Örnek Resim

Anasayfa > GÜNDEM > Ülkemizdeki OHAL Uygulamaları-5

Ülkemizdeki OHAL Uygulamaları-5
Son Güncellenme : 11 Eyl 2016 15:00

Ülkemizde Hiçbir Zaman OHAL ya da Sıkıyönetimler Halkın Mücadelesini Engelleyememiştir

90’lı Yılların Türkiye’sinde Yaşananların Kısa Bilançosu

– 31 Ocak 1990 Türk Hukuk Kurumu Başkanı Muammer Aksoy, suikast sonucu hayatını kaybetti.

– 7 Mart 1990 Hürriyet Gazetesi yazarı Çetin Emeç ve şoförü silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi.

– 4 Eylül 1990 yazar, düşünür, eski imam ve müftü olan Turan Dursun evinin önünde uğradığı suikast sonucunda yaşamını yitirdi.

– 6 Ekim 1990 Tarihçi ve Siyaset bilimci ve SHP parti meclis üyesi Bahriye Üçok bombalı paketle öldürüldü.

– 10 Ocak 1991 Hacettepe Üniversitesi öğrencisi Birtan Altunbaş gözaltında öldürüldü.

– 25 Ocak 1991 Türkçe dışındaki (Kürtçe, Lazca, Çerkesçe vb) dillerde konuşmayı ve şarkı söylemeyi yasaklayan “2932 sayılı kanun” yürürlükten kaldırıldı. Fakat bunu ciddiye alan SHP’li vekiller Meclis’te Kürtçe konuşmaya çalışınca ortalık karıştı.

– 24 Ocak 1993 Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu, arabasına konan bomba ile öldürüldü.

– 2 Temmuz 1993 Pir Sultan Abdal Derneği’nin konuğu olarak Sivas’ta bulunan Aziz Nesin’e tepki gösterme bahanesiyle toplanan 10 bin gösterici Madımak Oteli’ni ateşe verdi, 37 kişi yakılarak katledildi.

– 12 Mart 1995 Gazi Ayaklanması:

İstanbul Gazi Mahallesi’nde 12 Mart 1995 akşamı “kimliği belirlenemeyen” kişiler Öntaş, Dostlar ve Yavuz kahvehaneleri ile Sarıoğlu Pastanesi’ni silahla taradı. Saldırıda 76 yaşındaki Alevi dedesi Halil Kaya ve saldırganlar kullandıkları taksinin şoförünü öldürdü.

Olayın ardından halk saldırıyı protesto etmek için karakola yürüdü, polis kitleye ateş açtı ve Mehmet Gündüz’ü öldürdü.

13 Mart günü binlerce kişi Gazi mahallesine gelerek, cenazelerin verilmemesi üzerine karakola yürüdü, polisin açtığı ateş sonucu 15 kişi öldü.

Bunun üzerine direnişe geçen halk, sokağa çıkma yasağına rağmen barikatlar kurarak direndi. Halkın talebi sokağa çıkma yasağının kaldırılması ve cenazelerin verilmesi idi. 1 Mayıs mahallesinde de direniş örgütlendi ve 5 kişi hayatını kaybetti.

Gazi Ayaklanması’nda 22 kişi hayatını kaybetti, 300 kişi yaralandı.

– 26 Aralık 1995 Manisa Davası olarak bilinen olay gerçekleşti. Manisa’da 16 liseli genç örgüt üyesi suçlamasıyla işkenceden geçirildi.

– 8 Ocak 1996 Evrensel gazetesinin yazarı Metin Göktepe, Ümraniye Cezaevi’nde öldürülen Rıza Boybaş ile Orhan Özen’in Alibeyköy’de cenaze törenlerini izlerken gözaltına alındı sonra polisler tarafından dövülerek öldürüldü.

– 1 Mayıs 1996 1 Mayıs olaylarında 3 kişi öldü.

– 3 Mayıs 1998 Bolu’da 3 Mayıs Türkçülük Günü dolayısıyla toplanan faşist grup, Kenan Mak isimli devrimci Kürt öğrenciyi katletti.

– 5 Mart 1999 Limter-İş Sendikası Eğitim Uzmanı Süleyman Yeter gözaltında işkenceyle öldürüldü.

– 21 Ekim 1999 Ahmet Taner Kışlalı Ankara’da evinin önünde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetti.

 

Sıkıyönetimler ve OHAL Kaldırılsa da Halka ve Devrimcilere Uygulanan Zulüm Devam Etmiştir

2002’de OHAL’in kaldırılmasıyla, var olan yasalarla aynı yasakçılık ve faşist rejim devam etmiştir. Yönetememe krizini baskı ve şiddetle “çözen” devlet aynı yöntemleri uygulamıştır. Çünkü oligarşi katletmekten hiç bir zaman vazgeçmez, katletmekten, baskıdan ve yasakçılıktan vazgeçmek faşizmin doğasına aykırıdır.

Ülkemizde açık faşizm cunta dönemlerine özgü değildir, 12 Eylül’den bugüne faşizim kurumsallaştırılmıştır. 12 Eylül’ü bile aratacak saldırganlıkla AKP saldırganlığına devam etmiştir.

Demokrasi adına idamları kaldırmış, ama F Tipi hapishaneleri ile tecrit ile hapishaneleri ölüm kamplarına çevirmiştir. İdamlarla katledemediklerini ağırlaştırılmış müebbet cezaları ile yok etmektir hedefi.

Terörle mücadele kanunları ile sokakta infaz yasallaşmıştır, en ufak hak için sokağa çıkana yıllara varan hapis cezaları ile saldırmış, olmamış üzerlerine silah sıkarak katletmiştir.

Çözümsüzlük derinleştiğinde de sıkıyönetimlere baş vurmaktan yine vazgeçmemiştir oligarşi.

Sıkıyönetim uygulamalarına, sokağa çıkma yasaklarına Kürt “sorunu”nu çözmek için Kürdistan’dan başlamıştır.

 

Sur, Cizre, Yüksekova…

Sıkıyönetimlerle
Kürdistan’da
Oyun Devam Ediyor

Kürt milliyetçi hareketinin, emperyalizmin kabul edebileceği bir “barış” umuduyla başlattığı süreç de, emperyalizm ve oligarşinin tasfiye politikasıyla karşı karşıya kalmıştır. Çünkü Kürt milliyetçilerinin “barış” talebi teslimiyetin kılıfı iken; emperyalizm ve oligarşi için de tasfiye ve imha anlamına geliyordu.

Kürt milliyetçi hareketinin, emperyalizme kara gücü olması da tekeller için yeterli değildi. Tek çözüm imhaydı. Bunu da sokağa çıkma yasakları ile, bölgesel sıkıyönetimle uygulamaya koydu. Sıkıyönetimi bölgesel olarak koyup, kendileri açısından sorunu lokalize etmeyi hedeflediler.

Ve bu süreçte de hep Kürt milliyetçilerinin “barış” umudunu da AB’nin, ABD’nin göz kırpmalarıyla canlı tutarak, lokalize edilmiş olan sorunun tüm ülkeye yayılması ve sahiplenmenin yaratılması da engellendi. Bu şekilde de bölgesel sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasaklarıyla binlerce insanın katledilmesiyle direniş dinamikleri tırpanlandı.

Bu süreçte, “barış” politikalarının görünüşte emperyalizm tarafından desteklenmesindeki asıl hedef de, Türkiye halklarının silahlı mücadele umudunun yıkılması ve çözümü faşist rejimin kapalı veya açık hallerinde aranmasını sağlamaktı. Ki, Kürt milliyetçi hareketinin kuyruğuna Cephe dışındaki tüm solun takılmasını da bu emperyalist oyunun bir parçası olarak görmek gereklidir.

7 Haziran seçimleri ile Türkiye’de yeniden harlanan parlamenter umutlar, Sur’da, Cizre’de… mücadele eden binlerce gencin cesetleriyle doldurulan hendeklerle gömülmüş oldu. Emperyalizmden beklentilerle oluşan yanlış beklentilerin kurbanları da, Kürt halkının ölümü göze almış kahramanca direnen binlerce yiğit çocuğu olmuştur.

 

15 Temmuz Başarısız  Darbesi, KHK’lar…

OHAL’lerle Türkiye’de Oyun Devam Ediyor

15 Temmuz 2016’da gerçekleşen başarısız darbe girişimi ise asıl olarak oligarşinin geçici bir istikrarının güçlenmesine temel olmuştur. Sonuç budur, ancak bu iradi bir süreç değildir. Darbe girişimi, oligarşinin yönetememe krizinin sonucu olmuştur ve şimdi taraflardan birinin ortadan kalkması ve darbe ile ilgili olarak temizlik harekatı adı altında, parlamentonun OHAL’lerle, yasal ve anayasal hakların yerini de KHK’ların almasıyla iktidar kanadı tahkim edildi.

Oysa, iktidarın tahkim edilmesiyle oligarşi belirli bir süre, nefes alsa da; emperyalizm için sürekli bir istikrar sağlanabilmesi mümkün değildir. Çünkü Türkiye dikensiz bir gül bahçesi değildir. Nasıl ki, gül dikensiz olmaz, halk da adaletsiz olamaz. Halkın adeleti olan devrimci hareket varolduğu müddetçe de, emperyalizme ülkemizde istikrar yoktur. Onun için, OHAL’le, KHK’larla asıl hedeflenen de halkın devrimci muhalefetini yoketmektir. Başarısız geçen darbe girişimiyle, darbeciler zaten 24 saat içinde tasfiye olmuşlardı. OHAL ve KHK’lara ise, tekeller için asıl tehlike olan halkın direnişinin bastırılması için ihtiyaç duyulmuştur.

Ne OHAL, ne sıkıyönetim, ne Amerikancı faşist darbelerin hiçbiri, oligarşi ve emperyalizm için çözüm olmayacaktır. 12 Eylül cuntasının 1982 faşist Anayası da, çözüm olmamıştı, 1990’ların SS Kararnameleri olarak bilinen Sansür ve Sürgün yasaları da çözüm olamamıştır. 15 Temmuz’un da KHK’ları çözüm olmayacaktır.

Tek çözüm yolu vardır; halkın ekmeğinden ellerini çekecekler, halkın gırtlağını bastırmaktan vazgeçecekler. İti, MİT’i, Kontrgerillasıyla tarihin çöplüğüne atılacaklar ve emperyalist tekeller de üsleriyle, füzeleriyle, uçaklarıyla, sömürücü finans kuruluşlarıyla topraklarımızdan defolup gidecekler… Başka bir çözüm yolu yoktur.

Bu çözümün tek yolu da umudun adıdır. Türkiye halklarının hiçbir şart altında teslim olmayan, her şart altında direnişi yükselten devrimci hareketin varlığıdır. Türkiye ve Kürdistan’da sıkıyönetimlerle, OHAL’lerle, KHK’-larla sürdürülen oyunu bozacak tek güç, devrimci harekettir. Devrimci hareketin bu süreçte aldığı direniş ve savaş kararı, ülkemizde emperyalizm ve oligarşinin dikensiz bir gül bahçesi hayallerinin de sonu olacaktır. Bugün görev, bu direnişi büyütmek ve devrimci hareketin saflarında yeralmaktır.

son

Bu Haberler Dikkatinizi Çekebilir

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Billurcu Sokak No: 20/2 BEYOĞLU-İSTANBUL Tel: +90(212)536 93 44 Fax: +90(212)536 93 45 E-mail: info@yuruyus.com
CopyLEFT Yürüyüş Dergisi 2004-2014 | İnternet Sayfamız özgür yazılım araçları kullanılarak kodlanmıştır.