Örnek Resim

Anasayfa > DÜNYADAN > Emperyalizm, Devrimci Hareketleri Tasfiye Politikalarını Sürdürüyor

Emperyalizm, Devrimci Hareketleri Tasfiye Politikalarını Sürdürüyor
Son Güncellenme : 18 Eyl 2016 16:50

EMPERYALİZM, DEVRİMCİ HAREKETLERİ TASFİYE POLİTİKALARINI,

İMHAYLA, KUŞATMAYLA VE BARIŞ MASASI İLE DEVAM ETTİRİYOR!

 

“Ölümlerden geliyorum şarkılar söyleyerek,

geliyorum yaşamak için.

Bırak, ışıldayan bir yara bağışlasın sesini,

bırak da kinler büyüsün,

kafeslerin içimde ektiği

bırak uzlaşmazlık çıksın ortaya,

yıkımların doğurduğu.

Yaramın üstünde yürümeyi öğretti bana celladın bıçağı.

Yürümeyi, hem de yorulmadan yürümeyi.

Direnmeyi öğretti. Direnmeyi’…

 

Mahmud Derviş (Filistinli şair)

 

Emperyalizm, sosyalist blokun ayakta olduğu süreçte; askeri darbeler, Düşük Yoğunluklu Savaş temelinde şekillenen kontrgerilla hükümetleriyle, açık işgaller ve kitle katliamları ile devrimci hareketleri yok etmeye çalıştı. Bu süreçte sürekli olarak devrimci önderlikleri hedef aldı. Çünkü devrimci önderliklerin imhası, halk kurtuluş hareketlerine büyük darbeler indirecekti.

Sosyalist bloktaki karşı devrimlerden sonra, Yeni Dünya Düzeni adı altında, kendi imparatorluğunu pekiştirmek için “barış masası” silahına daha fazla sarılır oldu. “Barış masalarında” teslim alacağı önderliklerle halkların kurtuluş umudunu tarihe gömmek istedi. Önderlikleri de buna zorlamak için her türlü yöntemi denemiştir. Bir yandan imha politikaları yürütürken, bir yandan da revizyonist, reformist politikaları etkin hale getirebilmek için sivil toplumculuğun kök salmasını sağlamaya çalıştı. Teslim aldıklarına da “yasal particilik” sınırları içinde, işbirlikçi oligarşilerin koltuk değnekliği rollerini biçti. Bu koltuk değnekliği rolünün karşılığı da, onların fiziki imhasından vazgeçilmesiydi. Ama bu politikanın tek bir sonucu vardı: Halkların yüzyıllardır süren sınıflar savaşının tasfiyesi…

 

Bir Örnek: Filipinler ve Kolombiya

Bugün, Filipinler ve Kolombiya ABD emperyalizminin “barış masası”nda teslimiyeti dayatmasının birer örneğidir.

ABD, Kolombiya’da Kolombiya Komünist Partisi ve onun cephe örgütü olan FARC-EP’e yönelik önder kadrolarına imha politikaları uyguladı. KKP’nin kurucu önderi Marulanda’nın ölümü ile diğer önder kadrolara yönelik imha politikasını yoğunlaştırdı. Ve birçok önder kadrosunu katletti. Kuşatmayı daha da yoğunlaştırarak, KKP’nin mevcut önderliğini “barış masası”na ikna etti.

Filipinler Komünist Partisi ve cephe örgütü NPA (Yeni Halk Ordusu)’ya yönelik olarak da yine kuşatma politikaları uyguladı. Filipinler’de mücadeleyi sürdüren gerillaya ve komutanlarına yönelik yoğun bir imha ve tasfiye politikalarını uyguladı. Filipinler KP’nin kurucu önderi olan Mario Sison, son otuz yılını Hollanda’da mülteci olarak sürdürüyordu. Sison’a yönelik yasaklama-Kara Liste’lere alma tehditleri sonucu, ‘barış masası’na ikna etmede çok zorlanmadı. Mültecileşmenin yarattığı çürümenin etkileri de kendisini göstermiş ve FKP önderliği de emperyalizmin “barış” oyununa dahil olmuştur.

Mario Sison, emperyalizmin kendisini hedef almaması için, kurucu önderi olduğu hareketten önce ‘istifa’ etti. Sonra da kendisinin sadece bir aydın olduğunu ve demokratik cepheye danışmanlık yapan biri olduğunu ilan etti. Ama emperyalizm bu geri adımın devamını, yeni baskılarla getirdi.

 

Ambargoyla Küba’yı, Küba’yla FARC’ı Teslim Alma Politikası

ABD emperyalizmi, elli yıldan fazla bir zaman sürdürdüğü ambargolarla Küba’yı hizaya sokmaya başladı. Küba’ya ABD’nin elçilik açması da ambargonun bir sonucu olarak değerlendirilebilir.

 

Filipinler de Oslo’da Teslim Alınıyor

Filipinler’deki savaşın tasfiyesi de mültecileşmenin, tasfiye politikalarının en yoğun yaşandığı Oslo’daki görüşmelerle hayata geçmeye başlanmıştır. Oslo görüşmeleri ile Filipinler oligarşisiyle ateşkes imzalanmıştır. Oslo, bir kez daha silahlı kurtuluş hareketlerinin tasfiye politikalarının oynandığı sahne durumundadır.

 

Kolombiya ve Filipinlerde Silahsızlanma

Barış, her ne kadar iki gücün arasındaki anlaşmalar olarak ifade edilse de, emperyalizmin “barış”ı, bir tarafın meşruğulunun kabullenilmesi ve diğer tarafın silahsızlanması olarak hayata geçer. Yani ortada bir barış yoktur, bir teslimiyet vardır ve teslim olanın da tüm gücünün tasfiyesi vardır.

Kolombiya ve Filipinler’de de bunun tersi olmayacaktı. Bugün FARC da, Filipinler KP de aynı süreci yaşamakta, her ikisi de silahsızlanmanın politikasını nasıl hayata geçireceklerinin derdindedir.

 

Gerilla Silahlanmış Halktır Gerillayı Tasfiye, Halkı Silahsızlandırmaktır

Sömürü ve adaletsizliğin sürdüğü bir ortamda, halkın silahsızlandırılması; sömürü ve adaletsizliğin sürmesinin onaylanmasından başka bir anlam taşımaz.

TEMMUZ 2016: Kolombiya’daki gerillanın silahsızlandırılması politikaları ateşkes süreciyle yürütülüyor.

AĞUSTOS 2016: Oslo’da ateşkes ilan eden FKP önderleri, Filipinlere gidip gerillayı silahsızlandırmak istediler. Barış görüşmeleri heyeti olarak Sison ve MK üyesi Luis Jalandoni, ülkeye ayak basar basmaz gözaltına alınmış. Gözaltındayken verilen sözlerle birkaç gün sonra serbest bırakılmıştır. Aynen, önce suya atıp, sonra sudan çıkartan kişiye şükran duyulması gibi barış heyeti de Filipinler oligarşisine bir yandan minnetlerini sunarken, diğer yandan da silahsızlandıracakları halka yönelik de serbest bırakılmalarının bir zafer olduğunu duyurmuşlar ve serbest bırakılmayı bir bayram havasına dö-nüştürmeye çalışmışlardır.

Sison, barış heyetine de hareketin önderi sıfatıyla değil, Jalandoni’nin danışmanı kimliğiyle gitmişti. Zaten kendisini savunmaya çalışmak için, tarihsel misyonundan vazgeçenlerin, emperyalizmin karşısında sağlam durmaları da beklenemezdi. Sanki, kendisi binlerce insanın ölümü konusunda belirleyici bir konumda değildi ve sanki binlerce insan onun emirleriyle ölüme gitmemişti de, kendisi de emperyalizmin kucağında aydıncılık oynuyordu.

Bu iki örnek, emperyalizmin devrimci örgütleri tasfiyede kullandığı bir yöntemin de, önderlerini baskı ve tehditle “yola” sokmak olduğunu göstermektedir. Kendi ülkemizdeki küçük burjuva Kürt milliyetçiliğinin durumu da bundan farklı değildir.

 

***

Ocak 1994’te Mücadele dergisinin Jalandoni ile yaptığı röportajdan:

ABD emperyalizminin ‘yeni dünya düzeni’ ile birlikte dünyanın birçok ülkesinde; yıllardır silahlı mücadeleyi sürdüren siyasi yapıların birer-ikişer silah bıraktığı, ‘barış görüşmeleri’ adına uzlaşma teorilerinin yapıldığı bir süreç yaşanıyor. Dünya halklarının kurtuluş umudu diplomasi masalarında iğdiş edilirken, mücadeleyi sürdürmek kararlılığında olanlar da var. Filipinler Komünist Partisi ve onun askeri kanadı olan Yeni Halk Ordusu da mücadeleyi sürdüren gruplardan birisi…

 

Luis Jalandoni:

“Temel görev devletin silahlı gücünü yıkmaktır”

“Rejimin Barış Aldatmacası: İktidar ekonomik kriz ve topyekün savaş politikası üzerinde dikkatleri uzaklaştırmak için açıklamalarıyla ‘barış’ demagojisi yapıyor…”

“Pratik içinde mücadeleyi bırakmış olan Moro Ulusal Kurtuluş Hareketi (MNLF) ile ateşkes anlaşması yaptı. Bir yandan devrimci hareketle barış görüşmesi aradığını söylerken, diğer yandan psikolojik savaşı yoğunlaştırıyor. Devrimci hareketten atılan, dıştalanan döküntü bir grubu bu psikolojik savaşta devrimci mücadeleye karşı kullanıyor…” diyordu.

Nereden nereye: Düşmanla ‘barış’ın bir aldatmaca, bir demagoji olduğunu, uzlaşanların devrimci hareketten dıştalananlar ve zaten teslim olanlar olduğunu anlatan Jalandoni nerede, halkı silahsızlandırma heyetindeki Jalandoni nerede?

***

Silahlara her dakika iki milyon dolar harcayan ve her dakika otuz çocuğu açlıktan ya da iyileştirilebilir hastalıklardan öldüren bir dünyaya hayır diyoruz.

Bize ne yiyecek, ne de sevecek bir şey veren, çoğunluğu yiyecek açlığına, çok daha kişiyi de kucaklaşma açlığına mahkum eden bu sisteme hayır diyoruz.

Bu dünya tablosunda, biz insan sözünün tarafsızlığına hayır diyoruz. Çevremizde gerçekleşen gündelik çarmıha germeler karşısınd,a bizi elimizi yıkamaya davet edenlere hayır diyoruz.

Eğer adil olmasaydı güzellik, güzel olur muydu? Eğer güzel olmasaydı adalet, adil olur muydu? Güzelliğin ve adaletin birbirinden koparılmasına hayır diyoruz, çünkü bu ikisinin güçlü ve verimli kucaklaşmasına evet diyoruz.

Biz hayır diyoruz ve hayır derken de evet diyoruz.

Diktatörlüklere hayır, demokrasi kılığına girmiş diktatörlere hayır derken, gerçek bir demokrasi için mücadeleye evet diyoruz; kimsenin ekmeğinin ve sözünün reddedilmeyeceği, Neruda’nın bir şiiri ya da Violeta’nın bir şarkısı kadar tehlikeli ve güzel olacak bir demokrasi için mücadeleye evet diyoruz.

Onursuz barışa hayır derken, adaletsizliğe karşı kutsal isyan hakkına ve onun… halk direnişleri tarihi kadar uzun tarihine evet diyoruz.

Paranın özgürlüğüne hayır derken, insanın özgürlüğüne evet diyoruz.

Hayal kırıklığının hüzünlü cazibesine hayır derken, UMUDA EVET diyoruz.

Eduardo Galeano (Biz Hayır Diyoruz’dan)

***

2008 yılının Ağustos’unda, Dayı’nın şehit olduğu ay, Kolombiya halkının önderi Manuel Marulanda da şehit düşmüştür.

Marulanda, halkının deyimiyle Tiro-Fijo (Tam İsabet)’nun yaşamı, dünya devrimci hareketine ışık tutan bir örnek olmaya devam edecektir.

Teslim olmamak, emperyalizm ve zulümle uzlaşmazlık, halkı silahsız ve adaletsiz bırakmama politikalarının sahibiydi. Kolombiya halklarının önderi ‘Tam İsabet’in anısına, onun yaşam hikayesi:

Manuel Marulanda FARC-EP (Kolombiya Silahlı Devrimci Güçleri–Halk Ordusu)’in lideriydi. Hiç kuşkusuz O, Amerika kıtasının en büyük devrimci köylü önderiydi.

Marulanda, 60 yıldan fazla bir süre boyunca, köylü hareketlerini, kırsal toplulukları örgütledi ve bütün demokratik kanallar vahşice ortadan kaldırıldığında, Latin Amerika’nın gördüğü en güçlü ve dayanıklı gerilla ordusunu ve milis kuvvetlerini kurdu. FARC, gücünün zirvesinde olduğu 1999-2005 yılları arasında neredeyse 20 bin savaşçıya sahipti, yüz binlerce köylü eylemci, yüzlerce köy ve kent milisi ile mücadelesini sürdürüyordu. Bugün bile hükümetin tarlaları yakma politikasıyla 3 milyon köylüyü köylerinden etmesine ve katliamlara rağmen FARC, ülke genelindeki birçok cephede 10-15 bin gerillaya sahip durumda.

Marulanda’nın başarılarını bu kadar önemli kılan, onun örgütleme yeteneği, stratejik zekası ve halkın taleplerine yaslanan uzlaşmaz, kararlı, ilkeli ve programlı duruşudur. Marulanda, yoksul köylülerlerle, topraksızlarla, başkalarının topraklarında çalışan emekçilerle ve kır göçmenleriyle üç nesil boyunca diğer gerilla liderlerinden daha fazla ve benzersiz bir uyum içinde çalıştı.

1964’te ABD tarafından yönetilen askeri bir saldırı sonucu yıkılan köylerinden kaçan iki düzine köylüyle mücadeleye başlayan Marulanda, maddi manevi hiçbir yabancı yardım olmaksızın sistemli bir gerilla ordusu kurdu. Marulanda, diğer bütün gerilla liderlerinden daha iyi bir köylü siyaseti öğretmeniydi. Marulanda’nın ileri örgütlenme yetenekleri, köylülerle olan samimi ilişkisiyle keskinleşmişti. Yoksul bir köylü ailesi içinde, onlarla birlikte toprağı işleyerek, örgütlenerek büyüdü ve onların günlük ihtiyaçlarını ve gelecek umutlarını bilerek onların dilini konuştu. Kavramsal olarak ve deneme yanılma yöntemleriyle Marulanda, toplumsal ve coğrafi durumu parlak bir biçimde kavradı ve bunun üzerine stratejik politik ve askeri bir yol çizdi. 1964’ten ömrünün sonuna kadar, 7 milyar Amerikan dolarıyla finanse edilen, binlerce ABD yeşil berelisinin, özel kuvvetlerinin, paralı askerlerin, 250 binden fazla Kolombiya askerinin ve 35 bin paramiliter ölüm mangası üyesinin katıldığı en az yedi askeri saldırıyı püskürttü ve bu saldırılardan kurtulmasını bildi.

Küba ya da Nikaragua’dan farklı olarak Marulanda, kitlesel bir inşa etti ve kapsamlı bir kır liderini ortaya çıkardı; sosyalist programını açıkça deklare etti ve asla sözde ilerici kapitalistlerden siyasi ya da maddi yardım almadı.

Marulanda zamanını macera arayan batılı gazetecilere röportajlar vermekle degil, Kolombiya’nın derinlerinde, köylülerle tartışmak, onlara bir şeyler öğretmek ve acılarını anlamaya calışmakla harcamayı tercih etti. Cafcaflı manifestolar yazmak ve fotojenik pozlar vermek yerine yoksulların sağlam, romantik olmayan ama etkili olan temelden eğitimini tercih etti.

Kolombiya’nın başkenti Bogota’ya da hiç adım atmadığı söyleniyor. Ama kıyıdaki Afro-Kolombiyalıların, dağlardaki ve ormanlardaki yerli Kolombiyalıların istekleri ve taleplerini kavradı; yerinden sürülmüş milyonlarca köylünün toprak talepleri ile köylülere ve yakınlarına çile çektiren, onlara tecavüz eden toprak ağalarının isimleri ve adresleri hakkında geniş ve derin bir bilgi birikimine sahipti.

Marulanda, Washington ve Bogota’daki kontrgerillacı Başkanların en ağır saldırılarına maruz kaldı ve hepsini geri püskürttü. Yıkılan her köy için Marulanda düzinelerce öfkeli köylüyü örgütlerdi ve onları kadro ve komutan olmaları için sabırla eğitti.

Marulanda basit yaşamı ile saygınlık kazanmıştı, aynı plastik çadırlar altında sağanak yağmurları halkla paylaştı. Milyonlarca köylünün saygı duyduğu biri oldu. Çok alçakgönüllü ve mütevazı idi, en önemli görevleri, bölgesel özerkliğe ve taktik esnekliğe önem vererek sorunları kolektif liderlikle çözmeyi tercih etti.

Diğer gerilla hareketlerinin aksine FARC, dışarıdan maddi yardım almadı. Fidel Castro açıkça silahlı mücadeleyi desteklemeyi reddetti…

2001’den sonra Bush yonetimindeki Beyaz Saray, FARC’ı terörist örgüt ilan ederek Venezuella ve Ekvador üzerinde FARC’ın lojistik amaçlı sınır geçişlerini kısıtlamaları için baskı kurdu.

ABD’nin finanse ettiği büyük kontr-gerilla çetesi, çeyrek milyon ABD askeri, yerinden edilmiş milyonlarca insan, 35 bin ölüm mangası üyesiyle direk bağlantılı psikopat bir Devlet Başkanı… Bu şartlar altında ayakta kalabilecek bir gerilla hareketini hayal etmek bile zor. Yine de, ne kararlı ve serinkanlı Marulanda’nın, ne de FARC yönetiminin aklının ucundan bile geçmemiştir teslim olmak için pazarlıklar yapmak.

Onun ölümüyle ilgili olarak lise öğrencilerine posterler ya da tişörtler üretilmeyecek; ama Marulanda, Kolombiyalı milyonlarca köylünün kalbinde ve zihninde sonsuza dek, Yanki ordusuyla ve paramiliter savaş makinesiyle yarım asır boyunca savaşıp da asla teslim alınamayan ve yenilemeyen bir lider olarak yasayacak.

Hepsini yendi, konaklardakileri, başkanlık sarayındakileri, askeri üslerdekileri, işkence odalarındakileri ve burjuva gazetelerinin ofislerindekileri… 60 yıldan fazla süren bir mücadeleden sonra, çok sevgili köylü yoldaşlarının kollarında yaşama gözlerini yumdu…

Ama, Tiro-Fijo yaşamaya devam ediyor.

 

 

Bu Haberler Dikkatinizi Çekebilir

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Billurcu Sokak No: 20/2 BEYOĞLU-İSTANBUL Tel: +90(212)536 93 44 Fax: +90(212)536 93 45 E-mail: info@yuruyus.com
CopyLEFT Yürüyüş Dergisi 2004-2014 | İnternet Sayfamız özgür yazılım araçları kullanılarak kodlanmıştır.