Nicel Birikimler Nitel Dönüşümler Yaratır
– Nasıl geçiyor zaman?
– TV izliyorum. Spor yapıyorum. Hücrede zaman zor geçiyor doğrusu.
– Kitap okuyabilirsin. Ben kitap okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum bile. Bazen bir kitaba başladığımda gardiyanların yemek vb. saatlerde kitabı bölmesinden rahatsızlık bile duyuyorum.
Yaşar Kemal’in İnce Memed kitabını duymuş muydun?
– Duydum ama okumadım. Kitap okuma alışkanlığım yok. Kitap okurken sıkılırım ben.
– İnce Memed’i okurken sıkılacağını sanmam. Tersine, İnce Memed’i okumaya başlasan, bence elinden bırakamazsın. Romanlar öyledir. Nasıl insan bir dizi izlerken, yarıda kesildiğinde merak eder, iyi romanlar da öyledir. Bir türlü bırakamazsın, her an sana sonraki bölümleri merak ettirecek tarzda yazılmıştır. Merak seni kitabı bitirene kadar soluksuz okumaya sürükler. Hele ki Yaşar Kemal’i okumak hiç sıkıcı değildir, Yaşar Kemal insana anlattığı olayı yaşatır. Öyle anlatır ki, olayın geçtiği yeri, kendini, anlattığı yerin içinde yaşıyorken bulursun. Olayları kendin de yaşar, kitabı elinden bırakmazsın…
– Bakalım abi…
– Nasıl geçiyor zaman?
– İyi sayılır abi, sen nasılsın?
– İyi. Kitap okuyorum. Elimde Ateşi Çalmak kitabı var. Karl Marx ve Friedrich Engels’in yaşamını anlatıyor. Bunların isimlerini duydun mu?
– Duydum.
– Hem Marx ve Engels’in yaşamlarını anlatıyor, aynı zamanda yaklaşık 200 yıl öncesinden günümüze Avrupa’da yaşanan olayları, sorunları, halkların durumunu, düzene karşı mücadelesini vb… anlatıyor.
– Öyle mi? (pek ilgisini çekmiyor Avrupa’da yaşanan olaylar). Gazete geliyor mu? Okuduktan sonra lazım değilse gönderebilir misin?
Günlük gazeteleri okuduktan sonra veriyorum. Bir kaç kişi okuyup birbirlerine veriyorlar. Gazetelerin bulmacaları ilgilerini çekiyor ve hücrede zaman geçirmek için vesile oluyor. Alıp dolduruyorlar. Fakat gazeteleri pek okumuyorlar. Bunun için yöntem geliştiriyorum. Yaklaşık 3.5 yıl sürecek olan gazetelerin yazılarının altını çizmek ve kenarlarına kendi yorumlarımı, düşüncelerimi yazmak yöntemini geliştiriyorum. Böyle yaptığımda gazetede o işaretli yeri ve benim düştüğüm notu okuyorlar.
Bu sohbetimizde kitap okumasını önermekle bitiyor. Özellikle İnce Memed üzerinde duruyorum. İnanıyorum ki, bir insan İnce Memed’i okumaya başladığında elinden bırakamaz, kitap okuma alışkanlığı edinmiş olur.
Böylece sürekli günler geçiyor. 15. 16. günler de geçiyor. İnce Memed ve kitaplar sürekli olarak sohbet konumuz olmaya devam ediyor. Fakat bir türlü kitap okumaya başlamıyorlar.
Havalandırmaya yaklaşık 150-200 tutsak birlikte çıkıyoruz. İçlerinde Türk, Kürt, Arap… milliyetlerinden Türkiye’liler var. Onlardan bir kısmıyla konuşuyoruz. Havalandırmada ikişerli, üçerli, dörderli gruplar halinde hem çimenlik bir alanın çevresindeki daire biçimindeki yolda dönüp duruyoruz, hem de sohbet ediyoruz.
Bir gün yine İnce Memed üzerine sohbet ediyoruz. Ben bu sohbetin sonunu da yine kitabı alıp okuyabileceği ve kitabı çok seveceğinden emin olduğumu söyleyerek bitiriyorum. Bu konuşmamız belki yirmili sayıdaki sohbetlerimizden birisi. Ben hep kitap okumayı önermekten vazgeçmiyorum. İçlerinden birisi, ismi N. olan alıp kütüphaneden İnce Memed birinci cilti okumaya başlıyor. Bunu havalandırmada söyledi bana. Çok sevindim. O kadar çok ısrar ettim ki, artık benim de kitap okumaya başlayacağına ümidim kalmamıştı. Yani, “kitap okumazlar” sonucuna varacaktım. Tersine kitabı okumaya başladı. Nasıl bulduğunu sordum. Kitabın neresinde olduğunu sordum. Anlattı, evet belli ki okuyor. Kitabın hem içeriğini biliyor, hem de belli ki kendisi de sevmiş okumayı. Hücredeki zamanının önemli bir bölümünü kitabı okumaya vermeye başlamış. Kitap sayesinde, hücrede kendini dinleyip, bunalmaktan kurtuluyor. N. İnce Memed’lerin üç cildini bitirdi. İlk ciltini hapishanenin kütüphanesinden aldı. Sonraki ciltleri benden aldı okudu. Sonra değiştirdik kitabı, şehidimiz Ali Yıldız’ın mezarının açılmasını anlatan, Hüsnü Yıldız’ın ölüm orucu direnişi ve zaferinin kitabını okudu. Çok güzel bir anlatımı vardı, çok beğeneceğini düşündüm, çok kolay ve elinden bırakmadan okuyabilirdi. Bu kitabı da okudu. Başka romanlar da okudu. En son elimde verecek kitap kalmadığında, Mao’nun Seçme Eserlerinin birinci cildini verdim. Onu da bir yere kadar okudu, okuduklarından anlamadığı kelimeleri not alıyor, bana havalandırmada soruyordu. Ben de anlatıyordum anlamlarını ve Çin devrimi üzerine sohbet ediyorduk. Yürüyüş dergilerini de okuyordu.
Belki, son gün de kitap okumasını önermemiş olsam. Örneğin diyelim ki, 19. günde artık kitap okumasını önermekten vazgeçmiş olsam, sonuç, bu kişinin kitap okumayı kabul etmeyeceği sonucu idi. Fakat, bir kez daha kitap okumasını önermek gösterdi ki, o zamana kadar kitap üzerine sohbetlerimiz ve anlatımlarım bir birikim yaratmış ve sonuçta son bir sohbet daha adım atmasını sağlamıştı. Kitap okur sonucu çıkmıştı. Demek ki, alacağımız sonucu belki de tam sonuç alacağımız anda pes ettiğimiz yerde kaybedebiliriz. Tersine pes etmezsek, bir adım daha attığımızda sonuca ulaşabiliriz. Sonuç almak için ısrar etmek ve vazgeçmemek gerektiğini gösterdi bu pratik.
Diyalektiğin, “nicel birikimler nitel dönüşümlere neden olur” bilimsel tespiti geldi aklıma. Günlerce yaptığımız sohbetin yarattığı birikim, o an için görünür olmasa da bir adım sonrasında görünür hale gelmişti. Nitel dönüşüm kitap okumaya başlanması oldu.