AKP kendisine yönelik darbeyi bahane ederek 23 Temmuz 2016 tarihinden itibaren KHK (Kanun Hükmünde Kararname)’ler yayınlamaya başladı. Bu kararnameler uğrunda bedeller ödenen, kan ve can pahasına kazanılan hakların gasp edilmesi amacıyla hazırlanmıştır.
Bunlardan en önemlisi gözaltı süresinin 30 güne kadar uzatılması, gözaltına alınan kişilerin ilk beş gün içerisinde avukatı ile görüşmemesi, soruşturma dosyalarının gizli yürütülmesi ve suçlamalar konusunda bilgi verilmemesi, avukat görüşünün polisin hazır bulunduğu ortamda yapılması ya da kamera altına alınması gibi saldırılardı. Bu hak gaspları avukatlık mesleğini yapılamaz hale sokmaktadır. Bir avukat müvekkili ile görüşemezse, suçlamalar konusunda bilgi alamazsa, müvekkili ile yaptığı görüşmesini polis dinleyecek ve izleyecekse yapılacak işin ismi avukatlık değildir. Avukat müvekkilinin menfaatlerini korur. Devletin şiddet kullanma gücü ve etkisi altında kişiyi devlet karşısında koruyacak bir mekanizmanın adı savunma hakkıdır. Savunmayı üstlenen kişi müvekkilini ancak belirli haklara sahipse koruyabilir. Kanunlara göre soruşturma işlemlerini savcılar yürütür. Bir soruşturma yürütürken savcı hangi imkan ve olanaklara sahipse bu soruşturmada avukat da aynı imkan ve olanaklara sahip olmalı ki müvekkilinin haklarını koruyabilsin. Oysa mevcut durumda polis istediği kişiyi basit bir şüpheye dayanarak gözaltına alıyor, günlerce gözaltında tutuyor, yakınlarına haber vermiyor, hangi gerekçeler ve delillerle suçlandığını açıklamadan ve aklanma hakkı tanımadan tutuyor. Bu işlemlere meşruluk kazandırmak için de savcıdan onay alıyor. Savcılar verdikleri kararlarla insanların haklarını bu kadar ağır bir biçimde kısıtlarken bu durumu gerekçeli açıklamaya bile gerek duymuyorlar.
Avukat Süs Eşyası Değildir
KHK’ler; avukatın, müvekkilinin savunmasını ve menfaatlerini korumasını engellemek için hazırlanmıştır. Bir avukatın savunma için ihtiyaç duyduğu her şeyi elinden almışlardır. Kelime kullanmadan konuşmak mümkün değilse, avukatın hakları olmadan savunma görevi yerine getirilemez. İçi boşaltılmış, mesleği etkisiz hale getirmişler ve bu şekilde mesleği yürütmemizi istiyorlar. Hayır… Bunu kabul etmiyoruz.
Devlet özgürlüğünü kısıtladığı, ağır suçlama altında tuttuğu kişileri hiçbir gerekçe ile savunmasız bırakamaz. Bunu yapıyorsa, bunun arkasında işlenmiş olan suçları gizleme endişesi vardır. Devlet gözaltına aldığı kişiyi avukatıyla görüştürmüyorsa, biliriz ki işkence suçu işlenmektedir ya da yasal olmayan işlemler yapmaktadır. İşkencenin delillerini yok etmeye çalışır veya gözaltına almak için daha yeterince delil yaratamamıştır, yeni delil yaratmaya çalışmaktadır. Yoksa her şeyin usulüne uygun yürüdüğü durumlarda avukatın müvekkili ile görüşmesi neden kısıtlansın ki? Mantıki bir izah bulunabilir mi? Bizce bulunamaz.
Müvekkillerimiz İşkence ile Gözaltına Alındı ve Bizimle Görüştürülmediler
17.08.2016 tarihinde, Sarıgazi ilçesinden misafir kaldıkları evden müvekkillerimizin gözaltına alındığı ve gözaltına alınırken bazı kişilerin kafalarının kırıldığı, darp edildikleri haberi geldi. Bunun üzerine gözaltında olanlarla görüşmeye gittiğimizde 5 gün boyunca avukat görüşmesinin kısıtlandığını öğrendik. Siyasi şubedeki polisler savcının iki satırlık isimsiz imzası ile hazırladığı kararı gösterdiler sadece. Ne gözaltına alınma kararı, ne de başka hiçbir evrak göstermediler. Ertesi gün bu durumu savcı ile görüşmek, itiraz etmek, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunmak için adliyeye gittiğimizde bir muhatap bulamadık. Henüz bir soruşturma dosyasının açılmadığını, hangi savcının ilgileneceğinin belli olmadığını öğrendik. Bir dilekçe verebilmek için saatlerce uğraştık. Çok sıradan olan dilekçe verme hakkı için bile kavga etmek zorunda kaldıktan sonra dilekçeyi verebildik. Baroya başvuru yaptık ve mesleğin bu halde yapılamaz olduğunu ve harekete geçmesi gerektiğini belirttik.
Fakat baroda harekete geçmek için bir şey yapmadı. Ertesi gün tekrar ilgili savcı ile konuşmak, KHK ile yapılan düzenlemelerin hukuk dışı olduğunu anlatmak, kabul edilemez ve keyfi olduğunu belirtmek için adliyeye gittik. Dilekçeyi vermek istediğimizde ilgili kalem, “soruşturma dosyasının belli olmadığını, dilekçeyi bir hafta sonra getirmemiz gerektiğini” söyledi. İnsanlar işkence altında, avukatları ile görüştürülmüyorlar ama haklarında bir soruşturma dahi açılmamış henüz. Buna sırtımızı dönüp gidemezdik. Müvekkillerimiz ile görüşümüz sağlanıncaya kadar oturma eylemi yapacağımızı belirttik, bulunduğumuz yerde oturma eylemi yaptık.
Oturma eyleminden bir süre sonra soruşturma dosyası ile kimin ilgileneceği belli oldu ve savcı dosyayı siyasi şubeden getirtti. Dosya geldikten sonra savcı ile görüşebildik. Savcı’ya KHK’nın hukuk dışı olduğunu, hakları kısıtlama yetkisi olmadığını, müvekkillerimizin işkence altında olduğunu, hayatlarından endişe duyduğumuzu, görüştürmemenin keyfi olduğunu anlattıktan sonra görüşme izni vermezse adliyeyi terk etmeyeceğimizi söyledik. Polisin noterliğine dönüşmüş olan savcı elbette talebimizi kabul etmedi. Biz de oturma eylemimize devam ettik. Polisler adliye boşalıncaya kadar bize müdahele etmedi. Daha sonra yasa dışı bir biçimde bizi gözaltına aldı. Keyfi gözaltı kararlarını kabul etmedik ve direndik. Aynı gün serbest bırakıldık.
Ertesi gün siyasi şubeden polisler arayıp müvekkillerimizin su ve şeker istediklerini söylediler. Müvekkilerimiz dört gündür onların ellerinden su içmiyor, şeker almıyorlarmış. Bizim tavrımız ve gözaltındakilerin direnişi ile müvekkillere su ve şeker verilmesine neden oldu. Bu nedenle de bir müvekkilimiz ile de görüşmüş olduk.
Biliyoruz ki, hiçbir hak bize bahşedilmedi. Her hakkın tarihsel ve siyasal geçmişi vardır. Bir KHK çıkartmakla bu hakkı yok edemezler. KHK’larla avukatlık mesleğini kuklaya dö-nüştürmeye, kendimize saygıyı yitirmeyi ve mesleğimize ihaneti kabul ettirmek istiyorlar. Ne OHAL yasalarını ne de haksız ve keyfi dayatmalarını kabul etmeyeceğiz.
***
488 No’lu açıklama:
MÜVEKKİLLERİMİZE İŞKENCE YAPMANIZI SEYRETMEYECEĞİZ!
AVUKATLIK MESLEĞİ HAK ARAMA MESLEĞİDİR.
MESLEĞİMİZİN ONURUNU SAVUNACAĞIZ!
Mesleğin onuru; hak ve özgürlükler için harcanan emeğin, ödenen bedelin, dökülen kanın karşılığıdır.
Bizim için avukatlık sadece para kazandığımız bir meslek değildir. Fuat Erdoğanlar’dan bu yana avukatlık mesleğini, hak ve özgürlüklerimiz için, adalet için; resmi kimlik kartına, ruhsata, döner koltuğa, oturaklı bir büroya ihtiyaç duymadan, halkın hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesine hizmet eden bir mevzi, bir olanak olarak gördük. Onur bildiğimiz şey budur. Eğer mesleğimizin onuru ayaklar altına alınacaksa; yakarız biz de bu cübbeleri, ruhsatları, büro tabelalarını da.
Müvekkillerimiz üç gündür gözaltında.
Emniyet canları ne zaman isterse çağıracakmış bizi. Otuz gün içinde ne zaman ifade almayı canları isterse, davet edeceklermiş!
Müvekkillerimiz işkence altında. Kanlı halıları gördük. Görgü tanıklarının anlatımına göre merdivenlerden indirilirken kafaları yerlere vurula vurala indirilmişler.
Emniyet bizden altı adet kadın alt üst giysi istedi. Neden?
Müvekkillerimizi görmek istiyoruz, iyi olduklarını, işkence görmediklerini bilmek istiyoruz. Aileleri çocuklarından haber almak istiyor.
İşkence yok diyor emniyet… “Nereden biliyorsunuz belki o kan polisin kanıdır” diyorlar…
Bilmiyoruz ve bunun için öğrenmek istiyoruz. İşkence yapmama yükümlülüğü altında olan, halkın ödediği vergilerle kamu gücünü, kamu olanaklarını elinde bulunduran sizsiniz! Ve doğal ki bu sorular size sorulacak ve cevap beklenecektir.
Adli tıp raporlarını görmek istedik, göstermediniz!
Gizlilik kararları dışında kalan belgelerdendir adli tıp, bilirkişi, ekspertiz raporları… OHAL kararnamelerine bile uyulmayan bir keyfilik halinden bahsediyoruz. İşkence yapıldığı iddiamız devletin keyfiliğine dayanıyor. Bu koşullarda nasıl kişi güvenliğinden bahsedilebilir?
OHAL kararnameleriyle, darbe bahane edilerek insanlık suçları işlemenize göz yummayacağız. Müvekkillerimizin ve halkın haklarını; dilekçelerle, suç duyurularıyla, tazminat davalarıyla, bürokratik yol ve yöntemlerle, basın açıklaması yaparak, meslek örgütümüz kanalıyla her türlü meşru hak arama yol ve yöntemini deneyerek savunacağız.
Dilekçelerimizi almayarak, görüşme taleplerimizi reddederek, müvekkillerimizin savunma haklarını gasp ederek, avukatlık onurunu aşağılayarak mesleğimizi yapmamızı engelleyen ve bizi bu yolla işkenceyi izleyerek, işkenceye ortak etmeye, çaresiz hissettirerek teslimiyete, hareketsiz bırakarak korkuya ve inançsızlığa, umutsuzluğa mahkum etmek istemenizi sessizlikle geçiştirmeyeceğiz. Devrimci avukatlara çaresizlik öğretilmedi.
Biz müvekkilleri için 269 gün boyunca açlıkla ölümün üstüne yürüyen Behiç AŞÇI’nın öğrencileriyiz.
Biz Fuat Erdoğanlar’ın öğrencileriyiz.
Müvekkillerimize işkence yapmanızı seyretmeyeceğiz!
Yukarıda saydığımız gerekçelerle şu sıralarda Çağlayan Adliyesi 7. Katta oturma eylemi yapan avukatlarımızı selamlıyoruz. Meslektaşlarımıza işkence yapmayı, gözaltına almayı düşünmeyin bile! Hak taleplerini yerine getirin! Yoksa tarihin hükmünden kurtulamazsınız!
OHAL KARARNAMESİ GERİ ÇEKİLSİN!
30 GÜNLÜK GÖZALTI SÜRESİ, BEŞ GÜNLÜK AVUKAT GÖRÜŞ YASAKLARI İŞKENCE YAPMAK İÇİNDİR!
İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK!
SAVUNMA HAKKI ENGELLENEMEZ!
KEYFİLİKLERE HUKUKSUZLUKLARA SON!