Örnek Resim

Anasayfa > HABER > Mücadelede Yitirdiklerimiz

Mücadelede Yitirdiklerimiz
Son Güncellenme : 18 Eyl 2016 18:52

Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm Mücadelesinde Yitirdiklerimiz
26 Eylül – 2 Ekim

 

Ahmet Başçavuş,                                                                             

Nurettin Topal:

27 Eylül 1992’de Sivas’ın Zara Büyükgüney Köyü’nde oligarşinin askeri güçleriyle girdikleri çatışmada şehit  düştüler. Nurettin Topal, 1972 Sivas Hafik doğumludur. 1989’da İstanbul’da mücadeleye katıldı. Çiftlik Halk Kültür Dayanışma Derneği’nde çalıştı.  Ahmet Başçavuş, Denizli Tavas doğumludur. 10 yaşındayken Belçika’ya gitmiş, 14-15 yaşlarında yurtdışında mücadeleye katılmıştı. Avrupa’nın “nimet’leri, yoz yaşam ve kültürü onun için değildi. O ülkesi için savaşmak istiyordu. Tıpkı Fintöz gibi. Gönlünde hep kırlar vardı.

                                                                               

Ali Rıza Demir:

9 Kasım 1973’te Adıyaman’ın Merkez Gökçay (Karikan) Köyü’nde doğdu. 1991’de İTÜ Tekstil Mühendisliği öğrencisiyken devrimci hareketin saflarında mücadeleye katıldı. 1994’te tutsak düştü. F Tipi saldırısına karşı 1. Ölüm Orucu Ekibi’nde yer aldı. Sakat bırakılıp tahliye edildi. O ihanetin bataklığını değil, direnmenin onurunu seçti. Katliamlara, zorla müdahalelere, tahliyeye, polisle işbirliği yapan ailesine karşı 343 gün boyunca direnerek, 27 Eylül 2001’de Armutlu’da kahramanlar kervanına katıldı.                                                                          

 

Bülent Karataş:

Dersim Hozat Türk Taner Köyü, 1974 doğumlu olan Bülent; evli ve iki çocuk babasıydı. Hayvancılıkla ve kahvehanelerde çalışarak geçimlerini sağlıyordu. Devrimcilere yardım ettiği için, 1997 yılında kısa süreli tutsaklık yaşadı. 27 Eylül 2007’de odun toplamak için gittiği ormanda özel tim tarafından katledildi.

 

Zeynep Arıkan Gülbağ:

1968 Malatya Hekimhan doğumludur. 1986-87’de İstanbul Üniversitesi’nde öğrenciyken katıldı mücadeleye. Yaklaşık 5 yıl Dev-Genç içinde çeşitli görevler aldı. 92’de, Büyük Direniş’te ölümü birlikte kucaklayacakları Kazım Gülbağ ile evlendi. Daha sonra İstanbul SPB Komutanı olarak mücadelesini sürdürürken tutsak düştü. Harbiye Orduevi’ne LAWla saldırı düzenlemekten yargılanmıştı. Tutsaklık koşullarındaki Büyük Direniş’te bedenini silah yaptı. Ölüm orucunda hastane hastane dolaştırılırken Mengeleler’e karşı direndi. Tahliye edildiğinde Armutlu direniş mahallesinde direnişini sürdürerek 27 Eylül 2001’de ölümsüzleşti.

 

Yüksel Genç:

Devrimci bir görevi yerine getirirken 28 Eylül 1980’de silahının ateş alması sonucu aramızdan ayrıldı.         

                                                               

Makbule Sürmeli:

28 Eylül 1992 gecesi, İçerenköy’de bulunduğu evde kuşatıldığında çatışarak şehit düştü. 1966 Muş Varto doğumlu Makbule, Ankara Cebeci Sağlık Meslek Lisesi’nde mücadeleye katıldı. 89 1 Mayısı’nda tutsak

düştü. Tahliyesinden sonra Türk Hemşireler Derneği’nde çalıştı. 90 ortalarından itibaren farklı görevler üstlendi.

                                                                               

Elmas Yalçın,                                                                    

Fuat Erdoğan,                                                                   

İsmet Erdoğan:

28 Eylül 1994’te İstanbul Beşiktaş’ta bulunan Arzum Kafe’de polis tarafından katledildiler. Üçü de Devrimci

İşçi Hareketi Komitesi’nde yer alan devrimcilerdi.

Elmas YALÇIN, 1960 Sivas Divriği doğumludur. 1978-79’da lise yıllarında devrimci oldu. 1986’da İstanbul’da örgütlü mücadelede yerini aldı. BEMSEN’in kurucularındandı.

Fuat ERDOĞAN, 1962 Denizli Acıpayam Dedebağı Köyü doğumludur. Hukuk Fakültesi öğrencisiyken   mücadeleye katıldı. Avukat olarak düzenin değil, halkın adaletinin temsilcisi oldu.

İsmet ERDOĞAN, 1968 Sivas Yıldızeli doğumludur. Kayseri Erciyes Üniversitesi öğrencisiyken mücadeleye katıldı. 1990’da İstanbul Belediyesi’nde atölye şefi olarak mücadelesini sürdürdü.

                                                               

Ayşe Baştimur:

1967 Balıkesir-Bigadiç doğumludur. 1987’de örgütlü ilişkiler içinde yer aldı. Türk Hemşireler Derneği’nde  görevler üstlendi. Mücadele içinde çeşitli görevler üstlendikten sonra, 92’de tutsak düştü. F Tiplerine karşı, Çanakkale 1. Ölüm Orucu Ekibi’nde yer aldı. 19 Aralık katliamını, zorla müdahale işkencesini yaşadı. Tahliye sonrası, direnişini dışarıda Özlem Durakcan’la yan yana sürdürdü. 28 Eylül 2001’de ölümsüzleşti.

                                                               

Özlem Durakcan:

1982 Çorum doğumludur. Lisenin ilk yıllarından itibaren mücadele içinde yer aldı. 1996’dan başlayarak, tüm 1 Mayıslar’da, Newrozlar’da, 8 Martlar’da kavganın içinde oldu. Ülkemizde Gençlik dergisinde muhabirlik yaptı. TAYAD’ın düzenlediği eylemlerin çoğunda yer aldı. Ve nihayetinde “Bu ülkede zulüm varsa, direniş de var” diyerek ölüme yattı. Tutuklu Aileleri Bülteni Ankara Temsilciliği’nde başladığı direnişte 28 Eylül 2001’de ölümsüzleşti.

                                                                               

Hasan Veli Aşıkçı:

1977’den itibaren devrimci hareketin Balat, Fener, Ayvansaray Bölgesi’ndeki çalışmalarında yer aldı. 12 Eylül sonrası Kabakoz ve Metris Hapishaneleri’nde kaldı. Tahliyesinden sonra da mücadelesini sürdürdü. 29 Eylül 1987’de hastalığı sonucu aramızdan ayrıldı.

                                                                               

Fatma Süzen,                                                                   

Kayhan Tazeoğlu:

29 Eylül 1992’de İstanbul Beylerbeyi’de bulundukları üssün ölüm mangaları tarafından kuşatılması üzerine, üslerini, SDB savaşçılarına yaraşır bir tarzda savunarak şehit düştüler.

Fatma Süzen, 1972 Konya/Akşehir doğumluydu. Yoksul bir emekçi ailenin kızı olarak, Manisa’da büyüdü. Mücadeleyle 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi iken, dernek çalışmaları sırasında tanıştı. Ve Dev-Genç’li oldu. ’91 Mayıs’ından itibaren yeraltına geçti. ’92 başında SDB savaşçısı olarak görev aldı.

Kayhan Tazeoğlu, 1970 Bayburt doğumludur. Kayhan, yoksul bir emekçi ailenin çocuğuydu. Mesleği elektronikçilikti. Yaşamı hep çalışmakla geçti. ’89 sonunda devrimci mücadeleyle tanıştı. ’90 1 Mayıs’ında gözaltına alındı. İşkencecilerle ilk karşı karşıya gelişinde onları yenilgiye uğrattı. Giderek daha çok, daha güç görevler üstlendi. Eğitim sürecinden sonra SDB’li oldu.

                                                                               

Derya Devrim Ağırman,                                                               

Mustafa İşeri,

Salih Çınar,

Sebahattin Yavuz,

Songül Koçyiğit:

29 Eylül 2004’te Tokat İli Yağmurlu Beldesi kırsal alanında gerillalarla oligar şinin askeri güçleri arasında

çıkan çatışmada şehit düştüler. Bir görev nedeniyle bölgede bulunan Cephe üyesi, Çorap Emekçileri Derne

ği (ÇEM-DER) başkanı Salih Çınar ise sağ yakalandıktan sonra infaz edildi. Uzun yıllar boyunca dağlarda tüm zorluklara göğüs gererek devrim ve sosyalizm bayrağını taşıdılar. Umudu büyüttüler Karadeniz’in yoksul köylerinde. Dört gerilla, yılların tecrübesiyle, sınıf kinleriyle, devrimci coşkularıyla direndiler. Songül Koçyiğit 11 yıl, Sebahattin Yavuz 10 yıl, Mustafa İşeri 10 yıl, Derya Devrim Ağırman ise 6 yıldır dağlardaydılar.

Sebahattin Yavuz, 1973 doğumludur. Aslen Erzincan-Kemahlı olup, Tokat Almus İlçesi Mescit Köyü’nde doğup büyüdü. 1990 başlarında mücadeleye katıldı.

Songül Koçyiğit, 1973’te Sivas Ulaş İlçesi, Kurtlukaya Köyü’nde doğdu. 1991’de örgütlü mücadeleye, Eylül

1993’te gerillaya katıldı.

Mustafa İşeri, 1971’de Tokat’ın bağlı Almus İlçesinin Durudere Köyü’nde doğdu. Mücadeleye 1989’da Küçükarmutlu’da başladı. 1994 Kasım’ında gerillaya katıldı.

Derya Devrim Ağırman, 1981 İstanbul doğumludur. 16 yaşındayken devrimci harekete sempati duymaya başladı. 17 yaşında dağlarda savaşçı oldu.

Salih Çınar, Tokat Almus İlçesinin Kınıklı Köyü’nde doğdu. 1998’den bu yana mücadele içindeydi. Çorap

Emekçileri Derneği’nin (ÇEMDER) başkanıydı.

                                                                               

Hasan Ferit Gedik:                                                         

İstanbul Gülsuyu mahallesinde uyuşturucu çetelerine karşı verilen mücadelede polis destekli uyuşturucu çetelerinin saldırısı sonucunda 30 Eylül 2013’de şehit düştü.

28 Eylül günü Halk Cephesi tarafından İstanbul Gülsuyu’nda yozlaşmaya karşı bir yürüyüş düzenlendi. Bu eylemde çeteler Halk Cephelilerin üzerine ateş açtı. Ertesi gün, 29 Eylül’de Halk Cepheliler saldırıyı protesto ederken polis destekli çeteler bu sefer arabayla gelip kitleyi arkadan tarayıp kaçtılar. Bu saldırıda Hasan Ferit Gedik’in kafasına 4, boynuna 1 ve sırtına 1 kurşun isabet etti. Kaldırıldığı hastanede 30 Eylül’ün ilk saatlerinde şehit düştü. Uyuşturucuya karşı mücadelede bayrağımız oldu.

 

  1. Yılmaz Güven:

1959 doğumludur. 1 Ekim 1979’da İstanbul Bahçelievler’de faşistlerle çıkan bir çatışmada bıçaklanarak

katledildi.

                                                                               

Ömer Faruk Bayraktar:

1960 doğumludur. İstanbul Serencebey’de 2 Ekim 1979’da faşistler tarafından katledildi.

 

Rıdvan Sancar:

1956 Mardin Nusaybin doğumludur. Devrimci Sol’un yaratılmasına katılan kadrolardan biriydi. Beyazıt Dev-Genç Komitesi’nde yer almıştı. 12 Eylül Cuntası’na karşı direnişi örgütleyen Devrimci Sol kadrolarındandı. 2 Ekim 1980’de cuntaya karşı gerçekleştirilecek bir eylemin hazırlıkları sırasında, elindeki bombanın patlaması sonucu şehit düştü.

 

 

***

 

“Ölüm soğuktur, iticidir, istenmez. Ama ölüm, bir yudum özgürlükse onu kana kana içmesini biliriz biz. Eğer ölüm bir tutam özgür vatansa, o toprağı sulamasını biliriz. İşte o zaman ölüm soğuk değil, şan ve şerefle yunup arınmış bir ışık olur bize. Kurtuluş ölümlerde yatıyorsa, gülerek karşılarız.” Zeynep Arıkan Gülbağ:

 

***

Makbule Sürmeli’yi onunla ev yaşamını paylaşan bir yoldaşı anlatıyor:

Ben Makbule’yi ilk gördüğüm anı anlatmak istiyorum. Karşılaştığımız ev yerleşik bir bölge ve komşuluk ilişkilerinin sıkı olduğu bir semtti. Makbule’nin üzerinde sarı, uzun bir etek vardı ve başı bağlıydı. Bahçeyi temizlemekle meşguldü. Onunla daha sonra karşılaştığımız gün konuştuğumuzda “Evi ve seni gördüğüm an aklımdan acaba bir aile yanına mı yerleştiriliyorum?” diye düşünmüştüm, demiştim. O da “bölgeyle nasıl bütünleştiğimizi, kurumsallaşmanın ne kadar sağlam olduğunu göstermez mi bu?” demişti. Gerçekte de Makbule usta bir kurumsallaştırıcıydı. Çevreyle olan sıcak ilişkileri, inandırma kabiliyeti, eve güvenle girip çıkmamızı ve kalmamızı sağlıyordu. Bana kurumsallaştırmanın nasıl olması gerektiğini ilk anlatan Makbule’dir. Gündüzleri sokağa çıktığı için ancak benimle gece yattıktan sonra konuşma imkanı buluyordu. Uzun uzun yaşadığı olaylarla somutlaştırarak gece geç saatlere kadar sohbet ederdik birlikte.

Makbule çok duygusal bir insandı. Şehitlerimizden söz ederken dudağı seğirir, yüzü değişir, sesi ağlamaklı bir hal alırdı. 17 Nisandan sonra şehit düşen ve tanıdığı Satı ve Hamiyet için şiir yazmıştı. “Onlar yerleri doldurulamayacak kadar güzel ve değerli insanlardı, onlara layık olabilmek için daha fazla kendimizi verip, çalışmalıyız” derdi. Arkadaşları tarafından verilmiş her şeyin çok büyük önemi vardı onun için. bir arkadaş ona bir ceviz ve beşikte sallanan kırmızı elbiseli bir bebek vermişti. Onlara ilişkin şakalar yaptığımda, çok kızardı. Bana birgün bebek resimleri basılı kartpostallar hediye etmişti. Çocukları çok severdi. “Bir çocuğumun olmasını ve onu kendi istediğim gibi yetiştirmeyi çok isterdim.” dedi.

Çok paylaşımcı biriydi. İlginç sözler, espriler, hediye olabilecek şeyler bulur, ya arkadaşlar aracılığı ile bizle iletir ya da randevu ister bizle görüşürdü. Bir keresinde benimle olan bir randevusuna evde yoğurt mayalayıp getirmişti. “Koyun sütünden yaptım, koyunumuz var her akşam erkek arkadaş tutuyor ben sağıyorum.” demişti. Ben de “siz herhalde çiftlikte kalıyorsunuz” diyerek takılmıştım.

Makbule bir sağlıkçıydı. Birçok arkadaşımızın yarasını o sarmıştır. Bir gün yaralı bir arkadaşı tedavi etmesi için Makbule’yi telefonla çağırmaları gerekir. Arayan arkadaş “Tüm aletleri al, gel, işimiz var” der. Makbule’nin aklından ilk geçen silahlar, bombalar olur. “Hangilerini” der. Arkadaş o zaman uygun bir dille sağlık malzemelerini kastettiğini anlatır. Pratikte uzmanlaşmış bir operatördür. Her buluşmamızda sağlık bilgilerini bizlere de aktarmaya çalışırdı.”

 ***

Salih ÇINAR’ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor

Çorap emekçileri anlatıyor:
«Salih inanmış, yoldaşlarına güvenmiş yiğit bir çorap emekçisiydi.»
Yaşamının tamamına hakim olan emekçiliği, paylaşımcılığı, fedakarlığı çorap sanayiinde birçok dost edinmesine sağladı. Sömürüyü, adaletsizliği tüm acımasızlığıyla esas olarak burada, kölelik ilişkilerinin hakim olduğu çorap sektöründe öğrendi. İşçilerin kanını emen, işçilerden çaldıklarıyla zevkü sefa içinde yaşayan patronlara karşı kin ve öfke doluydu.
13 yıllık çorap işçiliği yaşamında haklarını gaspettirmemeye, işçi arkadaşlarını hak alma mücadelesinde kendisi gibi kararlı tavizsiz olmalarını sağlamaya çalıştı hep.
2003 Eylül’ündeki “Zamsız Çalışmayacağız” sloganıyla ayağa kalkan çorap işçilerinin ilk kitlesel eyleminin örgütleyicisi ve yöneticisiydi. Hemen ardından ÇEM-DER (Çorap Emekçileri Derneği)’in kuruluş çalışmalarını aktif olarak yürüttü ve kurucu genel başkanlığını yaptı. Emekçi kişiliği burada da ön plana çıkıyordu. Derneğin en küçük işleriyle bile kendisi mutlaka ilgileniyordu. Gece vardiyasında çalışıyor, gündüz uyumadan derneğin işleriyle, çorap işçilerinin örgütlenmesi ve işçi kimliğine, kültürüne sahip olması için çalışıyordu. İşçi arkadaşlarını çok seviyor, onların en küçük sorunlarında bile yanlarında olmaya sorunlarını paylaşmaya maddi manevi yardımcı olmaya çalışıyordu.
Patronlara karşı öfkesini ise her fırsatta dile getiriyor, “eninde sonunda çorap patronlarına diz çöktüreceğiz, çorapta sendikalı olacağız, köleliğe son vereceğiz, çünkü artık örgütsüz değiliz ÇEMDER’imiz var” diyordu. Görüştüğü kan emici patronlardan birine derneğin kurulduğu ilk günlerde, derneğin kuruluş bildirgesini göstererek, işçilerin önünde “Artık şerefsizlik yapamayacaksınız, buna izin vermeyeceğiz, çünkü derneğimiz kuruldu” diye haykırıyordu. Çorap sektöründe bugüne kadar görülmemiş bir şekilde fabriklarda veya atölyelerde, yaklaşık 500 kişinin sigortalı olmasında, kıdem ve ihbar tazminatlarını almasında onun emeği ve kararlılığı vardır. İlkokul mezunu olmasına rağmen iş yasasını öğrenmiş ve işçilerin yasal haklarını patronlara ve avukatlarına karşı tavizsiz bir şekilde savunmuştur.
Ahlaksızlıklara, yalancılığa, riyakarlığa asla prim vermezdi. Terazidere’de, çorap atölyelerine gece vardiyalarında fuhuşu ve düzenin çeşitli pisliklerini bulaştırmaya çalışan namussuzlara karşı tek başına yürüttüğü mücadele bugün hala konuşulur örnek verilir.
Çorap patronları onun kararlılığını rüşvet ve tehditlerle yıldırmaya çalıştıklarında, “bizler onurumuzla yaşayan insanlarız, şerefimizi ve arkadaşlarımızı satmayız. Şerefsizlik size yakışır. Bu yola başımı koydum, elinizden geleni ardınıza koymayın” diyerek karşı koyuyordu.
Salih, inanmış ve yoldaşlarına güvenmiş, kısa sayılabilecek devrimci yaşamında emekçiliği ile ön plana çıkmış yiğit bir çorap emekçisiydi.
Ancak her şeye rağmen onun gönlü, köyünde çalışırken tanıştığı halk kurtuluş savaşçılarıyla birlikte olmaktı. Söz onlardan açılınca gözleri bir başka gülerdi. Onlarla ekmeğini paylaşmış umutlarını taşımış, yaşanılası bir dünyanın ancak onların yarattıkları fedakarlıklarla kazanılabileceğini kavramıştı. O, sırtını yaslayabileceğin bir ulu ÇINAR gibi devrimci dostuydu. Çorap emekçilerinin onun yaşamından öğreneceği çok şey vardır. Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

Bu Haberler Dikkatinizi Çekebilir

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Billurcu Sokak No: 20/2 BEYOĞLU-İSTANBUL Tel: +90(212)536 93 44 Fax: +90(212)536 93 45 E-mail: info@yuruyus.com
CopyLEFT Yürüyüş Dergisi 2004-2014 | İnternet Sayfamız özgür yazılım araçları kullanılarak kodlanmıştır.