“BİZ SADECE BİR ÖRGÜTTEN BAHSETMİYORUZ; SAVAŞ ÖRGÜTÜNDEN BAHSEDİYORUZ…” (DURSUN KARATAŞ)
SAVAŞ ÖRGÜTÜYÜZ, HALK İKTİDARI İÇİN SAVAŞIYORUZ-5
BİRLEŞELİM SAVAŞALIM KAZANALIM
YIKILMAZ OLAN TEK KALE, ÖRGÜTLENMİŞ HALKTIR…
SAVAŞ ÖRGÜTÜ TÜM HALKI,
HALK ÖRGÜTLENMELERİNDE BİRLEŞTİRİR!
Emekçi halk; kendiliğinden ya da iradi olarak protestolar, direnişler içinde savaşın taktiklerini, yöntemlerini öğrenir; gücünü görür.
Bu öğrenme süreci meclisler eliyle iradi ve programlı bir şekilde büyüdükçe, halklar siyasal olarak da “kendi gücünün farkına varma” ya başlarlar.
Düzen halkımızın güven duygusunu çalmıştır. Halkımız meclis örgütlenmeleriyle ve mücadele ederek bu güven duygusunu geri alacaktır.
Meclisler; örgütlülük ve kendine güvenle birlikte, kitlelerde demokrasi bilincini ve kendini yönetme alışkanlığını yaratır. Mevcut düzenin alternatifi; devrimdir, sosyalizmdir. Ancak bu alternatifin somutlanması; halkın kendini alternatif olarak görmesi, yani kendisini yönetebileceğine inanmasıyla mümkündür.
Halk meclislerde örgütlendikçe “yönetebilmek” için burjuva kurum ve yasalarına değil; halk ve vatan sevgisine, bilgiye, devrimci inisiyatif ve kararlılığa; bunların cisimleştiği önder kadrolara ve örgütlülüklere ihtiyaç olduğunu görür.
Burjuva kültürünün kafasında oluşturduğu; çarpık “otorite” kavramı sarsılır ve yerini devrimin otoritesine bırakır.
Bir önceki sayımızda “Halkı Birleştirmek, Halkı Halk Örgütlenmelerinde Örgütlemektir” demiştik. Bu bölümde halk örgütlenmelerimizi inceleyeceğiz.
Halkız biz, bizi kim yönetecek? Sorunun özü budur.
Binlerce yıl bizleri bir avuç köle sahibi yönetti. Bizi, yani halkı köleleştirdiler. Yönetmenin kurallarını belirlediler. Bizlerin değerini belirlediler. Aldılar, sattılar. İşkence yaptılar, öldürdüler. Doğduk, kendilerine bizi mülk edindiler. Binlerce yıl bunu sürdürdüler. Elbette itiraz ettik, itiraz ettiğimizde, katliamlar yaptılar. İsyanlarımızı kanla bastırdılar. Fakat, kabul etmedik ve bizi köleleştirdikleri düzenlerini yıktık.
Sonra?
Sonra, bin yıl bizi bir avuç toprak ağası yönetti. Bu sefer topraklarına köle yaptılar bizleri. Tarlalarında çalışacağımız saatlerden, evimize ne kadar yiyecek gireceğine; kiminle evleneceğimizden, köyümüzün dışına çıkıp çıkamayacağımıza bile toprak ağaları karar verdi. Kölelik düzenini yıktık, ama kendi iktidarımızı kuramadığımız için, bizi bir avuç zengin yönetmeye devam etti. Elbette, sayısız kere isyan ettik, isyanlarımızı kanla bastırdılar. Bizleri yönetenler, kurdukları düzeni büyük bir silahlı güçle, zorla, kanla ayakta tutuyorlardı. Güçleri çokluğumuza yetmedi, yıktık düzenlerini… Ancak, gücümüzü birleştirdiğimizde yıktık düzenlerini, gücümüzü birleştirip örgütlendiğimizde yetmedi bize güçleri…
Şimdi yeni bir düzenle çıktılar karşımıza, bir avuç zengin tekelci burjuva tüm dünyayı yönetiyorlar ve istiyorlar ki, bitmesin bu saltanatları. Bizleri yönetenler, güçlerini devasa ekonomik, siyasal, askeri örgütlülüklerinden alıyorlar. Yani güçlerini birleştirmekten alıyorlar. Ama sadece bu değil, aynı zamanda bizim düzenlerini yıkacak düzeyde örgütlü olmayışımızdan da güç alıyorlar.
Kuşku yok ki, bedellerini çok ağır ödediğimiz bu düzenlerini gönüllü kabul ediyor değiliz. Bu sömürü ve zulüm düzenlerini başlarına yıkmak için beyinlerimiz çatlayana kadar düşünmek, enerjimizin son damlasına kadar çalışmak, kanımızı son damlasına kadar dökmeyi göze almak ve kanlarını son damlasına kadar dökmek, bizler için tercih değil, yaşamsal bir zorunluluktur. O halde, nasıl örgütleneceğiz? Güçlerimizi bir araya getireceğiz, ama nasıl sorularını sormak ve cevaplamak durumundayız.
Önceki yazımızda bu soruların cevaplarını başlıklar halinde verdik. Dedik ki, “Nedir bu örgütler? Halkın yönetim ve savaş örgütleridir. Halk bu örgütleri aracılığıyla; yaşamını ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim, sağlık vb. boyutlarıyla örgütleyecek, emperyalizmin ve oligarşinin askeri güçlerine karşı kendini savunacak, emperyalizmin ve oligarşinin askeri güçlerine darbeler vurarak, halkın iktidar alanını genişletecek ve tüm ülkenin hakimi haline getirecektir. Bu örgütler:
Halk Komiteleri
Halk Meclisleri
Halk Milisleri
Halk Ordusu
Halk Cephesi’dir.”
Neden bu örgütler?
Çünkü, bu örgütler; bir avuç ayrıcalıklı azınlık sınıfın tüm halkı yönettiği değil, halkın kendi kendini yönettiği örgütlerdir.
Artık düzenlerini başlarına yıkmakla kalmayacak, kendi iktidarımızı kuracağız. Öyle örgütler kuracağız ki bu örgütler; halkın kendi iktidarının aracı olacak. Peki nasıl?
Öyle örgütler kuracağız ki bu örgütler; eğitimden sağlığa, konut sorunundan yiyecek sorununa… tüm sorunlarımızın çözüm yeri olacak.
Öyle örgütler kuracağız ki bu örgütler; bir avuç azınlığın iradesinin, tüm halkın iradesinin üzerinde sayıldığı örgütler olmayacak; tersine, eğitim düzeyimize bakmadan, toplumsal statülerimize bakmadan, sadece ve sadece toplumsal üretimdeki yerimiz ve emeğimize bakarak, söz ve karar hakkımızı kullanabildiğimiz, irademizi birinci dereceden yansıtabildiğimiz yerler olacak.
Öyle örgütler kuracağız ki bu örgütler; can ve mal güvenliğimizi sağlayacak. Bizi düşmanlarımıza karşı koruyacak, savunacak, dahası iktidar olabilmemiz için düşman güçlerini etkisizleştirecek, yaşam alanlarımızdan başlayarak, mahallelerimizden, köylerimizden, şehirlerimizden ve nihayetinde vatan topraklarımızdan söküp atacak örgütler olacak.
Öyle örgütler kuracağız ki hangi düzeyde olursak olalım, halk olarak bu örgütlerde yer almamızın önünde bir engel olmayacak. Bir avuç işbirlikçi hain dışında hepimizin rahatlıkla yer alabileceğimiz, çalışmalarına katılabileceğimiz, kendi öz örgütlerimiz olacak.
“Bölgesel düzeyde ise, eski düzenin yetkileri olan mandarenler ve eşraf, Ağustos Devriminin parlamasıyla hemen her eyalet, bölge ve köyde iktidarı asilere teslim etmişlerdi. 63 numaralı yeni bir kararname ile, her kadamede seçilmiş halk komiteleri oluşturuldu, bunlar da her bölge için bir yönetim komitesi seçtiler. Böylece, başkentten bütün köylere kadar halkın iktidarı yerleşti, kamu işlerini ele alarak bunları halkın güven ve desteğiyle yönetti.” (Vietnam Kazanacak)
İşte Halk Komiteleri, Halk Mec-lisleri, Milisler bu örgütlerdir. Milislerimiz ve gerillalarımızın birlikteliği Halk Ordusunu oluşturur. Tüm bunların ve halka ait diğer tüm legal, illegal, demokratik kitle örgütlerinin toplamı ise Halk Cephesini oluşturur.
Neden bugün? Neden üzerine basa basa Halk Meclisleri, Halk Komiteleri, Milisler diyoruz?
Devrim için savaşan bir hareketin, önündeki hedeflerden biri; halkı, kendi kendini yönettiği örgütlerde örgütlemektir. Bu örgütler aracılığıyla Halk İktidarı için savaştırmaktır. Bu nedenle, bu örgütleri yaratmak, sadece bugünün değil, tüm süreçlerin görevidir. Fakat, öyle dönemler olur ki, bu görevi başarıyla yerine getirmenin koşulları her zamankinden daha fazla oluşmuştur. İkincisi; öyle dönemler olur ki, devrimi ileriye taşımanın yolu, bu görevi başarıyla yerine getirmeye büyük oranda bağlı hale gelmiştir.
İşte bu dönem, sözünü ettiğimiz dönemdir. Emperyalizm ve oligarşi, hareketimize yaşam hakkı tanımamak istiyor. Bunu başarmak için yöntemi, devrimci hareketimizin halkla bağını koparmak ve halkı örgütsüz bırakmaktır. Bu nedenle, çıkış yolu daha fazla halkı örgütlemektir. Dayımızın dediği gibi: “… Örgütlenmek, daha çok örgütlenmek ve halk kitlelerinin doğrudan söz ve karar sahibi oldukları halk örgütlerini yaratmak ve halkı savaştırmak, savaşı halklaştırmak bugünkü vazgeçilmez sorunumuzdur… Çünkü, “Gerçekten yıkılmaz olan kale nedir? Kitlelerdir, devrimi gerçekten ve içtenlikle destekleyen milyonlarca ve milyonlarca halktır. Ne olursa olsun hiçbir gücün yenemeyeceği gerçekten yıkılmaz kale işte budur.” (Mao Seçme Eserler – Cilt1 syf: 193)
Ve sürecimizin önemli diğer özelliği; oligarşinin krizi her zamankinden daha fazla derinleşmiş, halkın düzenle bağları her zamankinden daha fazla zayıflamış, halkın düzenden kopuşu hızlanmış, buna paralel olarak, oligarşinin kendi iç çelişkileri ve halka yönelik baskıları artarken; aynı zamanda demokrasicilik oyunu büyük oranda rafa kaldırılmış, düzenin tüm kurumları büyük oranda halkın gözündeki meşruluk zeminini yitirmiştir. Bu tablo iki sonucu olanaklı hale getirir, birincisi; halkın kendi iktidarını kurmak için dayanacağı temel halk örgütlerini yaratmanın koşulları, önceki dönemlere göre daha artmıştır. Yani, halkı halk meclislerinde, halk komitelerinde, milislerde örgütlemenin koşulları daha fazla artmıştır. İkincisi; bu örgütlere dayanarak, halk savaşımızı büyütmenin koşulları, önceki dönemlere göre daha fazla artmıştır. Yani, Anadolu’nun tüm yoksul mahalleleri ve Anadolu’nun tüm dağları bizim olacak, hedefini gerçek haline getirmenin koşulları daha fazla artmıştır. Bu görevlerimizi başarmak için: Halk Meclisleri, Halk Komiteleri, Milisler…
Halk Meclisleri:
Oligarşinin Ahırına Karşı Halkın Alternatifidir
Nedir Halk Meclisleri?
Halkın, gücünü birleştirdiği örgütlerdir.
Halkın, sorun ve taleplerini ortaklaştırdığı ve çözüm yollarını aradığı, çözüm ürettiği örgütlerdir.
Halkın, söz-karar yetkisinin tamamen kendisinde olduğu, yaşamının örgütlenmesinde ve sorunlarının çözümünde kendi iradesini ortaya koyabildiği örgütlerdir.
Halkın, bir yandan günlük sorunlarını çözerken, diğer yandan daha fazla politikleştiği, politik sorunlarla ilgilendiği, bugünden kendi kendini yönetmeyi öğrendiği politik örgütlerdir. Peki kimlerdir, bu meclisleri kuracak ve bu meclislerde yer alacak halk?
Devrimci hareket bu soruyu şöyle cevaplar: “Türk-Kürt ulusundan ve tüm milliyetinden başta işçi sınıfı olmak üzere, yoksul ve orta köylülük, tüm çalışanlar, şehir ve kır küçük üreticileri, esnaflar, sanatkarlar, memurlar, öğrenciler, aydınlar, ulusal değerini kaybetmemiş, ülkesinin bağımsızlığını ve halkların özgürlüğünü isteyen, sömürü ve zulme karşı olan HERKESTİR…” (DHKP Parti Programı)
Yani, bir avuç emperyalizmin işbirlikçisi ve hain dışındaki herkes halktır ve halk meclislerini kurma görevi onlarındır ve halk meclislerinde yer alacak alanlar onlardır.
Soru: Halk meclisleri nasıl kurulacak?
Tüm halk örgütleri, ya yukarıdan aşağıya oluşturulurlar ya da aşağıdan yukarıya örgütlenirler. Yani, kimi yerler vardır ki, bir mahallede bir araya gelebilen 8-10 kişiyizdir, hatta 2-3 kişiyizdir. Bir araya gelir ve halk meclisini oluştururuz. Bir yandan, sorunlarımıza bu 2-3 kişilik bile olsa birlikteliğimiz ve karar alma mekanizmamızla çözüm üretirken, diğer yandan adım adım halk meclisini, bulunduğumuz mahallenin tüm sokaklarına kadar örgütler; halkın katılımını adım adım genişleterek, yukarıdan aşağıya tüm mahalleyi halk meclisinde örgütlemeyi hedefleriz. Ya da aşağıdan yukarıya, bir sokaktaki 2-3 kişi olarak bir araya gelir, bir yandan bulunduğumuz sokaktaki sayımızı artırırken; diğer yandan bir başka sokağa, bir başka sokağa ve tüm mahalleye aşağıdan yukarıya yayılmaya başlarız.
Ya da işçi alanında bir meclis örgütlüyorsak, 2-3 kişi bulunduğumuz fabrikada, ya da atölyede bir araya gelir, işçi meclisimizi oluşturur, bir yandan işçi meclisimiz aracılığıyla, işçi olmaktan kaynaklanan sorunlarımıza çözüm üretirken; diğer yandan, sayımızı 3 iken 5’e çıkarmaya, 1 fabrika ya da atölyede örgütlü iken 2’ye çıkarmaya çalışırız. Halk Meclislerimiz, halktan kopuk örgütlenmeler olmayacaktır. Bunun için temel nokta, halkın sorunlarının çözüm alanı olmayı başarmaktır. Halk bu örgütlenmelerde, sorunlarına çözüm aramak için yer alacaktır. Küçükten büyüğe tüm sorunlarının çözümü için. Bugün mahalledeki iki insan arasındaki sorunun çözümü için işlevli olacak, halk bu örgüt içinde bunun için yer alacaktır. Yarın, mahalledeki evsiz insanların barınma sorununu çözecektir. Ya da bugün kimi mahallelerimizde yapıldığı gibi, halk çocuklarının sünnet sorununu çözecektir. Yarın, çok daha büyük sorunların çözümü halk meclislerinde aranacaktır. Ve giderek, halkın iktidar sorununa çözüm aradığı ve adım adım iktidar sorununun çözümünü ürettiği örgütlenmeler olacaktır.
Halk, Halk Meclislerinde kendi sorunlarına çözüm üretmeyi başardıkça, düzenin zaten halkın sorunlarıyla ilgisi olmayan kurumlarından kopacak, ne düzenin mahkemelerine gitme gereği duyacak, ne burjuvazinin ahır gibi tepiştiği meclisine ihtiyaç duyacak, ne de o meclise kimlerin seçildiğiyle ilgilenecektir. Halk kendi meclisini işlevli hale getirecek, kendi meclisini güçlendirmekle ilgilenecektir. Yani, halk meclisleri halkın düzenden adım adım kopup, kendi iktidar organlarını yarattığı örgütler olacaktır.
Halkın düzenden kopması ve kendi iktidarı için mücadeleye atılması, ya da bugün iktidar bilinciyle olmasa bile, giderek iktidar bilincini edinebileceği, ama bugün kimi ekonomik-akademik-demokratik sorunları için bir araya geldiği ve çözüm aradığı örgütleri de düzenin saldırı hedefi olmakta gecikmez. Halk Meclisleri de saldırı hedefindedir. O halde, halk meclislerinin diğer işlevi ortaya çıkacaktır. Halk meclisleri düzenin saldırıları karşısında kendini ve halkı savunma göreviyle de karşı karşıya kalacaktır. Bunu, halk devriyelerini, milisleri örgütleyerek yerine getirecektir.
Halk Meclisleri:
Yoksullukla Mücadele İçin
Milisler: Adaletsizlikle Mücadele İçin
Ülkemiz yeni-sömürge bir ülkedir ve yeni-sömürgecilik ilişkilerinin yarattığı iki temel sonuçtan birisi yoksulluk, diğeri adaletsizliktir. Halk Mec-lisleriyle yoksulluğa karşı mücadele edeceğiz, halk milislerimizle adaletsizliğe karşı mücadele edeceğiz.
Yeni-sömürgeciliğin özelliği, halkın çok büyük ölçülerde yoksullaştırılması, açlık ve yoksulluğun halkın büyük çoğunluğunu etkileyecek düzeyde büyümesidir. Bunun nedeni yeni-sömürgecilik ilişkilerinin niteliğinde gizlidir. Yeni-sömürgecilik ilişkileri, emperyalist tekellere geçmiş sömürü yöntemleriyle kıyaslanmayacak ölçüde avantajlar sağlamış, sömürüyü devasa boyutlarda ve adeta ölçüsüzce geliştirmeleri olanağı yaratmıştır.
Yeni-sömürgecilik ilişkileri ile emperyalizm artık sömürdüğü ülkeyi dıştan sömüren bir güç olmaktan çıkmış, içselleşmiştir. İşbirlikçi oligarşiler aracılığıyla bir ülkeye giren emperyalist tekeller, o ülkede ekonomiden siyasete, askeri güçlerin organizasyonu ve kullanımından, iç ve dış politikaya, yönetim biçiminden, eğitim ve kültürüne her şeyi belirler hale gelirler. Bunun sonucu olarak çok büyük sömürü avantajları elde ederler.
Böylesi büyük bir sömürü ağı ancak büyük bir baskı aracı ile ayakta tutulabilir. Bu da kuraldır. Bu nedenle de yeni-sömürge ülkelerin tümünün yönetim biçimi açık ya da gizli ama faşizmdir. Faşizm, ekonomik adaletsizliğin, haklar ve özgürlükler, hukuk açısından da büyük bir adaletsizlikle büyütülmesi, katlanması anlamına gelir. Öyle bir sonuç ortaya çıkar ki, artık o ülkede yaşayan halkın, kişiliği, onuru, ulusal gururu, toplumsal varlığı her şey ayaklar altında, paspas haline getirilmiş, ortaya eğitimsizlik, faşizmin yönetimi altında korkuları büyümüş, kendi haklarının hem bilincinde olmayan, hem de artık kendi hakları için mücadele dinamikleri zayıflamış bir halk topluluğu oluşturulur.
O halde, halkın bu iki temel sorununu çözmek için örgütleneceğiz. Bu iki temel soruna halkın temel çözümü, halk mec-lisleri ve milislerde örgütlenmektir. Halk bu örgütleri aracılığıyla, bir yandan örgütsel ve dolayısıyla siyasal güç haline gelirken, bu güçler yardımıyla ekonomik ve adalet sorunlarına çözüm bulmaktadır. Halk Meclisleri, halkın bulunduğu alanlarda yaşamı örgütlerken, halkın yoksulluktan kaynaklı tüm sorunlarına adım adım çözümler üretir. Örneğin halkın açlık sorunu mu var? Ekim yapar, halkın karnını doyuracak şekilde, en temel besin maddelerini, en hızlı şekilde üretecek biçimler geliştirir. Ucuz ve tekellerin ele geçirdiği pazarlama sistemini işlemez hale getirir ve kendi örgütlü olduğu mahallelere tekellerin girişini engeller, halkın esnaflarını tekellere ezdirmez, halkın esnaflarının ve halk kooperatifi tarzı örgütlenmelerin yaşamasının koşullarını yaratır ve bunlar aracılığıyla halkın ucuz ve sağlıklı besin tüketiminin koşullarını oluşturur. Kolektif üretim ve kolektif tüketimi organize eder. Yani sayısız yöntemle, açlık, yoksulluk ve buna bağlı ortaya çıkan sorunlara karşı savaşır.
Diğer yandan ise, milislerde örgütlenir. Sınıflar mücadelesi ve yeni-sömürgecilik ilişkileri gerçeği ile düşünenler bilirler ki, açlık ve yoksulluk yaratan büyük bir sömürü ağı varsa, bu sömürü ağı içinde demokrasi gelişmez. Sömürü ve açlık ancak geçici de olsa, faşizmle yönetilebilir, sürdürülebilir.
Bunun anlamı, yeni-sömürge ülkelerde, bağımsızlık kazanılmadan, demokrasi mücadelesi kazanılamayacaktır.
Bunun anlamı, yeni-sömürge ülkelerde, emperyalizme ve işbirlikçisi oligarşiye karşı savaşılmadan demokrasi olmayacaktır.
Bunun anlamı, bir örgüt gerçekten halkın kurtuluşunu kendi varlık nedeni yapıyorsa, savaş örgütü olmak zorundadır, Halk Savaşı yürütmek zorundadır, Halkın İktidarını hedeflemek zorundadır.
Dolayısıyla da, halk savaşına göre örgütlenecektir. İşte, halk savaşının diğer bir örgütlenme biçimi milis örgütlenmeleridir. Milisler, gerilladan farklı olarak, halkın her kesimini savaşa katabilecek örgütlerdir. “Gece silahlı, gündüz külahlı” şeklinde tanımlanmışlardır. Nedir bunun anlamı? Milisler, günlük yaşamını sürdürmek zorunda olan, aile yaşamı içinde çeşitli yükümlülükleri, kaygıları olan, ama aynı zamanda devrim için, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için savaşmak isteyen halkın, halk savaşında aktif olarak yer almasının, düşmana darbeler vurmasının araçları olan örgütlerdir. Evini, ailesini, ekonomik çalışma koşullarını bırakamayan insanlar, bulundukları yerde bunları da sürdürerek, dahası bunları sürdürmeyi kamufle olmanın da araçları yaparak, diğer yandan en aktif şekilde halk savaşında yer alabilirler. Bunun için halk savaşı veren ülkelerde halklar, milisler şeklinde örgütlenmişlerdir.
Halk, 24 saat düşman işgali altında, düşmanla yüz yüze, düşmanın zulmü ve adaletsizliği altında yaşam savaşı vermektedir. O halde, bu yaşam savaşını sürdürürken, düşmana karşı örgütlenmek, kendini savunmak, düşmanın adaletsizliğinin karşısına Halkın Adaleti olarak çıkmak, adeta yaşamsal zorunluluktur. Değilse, düşmanın karşısında tümüyle silahsız, savunmasız kalmak, düşmanın her türlü zulmüne karşı sessizlik ve sineye çekmek, halk için kader haline getirilmiş olur. Hiçbir onurlu halk, bunu kabul edemez, etmemiştir. Halkın milisler ve çeşitli biçimlerde silahlı örgütlenmeler yaratmaları da bu kabul edilemezliğin, halkın işgalci ve faşist güçlere karşı direnmesinin, mücadelesinin ileri ve etkili biçimlerinden biri olmuştur. Milisler bir yandan Halkın Adaletini sağlarken, aynı zamanda halk ordusunun önemli bir askeri gücü olarak, halk ordusunun oluşturulmasında görev üstlenirler. Milislerde eğitilen, yetişen savaşçılar, gerilla ordusuna ve halk ordusuna da savaşçı kaynağı olurlar.
“Bizim ordumuz halktan çıkan ve halk için savaşan bir halk ordusudur. Son on yıllardır halkımızın silahlı güçleri, partizan grupları ve kendini savunma müfrezelerinden uzmanlaşmış askeri örgütlenmelere, küçük gerilla gruplarından sonunda düzenli ordu, bölgesel birlikler ve milisleri de kapsayan daha büyük birliklere, zayıf teçhizatlı piyade askerlerinden kara, hava ve deniz kuvvetlerini de içeren ve daha modern teçhizatlı bir orduya doğru büyüdü, genişledi. Bu süreçte partimizin halkın silahlı güçlerinin yaratılmasıyla ilgili çizgisi ve görüşleri aşama aşama hayata geçirildi.
Partimizin teorik düşüncesinde, silahlı güçlerin yaratılmasındaki anahtar sorun, onlara bir sınıf karakteri, bir devrimci karakter verilmesidir. Ordumuz, işçi sınıfı partisinin önderlik ettiği işçilerin ve köylülerin ve esas olarak emekçi halkın halk ordusudur.” (Vietnam Ulusal Kurtuluş Savaşı- Giap)
Sonuç olarak:
– Yıkılmaz Olan Tek Kale Örgütlenmiş Halktır.
– Savaş Örgütü Tüm Halkı, Halk Örgütlenmelerinde Birleştirir.
– Halk Meclisleri, Yoksullukla Mücadele İçin; Milisler, Adaletsizlikle Mücadele İçin.
– Halk Meclisleri: Oligarşinin Ahırına Karşı Halkın Alternatifidir.
– Milisler bir yandan Halkın Adaletini sağlarken, aynı zamanda halk ordusunun önemli bir askeri gücü olarak, halk ordusunun oluşturulmasında görev üstlenirler