Örnek Resim

Anasayfa > GÜNDEM > Ulucanlar… Kanla Yazılan Tarih Silinmez

Ulucanlar… Kanla Yazılan Tarih Silinmez
Son Güncellenme : 25 Eyl 2016 13:43

KANLA YAZILAN TARİH SİLİNMEZ!

“(…) Daha sonra kan kaybı ve gazların etkisiyle kendimizden geçmiş bir halde cop ve dipçik darbeleri altında sürüklenerek hapishane hamamına götürüldük. Mengele artığı doktorların gözetiminde erkekler çırılçıplak soyularak hamamda bayanlar tek tek seçilip ziyaret yerinde işkenceye alındık…” (Devletin Cezaevlerinde Öldürme Özgürlüğü-2/ Boran Yayıncılık/ sayfa:47)

“(…) İsmet Kavaklıoğlu gözlerimizin önünde hamamda saatlerce işkence yapıldıktan sonra odunluğa sürüklendi ve slogan attığı için odunla kafası parçalandı. Odunluktaki hızar makinasıyla boğazı kesilerek katledildi. Öyle bir vahşet uygulandı ki iki gün boyunca tanınmaz hale getirilen cesedinden kimliği tespit edilemedi.” (Age. syf:49)

“(…) Katletmek için gelmişlerdi. ‘20-30 kişiyi gözden çıkardık, çekinmeyin’ diye emirler aldıklarını telsiz konuşmalarından kulaklarımızla duyduk. Katledileceklerin isimlerini önceden tespit edip hazırladıkları listeleri gözlerimizle gördük. Listede isimleri olanlarımız tek tek işkenceli sorgulara alındı. Ayaklarımıza kafalarımıza kurşun sıkıldı, boğazımız kesildi, elektrik verilerek, gözlerimiz çıkartılarak hayalarımız burularak işkenceler yapıldı. Tam sekiz saat boyunca…. Öğlen 11:00’dan akşam 19:00’a kadar. Ve bu işkenceler sonrasında bazı arkadaşlarımız hamamda öldürüldü. Hastaneye götürülmeyip orada bekletilenler, yaralarına müdahale edilse kurtarılabilecek durumda olanlar kan kaybından öldürüldü. Otopsi raporlarında vücutlarında kan tespit edilmeyen cesetler işte bunun kanıtıdır…” (Age. Syf: 47)

***

Buca bir “dönemeç”ti. Başlangıçtı. Buca ve onu izleyen 1996 Ümraniye ve Diyarbakır hapishaneleri katliamları ve Ulucanlar, “Hücre tipi”hapishanelerin önünü açmak için gerçekleştirilmiştir.

Ulucanlar, bu anlamda “sondan bir önceki”dir; pek çok açıdan 19-22 Aralık’ın doğrudan provası niteliğindedir.

Buca-Ümraniye-Diyarbakır katliamlarını izleyen Ulucanlar’la en başta tüm tutsak kitlesine gözdağı verilmiştir. Bu gözdağı bazı kesimlerle sınırlı olarak sonuç da vermiştir; “fark koyma” siyaseti bu gözdağının sonucunda ortaya çıkmıştır.

Katliamcılar, tek bir mesaj veriyordu: Direnmenin bedeli büyük olacaktı!

Nitekim böyle olmuştur. Direnenler büyük bedeller ödediler ve hala da ödemeye devam ediyorlar. Fakat bu gerçek aynı zamanda oligarşinin Ulucanlar Katliamı’yla hedefine ulaşamadığının da göstergesidir. Oligarşi Ulucanlar Katliamı’yla planını hayata geçirmiş ama amacına ulaşamamıştır.

Oligarşinin Ulucanlar’da, Türkiye hapishaneler tarihinde o güne kadar görülmemiş boyutlarda bir vahşete ve katliama başvurmasının amacı, F tiplerini direnişsiz gündeme getirebilmekti.

Bu boyutlardaki bir katliamla tutsakları sindirmeyi hedeflemişlerdi.

Ulucanlar’daki devrimci tutsaklar, 26 Eylül’de katliamcıların “ya teslim olacaksınız ya öleceksiniz!” tehditlerine verdikleri cevapla, bu hedefin önüne aşılmaz bir barikat ördüler.

***

İş başında DSP-MHP-ANAP Hükümeti vardı. Ecevit, katliamın arifesinde koltuğunun altında bir “demokratikleşme paketi”yle ABD’ye hareket etmişti. Yolda, “Ulucanlar Hapishanesi’ndeki hareketliliğin ne anlama geldiğine” dair gazetecilerin sorularına “gereken yapılıyor” cevabını vermişti.

Oligarşi açısından, emperyalizm açısından “gereken” devrimci tutsakların katledilmesi, tüm halkın sindirilmesiydi. Ecevit, Amerikan tekellerini ülkemizde yatırım yapmaya ikna etmek için devrimcilerin cesetlerini sunuyordu.

1999 26 Eylül’ünün gece yarısında katliamcılar, 1 aydır süren “koğuş sorunu”nu bahane ederek Ulucanlar’a karşı büyük katliam planını uygulamaya koydular.

Bombalar, kurşunlar arasında “teslim ol” çağrıları yaptılar tutsaklara. Tutsaklar, her biri kahramanlaşarak büyük bir direniş gösterdiler.

Tutsakların bir kısmı koğuştaki direniş sırasında katledildi. Koğuşa sıkılan köpükler, adam boyuna ulaşmıştı neredeyse. Tüm tutsaklar yaralıydı. Barikatlar yıkıldığında, sağ kalan tutsaklar hapishanenin hamamına götürülerek orada işkenceye devam edildi. Tutsakların bir kısmı da buradaki işkencelerde katledildi.

Vahşette hiçbir sınır tanımama emri verilmişti katliamcılara. Katledileceklerin listesi de vardı ellerinde. Tüm bu vahşet ortamında yine de teslim olmuş bir tutsak kitlesi bulamadılar karşılarında. Son nefeslerini, son sloganlarını atarken verdiler.

Bu kahramanca direnişin sonunda İsmet KAVAKLIOĞLU (DHKP-C), Ahmet SAVRAN (DHKP-C), Aziz DÖNMEZ (DHKP-C), Nevzat ÇİFTCİ (TKİP), Ümit ALTINTAŞ (TKİP), Halil TÜRKER (TKP/ML), Mahir EMSALSİZ (MKP), Önder GENÇARSLAN (MKP),  Zafer KIRBIYIK (TİKB) ve Abuzer ÇAT (MLKP) şehit düştüler.

 

ULUCANLAR, KANLI BİR SEHER TÜRKÜSÜDÜR

1.

bir gece geldiler Ulucanlar’a

gece gelmek adetidir katillerin

kuşattılar

sinsi ve kalleştiler

yüzleri maskeli,

tanınmak istemezler çünkü,

suçlarını bilir

ve kapatırlar yüzlerini

ve ansızın

ve dört bir yandan

saldırdılar

tek tek ve toplu olarak

taradılar, bombaladılar

köpük sıktılar

kurşunladılar

yetmedi döktükleri kan

tek tek işkence yaptılar

 

ölülere bile

boğazlarını kestiler

etlerini kopardılar

kollarını kırdılar

kan oluk oluk aktı

gece güne, gün geceye döndü

analar morglara girdi

kanlı çarşaflar açıldı

tanıyamadılar oğullarını

öz evlatlarını tanıyamadılar

ağıtlar çığlık oldu

gözyaşları yüreğe aktı

kalanlar kendi yurdunda sürgün

yaralılarını sürgünde aradılar

buldular

kanlı kapılar açıldı,

kanlı kapılar kapandı

tanıyamadılar oğullarını

öz evlatlarını tanıyamadılar

ne yüzlerinde deri kalmıştı

ne kırılmadık bir kemikleri

ana dedi bir ses

ana…

ana biz kazandık

“teslim mi olacaksınız” dediler

“yoksa ölecek misiniz”

öleceğiz dedik ana

öleceğiz…

kanımızla yazacağız tarihi dedik

ve halaya durduk kurşunlar altında

halaya durduk ana

halaya durduk

halaya…

haydi artık sil gözyaşlarını

biz kazandık bak

Ulucanlar kanlı bir seher türküsüdür şimdi

eser yüreğimizde

ve günü gelince mutlak

günü gelince ana

gelince…

 

2.

Hiçbir şey kalmayınca elde

çıktık havalandırmaya

 

tutuşup el ele

durduk bir halaya

üstümüze kurşunlar yağıyor

vurulup düşenleri

halayın başına geçirip

söylemekteyiz türkümüzü

İsmet halay başı çekiyor

Ahmet ve Aziz yanı başında

Habip, Ümit, Zafer,

Önder, Mahir, Abuzer, Halil

halayda omuz omuza

omuz omuza yürüyorlar

güneşe

“omuzdan tutun beni

halaya katın beni

düşersem bu kavgada

dosta anlatın beni”

düşenlerimizin sayısı artsa da

halay sürüyor

kurşunlar yağıyor

kurşunlar hiç durmuyor

halay hiç bitmiyor

düşüyoruz bir bir

halay daha hızlı şimdi

düşersem bu kavgada

başka ne isterim ki

güneşin sofrasındayız artık

(Ümit İlter )

Bu Haberler Dikkatinizi Çekebilir

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Billurcu Sokak No: 20/2 BEYOĞLU-İSTANBUL Tel: +90(212)536 93 44 Fax: +90(212)536 93 45 E-mail: info@yuruyus.com
CopyLEFT Yürüyüş Dergisi 2004-2014 | İnternet Sayfamız özgür yazılım araçları kullanılarak kodlanmıştır.