Örnek Resim

Anasayfa > GÜNDEM > Özgür Tutsaklar Neden Hücreleri Yakıyorlar?

Özgür Tutsaklar Neden Hücreleri Yakıyorlar?
Son Güncellenme : 18 Eyl 2016 16:19

Özgür Tutsaklar Neden Hücreleri Yakıyorlar?

Çünkü, “Hasta Tutsak Mesude Pehlivan Ölmeden Serbest Bırakılsın” Diyorlar…

Genel Direnişimiz, AKP’nin, devrimci tutsaklara yönelik saldırı programını bozarak sonuç almasını engellemiştir.

Faşizmin hapishanelerde uygulamaya kalktığı kitap yasağı, saldırı programlarının mantığını en açık haliyle gösteriyordu.

Düşünce değişikliği dayatmasını “yeni” bir programla uygulamaya yöneldiler. Bu amaçla toplantılar yaparak kararlar alıp, adım attılar. Ve fakat, bu adımların karşısında geri çekilen değil, direnip karşılık veren Özgür Tutsakları buldular.

Faşizmin saldırı programının karşısına Genel Direnişimiz ile çıktık. Baskı, dayatma, saldırı adımlarına, biz de ileri adımlar atarak karşılık verdik. Saldırıya saldırıyla karşılık vermeyi esas alan fiili direnişimizi bulunduğumuz her yerde somutladık.

Geri adım atmamızı dayatan faşizmin saldırı programını ezip geçen ileri adımlarımıza süreklilik kazandırdık. Sürgünler, baskı ve saldırılar direniş programımızı uygulamamızı engelleyemedi.

Savaşın yasasıdır bu: Attığın ileri adımlar hedefine ulaşmadan duramazsın. Durmadık. Karşımıza çıkartılan saldırı programını bozmak için ilerledik. Sadece bedel ödemeyeceğimizi, bedel de ödeteceğimizi ortaya koyduk.

Gerçekleştirdikleri bütün saldırılara şu ya da bu biçimde ama mutlaka saldırıyla karşılık vermeyi esas aldık. Bu kapsamda fiili direniş sergiledik. Fiili direnişlerimiz neleri göze aldığımızı gösterdiği kadar, düşmana da bedel ödeteceğimizi somutladı. Çok açık bir gerçekliktir ki, Özgür Tutsaklar kendilerine kalkan faşist elleri kırmanın da Mahiridirler.

 

Özgür Tutsakların Taarruzu…

Faşizmin saldırı programı ile Özgür Tutsakların Genel Direniş taarruzunun temelinde devrim ile karşı-devrimin irade çarpışması vardır.

“Taarruz” Arapça bir kelimedir ve SALDIRI demektir. Özgür Tutsakların Genel Direnişi de, tam anlamıyla bir taaruzdur. Ki irade çarpışması içinde ya statükocu olursunuz ya da taarruz edersiniz. Üçüncü bir seçenek yoktur.

Faşizm koşullarında statükocu davranmak demek, karşı-devrimin iradesine boyun eğmek demektir. Statükocu davranarak hiçbir mevziyi, hakkı koruyamazsınız. Ve dahası, faşizmin saldırılarına taarruz ile karşılık vermez, veremezseniz; sadece mevzilerinizi kaybetmekle kalmazsınız. Saldırıya karşı koyma iradenizi de kaybetmiş olursunuz. Faşizmin saldırılarına karşı koyma iradesi demek, devrimci irade demektir.

Devrim ile karşı-devrim, doğası gereği uyuşmaz, uzlaşmaz. Bu uzlaşmazlık, çatışma şeklinde somutlanır. İşte bu çatışma, uyuşmazlık ve uzlaşmazlık tutsaklık koşullarında daha keskin ve nettir. Böyle değilmiş gibi davranmak, düşmandan icazet dilenmek yılgınlığına tekabül eder. Oportünizm ve Kürt milliyetçiliğinin tutsaklık koşullarındaki hali budur. Saldırılar karşısındaki statükocu tavırlarının özünde işte bu iradesizlik vardır.

Özgür Tutsaklar ise devrimci iradeyi kuşanıp AKP faşizminin saldırı programının karşısına Genel Direniş taarruzu ile çıktılar.

Genel Direniş, tutsaklık koşullarında devrimci iradenin somutlanması olmuştur. Söz konusu olan, Özgür Tutsakların geleneğidir.

 

Özgür Tutsakların Geleneği…

Dayı’nın 21 Eylül 1995 tarihinde Buca Hapishanesi’ndeki Özgür Tutsakların direnişine dair söyledikleri, bugüne de ışık tutmaktadır:

“… Buca Direnişi birden bire ortaya çıkmış bir olgu değildir. Buca Direnişi, Parti-Cephe savaşçılarının Özgür Tutsak anlayışlarının, savaşçı parti kişiliklerinin ve mücadele anlayışlarının bir sonucudur. Her yerde; şehirde, dağda, cezaevlerinde düşmana teslim olmama ve direnme, Parti-Cephe geleneğidir. Savaşçılarımız, bu geleneği devam ettirmiş ve devam ettireceklerdir…” (Birleşelim Savaşalım Kazanalım. Syf: 262 Boran Yayıncılık)

Evet, düşmana teslim olmama ve direnme, Parti-Cephe geleneğidir. 1984 Ölüm Orucu Direnişi’nden Buca-Ümraniye Direnişimize, 1996 Ölüm Orucu Direnişimizden Ulucanlar Direnişimize, Büyük Direnişimizden Genel Direnişimize böyledir bu. Genel Direnişimiz bu geleneğimizin tutsaklık koşullarındaki güncel hali olmuştur.

Tutsaklık koşullarında geçen 1990’lı yıllarda, devrimci tutsaklara yönelen saldırıların karşısına hapishaneyi işgal etme ve rehin alma eylemlerini de kapsayan fiili direnişlerle çıkıyorduk. Bizim için değişen bir şey yoktur. Burada esas olan zaman ve mekanın değişmesi değil, savunduğumuz devrimci iradenin varlığıdır. Elbette koşullar biçimsel anlamda değişmiştir. Artık koğuşlarda değil, hücrelerde tecrit altında tutuluyoruz. Sayımız bir ya da üç kişiden fazla değil, ama devrimci irademizin zerresinde bir eksilme yoktur. Aksine devrimci irademiz, Büyük Direnişimiz ile daha bir güçlenmiştir.

Bu yanıyla, bugünün tecrit hücrelerini İbili’den, Fidan’dan, Berrinler’den devraldığımız feda ateşlerinin siyasal dinamizmiyle yakıyoruz.

Nedir siyasal dinamizm? Düşmanın programını bozarak hamle üstünlüğünü ele geçirmektir. Statükoyu koruyayım diyerek bekleyen, “esirim” diyerek edilgen kalan değil, düşmanın politikasını bozacak tarzda taarruz edebilmektir. İşte bu taarruzun kendisi zafer demektir.

 

Neden Hücreleri Yakıyoruz?

Bulunduğumuz her yerde hücreleri tutuşturup yakıyoruz. Yakıp külünü savurduğumuz, faşizmin kitap yasaklama kararı oldu. Bize dayatılan düşünce değişikliği, saldırı ve baskı programını yakıp savurduk.

Hücre yakmak; dayattığınız hiçbir şeyi kabul etmiyorum demektir. Ki faşizmin dizginsiz saldırılarına ancak Özgür Tutsakların bu fütursuzluğu ile karşılık verilebilir.

Hücre yakmak; Neleri göze aldığınızı en açık haliyle ifade etmek demektir. Baskı ve saldırıların karşısına geçip bedel ödemeye hazır olduğunuzu göstermenizdir bu. Artık o saldırılar ile sonuç alamayacaklarını somutlamışsınız demektir.

Hücre yakmak; faşizmin saldırılarının karşısına ateşten bir barikat kurup “Geçit Yok” demektir. Halkımızın deyimi ile söylersek “Ölmek Var, Dönmek Yok” tavrıdır bu: Yenilmezliğin ilanıdır.

Hücre yakmak; bedel ödemeye hazır olduğunuz kadar bedel ödeteceğinizi de ilan etmek demektir.

Hücre yakmak; AKP’nin her yanda dayattığı faşist karanlığa boyun eğilmeyeceğini göstermektir.

Hücre yakmak; nerede ve nasıl olunursa olunsun “Birimiz Hepimiz, Hepimiz Birimiz İçin” demektir.

Hücre yakmak; Genel Direnişimiz’in zafer fişekleridir. Zafer, direnmek demektir. Bugün alınan mevziler, yarın elden gidebilir. Kaybedilmemesi gereken iradenizdir.

Hücreleri yakıyoruz, çünkü taleplerimizin karşılanması istiyoruz…

 

Taleplerimizi Hatırlatıyoruz…

1-Sohbet Hakkı uygulansın…

2-Sürgünlere son verilsin…

3-Kitap yasağı kaldırılsın…

4-Kanser hastası Özgür Tutsak Mesude Pehlivan tahliye edilsin…

5-İşkence ve saldırılar durdurulsun…

Mesude Pehlivan arkadaşımız gün be gün hastalığının acısı ile boğuşsun ve bizlerde bunu sessizce seyredelim, öyle mi? Asla! Arkadaşımızın hastalığı ile katledilmeye çalışılmasına izin vermeyeceğiz. Madem ki, hasta tutsakları kuşatıp ağır ağır katletmeye kalkıyorsunuz, o halde hücreleriniz de tutuşacaktır.

Sohbet hakkımızı uygulamıyor musunuz… O halde yaktığımız hücrelerin ateşleriyle konuşacağız demektir. Biz buluruz birbirimizle konuşmanın bir yolunu. Ve işte böyle ateşli cümleler kurarız direnişe dair.

Sürgün sevkleri sürdürüyor musunuz… Pekala, gittiğimiz her yere taşıyacağız o zaman Genel Direnişimiz’in sesini, ateşini, öfkesini… Ve kapılar patlayacak, duvarlar inleyecek, hücreler yanacak. Sürdürün bakalım sürgünleri… Nereye kadar? Her sürgün saldırısı sizin acizliğinizdir. Bizimle baş edemediğinizin itirafıdır.

Kitap yasaklarını sürdürecek misiniz? Pekala, işte o zaman ateşli dizelerden oluşan direnişin şiirini tarihe yazmaya devam edeceğiz. Kitaplara, bilime, sanata, halktan yana ve güzel olan her şeye düşman oluşunuzun karanlık gerçeğini direnişin ateşi ile tutuşturmaya devam edeceğiz demektir o zaman.

Kazanılmış ziyaret haklarımızı bir çırpıda yok edeceksiniz ve bizlerde buna sessiz kalacağız, öyle mi? Yok öyle değil, öyle olmayacak. Ailelerimizi kapıdan içeri almayacak, aşağılayacak ve itip kakacaksınız… Ve bunun bir karşılığı olmayacak, öylemi? Elbette, öyle değil… Gasp ettiğiniz haklarımızın öfkesini çıkartacağız karşınıza. Ve biz sizi, Genel Direnişimiz’le ziyaret edeceğiz…

Her sayımda saldırıya uğruyoruz ama bizim için bu saldırılar yeni sayılmaz. 19 Aralık Katliamı’nın ardından F Tiplerinin ilk zamanlarında ne yaptınızsa aynısını uyguluyorsunuz. Söz konusu olan direniş karşısındaki çaresizliğinizdir. İşkence ve saldırı ile ne zaman sonuç alabildiniz ki, şimdi sonuç alacaksınız. Biz çok öldük ve her defasında “Bize Ölüm Yok” diyerek direnmeye devam ettik. Ediyoruz işte ve edeceğiz zafere kadar…

 

Personele Bir Çift Sözümüz Var…

Sinan Kukul yoldaşımızın hazırladığı “Metris Tarihi” kitabının ilk sayfalarında hapishanede görev yaparken saldırılarda yer almayan, kimi halk olma özelliklerini yitirmemiş olan personele de teşekkür edilir. Çünkü, devrimci duyarlılık bunu gerektirir. Herkesin hakkı gözetilir. Aynı duyarlılığın ürünü olarak, faşist bir iştahla saldırılarla yer alanlara haddini bildirmekte öncelikle Özgür Tutsakların sorumluluğundadır.

Özgür Tutsakların neyi neden yaptığı açıktır. İdare ve personele bunları anlatıyoruz. Buna rağmen saldıran, işkence yapanlara da tavırsız kalamayacağımız açıktır. Herkese hak ettiği kadar haddi bildirilir. Bunun zamanı ve mekanı devrimin inisiyatifindedir.

Gelinen aşamada kimi hapishanelerin idareleri “eskiye dönelim” önerilerini dile getiriyorlar. Hangi eski… Ve dahası da şu ki, “eskiye dönmek” eski statükoya dönmek anlamına gelir. Hayır! Biz taleplerimizin karşılanmasını istiyoruz. Hasta tutsak Mesude Pehlivan için eskiye dönmek nedir, ne anlama gelir?..

Hasta tutsakken geç tahliye edilerek katledilen şehidimiz Güler Zere için “eski” nedir? Güler Zere’yi kim hayata döndürebilir?.. Ya geciktirilen her gün, Mesude Pehlivan’ın hastalığını ne hale getiriyor? Mesude Pehlivan eskiye dönebilecek mi?.. Biz Mesude’nin tahliye edilmesini istiyoruz.

Hücrelerde büyüyen ateşlere iyi bakın. O ateşler “eskiye dönmek” için değil, Genel Direnişimizin talepleri karşılansın diye yakılıyor. Ve hep beraber haykırılıyor:

HASTA TUTSAK MESUDE PEHLİVAN ÖLMEDEN SERBEST BIRAKILSIN…

Bu Haberler Dikkatinizi Çekebilir

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Billurcu Sokak No: 20/2 BEYOĞLU-İSTANBUL Tel: +90(212)536 93 44 Fax: +90(212)536 93 45 E-mail: info@yuruyus.com
CopyLEFT Yürüyüş Dergisi 2004-2014 | İnternet Sayfamız özgür yazılım araçları kullanılarak kodlanmıştır.