Tarihten, bilimden,önderlerimizden, geleneklerimizden öğrendiklerimizle güçleneceğiz
1-) Sanat nedir? Amacı ne olmalıdır?
Sanat, nesnel gerçekliğin insan zihninde estetiksel olarak yeniden üretimidir.
Sanatın amacı, insanı insan yapan özelliklerin geliştirilmesine hizmet etmek olmalıdır. İnsanın manevi dünyasını beslemelidir. İnsanın ruhunu karartan, yaşama ve mücadele etme azmini körelten, insanı alçaltan, insanı emeğine, kendine, tarihine, kültürüne yabancılaştıran bir biçim asla taşımamalıdır.
Lenin’in dediği gibi: “Sanat halkın malıdır.” Sanatın kökleri, emekçi kitlelerin derinliklerine uzanmalıdır. Sanat, bu kitleler tarafından anlaşılmalı ve sevilmelidir. Sanat, bu kitleleri birleştirmeli; duygularını, düşüncelerini ve isteklerini yüceltmelidir. Onları harekete geçirmeli, içlerindeki sanatsal izleri uyandırıp geliştirmelidir.
Halkın acılarını, umutlarını, sevinçlerini işlemelidir. Halkın birleşmesine, ilerlemesine, tek bir yürek ve tek bir beyin halinde ileri atılmalarına, geri olanı atıp devrimci olanı geliştirmelerine yardımcı olmalıdır.
2-) Sanatçı kimdir?
Sanatın binlerce yıllık geçmiş birikimini iyi kavrayan ve bu birikimi sanatsal üretiminde temel yapandır. Vereceği mesajı halka en iyi şekilde sunmanın yolunu bulan, dünyanın değişebilirliğini olabildiğince yalın ve net bir şekilde halk kitlelerine gösterendir. Topluma eserleriyle etkide bulunandır. Halk kitlelerinin sözcülüğünü yapan, onları eğitendir. Kitlelerin öğretmeni olduğu gibi aynı zamanda kitlelerden de öğrenendir.
“Sanatı para kazanma aracı durumuna getirenlerin çoğu sahtekardır… Hayır, resim evlere, saraylara süs olsun diye icat edilmedi. Siz sanatçının ne olduğunu sanıyorsunuz? Ressamsa yalnızca gözleri, müzisyense yalnızca kulakları olan ya da şairse yüreğinin her kıpırtısında harp çalan, boksörse yalnızca kasları olan bir gerizekalı mı? Tam tersine! Sanatçı aynı zamanda politik bir kişidir ve dünyada olup biten iyi, kötü, korkunç olaylara tüm varlığıyla tepki gösterir.” diye tanımlamıştır Pablo Picasso sanatçının kim olduğunu.
3-) Sanat sınıflar üstü bir kavram mıdır?
Kültür ve sanat sınıfsal bakış açısıyla değerlendirilmelidir. Bütün kültürel ve sanatsal değerler bir sınıfın damgasını taşır. Tıpkı ekonomi, devlet, hukuk, siyaset gibi sanat da sınıfsal şekillenme içinde yer alır. Belli bir sınıfın duygu ve düşüncelerini yansıtır. Bugün, her sanat belli bir sınıfın malıdır ve belli bir siyasi çizginin hizmetindedir. Gerçekte sanat için sanat, sınıflar üstü sanat, siyaset dışı ya da siyasetten bağımsız sanat diye bir şey yoktur. Sanat siyasete bağımlıdır ve aynı zamanda sanat da siyaset üzerinde derin bir etki yaratır.
Günümüzde iki sınıf vardır: Burjuvazi ve proletarya. Yapılan sanat eserleri de bu iki sınıftan birinin damgasını taşır. Bu nedenle sanat sınıflar üstü değildir, olamaz.
4-) Burjuvazi nasıl bir sanat anlayışına sahiptir?
Burjuvazinin en çok reklamını yaptığı sanatsal ürünlere baktığımızda onlarda ya cinselliğin ya da metafiziğin damgasını görürüz. Burjuvazinin sanat eseri diye sunduğu yapıtların karakterleri ya doğaüstü güçlere sahiptir, ya cinsellik içinde boğulup hayvanlaşmıştır ya da bireycilik içinde bunalmışlardır. Burjuvazi, insanı geliştiren değil, düzenin devamı için insanı etkisizleştirmeyi, pasifleştirmeyi amaçlayan bir sanatı, moda haline getirmiştir.
Burjuvazi sanat ile ilgilenir görünür. Sinema filmlerine, resim sergilerine vb. sponsor olur. Sanatın geliştirilmesi için elinden gelen her türlü desteği sunduğunu belirtir. Burjuvazinin sanata ilgisinin temelinde ise kendi düzeninin devamını sağlamaya hizmet eden bir sanatın geliştirilmesi, bu tür bir sanatçılığın teşvik edilmesi vardır.
Burjuvazi, sanatı yozlaştırarak halka ve mücadeleye karşı kullanır. İçi boşaltılan, yozlaştırılan sanat, artık halkı uyuşturmaya, örgütsüzleştirmeye, bireycileştirmeye hizmet eden bir araç haline gelmiş olur. Yozluk, ahlaksızlık, yoz bir cinsellik, iflah olmaz bir bireycilik ve çürüme burjuvazinin sanatının özetidir. Ayrıca burjuva sanatçılar halkı “doğuştan aptal ve cahil” olarak görürler. Sanatı sadece kendilerine ait ve sadece kendilerinin ilgilenebileceği bir konu olarak görür. Her fırsatta halkı aşağılar, küçümserler.
Kısacası burjuvazi, bireyci, dinamiklerini kaybetmiş, ruhsuz, irade gücünden yoksun, doğaüstü, gerçek üstü güçlere inanan, cahil, fedakarlık, cüret gibi duygulardan uzak kitlelere ihtiyaç duyar ve sanatı da, kitleleri bu hale getirmek için kullanır.
5-) Devrimci sanat ve sanatçı neyi ifade eder?
Devrimci bir sanatçı, eserleriyle ve toplumsal yaşamın bütünündeki yeriyle devrime hizmet etmelidir. Bir sanatçının kendisini devrimci, sosyalist olarak adlandırması yeterli değildir. Sanatçının devrimci bir rol oynayabilmesi için:
a- Ürettiği eser, içeriğiyle ve biçimiyle devrimci olmalıdır.
b- Sanatçı, politik tutumuyla, örgütlülüğüyle devrimci olmalıdır.
c- Sanatçı hem ürünüyle, hem politik tavrıyla, ülkesinin ve halkının somut sorunlarına çözüm bulmak için mücadele içinde yer almalıdır.
Devrimci sanat, her şeyden önce emekçi halkın sanatıdır. Amaçta, içerikte ve biçimde diğer sanat anlayışlarından ayrılır. Devrimci sanat, sanatla mücadeleyi bütünleştirmektir.
Devrimci sanatın esin kaynağı ise örgütlü mücadeledir.
Dünya sanatını her biçimiyle beslemiş olan büyük direnişler, büyük acılar, büyük yenilgiler, büyük zaferler ve büyük mücadeleler, insanlığın hafızasına mutlaka nakşedilmesi gereken büyük fedakarlıklar, kahramanlıklar ve kahramanlığı sıradanlaştıranlar devrimci sanatın konularıdır.
Devrimci sanat, hayatın ve mücadelenin karmaşıklığı içinde bazen tek bir ayrıntıyı işleyerek, bir ayrıntıyı öne çıkararak, bazen ise gereksiz ayrıntıları eleyip somut gerçekliği kitlelere bütünsel ve çarpıcı biçimlerde yansıtarak, insanlara kavgaya ve geleceği dair perspektifler sunar.
Devrimci sanat ve sanatçı her koşulda halk kitlelerine hizmet etmelidir.
6-) Devrimci sanatın kaynağı nedir?
Bu sorunun cevabı için Mao’ya kulak verelim:
“Devrimci sanat, halkın hayatının, devrimci yazar ve sanatçıların kafalarındaki yansımasının ürünleridir. Halkın hayatı sanat için her zaman bir ham madde kaynağıdır; işlenmemiş, kaba, ama en can alıcı, en zengin ve en temel bir ham madde kaynağı. Tüm sanat onun yanında sönük kalır. Bu malzeme sanata bitmez tükenmez bir kaynak olur, onun biricik kaynağını meydana getirir. Tek kaynak budur, başka bir kaynak olamaz.”
7-) Sınıfların ortaya çıkışıyla sanat nasıl bir boyut kazanmıştır?
İlkel toplumlarda sanat herkesçe ve herkes için yapılıyordu. Sanatçı aydınlar sınıflı toplumların ortaya çıkışıyla birlikte ekonomik ve fikirsel-psikolojik bakımdan egemen sınıflara bağımlı hale geldiler. Sanat da halk sanatı ve profesyonel sanat diye sınıflandırılmaya başlandı. Burjuvazinin ilerici olduğu dönemlerde sanat demokratik bir karakterdeydi ve halka karşı değildi. Ancak zamanla üretici güçlerin gelişme seyrine bağlı olarak yozlaşmış ve gericileşmiştir.
Emperyalist çağda profesyonel sanat, eğitilmiş insanlar için yapılmaktadır. Geçim sıkıntısı altında ezilen emekçi yığınların, kültürel düzeyi de, eğitim olanaklarından yoksun oldukları için sınırlıdır. Emperyalist kültürün saldırısı altında olan emekçi halk kesimleri yaşadıkları ekonomik ve toplumsal ilişkilerin sonucu olan gerici bir kültüre, yani arabesk kültüre mahkum edilmiştir.
😎 Mücadelenin dışındaki sanat neden ölü sanattır?
Tüm tarih boyunca, sanat alanındaki en görkemli ürünler, sınıf mücadelelerinin en üst düzeyde seyrettiği, en büyük alt-üst oluşlarının yaşandığı bazı sınıfların çürüyüp yok olurken yeni sınıfların yükseldiği, yeni toplumsal yapıların şekillendiği dönemlerin ürünleridir. Uzun dönemler bilimde, teknikte ve kültür-sanat alanında sayısız gelişmenin yaşandığı, bilimin ve sanatın adeta yuvası olarak adlandırılan Avrupa emperyalist ülkelerinde, günümüzde ciddi anlamda bir sanatsal üretimden söz edilmemesi, mücadelenin dışındaki sanatın ölü sanat oluşuyla doğrudan bağlantılıdır.
9-) Sanat tartışılmaz, sanatçı eleştirilemez mi?
Sanat da sanatçı da tartışılabilir. Sanatçı ne yaparsa eleştirilemez diye bakmak, burjuvazinin “sanat sanat içindir” anlayışının devamıdır. Oysa sanat halk içindir. Halk için olduğundan halka verdiği, nasıl verdiği her zaman tartışılabilir demektir. Halk için yapılan sanat, halktan kopuk olmayacak, halkın acılarını, sevinçlerini, halkın yararına ilişkin beklentilerini yansıtacaktır. Sanat halka, emekçilere hitap etmeli, onların kavgasına hizmet etmelidir. Sanat bu şekilde ele alınmazsa, edebiyat, müzik, resim, karikatür, spor… halk için üretilmezse, geriye soyut, halktan kopuk, lüks otel salonlarına hapsolan eserler ortaya çıkar. Sanata da sanatçıya da ve bizzat pratiğin içinde müziğe, edebiyata, tiyatroya, sinemaya “kim için”, “kimin için” sorularını sorarak bakacağız. Sanat da sanatçı da tartışılamaz, eleştirilemez diyen burjuvazi, sanatı halktan soyutlamak ve kendi yaptığı pespaye sanatın kitleler üzerindeki çürütme saldırısını örtmek için böyle söylemektedir. Burjuvazinin aksine, düzenin halkın önüne sunduğu “sanat” adı altındaki her şey en ince ayrıntısına kadar sorgulanmalı ve eleştirilmelidir.
10-) Sanatta gerçekçilik akımı ne anlama gelir?
Sanatın ne olup olmadığını, sanatın kültürel, siyasi, toplumsal işlevini de gerçekliğin çeşitli biçimleri belirler.
Sanatta üzerinde durmamız gereken akımlardan biri gerçekçilik akımıdır. Gerçekçilik, idealist felsefenin, metafiziğin etkisinin büyük ölçüde aşıldığı, tarihsel ve toplumsal gelişmelerin doğa üstü güçlerle değil, nesnel yasalarla açıklanmaya başladığı bir döneme denk düşer. Gerçekçilik, gerilere uzanan bir geçmişi olsa da, esas olarak gündeme geldi. Burjuvazinin hayatı her alanındaki ideolojik, kültürel gelişimi ve hakimiyeti, sanat alanında da burjuva gerçekliğinde somutlandı. Burjuvazi iktidara iyice yerleşip gericileşmeye başladığında, gerçekçilik burjuvazinin sınıf çıkarlarıyla uyuşmazlık içine girdi. Bu nedenle burjuva sanatçılar, bu akımdan uzaklaştılar ve sanatın sadece “ticari meta” haline dönüşen biçimleri öne çıkmaya başladı.
Gerçekçiliğin özü, toplumdaki gerçek olgu ve olayları esas almasıydı. Burjuvazi iktidarını pekiştirdikçe gerçekçiliği reddetti. Bu reddedişe karşı sanatın ve sanatçıların ilk tepkisi, burjuva toplumun eleştirisini daha yoğun biçimde yapmak oldu. Bu dönemde gelişen bu sanat da “eleştirel gerçekçilik” olarak adlandırıldı.
11-) Sosyalist sanattan ne anlamalıyız?
Devrimci sanatın konusu çok çeşitli olabilir. İnsana dair her şey devrimci sanatın konusu olabilir. Bu noktada esas olan, sınırsız çeşitlilikteki o konuların nasıl bir bakış açısıyla, hangi temelde ele alındığıdır.
Halkın yarattığı, içinde yer aldığı direnişler, kahramanlıklar sanatın temel kaynakları arasındadır. Anadolu tarihinde Bedreddinler, Pir Sultanlar halkların emperyalizme karşı verdiği kurtuluş savaşları, isyanlar, büyük direnişler, kahramanlıklar vardır. Sosyalist sanat bu kültürel mirası araştırmalı, bu mirastaki idealist öğelerin eleştirisini yaparak, tüm olumlu değerleri yeni bir estetik içinde bugüne taşımalıdır. Sosyalist sanat bunu yapabildiği ölçüde, hem zengin bir kaynağa kavuşmuş, hem de halkın kültürel mirasındaki dinamik, devrimci özü zenginleştirerek geliştirmiş olacaktır.
G.Lucass “Çağdaş Gerçekçili-ğin Anlamı” isimli kitabında “sosyalist gerçekliğin belirgin özelliği de yeni bir toplum düzenini kurmak için gerekli olan insan niteliklerini bulup çıkarma amacını gütmesidir. Eski düzene başkaldırış – eleştirici gerçeklikle toplumcu perspektifin birbirine yakıştığı nokta – bu çok daha köklü yönetim içinde ikinci dereceden bir önem taşır” demiştir.
Sosyalist sanat, kendi gücüne güvenen, kararlı, inançlı, edilgen değil inisiyatifli, boyun eğen değil isyan eden, coşkulu ve bilinçli insanları yaratma, şekillendirme işlevini üstlenir. Sosyalist sanat, ilerici, demokrat, sosyalist sanatçı; haklı olanın yanında saf tutar ve haksız olana, gerici olana, çürüyene karşı sanatıyla savaşır. Çelişkileri ve bu çelişkilerin kaynaklarını sanatın diliyle yoğurup ortaya koyar. Sosyalist gerçekçi sanat, savaşçı sanattır.
12-) Burjuvazi halk kitlelerini yozlaştırmada sanatı nasıl kullanır?
Öncelikle sinemayı geniş çapta kullanır. Milyon dolarlar harcayarak yaptığı filmler sanatı nasıl kullandığının en iyi göstergesidir. Yaptığı filmler büyük reklam kampanyalarıyla aynı anda onlarca ülkede gösterilmeye başlanır. Sinema, emperyalizmin kendi kültürünü, ideolojisini dünya halklarına taşımanın en önemli araçlarından biridir. Filmlerinde cinsellik olabildiğince ön plandadır. Keza yarışmalar, diziler, televizyonlar burjuvazinin kültür alanındaki savaşının ön mevzileridir. Oralardan beyinleri etkilemek için sürekli zehir saçılmaktadır.
Resim sergileri açar. Halkın anlayamayacağı tarzdadır. Ve sergileri lüks otellerin salonlarında, sanat galerindedir. Yaptığı müzik halk motiflerinden uzak, ne dediği, ne anlatmak istediği anlaşılmayan, erotizmin yayıldığı tarzdadır. Dizileriyle halkın beynini uyuşturmak isterler. Halkın film, dizi “kahramanları” için üzülmesini, onlarla yaşıyor duygusuna kapılmasını ister.
Kısacası burjuvazi müzik, resim, sinema, tiyatro vb. sanatın her alanını halkları yozlaştırmak için kullanır.
13-) Burjuvazinin bu saldırısına karşı neler yapmak gerekir?
Kültür-sanat alanında sürdürülecek mücadeleyi asıl olarak devrim mücadelesi olarak düşünmeliyiz. Halkın her kesimine sanatın çeşitli dallarıyla ulaşabilmeliyiz ve onları tüm sanatsal faaliyetlerimize dahil etmeliyiz. Sunduğumuz sanatın içerisinde herkes kendisini bulabilmelidir.
Konserler düzenleyebiliriz. Sokak tiyatroları örgütleyebilmeliyiz. Mahallenin merkezi yerlerinde -herkesin kolayca izleyebileceği yerlerde- film gösterimleri yapabilmeliyiz. Yine merkezi alanlarda, mahallelerde sokaklarda halkın sorularını anlatan, burjuvazinin katliamcılığını vb. gösteren resim sergileri açabiliriz. Yayınlanan dergi ve kitaplarımızı en geniş kesimlere ulaştırmalıyız. Yaptığımız festivallere, şenliklere halkın katılımını artırmak için yeni yol ve yöntemler geliştirmeliyiz.
Sanat halk içindir ve halkı örgütlü mücadeleye katabilmenin en verimli, materyali bol olan bir araçtır. Mao’nun söylediklerine kulak vererek yazımızı bitirelim:
“Düşmanı yenmek için öncelikle silahlı orduya dayanmak zorundayız. Ama bu ordu tek başına yeterli değildir. Saflarımızı birleştirmek ve düşmanı yenmek için mutlaka bir kültür ordusuna da sahip olmamız gerekir.”