Bugün İstanbul’dan başlayarak Ankara’ya Adalet Bakanlığı’na vereceğimiz dilekçe ile bitireceğimiz “Adalet” yürüyüşümüzün 3. gününü tamamladık. 6 Eylül’de yani yürüyüşümüzün 3. gününde sabah İstanbul’dan gelen arkadaşlarımızla buluşarak başladık. İstanbul’dan gelen arkadaşlarımızla ve Gemlik’te bizleri misafir eden dostlarımızla sabah 10:00’da çaylarımızı içtik ve biraz sohbet ettikten sonra, İstanbul’dan gelen arkadaşlarımızın enerjisiyle yürüyüşümüze başladık. Yürüyüşe başlarken moral üstünlük bizdeydi. İstanbul’da ve Kocaeli’nde basın açıklaması yapan arkadaşlarımızı gözaltına almalarına rağmen yürüyüşümüze engel olamıyordu faşist AKP iktidarı.
Halktan daha büyük bir güç, adalet istemekten daha büyük bir erdem olabilir mi? Soruyoruz en değerlilerini, evlatlarını katledenlerin cezalandırılmalarını isteyen halkın içindeki adalet korunu söndürebilir misiniz? Hangi işkencehaneleriniz, hangi yöntemleriniz başarılı olabilir ki? Biz cevap verelim; güzel günleri verilen can kan pahasına yaratmaya and içmiş, umudu yüreğinde büyüten halkın önünde hiçbir engel duramaz.
Bugün Armutlu’nun karakaşlı, kara gözlü evladı Dilek Doğan için attık adımlarımızı. Gemlik çıkışında bizi uğurladı dostlarımız ve yola koyulduk. Katil polis adım adım izliyordu arkamızda. İlk girdiğimiz benzinlikte sularımızı ve diğer ihtiyaçlarımızı karşıladık. 4 kişiydik yürüyen. Ve benzinlikteki çalışanlar bizi görünce hemen çağırdılar ve limonata ikram ettiler. Hiç söz söylemediler, çünkü onlar da biliyorlardı neden yürüdüğümüzü. İlk geçişimiz değillerdi önlerinden. Onlarca kez yürüdük bu yollarda “Adalet İstiyoruz” diyerek. Göz göze geldik, teşekkür ettik ve kaldığımız yerden yürümeye devam ettik. Yaklaşık 2 saat sonra bir gölgelikte dinlenmek için oturduk. 2 sivil polis aracı da “yorulmuş olmalılar ki’’ hemen durdular biz durunca. Arkadaşlarımızdan biri hemen incir ağacından incirler kopararak bize ikram etti. İncirlerimizi yedik ve yola devam ettik. Attığımız her adımda katledilen evlatlarımızın hesabını soracağımız günü hayal ediyorduk, yani halkın adaletini. Bunun verdiği moralle uzun bir yokuşu tırmandık. Saat 12.30’da tepede yemek yiyecek bir yere oturduk. İyice karnımızı doyurduktan sonra yola tekrardan çıktık.
Bursa girişine geldiğimizde bir dostumuz arabayla bizi almaya geldi. Bizi aldıktan hemen sonra kurulmuş bir tiyatro tezgâhında bulduk kendimizi. Hemen ileride bir GBT yeri kurmuştu polisler. Ve hemen bizim içerisinde olduğumuz arabalar çevrildi. Yarım saat boyunca didik didik arabalarımızı aradılar, çok tehlikeli gördükleri pankartlarımızı ve önlüklerimizi yerlere sererek fotoğraflarını çektiler. Çok büyük bir başarı kazanmış gibi bir de GBT yaptılar. Bir kere yaptıkları yetmemiş gibi katil polislerden bir tanesi “Belki gözden kaçmıştır’’ diyerek ikinci kez GBT’mize baktı. Bir şey bulamadıkları için bizi bıraktılar. Yarım saat boyunca tek çevrilen araçlar bizim araçlarımızdı. İşte tiyatroda buradaydı. 10’un üzerinde polis ekip otosu, eli silahlı özel harekat polisi, trafik polisi, terörle mücadele elele vermiş bu kadarını başarabilmişlerdi. Biz ayrıldık. Bıraktılar dedik ama peşimizdeydiler. Bursa merkeze girdiğimizde 2 arkadaşımız Adalet talebimizi dile getiren önlükleri ve pankartlarıyla Kent Meydanı denen yerde basın açıklamasına başladılar. Katil polisler ise panikle hemen arkadaşlarımızın üzerine çullandılar. Bu arada eylemin fotoğrafını çeken arkadaşımız da 2 arkadaşımızla beraber gözaltına alındı. Gözaltına alınan arkadaşlarımızın isimleri; Şirin Ayas, Ulaş İnci ve Ahmet Tural. Bu arada bizi alan Bursalı dostumuzun arabasına da o panikle çarpan polisler yüzünden, kaza işlemleri bitene kadar beklemek zorunda kaldık. Bursa’daki dostumuz geldikten sonra, onunla vedalaştıktan sonra Perşembe günü Eskişehir’den devam edeceğimiz yürüyüşümüz için Eskişehir’e geçtik. Eskişehir’de, Kocaeli’nde gözaltına alınan arkadaşlarımız bizi karşıladı ve dinlenmek için evlere dağıldık.
“Sabahın sahibi vardır
Gün daima bulutta kalmaz.
Herhal ilerdedir yaşanacak günlerin en güzelleri…”
Nazım Hikmet
Halk Cephesi