Örnek Resim

Anasayfa > GÜNDEM > 12 Eylül’ün ZindanlarındanF Tiplerine -10

12 Eylül’ün ZindanlarındanF Tiplerine -10
Son Güncellenme : 25 Eyl 2016 13:16

12 EYLÜL’ÜN ZİNDANLARINDAN F TİPLERİNE

 Buca Direnişi’nden Ümraniye’ye BARİKATIN ARDI VATANDIR!

Özgür Tutsaklık Direnişlerle Yazılmış Tarihsel Bir Birikimdir

DİRENME KARARI ALMAK; DAHA BAŞTAN ZAFERİ KAZANMAKTIR!

 

Özgür Tutsak

ölümlere yatarım da

baş eğmem zindanlara

duvarları kale olsa

esir olur yine bana

 

demir kapılar da yanar

(damarımda kan da yanar)

adım özgürlük oldukça

yüreğimde köz oldukça

özgür tutsak oldukça

 

Ü̈mraniye Buca’da

bayraklaştık barikatta

onurumuz şehitlerle

özgürleştik tutsaklıkta

 

analarla kardeşlerle

omuz verdik kurtuluşa

zalimleri yeniyoruz

yürüyoruz aydınlığa

 

Özgür Tutsaklık, öylesine bir isimlendirme değildir. Parti Cephelilerin hapishane koşullarındaki kimliğidir Özgür Tutsaklık…

Yazı dizimizde buraya kadar ağırlıklı olarak 12 Eylül faşist cuntasının hapishanelerinde yaşanan direnişlere değindik.

Tarihe baktığımızda bugün Özgür Tutsaklığın nasıl yaratıldığını çok açık bir şekilde görmekteyiz…

İki ayrı tutsaklık var cuntanın hapishanelerinde;

Birincisi; faşist baskı, terör, işkence hangi boyutta olursa olsun direnen teslim olmayan Devrimci Sol tutsakları var.

İkincisi; teslimiyet ve ona giden statükoculuk var…

Bugün, Özgür Tutsaklığa baktığımızda köklerinin 12 Eylül cuntasının hapishanelerinde olduğunu görüyoruz.

Cunta yıllarının koğuş direnişleri 90’lı yıllarda barikat direnişlerine, rehin alma eylemlerine yükselmiştir.

‘84 ölüm orucundan kitlesel kahramanlığın yaratıldığı 96 Ölüm oruçlarının yaratılmasına, 96 Ölüm Oruçlarından kahramanlığın halklaştırıldığı Büyük Direniş’imize hepsinde köklerinde Cephe’nin direniş çizgisi vardır.

***

’90’lı yıllarda da hapishanelerde düşmanın saldırıları sürerken, direniş de yeni biçimler, yeni boyutlar kazanarak sürüyordu. 1990-94 süreci ülkemizde birçok hapishanede saldırıların, hak gasplarının olduğu ama buna karşı da direnişlerin hiç bitmediği dönem oldu. Özgürlük tutkusu büyümeye, hapishaneler yine devrimin okulları olmaya devam etti.

Gelişen süreçle beraber artık direnişler de yeni bir muhteva kazandı. Tek tek direnişlerden merkezi direnişlere geçildi. 1987’lerde tartışılan bu tavırla hangi hapishanede olursa olsun tek bir tutsağın burnunun kanaması yüzlerce, binlerce tutsağı harekete geçiriyordu.

9 Eylül 1993’te gündeme gelen sürgün genelgesi, bu merkezi tavır alışa somut bir örnek oldu. 9 Eylül Genelgesiyle amaç Bayrampaşa hapishanesini tasfiye etmekti. Aynı anda tüm hapishanelerde 500‘ü aşkın Devrimci Sol tutsağı bedenini açlığa yatırdı. 32 gün süren direniş zaferle sonuçlanırken gelecek süreçlerin de ne kadar çetin geçeceğini gösteriyordu.

Bu direnişe önderimizin göndermiş olduğu mesaj, direniş ve savaş ruhunu gösteriyordu:

“Bugünün dünyasında yalnız başına kalmayı göze almadan güçlü olmak ve düşmana karşı savaşmak mümkün değildir.

Yalnız başına emperyalizme, oligarşiye ve onun uzantılarına karşı savaşmak hiçbir teknikle, silahla, güçle değiştirilmeyecek, dünyanın en büyük gücüdür. Bu kendine güvendir, bu ideolojik sağlamlılıktır.

Dışarıda veya tutsaklıkta bizi yenilmez kılan ideolojik sağlamlılığımız ve onun getirdiği güven devam ettikçe tüm saldırılar karşısında zaferden zafere koşacağız.”

 

Partili Süreç Hapishaneler ve Özgür Tutsaklık

Partili süreçle beraber hapishaneler cephesinde yeni bir süreç başladı. Dışarıdaki mücadelenin kopmaz bir parçası olan özgür tutsaklık kitlesel kahramanlıklar, düşmanın saldırılarına karşı sadece direnen değil hesap soran çizgide büyüdü. Halka yönelik saldırıların giderek yoğunlaştığı bu süreçte yeni gelenekler, yeni kahramanlıklar yazıldı. Kanla, canla…

 

Namus Buca, Onur Buca, Vatan Buca

“Şiir yoktu türkü yoktu

Eylül günü zindanda

Bombaların türküsüydü

Tek duyulan o anda”

O gün Buca Hapishanesi’nin 6. ve 7. koğuşlarında tek bir slogan yükseliyordu:

“Yaşasın Barikat Direnişimiz”…

17 Temmuz’da Ali Rıza Komutanı (Kurt), Bülent Pak’ı, Tevfik Durdemir’i, Celalettin Ali Güler’i özgürlüğe uğurlayan Buca Hapishanesi’nde düşmanın saldırı ve hak gaspları o zamandan beri bitmedi. Düşman hazımsızdı. İntikam alabilmek için saldırılarını yoğunlaştırdı. Ziyaret kısıtlanmaya, keyfi uygulamalar, mahkeme ve hastanelerde asker saldırıları artmaya başladı.

18 Eylül’den itibaren ise koğuşların suları kesildi. Elektrik sadece gece verilmeye başlandı. Yemekhane ve havalandırma kapıları açılmazken günlük verilen ekmek ve karavana da kesildi.

Ve 21 Eylül’de maltayı dolduran düşman, doğrudan Parti-Cephe’li tutsakların koğuşlarına yöneldi. Buca Hapishanesi’nde Özgür Tutsaklar 6. ve 7. koğuşlarda kalıyorlardı. Kadın tutsaklar ise 3. koğuştaydı.

Başsavcı, hapishane müdürleri 6. koğuşun önüne geldi.

Savcı:

– Sayım almaya geldik, dedi sert bir ses tonuyla.

– Onlarca jandarmayla sayım almaya gelmişe benzemiyorsunuz, diyerek askerlerin çekilmesini söyledi DHKP-C temsilcisi.

Savcıyla süren bu kısa konuşmadan sonra hemen kapının ardına dolaplar yerleştirilerek barikat kurulmaya başlandı. Tutsaklar daha barikat kurma işini tamamlamadan koğuşun içerisi dumanla dolmaya başladı. Mavi mor renkli bir gaz mazgal deliklerinden koğuşa veriliyordu. Tutsaklar önceden gazlı saldırılara hazırdılar. Leğenlerin içerisi su dolu. Islak havlular hemen ağızlara sarılıyor, gazın geldiği mazgal da ıslak havlularla kapatılıyor.

Ne bulunursa barikata konuluyordu. Boşluk olan yerlerde ise kendi bedenlerini koyuyorlardı barikata. Yusuf Bağ bunlardan biriydi. Sırtını barikata dayarken yoldaşlarına sesleniyordu:

– Siz burasını merak etmeyin, başka yerlere gidin…

Bu arada oksijen kaynağıyla demir kapı kesilmeye başlandı. Tutsaklar tereddütsüz ellerindeki cam parçalarıyla ve sopalarıyla birazdan göğüs göğüse sürecek olan çatışmaya hazırlanırken düşmana meydan okumaya devam ediyorlardı. Açılan deliklerden ise onlarca gaz bombası atılıyordu 6. koğuşa. Tavandan gelen bombalar için de aralarında Uğur’un da bulunduğu bir ekip görev başındaydı. Atılan bombalar havlularla tutulup su dolu kovalara atılıyordu.

Kaynak makinasıyla kapıların kesilmesinden sonra düşman barikatı yavaş yavaş açmaya başladı. Açılan yerlerden itfaiye hortumlarıyla su fışkırtılıyordu. Turan Kılıç barikata cam parçası taşırken Yusuf Bağ ve Uğur Sarıaslan da onları düşmana fırlatanlardandı. Cam parçalarının da bitmesiyle beraber tutsaklar ne bulursa düşmana atmaya başladılar.

l, 3, 4, ve 5. koğuşlar da barikat kurmuş, devrimci dayanışmanın güzel bir örneğini sunuyorlardı. 7. koğuştakiler ise düşmanın giderek barikatı aşmaya çalıştığı 6. koğuşta kahramanca direnen yoldaşlarına yardımcı olmak için çırpınıyorlardı. Bir taraftan “korkaklar, lağım fareleri”, “alçaklar buraya gelin” diye düşmanı üzerlerine çekmeye çalışırken kendilerini feda etmekten de geri kalmadılar.

 

Barikatları Yakın Göğüs Göğse Çarpışacağız

– Barikatları yakın, denilmesiyle beraber 7. koğuşun barikatında ateşler yükselmeye başladı. Tilililere “Yaşasın Yangın Direnişimiz” sloganı eşlik ediyordu. Yoldaşlığın güzelliği ve sıcaklığı yaşanıyordu.

Buca üzerini koyu bir duman tabakasının kapladığı bu saatlerde artık 6. koğuşta barikat tümüyle kalkmıştı. Şimdi çatışma göğüs göğse yaşanacaktı.

Sloganlar karşıladı önce düşmanı. Ve ardından onlara korku veren bir çağrı:

– Yoldaşlar hücum, hücum…

Bir tarafta bombalı, coplu, kalkanlı yüzlerce asker diğer tarafta ise ellerinde kullanacak bir şeyleri yokken saldıran Özgür Tutsaklar. Artık durmak, beklemek yok. Tırnakla, dişle saldırmak vakti.

Ellerindeki son malzemeye kadar vuruştu tutsaklar. Ellerinde bir şey kalmayınca bedenleriyle dikildiler düşmanın karşısına. Tazyikli sulara, inen kalkan coplara karşı kenetlenerek tek bir vücut oldular…

“Allah allah” nidaları, “çekin vurun” bağrışmaları arasında kan gölcükleri oluşmaya başladı 6. koğuşta.

Koğuşlar gibi malta da kana bulanıyordu. Cop ve kalaslar bedenlerine inerken Özgür Tutsaklar susmadılar, aman dilemediler, kanla yazdılar geleceği.

“Ve susarken üç nefer can

Tarih yine konuştu

Namus Buca, onur Buca

Vatan Buca olmuştu…”

Uğur, Yusuf, Turan şehit düşerken Buca özgür olmuştu.

Buca dışarıyı ateşledi. İçerisiyle dışarısı bir bütün oldu. Buca katliamının duyulmasıyla beraber tüm hapishanelerde Özgür Tutsaklar “Duyduk ki… duyup da durmak olur mu” diyerek harekete geçti. Fiili direniş genel direnişe dönüştü. 25 Eylül’de 23 hapishanede 1200 devrimci tutsağın katıldığı açlık grevi 43. günde zafere ulaştı.

 

Buca’nın Ateşi Ümraniye’de

“Bize Ölüm Yok!”

Yüzü kan içindeki Mecit’in bu haykırışına C-1 koğuşundaki tüm tutsaklar katıldı…

Artık düşmanla arada hiçbir engel kalmamıştı. Göğüs göğüse çatışma başlamıştı. Ölümüne çatışma büyüyordu dumanlar yükselen Ümraniye’de.

4 Ocak’ın sabahında Ümraniye’de yeni bir savaş destanı yazılıyordu. Aylarca çatışmalar hiç bitmemişti Ümraniye’de. Açıldığı günden beri de saldırı ve direniş hiç eksik olmamıştı. Bayrampaşa Hapishanesi’ndeki Özgür Tutsaklar Ümraniye’ye genel direnişin zaferinden sonra geldiler. Düşmanın sevk ve sürgün politikası boşa çıkartılmıştı. Ama yine de yeni bir süreç başlıyordu. İsyanlarla dolu bir gelenek yine çatışıyordu düşmanla.

Daha devrimci tutsaklar Ümraniye’ye adımlarını atar atmaz başladı düşmanın saldırıları. Fakat onlar bir kez söz vermişlerdi Ümraniye’yi özgürleştirmeye. Orak çekiçli bayraklarımızı dalgalandırmaya.

Keyfi baskı, arama ve dayatmalara karşı Ümraniye’de öfke 13 Aralık’ta isyana dönüştü. Kapılar bir bir patlatıldı. Tüm hapishane kısa sürede tutsakların denetimine alınmıştı. Askerin, polisin gaz bombalı saldırılarına karşı iki gün süren çatışmalarda düşman püskürtülmüş, kazanan tutsaklar olmuştu. O günden sonra aldığı yenilginin hazımsızlığını yaşayan düşmanın saldırıları durmadı.

4 Ocak günü ise sabah arama bahanesiyle askerlerle, gardiyanlarla gelen düşman, arama adı altında yeni saldırıya hazırlanıyordu. Sabah saatlerinde kavga gürültü, gönderilen düşman birkaç saat sonra yeniden koğuşların kapısına dayanmıştı. Saat 11.45’i gösterdiğinde C-1 koğuşundaki 21 tutsak düşman saldırısına hazırlardı.

Gardiyanların püskürtülmesi ve askerlerin devreye girmesiyle artık çatışma başlar.

Koğuşun hem üst kapısında hem de alt kapısında göğüs göğüse çatışmaya başladı. Tutsaklar dolap kapaklarıyla, askerler kalkanlarla çarpışıyordu.

İçeriye giren askerlerle çatışma yemekhane kapısında da aynı şiddetle sürdü. Bu arada koğuşlardan sökülen dolaplar yemekhanenin kapısına konuldu.

Düşmanın kapılardaki bu dolapları alması çok sürmedi. Düşman dolapları aldığında tutsaklarla arasında sadece bir metre vardı. Adeta düşmanla burun buruna gelinmişti.

Tutsaklar hemen saldırıya geçtiler. Askerler şaşkınlık içerisindeydi. Yüzlerinde korkuları her haliyle okunuyordu. Arkada subayların bağırması da fayda etmiyordu. Ancak arkadaki askerlerin ittirmesiyle öndeki askerler içeri girdi. Askerlerle kapışma burada da sürdü. Mecit en önde olduğu için düşman onu almaya çalışıyordu. Kendini çekmeye çalışan askeri Mecit boynundan tuttuğu gibi kapıp içeri aldı. Artık tutsakların bir de asker rehinesi vardı. Mecit’in ise neşesi yerindeydi. Düşman panik halinde gerilemeye başladı. Bu arada araya ahşap tuvalet kapılarından yapılmış bir engel daha yapıldı. Düşmandan ele geçen kalkan, sopa ve kaskla beraber tutsakların cephanesi daha da güçlenmişti. İşte Mecit’in “Bize ölüm yok” haykırışlarının yükseldiği öğlen saatlerinde dolaplarla, kapılarla yapılmış olan engeller de yoktur artık.

Düşman her gelişinde tekrar püskürtüldü. Yüzü kandan görülmeyen Mecit yine aynı coşkuyla yükleniyordu.

Düşman subayı:

– Seni öldüreceğiz, diye bağırırken o her zamanki savaşçılığıyla cevap veriyordu.

– Bize ölüm yok!

Düşman su sıkarak tutsakları geriletmeye çalıştı. Tutsaklar hemen plastik masalarla düşmandan ele geçirdikleri kalkanlarla dikildiler tazyikli suyun karşısına.

 

Yoldaşlar saldırıyoruz, hücum… hücum…

Barikatlarla başlayan direniş göğüs göğse çarpışmalarla büyüdü. Şimdi yeniden HÜCUM…  haykırışlarıyla saldırıya geçti Özgür Tutsaklar…

Subayın, “asker saldır” komutuna,

– Yoldaşlar saldırıyoruz haykırışı cevap oluyordu. Bu aynı zamanda bu büyük çatışmanın en kızgın anıydı. 21 tutsağın karşısında yüzlerce komando saldırırken çatışma tutsakların dilinden eksik olmayan bir sloganla sürüyordu:

BİZE ÖLÜM YOK!

Darbeler, coplar, kalaslar inip kalktı Özgür Tutsakların üzerine. Ölüm istiyordu düşman. Ve onlar kanlarının son damlasına kadar vura öle, öle vura çatıştılar…

Abdülmecit Seçkin, Orhan Özen, Rıza Boybaş, Gültekin Beyhan şehit düştüler.

Ümraniye’deki kahramanlık destanını duyan tüm hapishaneler ayağa kalktı. “Varsa cesaretiniz gelin, bizi de katledin” diyerek barikatlarını kurdular. Müdürleri, gardiyanları rehin aldılar. Sokaklar Ümraniye’nin büyük savaşçıları için tutuştu bu kez. Halkın öfkesi zalimleri karargâhında bulup beyninden vurdu. 9 Ocak’a kadar süren barikat direnişi tutsakların yeni bir zaferinin adı oldu.

(SÜRECEK)


 

Halkın Adaleti Ümraniye Katliamı’nın Hesabını Sordu!
Özdemir Sabancı Cezalandırıldı!
“9 Ocak saat 10:30’da Sabancı
Holding Merkezi AHMET FAZIL ÖZDEMİR SİLAHLI PROPAGANDA BİRLİĞİMİZ tarafından basılmıştır. Sabancı Holding’in yönetiwm kurulu üyesi ve önemli adamı ÖZDEMİR SABANCI, yine holdingin en büyük kuruluşlarından Toyota-Sa Genel Müdürü HALUK GÖRGÜN ve Sakıp Sabancı’nın Sekreteri NİLGÜN HASEFE cezalandırılmıştır. Savaşçılarımız başka da hiç kimsenin canına, malına zarar vermeden üslerine dönmüşlerdir. VATANINI SEVEN, EMPERYALİZME KARŞI OLAN İŞKENCEYLE KATLİAMLARLA, SÖMÜRÜYLE VATANINDAN SÜRÜLEREK YAŞAMAK İSTEMEYEN HERKESİ; EMPERYALİZME, İŞBİRLİKÇİ TEKELLERE VE FAŞİZME KARŞI, BİR AVUÇ AZINLIĞIN FAŞİST İKTİDARINA KARŞI SAVAŞMAYA ÇAĞIRIYORUZ!
BAĞIMSIZ BİR ÜLKE VE HALK DEMOKRASİSİ; SÖMÜRÜ VE ZULMÜN OLMADIĞI BİR DÜZEN ANCAK, FAŞİZME VE EMPERYALİZME KARŞI SAVAŞARAK KURULABİLİR!
KATLİAMLARIN, KAYIPLARIN
TÜM ZULMÜN VE SÖMÜRÜNÜN
HESABINI SORMAYA DEVAM
EDECEĞİZ!
VATANLARI VE HALKLARI İÇİN
KAHRAMANCA DİRENEN TUTSAKLARIMIZI
SELAMLIYORUZ” (Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi Basın Bürosu, 9 Ocak 1996, No:26)

 

Bu Haberler Dikkatinizi Çekebilir

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Billurcu Sokak No: 20/2 BEYOĞLU-İSTANBUL Tel: +90(212)536 93 44 Fax: +90(212)536 93 45 E-mail: info@yuruyus.com
CopyLEFT Yürüyüş Dergisi 2004-2014 | İnternet Sayfamız özgür yazılım araçları kullanılarak kodlanmıştır.