Berkin’i Okmeydanı’nda katleden polisler karakollardan geldiler.
Dilek’i karakollardan gelip katlettiler.
Günay Özarslan’ı katledenler, Vatan Emniyet Müdürlüğü’nden gelen katillerdi.
Yılmaz’ı katleden polisler, Armutlu’nun içine kurulan karakolun polisleriydi.
Şimdi tüm mahallelerimize kalekollar kuracaklar. Artık karakollarından çıkıp gelmeyecekler, artık, evimizin yanında katiller sürüsü olacak. Artık Gazi katliamında olduğu gibi provokasyonlar tertipleyip onu bahane edip saldırmayacaklar, artık katliam yapmak için gerekçe, bahane aramayacaklar. Kalekollar katliamcılığın, halka karşı savaşın açıkça ilan edilmesidir. Artık, evimize giderken bu katiller sürüsünün kalekollarının önünden geçeceğiz.
Bacımıza, eşlerimize, çocuklarımıza laf atacaklar, mahallemizin kadınlarını, kızlarını, yanıbaşımızdaki komşularımızı taciz edecekler, tecavüzler yaşanacak.
Artık karakollarından gelip, çeteleri sahiplenmeye ihtiyaç duymayacaklar, artık çetelerin yuvasını mahallemizin içinde zırhlı kalekol duvarlarının arkası yapacaklar, buralardan da uyuşturucu trafiğini organize edecekler, uyuşturucu tacirlerinin “uyuşturucu satış güvenliğini” alacaklar, belki ellerinde uyuşturucu torbaları, uyuşturucu satışını bizzat kendileri de yapacaklar.
AKP’nin 2013 yılında Dersim’de projesi hazır olup yapılacak olan karakol-kalekol sayısı 21, genel Kürdistan coğrafyasında yapılacak olan karakol ve kalekol sayısı ise 62 idi. Bu kalekolların önemli bir kısmı tamamlandı. Pratikleri Kürdistan’daki katliamlardır. Yerlerde çırılçıplak sürüklenen öldürülmüş insan bedenleri, onlarca kişinin tek bir anda evlerinin içinde katledilmesi, yakılan bedenler, bombalanan, top atışına tutulan ilçelerdir. Bu katliamların, bu terörün mahallelerimizde uygulanması hazırlığıdır kalekollar. Haziran Ayaklanması’ndaki sayısız saldırının artık yaşamımızın her anında varolması demektir.
Kalekollar bir binadan ve içlerindeki katiller sürüsünden ibaret algılanmamalıdır. Kalekollar, devletin halka karşı savaşında yeni bir politika, yeni bir aşamadır. Oligarşik devlet ve emperyalizm, dünya halklarını her zaman için düşman güç olarak görmüşlerdir; fakat bir bütün olarak halka karşı savaşmayı tehlikeli görürler ve halka karşı savaştıklarında kazanamayacaklarını bilirler. Fakat bugün artık savaşımız, devleti, halkı kendi saflarında tutma, olmuyorsa, devrimcilerden kopararak tarafsızlaştırma, en azından savaşın dışında tutma politikalarını uygulayamaz hale getirmiştir. Artık Kürt halkını bir bütün olarak düşman güç olarak görmektedir. Şehirlerde yoksul halkın yaşadığı ve devrimci hareketimizin, Cephe’nin örgütlü olduğu mahalleleri bir bütün olarak düşman güç olarak görmekte ve buna göre politika geliştirmektedir.
Bu politika artık tek tek devrimcileri değil, bir bütün olarak halkı savaşın karşı cephesinde görmektedir. Saldırı hedefine de buna uygun olarak tüm halkı koymaktadır. Kalekollar tüm halka yönelik saldırının merkezleridir.
Saldırılar hangi zeminde örgütlenecektir?
– İdeolojik olarak saldıracaklar. Kalekollar devrimcilerin karalandığı, devrimcilerin öncülüğünde halkın örgütlenmesine, kurumlarına saldırılan, devrimcilere karşı anti-propaganda ve yalan üretme merkezleri olarak kullanılacaktır.
– Kültürel olarak saldırı merkezleri olacaktır. Yani halkı değerlerinden uzaklaştırma ve yozlaştırma merkezleri olacaktır. Yozlaştırmanın temel araçları, uyuşturucu, kumar, fuhuşun yaygınlaştırılması, mafya ve çetelerin mahallelerde örgütlenmesi olacaktır.
– Askeri saldırı merkezleri olacaktır. Halk olarak tüm örgütlenmelerimiz, kurumlarımız, evlerimiz, tek tek çocuklarımız, büyüklerimiz, kadınlarımız, erkeklerimiz, gençlerimiz, yaşlılarımız… yani bütün olarak hepimiz saldırının hedefi olacağız. Bunun için kalekol polisleri sokaklarımızda terör uygulayacaklar. Sivil faşistleri mafya çetesi olarak, uyuşturucu çetesi, hırsızlık çeteleri olarak örgütleyecekler ve halka karşı silahlı, sopalı, satırlı saldırılar örgütleyecek, çetelerini bunlar için kullanacaklar.
O halde kalekollar mahallelerimizde kurulmuş düşman üsleridir.
Halka karşı faşizmin savaş üsleridir. Tek yolumuz faşizmin bu katliam üslerini başlarına yıkmaktır.
Başka kurtuluş yolumuz yoktur. Bilmeliyiz ki, bu savaş üslerine karşı Cephe önderliğinde halk olarak direneceğiz. Başka bir güçten bir şey beklemek boştur.
Oportünisti, reformisti, Kürt milliyetçisi, uzlaşmacılığı-işbirlikçiliği Alevilik adı altında sürdüren din bezirganları… faşizmin bu saldırısı karşısında direnmeyeceklerdir. Onlar, döne döne aynı deneyimi yaşamaktan bıkmayan bir dar kafalılıkla, faşizmin karşısında “uslu çocuk” olduklarında, yılanın kendisine dokunmayacağını hayal edecek, pişmanlık duygusunu yılan kendilerini de soktuğunda yaşayacaklar ama yine de akıllanmayacaklardır. Çünkü onların sınıfsal olarak direnme güçleri, ideolojileri, iradeleri, yürekleri yoktur.
Biz direneceğiz. Cephe olarak direneceğiz, halk olarak direneceğiz. Reformizme, oportünizme, işbirlikçiliklerine dini kılıf giydirenlere güvenemeyiz, onları bekleyemeyiz. Onlar, ne halkla aynı yaşamı sürerler, ne de halka inanırlar. Halk Cephe’dir, Cephe halktır. Cephe ve halk direnecektir. Cephe, halkın örgütlenmiş halidir. Yani direnecek olan örgütlü halktır. Direnmenin yolu, örgütlü halk gücünü daha büyütmek, örgütsüz halk gücü bırakmamaktır. Yani halkın tüm gücünü örgütlü olarak direniş saflarında konumlandırmaktır.
Yine bilmeliyiz ki, faşizmin saldırısı, sadece halkın örgütlü gücünün büyümesinden dolayı değildir. Faşizm kendi yönetme gücünü kaybettiği için halktan korkmakta ve halkın örgütlenme gücünün en büyük olduğu yerleri hedefleyerek, halkı korkutmak, sindirmek, yıldırmak istemektedir. Bu sonucu almak için katliam yapacaktır. Bu nedenle faşizmin karşısında boyun eğerek kurtulacağını düşünenler, hem kurtulamazlar, hem de bununla birlikte onurlarını, kişiliklerini, iradelerini de kaybederler. Zulmün önünde biat eden, hem hakkından olur, hem onurundan…
O halde, tek tartışma konumuz şudur; Direneceğiz ama kazanmak için, faşizmin saldırısını geri püskürtmek için nasıl direneceğiz?
Kahramanca direneceğiz!
Tıpkı efendilere isyan eden Spartaküsler gibi direneceğiz.
Tıpkı Paris’in sokaklarını burjuvazinin askerlerine dar eden, Paris komünarları, yoldaşlarımız gibi direneceğiz. Neden? Çünkü, onlarla aynı soydan geliyoruz. Emeğiyle yaşayanların, emeği sömürülenlerin, insan yerine konulmayanların, aşağılanan, horlananların soyundan, bu sömürü düzeni sürsün diye kıyımlara uğratılanların, katledilenlerin soyundan geliyoruz.
Bedrettin yiğitleri gibi direneceğiz. Celaliler, Baba İshaklar gibi direneceğiz. Dersim yiğitleri gibi direneceğiz. Yakılan yıkılan köylerinde kahramanlık destanları yazan Kürt halkı gibi direneceğiz.
Mahirler gibi direneceğiz, Sabolar gibi direneceğiz, zindanlarda direniş destanları yazan; Fidanlar, İbililer, Fıratlar gibi direneceğiz. Elifler, Bahtiyarlar, Bernalar gibi direneceğiz. Sokaklarımıza kanımızı dökeceklerse, bundan korkmadan direneceğiz, sokaklara kanlarını dökmekten çekinmeden direneceğiz.
Tıpkı Stalingrad direnişçileri gibi direneceğiz. Herkesin Nazilerin karşısında boyun eğip, Nazileri neredeyse yenilmez güç haline getirdiği koşullarda bir şehri direniş kalesi yapıp, faşizmin bileğini büken Stalingrad direnişçileri gibi tarihsel destanlar yazarak direneceğiz. Ve direniş kalelerine çevirirken her bir sokağımızı, kulaklarımızda onların sesleri yankılanacak. Sokaklarımızdan selamlayacağız onları, onlarla güçlenecek, onları bugünlerde yaşatacağız. Ve bileceğiz ki, Stalingrad’da faşizm yenilmiştir, çünkü, orada bir halk kendi vatanını savunmak için direnmiştir. Vatanını savunan bir halk olarak direneceğiz. Gazi bizim vatanımızdır, işgal güçlerini mahallelerimizden atana kadar direneceğiz. O sokaklarda, halkın Halk Cephesi’nin bayrağını dalgalandırmak için direneceğiz, o sokaklara faşizmin bayrağını asmalarına izin vermemek için direneceğiz. Ve bir kez daha yazacağız tarihe:
HALKIZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ!