Halkımızın dil ve üslüpla ilgili çokça sözleri vardır. Örneğin “bir insanın fikri neyse zikri de odur” gibi. Evet, dil ve üslup insanın yaşam biçiminin, yaşam koşullarının ve kişiliğinin sonucudur.
Bir Parti-Cepheli bir savaşçı da dilinden dökülen her sözcüğü, kullandığı üslübu düşüncelerindeki özden alır. Dil düşüncenin aynasıdır. İnsanlarla iletişim kurduğumuzda kullandığımız her sözcük ve söyleyiş tarzımız örgütümüzü, mücadelemizi, kültürümüzü temsil eder.
Bizim dilimiz sınıfsaldır. Emperyalizmin yarattığı, yoz kültürün içerisinde insanlar; kendi dillerinden, özlerinden uzaklaştırılırken bizler halkın kültürünü ve değerlerini yaşatan, bunları sosyalist değerlerle bütünleştireniz. Emperyalizm halkların kültürel olarak da beyinlerini burjuva ideolojisi ile tahrip ederken aynı zamanda sömürüsünü de güçlendirir. Emperyalizm halklara dayattığı bu saldırıyı göstermenin en etkin yollarından birisi yine bizim dilimiz ve üslubumuzdur.
Savaşçı politik konuşmalıdır. Sözleriyle halka doğruları taşımalı; her olay ya da sorunla iktidar arasındaki bağı kurabilmelidir. Söylediği her söz açık, net, sade ve anlaşılır olmalıdır. Savaşçı halktır. Halkın içinden çıkmış ve düzenin adaletsizliğine başkaldırmıştır. Halkın dili doğaldır, dobradır ve adaletlidir.
Savaşçı gerçeği savunur, dili de gerçekçidir bu yüzden. Hiçbir soru işareti, bulanıklık, muğlaklık ve abartıya olanak vermeden konuşur.
Devrimci, kitleleri yani halkı savaşa katacak olandır. Konuşması, üslubu, dili ve diğer tüm hareketleri buna hizmet eder. Devrimcinin, savaşçının diline yön veren Marksizm-Leninizm’dir yani ideolojimizdir. Bu yüzden devrimci her yerde, her koşulda konuşmalıdır. Sloganlarıyla, marşlarıyla, ajitasyon ve propagandalarıyla konuşmalı ve halka ulaşmalıdır.
Parti-Cephe’li bir savaşçı örgütünün 46 yıllık mücadelesinin, önderinin, şehitlerinin ve yoldaşlarının bununla birlikte halkın öz dilini örnek almalıdır. Savaşımız halk savaşıdır. Halka meşruluğumuzu anlatacak, solun ideolojisini, düşmanın ideolojisini boşa çıkaracak, haklarımızı savunacak ideolojik güce sahibiz. Tartışmasız ideolojik üstünlüğümüz var. Tarihimiz bunun örnekleriyle dolu. Oligarşinin kürsülerinde önderimizin “Haklıyız Kazanacağız” şiarı düşmanı dilimizle nasıl altettiğimizin ve ideolojik gücümüzün en güçlü kanıtlarındandır. Savaşçı çürümüş, adaletsiz, halkımıza sayısız acıya neden olan bu düzeni değiştirmek için savaş verir. Savaştaki meşruluğu, haklılığı en büyük gücüdür. Savaşımız bu meşruluk üzerine kuruludur. Savaşçı halka da bu meşruluk inancını taşıyan olmalıdır.
Bu yanıyla savaşçı her kelimesini, her sözünü tarihimizden aldığı güçle; devrimci değer ve kültürle ele almalıdır. Yani ne konuşacağımızı, nasıl konuşacağımızı, neyi konuşacağımızı düşünmeli, mücadelemize, değerlerimize ve kültürümüze ne derece yarar ne derece zarar verir diye ölçüp biçip tartıp öyle konuşmalıyız.
Bizim dilimiz ve üslübumuz başlı başına bir savaştır. Bunu unutmamalıyız. Konuşurken ki üslubumuz devrimciliğimize yakışır olmalıdır.
Politiklikten uzak tamamen apolitik konuşma tarzına hakim olan insan, düzene ait olan insandır. Devrimcilikten, savaşçılıktan uzaktır.
Parti-Cepheli bir devrimci Parti-Cepheli olmanın onuruna uygun davranmalı, dilini üslübunu ona bu ayrıcalığı veren ideolojisine uygun hale getirmelidir.