok sömürülmesi gerekiyordu. Bunun için de her şeyden önce sınıf mücadelesinin durdurulması, ‘politik istikrar’ın sağlanması şarttı.
“24 Ocak Kararları ücretlerin dondurulması, ve giderek daha da düşürülmesi, grevlerin yasaklanması; yatırımların azaltılması ve işsizliğin artması, kamu harcamalarının kısılması yani maaşların dondurulması, eğitim, sağlık gibi hizmetlere ayrılan paraların azaltılması, kamu yatırımlarının durdurulması, aşırı zamların yapılması; sürekli devalüasyon ile ülke üretiminin ucuza dışarıya satılması; yüksek faiz oranlarıyla halkın elindeki son kuruşun da elinden alınması anlamına geliyordu. 24 Ocak Kararları, sömürü ve soygun kararlarıdır ve bu kararları, ülkeyi tamamen emperyalizmin açık pazarı haline getirmeyi amaçladığı için; örneğin 1970 kararlarından ve ECEVİT’in uyguladığı ekonomik politikalardan çok daha kapsamlıydı.” (Haklıyız Kazanacağız, syf: 186)
Sonrasında herkesin kabul edeceği gibi 24 Ocak Kararları ancak, halkın tümden susturulup yıldırıldığı, grevlerin yasaklandığı, devrimci hareketlerin ezildiği bir ortamda uygulanabilirdi. Bunun anlamı ise 12 Eylül Faşist Cuntası’dır.
24 Ocak Kararları, 12 Eylül askeri faşist cuntasının temel nedenlerinden biridir. Tekellerin lehine bir düzenleme olan 24 Ocak Kararları, askeri faşist cuntanın da Amerikancı karakterini ortaya koyar.
Dönemin iktidarı olan Demirel’in AP iktidarı, ’80 öncesi koşullarda 24 Ocak Kararlarını uygulayabilmek için başlıca şu düzenlemelere ihtiyaç duyuyordu:
2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası. Bu yasayla polisin yetkileri genişletildi.
3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Yasası. Böylece polislerin dernek kurmaları yasaklanıyordu.
5442 sayılı İl İdare Yasası. Bu yasayla vali ve kaymakamların, istedikleri zaman askeri kuvvetleri kullanmalarına olanak tanınıyordu.
171 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüş Hürriyeti Yasası. Bu yasayla gösteriler denetim altına alınıyor, izinsiz gösteri yapanların cezaları arttırılıyordu.
1630 sayılı Dernekler Yasası da, dernek çalışmalarını denetim altına alıyor, devrimci derneklerin kapatılmasını sağlıyordu.
Demirel’in AP iktidarı bu düzenlemeleri de 24 Ocak Kararları’nı da devrimci muhalefetin varlığı nedeniyle uygulayamadı. Bunun sonucudur ki emperyalizm ve oligarşi faşist darbeyi gündeme getirdi.
Demirel’in gündeme getirdiği düzenlemeler ve 12 Eylül faşist darbesinin uygulamaları OHAL ile karşılaştırıldığında benzerlikler görülecektir. Bu ekonomik kararlar ancak dizginsiz faşist terör koşullarında hayata geçirilebilirdi. Ve böyle de oldu. Bugün de OHAL ile yapılmaya çalışılan budur.
“Cezaevlerine hakim olamazsak IMF programlarını uygulayamayız” diyen Ecevit iktidarı hapishanelerdeki 19 Aralık Katliamı’nı açıkça savunmuştur. Aynı Ecevit yıllar önce 24 Ocak 1980 kararları için de “Bu Şili modelidir, askeri müdahale olmadan uygulanamaz” demişti.
Onyıllarca halkımıza “sol” diye “demokrat” diye yansıtılan B. Ecevit’in gerçekte emperyalizm ve oligarşinin has adamı olduğunun açık itiraflarıdır bunlar.
Katliamcı Ecevit’in dün de bugün de itiraf ettiği gerçek şudur: Halk düşmanı politikaları uygulamak için darbe gerekir, katliamlar gerekir, sıkıyönetimler gerekir, OHAL’ler gerekir.
OHAL Halka Zulüm Demektir, Daha Fazla Soygun ve Sömürü Demektir!
OHAL’lere Karşı Kendi İktidarımız İçin
Örgütlenelim, Savaşalım
“İşbirlikçi tekelci burjuvazinin istemleri olan ve 12 Eylül’le uygulanma şansı bulan 24 Ocak kararları, işbirlikçi tekelci burjuvazinin ekonomik ve siyasi planda güçlenmesini getirmiştir. Karlı alanlarda işbirliği gelişmiş, tekelci burjuvazi tarafından yetersiz bulunsa da emperyalist sermaye girişinde bu dönem görece bir artış olmuştur. Daha önce kimya ve petrole yönelen yabancı sermaye, 12 Eylül sonrası bankacılık, sigortacılık, ticaret ve turizm gibi üretim dışı çok karlı ve risksiz alanlarda etkinliğini arttırmıştır.” (Haklıyız Kazanacağız)
Faşist AKP iktidarı da, oligarşinin içinde bulunduğu krizi, devleti yeniden organize ederek atlatmaya çalışıyor. Halk için değil, emperyalist ve yerli işbirlikçi tekeller için çalışıyor. Ekonomik ve siyasi politikalarının özü budur. Daha çok ve daha risksiz bir sömürü.
Bu politikada tehlike ve düşman halktır. Bakmayın “OHAL’i millete değil kendimize ilan ettik” yalanlarına. Ülkemizi emperyalistler için tam bir sömürü, yağma ve talan olanağına dönüştürüyorlar. Hiçbir zaman OHAL’ler, sıkıyönetimler, darbeler oligarşiye karşı olmamıştır. Bu süreçler her zaman emperyalizmi ve oligarşiyi daha da güçlendirmeye hizmet etmiştir.
Amerikan işbirlikçileri bunu bazen gizleme gereği de duymuyorlar:
“Mahkeme kararı ile işe dönüyorlar öyle şey olur mu yav, gitsin başka iş yapsın. Bunları hep değiştireceğiz” diyor T. Erdoğan. Ve devam ediyor “ihbar tazminatını, kıdem tazminatını verirsin başının çaresine bak dersin. Tüm sektörleri arındırma zamanıdır. (…) Değişiklik yaparsanız devlet rahatlar. Çünkü devletin yeniden yapılanması şart.”
Emperyalizm uşaklığını daha eksiksiz yerine getirsin diye devletin yapılanması şarttır.
Bu düzende halkın çıkarı yoktur. Bu düzen halka karşı bir düzendir. OHAL daha fazla yoksullaşmak, işsizlik, yozlaşma, katliam demektir. OHAL bizden çaldıkları ve zorunlu hale getirdikleri fonları yağmalamak demektir. OHAL özelleştirme adı altında zenginliklerin yağmalanması, işsizlik ve kazanılmış hakların yok edilmesi demektir. Ekonomideki düzenlemelerin kaçınılmaz sonucudur yoksulluk, işsizlik, açlık. Ve yoksul ve aç insanlar insanca yaşam talep edecektir. OHAL, insanca yaşam talebini baskı ve terörle boğmak demektir.
Emperyalizm ve faşist AKP’nin OHAL düzenine karşı kendi örgütlenmelerimizi yaratarak, kendi iktidarımız için savaşmaktan başka çözümümüz yoktur.
***
Halk Cephelileriz, OHAL Kararını Tanımıyoruz!
İkitelli Halk Cephesi, 21 Ağustos’ta İstanbul – İkitelli’de yapılan Adalet Yürüyüşü sırasında katil polisin saldırarak gözaltına aldığı ve daha sonra tutuklanan Eser Çelik için yazılı açıklama yaparak uygulanan keyfiliği tanımayacaklarını dile getirdi. Açıklama da kısaca şu sözler yer aldı: “Katil AKP hükümeti yürürlüğe soktuğu OHAL ile birlikte yıllardır halka ve devrimcilere yaptığı saldırıları yasallaştırmıştır. Bizler halkız, bizler devrimcileriz, bizler Halk Cephelileriz. OHAL’i Tanımıyoruz!”
*
OHAL’e Karşı Halk Meclislerinde Birleşiyoruz
Gazi Halk Meclisi Düz bölgesinde, 21 Ağustos’ta “Halk Meclisine Katıl /Gazi Halk Meclisi” imzalı 7 adet pankart yaptı. Ayrıca “OHAL’e Karşı Halk Meclislerinde Birleşelim/Gazi Halk Meclisi” imzalı 3 adet pankart mahallenin çeşitli bölgelerine asıldı.
*
Adaleti Biz Sağlayacağız!
Cepheliler Esenyurt’ta 20 Ağustos’ta Esenyurt Balıkyolu Köprüsü üzerine “Halkımız Faşizme Karşı Silahlanalım / Cephe” imzalı pankart astı.
Esenyurt Yeşilkent Mahallesi’nde 20 Ağustos’ta “Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur”, “Tecrite Son” “DHKP-C” yazılamaları yapıldı. Bu sırada bir faşistin iş yerinin duvarında “Osmanlı Sancağı” diye tabir edilen bayrak 2 Cepheli tarafından indirildi. Cepheliler; “Esenyurt’u faşizme dar edeceğiz” diyerek eylemlerini bitirdi.
*
OHAL Durumunu Tartıştık
Sarıgazi’de 17 Ağustos’ta bir kafede HHB avukatları OHAL durumu ve OHAL durumundaki gözaltılar hakkında seminer verdi. Yapılan seminere 30 kişi katıldı.
*
Her Hafta Kemal Delen Parkı’nda Buluşuyoruz
İkitelli Halk Cepheliler, 23 Ağustos’ta Kemal Delen Parkı’nda OHAL konulu bir halk toplantısı düzenledi. İlginin yoğun olduğu toplantıda Halk Cepheliler; OHAL’i tanımadıklarını, OHAL’in halka sadece huzursuzluk getirdiğini, halkı sindirmeyi amaçladığını anlattılar. Bu düzenin halka bir şey vermeyeceğini ve açlığın, yoksulluğun adaletsizliğin çözümünün, Halk Meclisleri çatısı altında örgütlenmekten geçtiğini ifade ettiler. Toplantının sonunda mahalle halkını, her hafta Salı ve Cumartesi günleri Kemal Delen Parkı’na çay sohbetine davet ettiler.
*
Her Yerde Bizim Sloganlarımızı Göreceksiniz!
Halk Cepheliler 18 Ağustos’ta Okmeydanı’nın çeşitli yerlerine pankart astı.
“OHAL’i Tanımıyoruz! Kamil Sarıkaya ve Yasin Celep Serbest Bırakılsın- Halk Cephesi” imzalı 1 adet pankart Anadolu Parkı’na asıldı.
*
“OHAL’i Tanımıyoruz! Kamil Sarıkaya ve Yasin Celep Serbest Bırakılsın- Halk Cephesi” imzalı 1 adet pankart Yolağzı’na asıldı.
*
Okmeydanı Halk Cephesi ayrıca, 16 Ağustos’ta hukuksuzca tutuklanan Halk Cepheli Kamil Sarıkaya ve Yasin Celep için 17 Ağustos’ta; “Kamil Sarıkaya Serbest Bırakılsın”, “Yasin Celep Serbest Bırakılsın-Halk Cephesi” imzalı 20 adet yazılama yaptı.