Örnek Resim

Anasayfa > GÜNDEM > Devrimci Okul

Devrimci Okul
Son Güncellenme : 25 Eyl 2016 17:38

SAVAŞI BÜYÜTMEK, SAVAŞ KÜLTÜRÜNÜ İÇSELLEŞTİRMEKTEN GEÇİYOR!

Savaş; açık, çıplak, yalın bir olgudur… Ölürsün ve öldürürsün… Yenilirsin ve yenersin. Taraflar bellidir. Ezenler ve ezilenler; sömürenler ve sömürülenler; emperyalistler ve sömürge ülke halkları…

Bir savaş içindeyiz. “Güvenli bir yüzde 10 kar ile her yerde çalışmaya razı; kesin yüzde 20’nin iştahını kabarttığı, yüzde 50’nin küstahlaştırdığı; yüzde 100 karın bütün yasaları ayaklar altına aldırdığı; yüzde 300 kar ile ucunda kendi ölümü bile olsa işlemeyeceği cinayet, atılmayacağı tehlike olmayan” bir düşmanla savaşıyoruz.

Sömürü ve zulüm düzenin sahiplerine karşı, halkın kurtuluş mücadelesini veriyoruz. Böyle bir savaşı omuzlayabilmek, yürütebilmek için ideolojik anlamda tüm çarpıklıklardan arınmış, net düşünen beyinler olmamız gerekiyor.

Anadolu’da, tüm dünya halklarına umut olacak, yol gösterecek bir mücadele veriyor olmanın iddiasına sahip olan Cepheliler, bu savaşı ancak ideolojik netlikle yükseltebilir.

Savaş sadece elde silah çatışmak demek değildir. Asıl savaş, gerçek savaş ideolojilerin çatışmasıdır. Ve bu dişe diş, göze göz çatışmada galip gelmek istiyorsak eğer ideolojik üstünlüğümüzün bilincinde olmalıyız. İdeolojik üstünlük; tarihsel ve siyasal haklılık bizim hiç tükenmeyecek cephaneliğimizdir. Bu cephaneden beslenirsek eğer zafer bizim olacaktır.

 

İdeolojik Cephaneliği Olanlar, Kendi Silahını Kendi Bulur; Bulunduğu Her Yerde Tek Başına Örgüt Olur

1919, İngiliz Gemisi İstanbul Boğazına demirler… Harbiye Nazırı Cemal Paşa; Mehmet Sait’i çağırır ve kendisini Antep yakınlarında bir yere (Birecik) Askerlik şubesine atar. Hatta biraz yol parası da verir.

Bu arada Anadolu’da başlayan Kuvay-i Milliye Hareketi’ni duymuştur ve İngilizler kendini Malta’ya sürmeden Anadolu’daki harekete yararlı olmaya çalışır Harbiye Nazırı Cemal Paşa. Mehmet Sait yola çıkar. Birecik yerine yolda iner ve Sivas’a geçer. Mustafa Kemal Sivas’tadır… Mustafa Kemal ile Trablusgarb-İtalyan savaşından tanışıklıkları vardır.

Mustafa Kemal ile görüşürler, Anadolu’daki hareketten ve gelişmelerden söz ederler. Mustafa Kemal, Mehmet Sait’in görevini anlatır: “Sen de memleketin olan Antep’i Fransızlardan kurtaracaksın. Senin adın da bundan sonra Şahin olsun… Doğan, Tufan, Sinan, Şahin… Güney cephesini düşmandan temizlemekle gorevlisiniz. SİZE VEREBİLECEĞİMİZ ANCAK BAŞARI VE DOSTLUK DİLEKLERİMİZDİR. TIPKI BİZİM BURADA YAPTIĞIMIZ GİBİ SİZ DE ORADA HER ŞEYİ KENDİNİZ YARATACAKSINIZ. PARAYI, SİLAHI, ADAMI KENDİNİZ BULACAKSINIZ. HADİ ŞİMDİ UĞURLAR OLSUN!…Ölmez kalırsak yine böyle toplanır, savaştan sonra bu günleri anarız.”

Şahin Bey, cebindeki Birecik askerlik Şubesi Başkanı Mehmet Sait’in atanma buyruğuna sıkıca sarılarak Antep’e dogru yola çıktı. Şahin Bey, bir kır atın üstünde Kilis’ten Antep’e gidiyordu. Kilis’e gelindiğinde bir tepeden bakıyordu memleketine Şahin Bey; gözünün alabildiğine yayılan bu memleketi ne kadar çok seviyordu. Ailesi onun hala Mısır’da tutsak olduğunu sanıyordu…

Eşi, dostu, çoluk çocuk… ne çok tanıdığı vardı. Bütün üzüm bağları, sebze bahçeleri, yemyeşil bağlarla çevrili Antep’e doya doya baktı… Çocukluğunun, gençliğinin geçtiği bu şehirden 20 yıldır uzaktaydı…

Şimdi görev doğup büyüdüğü memleketini Fransız işgalinden temizlemek. Bunun için eski kumandanına, M. Kemal’e de söz vermişti.

Örgütlenecek direnişin kumandanı Şahin Beydir. Önce bölgeyi tanıdı: işgaller üzerine bilgi topladı. Halkın, eşrafın işgale karşı tavrını öğrendi. Şehirdeki durumu kavramaya çalıştı. İşgal ve olaylar kronolojisini bir gözden geçirdi… Bu arada Maraş’ta da kurtuluş savaşı hazırlıkları başlamıştır.

İşgale karşı protestolarla sonuç alınmayacağını görürler ve bir silahlı dövüş örgütü oluşturma kararı alırlar.

. 27 semte ayrılan şehir tam bir askerce örgüt ağı içine alınır.

. Her semtin 50’si silahlı, 100’ü silahsız olmak üzere 150 savaşçısı vardır.

. Daha önceden İngilizler Antep halkının elindeki silahları toplamışlardı. Bu yüzden halka yeniden silah temin etmeleri gerekiyordu.

. Halk için ölüm-dirim anlamına gelen bu savaşın örgütlendiği zamanda ellerinde silah yoktur ve başka başka yerlerden parayla, imkânlarını zorlayarak toplamaya başlarlar.

. Şehirde Müdafa-i Hukuk örgütüne katılmak bir onur-şeref meselesi olarak görüldüğünden, buraya girenler silah edinmek zorundaydılar. Yani kendi silahlarını da kendileri temin ediyorlardı.

. Antep halkı bu imkânsız gibi görünen zorlukları yenerek savaş örgütlerinin cephane ihtiyaçlarını da tamamlıyorlardı.

Antep’ten Maraş’a silah götüren Fransız konvoyunun önü kesilir ve silahlara el konur…

Şehin Bey, Antep Kuvay-i Milliye Kumandanı olduktan sonra hızla savaşı ve ihtiyaçlarını örgütlemeye başlar.

Şahin Bey Fransız işgal kumandanına şöyle yazar:

“(….)Sade siz değil, bütün dünya bir araya gelse bizi bu topraklardan atamaz. Sizler canı kıymetli insanlarsınız. Çatmayınız bize. Bir an önce topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa kıyarız canınıza.”

Mehmet Sait örneğinde de gördüğümüz gibi, neden savaştığımızın bilincinde olursak eğer aşamayacağımız engel yoktur.

Bunun için her bir Cephelinin savaş kültürünü içselleştirmesi gerekir. Giyim şeklimizden, günlük disiplinimize kadar, savaşın her bir ihtiyacı bizim için temel sorun olacaktır.

Savaş kültürü sadece elde silah savaşanlara ait değildir. Demokratikte mücadele eden, hapishanede tutsak olan, Avrupa’da yaşayan tüm Cephelilerin donanması gereken bir kültürdür. Savaş kültürü, bir yaşam tarzıdır. Olayları düşünüş ve yorumlayış biçimidir. İşleri, hangi ayrıntılara, hangi bağlantılara sahip olursa olsun bu odakta düşünebilmektir.

 

Beynimizin Her Hücresinde, Örgütlenmemizin Her Parçasında Savaş Kültürünü İçselleştirmeliyiz

Her nerede olursak olalım, hangi görevi yerine getiriyor olursak olalım, hizmet ettiğimiz ana nokta savaşın büyümesidir. Odak noktamız iktidarı almak, halkın iktidarını kurmaktır.

Biz bir savaş örgütüyüz. Hedefimiz anti-emperyalist, anti-oligarşik bir devrimle halkın iktidarını kurmak ve sosyalizme giden yolu inşa etmektir.

Her bir hücremiz bu savaşa göre şekillenmeli ve ona hizmet etmelidir. Yoksa 5 bin yıllık insanlık tarihinde 367 yıllık kapitalist düzene karşı zaferi kazanamayız.

Yoksa, denizin atıkları kıyıya vurması gibi biz de savaşın dışına düşeriz.

Bir pankart hazırlıyor olabiliriz… EN GÜZELİNİ BİZ HAZIRLAMALIYIZ! Dergi dağıtıyor olabiliriz… EN FAZLA DERGİYİ BİZ DAĞITMALI, EN FAZLA KAPIYI BİZ ÇALMALIYIZ!

Silahımız olmadığında, mermimiz kalmadığında düşmana taş atacak ideolojik kararlılığımız olmalıdır. O tek bir taş, yeri geldiğinde binlerce silahtan daha etkili olabilir.

Çünkü o taş, savaşma kararlılığımızın göstergesidir. O taş bir ideolojinin en güzel silahıdır. Emperyalizmi vatanımızdan kovmak için neyimiz var neyimiz yoksa bu savaş uğrunda seferber edeceğimizin işaretidir.

PKK 11 ay boyunca 51 ton patyacıyla eylem yapmştır.  Ancak bunların halk üzerinde örgütleyicilik anlamında yarattığı bir sonuç yoktur.

 

Devrim Stratejisinden Kopmamak İçin Daha Çok Okumalı, Daha Çok Okuma ve Eğitim Grupları Kurmalıyız

Strateji, önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için tutulan yoldur. Mahir’in deyimiyle, engebeli, dolambaçlı, sarp bu yolda sapmadan ilerlemek istiyorsak ideolojik şekillenmemizi savaş koşullarına göre hazırlamalıyız. Stratejiyi kavramak, savaş kültürünün önemini kavramaktır.

Savaş, politikanın silahlarla yürütülmesidir. Yani silahların çatışması değil, ideolojilerin çatışmasıdır; sınıflar mücadelesidir. İdeoloji bir yaşam biçimidir. Günlük yaşamın ayrıntılarından, alınan küçük büyük her türlü göreve kadar ideolojimizin gereği gibi yaşar, yapar ve düşünürüz.

İdeolojik; netlik, ideolojik üstünlük bilinci, ideolojik birlik olmazsa, karşımıza şekilsizlik çıkar. İdeolojisizlik, kafası kopartılmış tavuk gibi debelenip durmaktır… İdeolojisizlik, gözleri kapalı serçe yakalamaya çalışan bir adam ya da el yordamı ile balık tutmaya çalışan bir kör gibi olmaktır. İdeolojisizlik, bilinçsizce, günübirlik, gelişi güzel hareket etmek demektir.

Neden yaptığımızı bilmezsek, nasıl yapacağımızı da bilemeyiz, bulamayız.

Eğer kadrolar politikaların hayata geçirilmesinde çok gerideyse, hatta politikalarımızı kavramamışsa bunları hayata da geçiremez. O zaman halkla örgüt arasındaki köprü olma görevini yerine getiremez. Savaşın ihtiyaçlarını kavrayamayan, savaş kültürünü içselleştirmemiş kadro ve kadro adaylarımız hedeflerimizin çok uzağındadırlar. Günlük pratik içinde ayaklarıyla koşturmakta, fakat hedefsiz bir çalışma nedeniyle sonuç alamamaktadır.

Neden?

Çünkü neyin, neden yapıldığı belirsizdir.

Savaşın ihtiyaçları kavranılmamıştır. Kendiliğindenci bir çalışma tarzı vardır. Savaş kültürü içsel bir olgu haline gelmemiştir. Savaş örgütü olduğumuz gerçeğinin uzağına düşülmüştür. İŞTE TÜM BU OLUMSUZLUKLARIN PANZEHİRİ İDEOLOJİK EĞİTİMİMİZİ KESİNTİSİZ BİR ŞEKİLDE SÜRDÜRMEKTİR.

Her Cepheli okumalıdır. Devrim süreci kanlı bir süreç. Bu süreç iyi niyetlerle, temennilerle, nasihatlerle kaldırılamaz. Siyasi bir bilinç olmalıdır. Daha da güçlenmeliyiz. Güçlenmek için okumalıyız… Okumazsak savaşamayız…

 

Okuyoruz, Güçleniyoruz, Savaşıyoruz…

Eğitimimizin temeline DOĞRU DÜŞÜNME’yi yerleştirdik. Düzenin idealizmine karşı materyalizm ile sorunlarımızı çözebileceğimizi biliyoruz. Bir devrimci için eğitim vücudunu saran kaslar gibidir. Kaslarımız nasıl bizi daha güçlü yapar, sakatlıklardan vb. korursa; ideolojik gıdamızı almak da beyin kaslarımızı çalıştırır.

“El, binyıllar boyunca kafaya hocalık etmişti. Eller, gittikçe daha ustalaşmış, kafa gittikçe daha akıllanmıştı. Ustalık, aklı geliştirmişti. Kafa akıllandıkça da, ellerin yaptığı işe daha çok karışmaya başlamıştı. Eller büyük bir taş bloku kaldıramazdı. Oysa, tapınak ya da piramit yapmak için blokları kaldırmak gerekti.” (İnsan Nasıl İnsan Oldu)

Beynimizle düşünmeliyiz, aklımızı kullanmalıyız. İdeolojimizi esas almalıyız. Teori olmadan pratik, pratik olmadan teori yalnızdır. Eğer ideoloji sağlamsa pratik öğrenilir, yapılır. Ustalaşmanın yolu aklımızı kullanmaktan geçiyor.

Tek yol var; faşizme karşı mücadele etmek, örgütlenmek. Faşizm ve zulmün olmadığı demokratik halk iktidarı için savaşmalıyız.

 

Dinamik Olmamızın Yolu Savaş Gerçeğini Kavramaktan Geçiyor

Kendisini davaya adamış bir kadro, savaşın sorumluluğuyla hareket eder. Örgüt bilinci olan bir kadro, her durumda her olumsuzluğa karşı örgütün çıkarını savunur. Savaşın ihtiyaçlarının bilincindeki bir kadro kendisini dinamik tutması gerektiğini bilir. Umudu çürütmemenin, dinamik tutmanın tek ama tek yolu siyasi eğitimdir.

Militanlık kişisel cüretten öte meselelere bilimsel bakabilmektir. Kişisel cüret, cesaret dönemseldir. Bilimsel bakmak ise militanlığı bir çizgi haline getirmektir. Tüm insanlarımıza diyalektik düşünmeyi öğretmeli kavratmalıyız. Bizim militanlığımızın, cüretimizin, iddiamızın temelinde doğru-bilimsel düşünmek yatar…

Savaşın ihtiyaçlarını kavramış bir kadro günlük pratiğin ötesini görebilir; kısa ve uzun vadeli hedeflere sahip olabilir. İhtiyacımız nedir, savaşı nasıl büyütürüz, kadrolar buna kafa yormalı, kendini aşmalıdır.

 

İddiamızı Büyütelim, Eğitimle Çelikleşelim

Süreç, bizim kişisel eksik ve zaaflarımızı aşmamızı beklemeyecektir. Aksine biz kendimizi sürecin ihtiyaçlarına göre şekillendirmeliyiz. Sürecin ihtiyaçlarına cevap veremeyenler, sürecin dışına düşecektir. Bu gerçeği bilerek hareket etmeliyiz. Görev ve sorumluluklarımız, tarihsel ve siyasal olarak çok ağır ve önemli. Kendimizi aşmaktan başka bir yolumuz yoktur.

Ne denli doğru tespitler yapılırsa yapılsın, hedefler ne kadar belirlenirse belirlensin, kadrolar olmadan bunların hayata geçmesi olanaksızdır. Bu yüzden kadrolar sorunu her devrimci hareketin temel sorunlarından biridir. Kadroların siyasi eğitimi, denetimi ve doğru istihdamı kadroların gelişmesinde veya gerilemesinde önemli rol oynar. Savaşı büyütme hedefindeki bir örgüt için bu sorun daha da can alıcıdır.

Bürokratlar örgütü değil; savaşanlar örgütü olmalıyız. Her çalışma alanında, bölge ve birimlerde örgütlenmemizi komiteler temelinde şekillendirmeliyiz.

Savaşı kazanmak için örgütlenme, organlaşma ve örgütlenmelerin uzmanlaşması ve yaygınlığı, PASS perspektifindeki mücadeleyi hayata geçirecek niteliğe ulaşmak gerekir.

“Yolun Neresindeyiz?” broşüründe, bir savaş örgütü olmanın 3 koşulu sıralanmaktadır:

“Birincisi; başından itibaren silahlı savaşa göre örgütlenmek; ikincisi; her alanda, o alana özgü örgütlenmeleri inşa etmek ve üçüncüsü; kadroların hangi alanda olursa olsun birer savaşçı gibi yetiştirilmesi, savaşçı bir ruhla donatılmasıdır.”

Savaşçılık yalnızca askeri örgütlenmelerde yer alan insanları tanımlayan bir sözcük haline dönüştürülürse, bu örgütlenmelerin dışında yer alan kişinin de kendini savaşın dışında tanımlayacağı açıktır.

 

İktidarı Almak İçin Savaş Kültürüyle Donanmalıyız

Sınıflar savaşımı tarihi, sınıf bilincimizin de kökenidir. Ve bu tarih bize savaş süreçlerinin zorluklarını örnekleriyle anlatır. Zaferler kadar yenilgiler de vardır bu tarihte. Ya savaşın gereklerini yerine getireceğiz ve kazanacağız ya da süreci omuzlamaktan uzaklaşıp teslim olacağız.

Halkı savaştırmak, savaşı halklaştırmak iddiasındaki Cepheliler için tek seçenek vardır, savaş kültürünü içselleştirerek, tüm hücreleriyle savaşçı olmak.  Savaşı eski tarzda sürdüremeyiz. Yenilenmeli, gelişmeli ve profesyonelleşmeliyiz.

Bunun için de ideolojik olarak güçlenmeli, siyasi eğitimimize önem vermeliyiz. Bizim eğitim kamplarımız, mücadele ettiğimiz alanlardır… Mahalleler, liseler, dernekler, özcesi bulunduğumuz her yer bizim için kamptır… Savaş, savaş içerisinde öğrenilir. Savaşın yakıcılığını hissedersek eğer yaşamda boşluk bırakmayız…

 

Okuma Grupları Kuralım

Bulunduğumuz her alanda, her birimde okuma grupları kurmalıyız. Okuma grupları bizim eğitim kampımız gibi ele alınmalıdır.

Okuma gruplarına kimleri katacağız? Çevremizde kim varsa onu katacağız…

Okuma gruplarında seçtiğimiz kitapları toplu olarak okumalı, notlar çıkartmalı ve üzerine konuşmalıyız.

Okuma gruplarından mücadeleyi yükseltecek süreci görmeli ve buna göre hareket etmeliyiz.

Önce okuma gruplarının önemini kavrayarak başlayacağız. İlk çalışmamız eğitimin önemi, sürecin ihtiyaçları üzerine olmalıdır.

Okuma gruplarımızın kendi iç kuralları olmalıdır. Okumaya zamanında başlamak gibi…

En temel görevimizi yerine getirirken, disiplin yol arkadaşımız olmalıdır. Eğitim aksatılmamalı, iptal edilmemeli, ertelenmemelidir.

İki elimiz kanda da olsa, düşmanımızı yenmek istiyorsak okuma kurallarına uymalıyız. Yoksa gerçekten hayatta kalamayız. İdeolojik gıdamızı alamazsak sıradanlaşmaktan çıkamaz, çürümekten kurtulamayız.

Her bir Cepheli kendi okuma grubunu kurmalıdır. Her okuma grubunda en az bir liseli olmalıdır. Okuma gün ve saatleri belirlenmeli, ilk ertelenen iş olmamalıdır.

Okunacak kitap ve yazılar merkezi olarak belirlenmelidir.

İzlenecek filmler, yapılan sohbetler, geçirilen kolektif saatlerle ideolojik birliğimiz sağlanmalı, kolektif bir ruh yaratmalıyız.

Her okuma grubunu komiteleştirmeli, komiteler üzerinden örgütlemeliyiz.

Okuma grubundaki herkes kendi okuma grubunu da kurmalı, böylelikle okuma grupları yayılmalı, büyümelidir.

 

Bu Haberler Dikkatinizi Çekebilir

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Billurcu Sokak No: 20/2 BEYOĞLU-İSTANBUL Tel: +90(212)536 93 44 Fax: +90(212)536 93 45 E-mail: info@yuruyus.com
CopyLEFT Yürüyüş Dergisi 2004-2014 | İnternet Sayfamız özgür yazılım araçları kullanılarak kodlanmıştır.